YARATILISATLASI.COMhttp://yaratilisatlasi.comyaratilisatlasi.com - Adnan Oktar'ın Sohbetlerinden Başlıklar - Son EklenenlertrCopyright (C) 1994 yaratilisatlasi.com 1YARATILISATLASI.COMhttp://yaratilisatlasi.comhttp://harunyahya.com/assets/images/hy_muhur.png11666Sayın Adnan Oktar'ın 11 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 11 Nisan 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan sizin yıllardır üzerinde durduğunuz bir konuda daha açıklama yaptı Adnan Bey. Silahlanmaya ayrılan parayla dünyanın ihya olacağını söyledi. Şöyle konuştu: “Özellikle petrol zengini Müslüman ülkelere sesleniyorum; salt zekatlarını bu fakir, garip ülkelere verseler dünyada herhalde fakir kalmaz. Hep söylenir ya, batıda israf edilen yiyecekle dünyanın kalanındaki tüm açlar doyar diye. Aynı benzetmeyi şöyle de yapabiliriz; batının, ortalığı karıştırmak, terör örgütlerini kışkırtmak için harcadığı parayla dünyanın kalanını asgari refah seviyesine ulaştırmak mümkündür. Silahlanmaya harcanan paralar dünyanın değişik yerlerindeki yağdırılan bombalar, sadece şu Ortadoğu’da savaş için yapılan harcamalar dünyadaki o garip halkları ihya eder.”)

Tabii, geçen hafta, öbür haftalarda da söylediğimiz bir konu, ısrarla anlattığımız bir konu. Tayyip Hocam da tabii o dillendirdiğinde daha çok kişi duyuyor çok iyi oluyor, hayırlı oluyor. Yalnız Tayyip Hocam şu Darwinist eğitim konusuna bir el atsın. Bunun şakası olmaz. Deist-ateist, Allahsız, Kitapsız gençlik yetişiyor PKK o yüzden oluyor. Olmuyor değil oluyor, olmuş görüyoruz. Nereden çıktı denmez fiili somut delil var. Güneydoğu gençliği özellikle kitle halinde Allahsız dinsiz oluyorlar, ateist oluyorlar, komünist oluyorlar. Yok böyle bir şey dersek, gerçeğe gözümüzü kaparsak bu sefer çok geç kalırız. Ve bu akıllı bir hareket olmaz. Akıllı olan gerçeği görüp ona göre hareket etmek lazım. Güneydoğu’ya gittiğimizde biz dindar bir gençle karşılaşmamız çok güç oluyor. Hep ateist, Darwinist, komünist, materyalist büyük bölümü böyle gençliğin. Ve bundan Güneydoğu halkı da yangın herkes biliyor bunu. Öbür illere de bu sıçramış vaziyette. Yok böyle bir şey demeyle olmaz. Gerçeğe göz kapatmakla gerçek yok olmaz. PKK yağmurla gelmiyor eğitimle oluyor. Darwinist-materyalist, komünist eğitim bunları bu hale getiriyor. Darwinist-materyalist eğitim olduğunda otomatik komünist eğitim olmuş oluyor onlar açısından. Çünkü onun üzerine komünizmi geliştirmek çok kolay oluyor. Onlar için o çocuk oyuncağı artık. Bütün mesele Darwinist-materyalist yapmakta. O yüzden görmezden gelen bir politika çok çok çok büyük bir hata olur. Yarın bir gün yaşlılar vefat eder gider memleket gençlere kalır, gençler de ateist ve Darwinist olursa bu millet mahvolur Allah esirgesin.

 

Deizm’in Yayılmasının Asıl Sebebi Darwinizm’dir. Darwinizm, Allahsız Dinsiz İdeolojilerin Temelinde Yer Alır. Darwinizm’in Bilimsel Cevabı Verilmediği Müddetçe, Deizme Karşı Tedbir Alınamaz

Darwinist demek ateist demektir veyahut deist demektir. Çünkü “tesadüfen yaratıldı kainat” diyorsun, tesadüfler sonucu yani “Allah yaratmadı” diyorsun. Bak aslında deist de olmuyor tam ateist olmuş oluyor. Deist, en iyi ihtimalle deist olabilir yani net ateist olur. Çünkü “Allah yaratmadı” diyorsun “tesadüf sonucu bir patlama oldu, tesadüfen çamurlu sularda bir hücre oluştu.” “Önce” diyor “tesadüfler sonucu amino asitler, amino asitler birleşti proteinler oluştu, proteinler ilk hücreyi yaptı, yani bir mikrop oluştu bakteri oluştu, bu gelişti kol-bacak çıktı amip şeklindeydi” yani ona benzer bir şeydi, “sonra kurbağa oldu, kurbağadan primata dönüştü, primattan maymuna, maymundan da insana dönüştü” diyor. Bu Allah’ın inkarı işte, dinin inkarı. Anlaşılmayacak bir yön yok burada. Dolayısıyla “bir şey olmaz bir şey olmaz” tamam da, şimdi yaşlı nesle bir şey olmuyor doğru ama genç nesle olmuş. Güneydoğu gençliğinin büyük bir çoğunluğu komünist, Darwinist, PKK’lı. İsterseniz gidin bakın. Nereden çıkıyor PKK o zaman? Almanya’da, Avusturya’da orada burada, Kürt kardeşlerimiz arasında akıl almaz yaygın PKK. PKK demek ateizm demektir, Darwinizm demektir anlaşılmayacak bir yön yok ki. “Yok böyle bir şey” demekle keşke yok olsa. Böyle bir şey yok. Yok demeyle yok olmuyor. Sen yok dedikçe daha çok gelişiyor o. Çünkü eğitim Darwinist-materyalist eğitim. Ondan Darwinist-materyalist gençler oluşuyor ve Güneydoğu’da kum gibi komünist kaynıyor nasıl yok yani? Yok demek bu vatana fayda getirmez zarar getirir. Yok demek milleti yanlış bilgilendirmek olur, milletin savunma refleksini kırmak olur. Yok dedin mi tedbir alınmaz adam da rahatça gelişir. Bu, iyilik olmaz vatana zarar vermek olur.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine edilen hakaretlere partili arkadaşlarının “siz bırakın biz cevap verelim” dediğini ama kendisinin buna müsaade etmediğini söyledi. “Şahsıma olan hakaretler yine tavan yaptı. Bütün bunların karşısında maalesef zaman zaman ‘bunlara gereken cevabı siz vermeyin biz verelim’ diyen arkadaşlarımız var. Tamam da sözün şiddeti önem arz ediyor. Bunlarla ilgili olarak şunu unutmayın ki bulunduğumuz makam bu hakaretleri kabul eden makam değildir. Bulunduğumuz makam o kişilere akıllarının alacağı şekilde gerektiğinde cevabını vermesi gereken makamdır” dedi.)

Doğru söylüyor ama beni gerçekten Tayyip Hoca’ya yapılan hakaretler hiç ilgilendirmiyor. Ben her yerden haber alan bir insanım bilgi alan, hiç kaale almıyorum. Altının üstüne ne atarsan at, yerlere at altını, isterse adam üstünde tepinsin 24 ayar altın 24 ayar altındır hiçbir şey olmaz. Ben kaale dahi almıyorum muhatap dahi olmuyorum. Hiç aklıma dahi gelmiyor. Bak en çok olayların içinde olan bir vatandaşım, benden düşünsün. Hiç kaale alınacak bir şey değil. Klasik kıskançlık, akla hayale gelen her şeyi söyler. Hiç muhatap olmasın Tayyip Hocam hiç hiç hiç fütur vermesin. Öyle olsa beni kızdırırdı öyle bir şey olsa. Ehemmiyetli görsem zaten yağmur gibi yağdırırım. Hiç kaale almasın hiç. Boş yani tamamen boş.

 

(“Mezar ziyareti taşa tapmak mıdır?” izleyici sorusu)

Tabii ki mezara gittiğimizde orada sadece toprak var, orada insan yok. Yani ölen insan, toprak olur. Ayette de geçiyor zaten, toprak olur diyor, bildiğimiz toprak. Yani mezarın 10 metre ilerisindeki toprakla, mezarın içindeki toprağın arasında bir fark yok. Dolayısıyla orada ölü kişi duruyor değil yani ruhu gitmiş onun, geriye sadece topraklaşmış, toprak olmuş artık. Yani taş, toprak, kumdan ibaret bir varlık kalmış. Dolayısıyla orada bir insan aramak yanlış olur. Hatta buralar her yer, eskiden mezarlıktı ona kalırsa, ama bildiğin toprak. Tarlaların birçoğu eski mezarlıktır ama insanlar yok, kimse yok, hiçbir hayvan yok, bitki yok, hepsi ölmüş; toprak olmuşlar. Topraktan geldik, toprağa gidiyoruz. Dolayısıyla orada o tip bir politika, öyle bir inanç tabii ki boş. Ama şöyle olabilir, mesela mezara gidip Allah'ı düşünürsün, ölümü düşünürsün, tefekkür edersin. O anlamda faydası olur ama ölüyle orada irtibata geçmeye kalkmak yani çok acizce bir hareket, çok komik bir hareket. Yok orada öyle birisi, öyle bir şey yok, ölmüş gitmiş ahirete. Doğru bir hareket olmaz tabii ki. Özellikle oturup konuşmak, imam efendiler bazen konuşuyorlar ölüyle. Şöyle yap, böyle yap diye bilmem ne falan. Adam ölmüş, ahirete gitmiş, ne alakası var geriye bildiğin et kemik kalmış o da eriyip yok olup gidiyor. Ama Allah'ı hatırlamak açısından, ölümü hatırlamak açısından iyi. Ama öbür yönden mantığı yok.

 

(Sayın Devlet Bahçeli, deizm konusu üzerinden, Türk gençliği ile uğraşanların önce sahte fetva veren hocalarla uğraşması gerektiğini söyledi. “Türk gençliği, deizme kayıyormuş. Yani dine inanmayan bir gençlik doğuyormuş, bu neticeye nasıl ulaştın? Hangi delillerle, tespitlerle? Türk gençliği imanlıdır, ahlaklıdır, dinine, kültürel emanetlerine, bağlı ve sadıktır. Deizm ile uğraşanlar, önce haram yiyenlere baksınlar, sahte fetva ve makamlarıyla uğraşsınlar, çocukları istismar eden kansızlar ile ilgili çalıştay düzenlesinler. Bırakın hayallere pranga vurmayı, düşün Türk gençliğinin yakasından. Türk gençliği inançlıdır, haysiyetlidir. İnanç kalpazanlarının, din tacirlerinin, üstesinden gelecek güce kabiliyete, hamdolsun sahiptir” dedi.)

Güzel konuşmuş, güzel bir temenni. Ama tabii ki PKK'nın Güneydoğu'daki gelişmesi ateizmin geliştiğini gösteriyor, deizm değil. Deizm diye bir şey yok bir kere, direkt ateizm var. Yani Allah'ı inkâr, Allahsızlık var. PKK zaten Allahsız bir sistem. Güneydoğu'da, PKK'nın gelişmesinin nedeni Darwinist eğitimdir ve ateizmdir. Yani bütün PKK'lılar ateistler. Ee şimdi Güneydoğu'da biz, PKK'lı yok dersek bunun mantığı olmaz. Bunlar, daha önce “Türk genci” normal vatandaş. Ama sonra, eğitimle bunlar PKK'lı oluyorlar Darwinist, materyalist eğitimle, sayıları da 10 binleri buluyor. Yani işin doğrusu yüzbinleri buluyor. Dolayısıyla bu iddia doğru. Darwinist, materyalist sistem geliştikçe bu taun da gelişiyor. Bediüzzaman Said Nursi söylüyor bunu. “İkna ve telkin kabiliyeti geliştikçe” diyor, “bu taun da gelişir” diyor. Yani Darwinizm gelişir diyor. Dolayısıyla Darwinist eğitimin, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan kaldırılması gerekiyor. Buna yok dersek facia olur. Güneydoğu'da PKK'nın gelişmesinin tek nedeni Darwinist eğitimdir. Yani böyle bir gençlik yok, yani Güneydoğu gençliği hep imanlıdır, asla PKK'lı olmaz diyebiliyor muyuz? Diyemiyoruz. Güneydoğu'da, yüzde 80'e yakın ateist genç sayısı. PKK'lı, yani PKK'ya yatkın, gençler arasında öyle. Yapılan tespitler, kime sorarsan sor bu şekilde söylüyorlar. Gençliğin büyük bölümünü kaybettik diyorlar Güneydoğu'da. Onun için biz, burada bunu örtbas etmek durumunda değiliz, bilakis tehlikenin üstüne gitmek durumundayız.

 

(Amerika, Doğu Guta’daki saldırıyı bahane ederek Suriye’de askeri müdahalede bulunmaya hazırlanıyor. Dün akşam saatlerinde Amerikan donanması Harry Truman Uçak Gemisi taarruz grubunu Akdeniz’e gönderdi. Uçak gemisinin üzerinde yaklaşık 50 uçak bulunuyor. Bu uçak gemisine bir kruvazör, 4 destroyer eşlik ediyor. Amerikan fırkateyni Hessen de bu savaş gemilerine ek olarak yola çıkıyor.)

Tamam da yani Suriye diye bir ülke kalmadı zaten. Yani bir an önce orayı tamamen ele geçirmek istiyorlar. Yağma var şu an yani. Bir yağma kafasıyla yaklaşıyorlar. Esad çok hatalı politika izliyor. Halbuki böyle sevecen Sünnileri, Şiileri mesela bağrına basan, Mehdiyet’i savunan. En başından ona söyledim. Dedim ki “Mehdiyet’ten yana olduğunu söyle. Mehdi (as) çıkacak de ama vakit belirtme” dedim. “Sünni, Şii hepsi kardeşimizdir. Ben ama bağnazlığa karşıyım. Modern İslam anlayışını, Kuran Müslümanlığını savunuyorum” de sana destek olacağız dedim. Söz dinlemedi. Yani danışmanı falan da buraya gelmişti. Onunla da haber gönderdim. Dinlemedi. İşte korktu da böyle oldu derler diye böyle abuk bir açıklama yaptı. Olmaz öyle şey.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’nun Hatay’a gideceği bilgisi üzerine “Aman parkanla postallarını da unutma” dedi. “Şimdi duydum ki Hatay’a gidiyormuş. Hayırdır ya, günaydın. Ne oldu? O zaman yapman gereken bir şey var. Postalın eksikse sana postal da gönderelim. Olur ya, parka falan eksikse onu da gönderelim.  Şunu bir defa bilmen lazım bu ülkede biz askerimizle doğduk, askerimizle yürüdük. Mehmetçiğimiz ile doğduk, Mehmetçiğimiz ile yürüyoruz. “Afrin’de ne işiniz var? Afrin’in merkezine kadar sakın girmeyin ha!” diyen kimdi? Siz değil miydiniz? İşte biz Bay Kemal’e rağmen Zeytin Dalı Operasyonu’nu yaptık. Bu sabah itibariyle etkisiz hale getirilen terörist sayısı 4 bin 71. Herhalde gözyaşı dökmeyi de unutmazsın. Aman gözyaşı dökmeyi ihmal etme” dedi.)

Bunlara gerek var mı? Bence cevap vermeseler biter yani. Ne anlamı var bunların? Son günlerde bu hızlandı. Sanatçılar kesinlikle cevap vermesinler. Bak Mustafa Keser, ben mesela söyledim ısrarla. Bak diyor ki “bize hakaret edildi.” Deme. Hakaret edildi dediğinde o hakarete dönüşür. Deme. Muhatap olma. Seninle ilgili bir şey yok. Kötü söz havya gider, toprağa karışır. Niye üzerine alıyorsun? Bize edildi diyor. Sen karışma. Biz senin onunla muhatap olmayacağını söyledik. Sen gayet kaliteli değerli sanatçısın. Sen her yerde değer göreceksin. Millet size değer gösterdiğine göre, değer verdiğine göre. Milletin kanaati önemli değil mi? On kişi aleyhte. Olsun sana ne? Biz sizi seviyoruz. Siz bakmayın milletin ne dediğine. Siz karışmayın. Pratik önemlidir. Millet sizi seviyor mu? Seviyor, bitti o kadar. Adam sabaha kadar desin. Ne diyorsa desin. 3 kişi bir şey dedi diye bütün Türkiye’yi ayağa kaldırmanın bir alemi yok. Kaale almayın, muhatap da olmayın. Tayyip Hocam da bence hiç cevap vermesin. Bunun önü sonu gelmez. Ne gerek? Biz seni tanıyoruz Tayyip Hocam. Seviyoruz, saygı duyuyoruz.

 

(CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik ağır bir konuşma yaptı. Aynı zamanda Sayın Devlet Bahçeli'ye yönelik de sert bir konuşma yaptı: “Siz 8 Nisan 2014 yılında 'Önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan'a açık kapı bırakandan cumhurbaşkanı olmaz deyip de Erdoğan'a seslenmediniz mi? Bebek katiliyle müzakere yapandan olmaz diyen sen değil miydin Devlet Bahçeli? Ya o gün yalan söyledin ya bugün koltuk adına bu Cumhurbaşkanına biat edip şimdi yalan söylüyorsun. İkisinden birini bu millete itiraf etmek zorundasın” demiş.)

Olur mu kardeşim Türkiye muhasara altına almış İngiliz derin Devleti deccaliyet bir atak halinde cumhurun da başında bir Cumhur Reisi var Sayın Devlet Bahçeli de milli bir insan olduğu için onu destekliyor. Geçmişte ne dediği, konuştuğu önemli değil. Son hali önemli. Geçmişte ne konuştuğunu biz de biliyoruz. Biz onu hata olarak kabul ediyoruz zaten yanlışlık diyoruz. Onu bir şekilde söylemiş. Ama şu an yerli ve milli kararlı bir insan. Belki taktik olarak yaptı, belki onları konuşturmak için yaptı. Devlet adamı bir şey yaptığında biz onu her yönüyle kavrayamayabiliriz. Ledüni bir yönü olabilir, taktik yapıyor olabilir. Siyasi bir manevra olabilir o nitekim de öyle olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Sayın Bahçeli'nin de o devirde öyle konuşmuş olması da normal. Bu polemiğin biraz gücünü kıralım bunlara cevap vermesin MHP de, Sayın Bahçeli de cevap vermesin, Tayyip Hocam da cevap vermesin normal devam etsin. Millet de onları destekliyor öyle bir sorun yok. Bu konuşmalar onların aleyhine olmaz. Bizde olumsuz bir etki yapmaz kimsede olumsuz bir etki yapmaz. Yapacak gibi olursa biz zaten ona gereğini yaparız. Bunlar boş konuşmalar ne diyor? “Sivri ayakkabı giyiyor” sana ne Allah Allah. Ucu küt olsa ne yapacaksın, sivri olsa ne yapacaksın şu laf mı yani? Buna cevaba ne gerek var? Sana ne ya, çok münasebetsiz izahlar. Böyle şeylerle uğraşmaya gerek yok.

 

(Sayın Devlet Bahçeli Yunanistan'ın bize yönelttiği tehditler hakkında şöyle bir açıklama yaptı. “Yunanistan'ın yandan çarklı ve ruhen tükenmiş savunma bakanının söz ve tehditlerine değinmek istiyorum. Bu bakan artığı Türkiye'yi düşman olarak nitelemiş. Ege adalarına ve sınırına ilave yedi bin asker göndermiş. Birlik olup bizi ezeceklermiş. Mart ayının başında tutuklanan iki asker için de ‘Gerekirse gider onları alır getiririz’ demiş. Anlaşılan Yunan Savunma Bakanı aklını kaybetmiş, yediği yürek kendisini çıldırmanın eşiğine getirmiş. Mitolojiye kendisini fazla kaptırmış olacak ki, Zeus’a özenmiş, Apollo’ya öykünmüş. Uykudaysa uyansın, histeri nöbetindeyse en yakın kliniğine yatsın. İkide bir dişlerini göstermesi beyhude bir çırpınmadır. Biz yeri gelirse o dişleri sökmesini hatta kırmasını çok iyi biliriz” dedi.)

Yani bilmiyorum bu lafın altından bir daha kalkabileceğini zannetmiyorum. Ama biraz saf herhalde o bakan. “Yedi bin asker gönderdik” falan dalga geçer gibi, yani çocuk gibi. Yani herhalde tecrübesiz insanları bakan yapıyorlar, bilgisiz, o da aklına ne gelirse söylüyor. Onu herhalde birisi teşvik etmiştir ama arayı düzeltmek lazım bunlarla. Bunlar çocuk gibiler, yani gereksiz bir tavır bozukluğu gösteriyorlar. Sadece bunlarla değil, oradaki vakıfları, dernekleri esas alan, büyük toplum kuruluşlarını esas alan bir arkadaşlık, kardeşlik politikası izlemek lazım. Hükümet üyeleri biraz alkol falan alıp böyle konuşuyor da olabilirler. Yani onları esas olarak görmemiz mümkün değil, ciddiye almamız da mümkün değil.

 

(“Amerika’ya güvenmek doğru mu?” izleyici sorusu)

Şimdi Amerikasız da olmaz aslında yani Amerika olmasa dünyaya bağnazlık hakim olabilir. Yani IŞİD zihniyeti, Taliban, El Kaide çok rahat işgal edip her yeri darmadağın edebilirlerdi. Yani o yönden tabii ki Allah bir denge sağlıyor. Yani yoksa Afganistan’ı düşün Taliban’ın kontrolünde olduğunu düşün, Pakistan’ı ele geçirdiklerini düşün, Mısır’da gelenekçilerin hakim olduğunu düşün, Suriye’de IŞİD’in, Irak’ta IŞİD’in hakim olduğunu düşün Türkiye mahvolur yani Allah esirgesin. Avrupa’yı da mahvederler, her yeri mahvederler. Mutlaka Allah o dengeyi yaratıyor. Tabii Amerika’ya biz birçok yönüyle karşıyız ama Allah hiçbir şeyi lüzumsuz yaratmaz. Yani Amerika’nın da mutlaka bir hikmeti bir hayrı vardır, Rusya’nın da bir hikmeti hayrı vardır, İsrail’in de bir hikmeti hayrı vardır. Her şey bir denge ve plan üzerine yaratılıyor Allah tarafından. Allah ayette diyor; “…Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi...” (Hac Suresi, 40) diyor Allah, şeytandan Allah’a sığınıyorum. Yani insanları birbiriyle defediyor Allah, bu Allah’ın kanunu. Dolayısıyla tabii ki Amerika’nın birçok anormal yönleri olmakla beraber hürriyetçidir Amerika. Yani daha özgürlükçü, aydınlıkçıdır. Dini savunur, dindarlığı savunur, din özgürlüğünü savunur. Öbür türlü mesela Çin zihniyetinin hakim olduğunu düşünün, mahvolurduk. Ama Rusya son zamanlarda iyi tabii, daha iyi fakat Rusya’nın da tek başına bir şey yapabilmesi çok güç. Dolayısıyla asıl güç Allah’tır.

 

(“Allah ahirette suretimizi değiştirecek mi?” izleyici sorusu)

Tabii biz burada çok ciddi şekilde acz içinde yaratılırız yani çok abartılı acz içinde yaratılır insan. Yani kadınlar makyajla, erkekler bakımla zor ayakta duruyorlar. İlaçlar, eczaneler cayır cayır insanlara çalışıyor. İlaç kullanmasa insanlar çok rahat ölecek gibi. Otuz yaşına kadar bile yaşayamaz insanlar. İlaç kullanarak insanlar yaşayabiliyor. Ama cennette eczane falan yoktur, hastane de yoktur cennette, hastalık yok çünkü, hiçbir şey yok. Zımba gibi insanlar. Sonsuza kadar hiçbir şey olmaz. İlaç, hastane burada özel yaratılır. Eczane özel yaratılır. İnsanın aczi için özellikle Allah tarafından bu sanat icra olunur yani bir sanattır bu da. Allah’ın bir sanatıdır. Tabii ki yüzler değişecek, bedenler değişecek. Olabilecek en mükemmel şekliyle yaratılacak ama mesela böcekleri Allah çakı gibi yaratır, kedileri çakı gibi yaratır, çok düzgündür. Köpekler çok güzeldir, hiç defo yoktur köpeklerde dikkat ederseniz. Bakın mesela bir türe hepsi jilet gibidir, gayet de sağlıklıdır. Yani normal ömrünü doldurur ölür, o ayrı mesele. Ama onun dışında hiçbir şey olmaz onlara ki insana göre çok çok dayanıklıdır onlar. Vardır hastalıkları falan ama insanla kıyaslandığında binde bir bile değil.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ülkede tek terörist kalmayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğimizi ve şehit ailelerini de asla yalnız bırakmayacağımızı söyledi. “Tek terörist bu ülkede evvelAllah kalmayıncaya kadar bu mücadelemizi devam ettireceğiz. Aksi takdirde şehitlerimize biz bunun hesabını veremeyiz. Biz bu noktada özellikle şehitlerimizi, onların ailelerini asla yalnız koyamayız. Biz şehitlerimizle beraberiz. Çünkü biz şuna inandık ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Onlar diridirler siz anlamazsınız’” dedi.)

Tayyip Hocam tabii çok dindar, çok samimi bir insan. Ama bak Sayın Bahçeli’yle birlikte hareket etsinler de bu Darwinizm konusu çok önemli bir konu. Bu ateizm Güneydoğu'da akıl almaz yayılıyor bu doğru. O yüzden PKK'lı oluyor gençler. Dağlara akın akın gidiyorlar. Yani Darwinist eğitimin sonucunda oluyor bu. Öcalan kendi diyor “Ben Müslüman, dindar bir adamdım. Lisede Darwinizm ile ilgili bilgiyi aldım. Allah’tan, dinden soğudum, ayrıldım” diyor. Bu bir facia, bunu Allah rızası için durdursunlar. “2019'da” diyor. 2019'a kadar Türkiye ne hale gelir? Niye bekleyelim? Hayırlı iş gecikmeye gelmez. Bir kere bilimsel bir teori değil. Milli Eğitim Bakanlığı “bilimsel” diyor. Neresi bilimsel mübarek? Proteinin tesadüfen meydana gelemediği bir teori. Bu teori diyor ki, “bilimsel olarak protein tesadüfen meydana gelir” diyor bu doğru değil. Dünyadaki bütün bilim adamları proteinin tesadüfen meydana gelmeyeceğinde ittifak halindeler. Hiçbir bilim adamı “protein tesadüfen meydana gelir” demiyor. Darwinist, ateist, komünist hiç fark etmiyor. Hiçbir bilim adamı “bir protein tesadüfen meydana gelebilir” demiyor. Bakan ne diyor? “Bu bilimsel teoridir” diyor. Kardeşim mübarek elinden öpüyorum. Bir protein bile tesadüfen meydana gelemiyorsa bu teori bitti.

 

(Trump, Rusya'yı füze ile vurmakla tehdit etmiş Twitter mesajında şöyle diyor. Trump, “Rusya, Suriye'ye giden füzeleri vurup düşüreceğini söylemiş. Hazır ol Rusya füzeler geliyor; güzel, yeni ve akıllı füzeler. Gazla halkını öldürmekten zevk alan bir hayvanla ortak olmamalısın.” Esad'ı kastediyor.)

Bunun çözümü bu mu, boğuşmak mı? Her tarafı bir araya getirin dostluk, kardeşlik konusunda anlaşmalarını sağlayın bitsin. Sevgiyle, dostlukla, kardeşlikle halledilecekken, şu akıl mı? Ben sana, sen bana vuracaksın. O ona, o ona. Zor bir şey değil ki, Esad'ı tut kolundan getir, öbürünün de tut kolundan getir masaya oturtturun. Dersin “Burası uçsuz bucaksız arazi bomboş, kavgayı herkes birden bıraksın” dersin biter bu kadar basit. Kavgada araya girmek çok kolay bir şey. Teşvik ediyorsun adama bomba attı diyorsun, “ben sana daha büyük bomba atacağım diyorsun rezalet. Mehdiyet ne diyor? “Hepsi bir araya gelsin, kardeş olsun, silah fabrikaları kapatılsın konu bitsin” diyor. En akıllı, en doğru, en mantıklı olan budur. Öbürü çılgınca ve çok şeytani.

 

(HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, CHP ile ittifak yapmak için Sayın Kılıçdaroğlu'na “Selahattin Demirtaş'ı görmelisin” şartı koştu. Sezai Temelli dokunulmazlığın kaldırılmasının CHP'nin AK Parti’ye verdiği destek oylarıyla gerçekleştiğini ve bunun ardından da Selahattin Demirtaş'ın cezaevine girdiğini hatırlattı. O günleri unutmadıklarını ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu hatayı telafi etmesi gerektiğini söyledi. “Hala bir imkanınız var Selahattin Demirtaş'ı ceza evinde ziyarete gidin, duruşmalarını mahkemede izleyin” teklifinde bulundu.)

Tamam da yani sanki mahkemeler böyle adaletli değil, hani makul olmayan bir şey yapıyor… Dosya üzerinden karar veriyor. Şimdi gitse izlese bile suç varsa vardır, yoksa da yoktur izlemeyle ne alakası var. Bir de HDP çok ayıp yapıyor. Bir kere Türkiye'nin bölünmesine şiddetle karşı çıkmaları lazım. Komünizme ve teröre şiddetle karşı çıkmaları lazım o zaman Türkiye partisi olurlar. Hepimiz destekleriz, biz de destekleriz gelsinler iktidara ama Türkiye'nin bölünmesini bir şekilde istediği müddetçe özerklik bilmem ne; sure-ti katiyete olmaz. Teröre, teröriste herhangi bir şekilde destek verdi mi suret-i katiyete olmaz. Ama der ki, “İslam Birliği’ni istiyoruz, İttihad-ı İslam'ı istiyoruz, Türklük aleminin birleşmesini istiyoruz ama biz bir partiyiz bize oy verin” tamam kabul. Ama bu şartlarla.

 

(Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre dini istismar eden FETÖ ve IŞİD gibi terör örgütleriyle mücadeleye yönelik ülke genelinde önemli bir çalışma hayata geçirilecek. Türkiye’de Dini İstismar Eden Terör Örgütleriyle Mücadele konulu çalışmanın ayrıntıları henüz belli olmadı. Ancak Diyanet, terör örgütleri konusunda raporlar hazırlayarak kamuoyuyla paylaşacak. Oluşturacağı özel ekiplerle üniversite öğrencisinden kamu görevlisine, kanaat önderlerinden sivil toplum temsilcilerine kadar toplumun tüm kesimleri için programlar gerçekleştirilecek.)

Bir kere yani tabii iyi niyetliler Allah razı olsun. Güzel bir girişim de; Buhari’de, Müslim’de, Tırmizi’de, İbn-i Mace’de, Süneni Nesai’de, Süneni Davud’da o kadar çok malzeme var ki adamlar için. Bir kere “namaz kılmayan öldürülsün” dedin mi bitti yani. “Sakalını kesen öldürülsün” dedi mi bitti. Sahih hadis var diyorsun. Dehşet verici. Niye öldürülsün sana ne? Adam kılar veya kılmaz. Sakalını bırakır veya bırakmaz. Zekat vermeyenin öldürülmesi ne demek? Yapsınlar bir şeyler ama bilmiyorum nasıl yapacaklar? Gelenekçi sistemin ortadan kalkması gerekiyor. Kuran’ın yeterliliğinin anlatılması gerekiyor önce.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275117/sayin-adnan-oktarin-11-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275117/sayin-adnan-oktarin-11-nisanMon, 18 Jun 2018 03:53:41 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 9 Nisan 2018

 

(Uzman Çavuş Anıl Yalap bir yıl önce PKK’yla çatışmada yaralanmış, tedavisinin ardından gönüllü olarak bölgeye dönmüş ve Çukurca’da şehit olmuştu. Şehidimizin babası Elmas Yalap, oğlunun bir yıl önce yaralanmasına rağmen kendi isteğiyle birliğine döndüğünü ifade ederek ‘Gitmezsem şehit arkadaşıma ihanet etmiş olurum’ dedi. Biraz rapor almasını söyledik ama iyi olduğunu söyleyerek gitti. Vatan sağ olsun, şehitler olmasa vatan da ayakta olmayacak” dedi.)

Kabadayı, seni alnından öpüyoruz yiğit kabadayı. Biz de öleceğiz baban da ölecek, gazeteciler de ölecek, siyasetçiler de ölecek ölmeyen kimse kalmayacak onu söyleyeyim. George Bush’undan tut Trump’ından çık. En ünlü sanatçılar, generaller, paşalar herkes ölecek. Ama anlı-şanlı ruhunu teslim etmek ayrı bir konudur. Sen anlı-şanlı teslim ettin kabadayı, o yüzden sana çok imreniyoruz. Helal olsun sana, anana babana da helal olsun sana da helal olsun. Tebrik ediyoruz şehadetini yiğit kabadayı. Allah, Kitap, din, iman için o mübarek aziz ruhunu Allah’a teslim ettin. Bir saniyede cenneti aldın, helal olsun sana. Allah bizlere de nasip etsin. Sanki yatakta sürünerek ölmek marifetmiş gibi “aa” falan diyor adam şamata yapıyor. Bağıra bağıra yatakta ölünce mi hoşuna gidecek? Şehadetle ölmek en büyük şereftir, en büyük güzelliktir. Sanki o bir şey kazanmış gibi. O senin haline ağlar diye mi düşünüyorsun? Sen şehidin yüreğini sızlatıyorsun manen, oturup ağlamakla. Annesi babası heyecandan belki ağlıyor olabilir. Üzüntüden ağlamak haramdır. Kabadayıya ağlamak, kabadayıyı çok rencide eder çok ağrına gider yani. Aman aman sakın sakın. Şehadet büyük bir şereftir, onurdur daima tebrik edilmesi gereken bir güzelliktir. Bazı böyle FETÖ artığı tipler var. İşte Fethullah Gülen falan “hiçliğe gitti” diyor şehide. Sen davul gibi mezarın içinde şişip patlayacaksın. Sen nereye gideceksin bir bak bakalım. Sen bu kadar çoluğu-çocuğu genci şehit ettirdin. MİT mensuplarını ihbar ettirip şehit ettirdin ve PKK’ya bütün ömrün boyunca destek oldun. Vatanın, devletin sırlarını verdin küfre, dalalete. Ne kadar çirkin iş varsa yaptın sırf sana baş desinler diye.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan “Eğer bu ülkede yaşayan bir insan inancından dolayı ötekileştirilirse karşısında önce beni sonra devleti bulur” dedi. Sözlerine şu şekilde devam etti: “Koskoca bir imparatorluktan elimizde kalan bu son vatan parçasının tek bir karış toprağını tek bir çakıl taşını dahi kimseye vermeyiz. Burada PKK’nın özerklik hevesine yer yoktur. Ayrıca bu devletin sınırları içinde ve dışında yaşayan tüm insanları aynı haklara, fırsatlara sahip birinci sınıf birey olarak kamunun tüm imkanlarını aynı ölçüde kullanabilen vatandaşlar olarak gördük. Kim ki bu ülkenin herhangi bir bireyini kökeninden, inancından, meşrebinden, sosyal ve siyasi tercihlerinden dolayı ötekileştirmeye kalkarsa karşısında önce beni, benimle birlikte devletimizi bulur” dedi.)

Çok iyi olmuş. Tayyip Hocam çok güzel söylemiş. Bu sık sık gündeme getirilmesi gereken bir şey. Benim haberim yoktu konuşmasından, o mealde bir konuşma yaptım. Arkasından Tayyip Hocam böyle bir konuşma yaptı. Çok güzel. Sık sık ifade edilmesinde çok büyük fayda var. Bir de PKK, gerçekten Türkiye’den biz toprak vermeyiz akıllarını başlarına alsınlar aptallığı bıraksınlar. Aptal olabilir bir insan ama bu kadar da aptal olmaz. Bu kadar mı ahmaksınız? Biz Türkiye’den size toprak verir miyiz? Gidiyorsun “Suriye’den, Irak’tan alacağım” falan diyorsun, o bizi ilgilendirmez. Alabileceğini de zannetmiyorum ayrı mesele de. Ama Türkiye konusunda aman ha aman, sakın ha sakın. En olmayacak şeyi söylüyorsun. En istemediğimiz şeyi söylüyorsun. Yeri-göğü birbirine katarız aman ha.

 

Kürtler Çok Efendi, Dindar, Nezih İnsanlardır. PKK Gibi Dinsiz, Allah’sız, Stalinist Bir Örgütün Tertemiz Kürtlere Musallat Olmasını Asla Kabul Etmeyiz

Bu PKK’yla bir konuşulsa bunlar gerçekten çok ahmaklar. Kardeşim, sen milletin izzeti nefsine, haysiyetine, şerefine, namusuna en ağır saldırıyı yapıyorsun ahmak adam, toprak istemek ne demek? Dinin imanını her şeyini istiyorsun deli misin sen. Hayır zorun ne, ne alaka? Hadi Allah vermesin faraza orayı alsan ne yapacaksın? Orada senin iflahını keseler. Amerika senin kafanı koparır. Dangalaklığı bırak. Ne kadar aptal adam bunlar, ne kadar aptal adamlar yani. Takmışlar, kardeşim bir kere Kürtler, bak bizim çocuklar aşağı hepsi Kürt’tür, delikanlı çocukların çoğu Kürt. Azeri kardeşlerimizden de Kürt olan var. Ne demek Kürt? Kürt demek dünya tatlısı, dünya güzeli insanlar demek tir. Aynı Kürt-Türk hep aynı. Bizim aklımızın ucundan geçmez sonra çıkarttılar bu edebiyatı. Bizim mahallede çok fazla Kürt vardı aklımızın ucundan geçmezdi. Köyde de vardı Kürtler. Kürt mert insan demek, dürüst, sevecen Türk milletinin ferdi. Nereden çıkartıyorsunuz? Bu adamlara cevap vermek dahi istemiyorum çok kızdırıcı bunların aptallığı yani çok lanet tipler yani. Suriye’yi de rahatsız ediyorlar, Irak’ı da rahatsız ediyorlar otur oturduğun yerde kardeşim. Hayır bak, özgürlük iste demokrasi iste, buraları güzelleştirin de, bunların hepsi haklı bunu yapalım. Diyorsun ki “toprağı ben alacağım ben idare edeceğim.” Bırak, sen Allahsız, Kitapsız, dinsiz, imansızın tekisin.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında sevgiden de bahsetti bugün. Ve herkesi çıkarsız sevgiye davet eden bir açıklama yaptı. “Bugün sizlerle şunu da konuşmak istiyorum. Diyorum ki biz kardeşiz, kardeşlerin arasına fitne sokmak isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Kardeşler kardeşleri Allah için sever. O sevgiyi kimse alıp götüremez. Menfaat için severse o tehlikeli, biz menfaat için bir kardeşlik istemiyoruz. Allah için seveceğiz. Bizde Arap, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza, Boşnak böyle bir ayrım var mı? Biz tek millet diyoruz” dedi.)

Şahane. Tayyip Hocam tertemiz bir Anadolu delikanlısıdır. Milli bir meseledir Tayyip Hoca’yı desteklemek. Hiç lamı cimi yok. Bütün bahaneler münasebetsiz. Ben konuşuyorum gençlerle “Niye karşısın?” diyorum, mantıklı gelmiyor bana. Bir tek sanat, kültür ve kalite konusunda hakikaten bir bakanlık kurulsun demiştik, onu bekliyorum ben Tayyip Hoca’dan. Ama o da elinden geleni yapıyor yani ne yapsın. Çünkü çok fazla sanatçı da yok Türkiye’de. Ama yine de o bakanlığı bekliyorum Tayyip Hocam’dan o müjdeyi. Bak, kalite bakanlığı, sanat ve kalite bakanlığı çok önemli. Bir adını koysun güzel bak arkası gelecek. İş çıkar diye düşünüyor belki, hani kalite bakanlığı her şeye müdahil olur. Bir şey olmaz, tavsiye edecek bir bakanlık olsun, tavsiye mahiyetinde olsun tavsiye eden.

 

(“Bir insanın ölümden çok korkması imansız olduğunu mu gösterir?” izleyici sorusu)

Şimdi ölüm bir kere olacak. Tabii ki heyecanlanıyordur yani şaşırır. Bir boyut değiştirecek yeni bir yere gidecek ne olacağını bilmediği için, nasıl şeyler olacağını bilmediği için. Halbuki Allah ona güvence veriyor ama o zannediyor ki öldüğünde orada duruma kendi adapte olacak. Orada mesela adamlar bulacak insanlar bulacak, bu nedir diyecek, mesela buraya nereden gidilir falan. Sanki böyle helikopterden bir adamı bir adaya bırakmışsın gibi falan öyle düşünüyorlar, hani kendi başına yolunu bulur. Öyle bir şey yok. Yanında mihmandarı var, yanında melekler var, öyle bir şey olmaz. Ondan çekiniyorlar yani ne yapacağız nasıl edeceğiz, nasıl bir bağlantı kurarız, yoksa başka bir şey değil. Bir de günahkarsam cehenneme giderim mi ondan korkuyor. O zaman günah işleme işte, Allah’a sığın tövbe et. Zaten Allah’ın amacı o. Bir de “Allah sizin azabınızla ne yapayım?” diyor. Allah ne yapsın adamın azabıyla yani öyle bir şey olmaz. Ruh sahibiyse samimiyse bir kere kesinlikle cehenneme gitmez bak açıkça söylüyorum. Haram olur öyle bir insana cehennem. Ne yapsın Allah cehennemde onu? Zevkli güzel bir şey değil ki cehenneme gitmesi. Ne yapsın Allah? İmansız olduğunu göstermez, belki daha çok tövbe etmek istiyordur, vakit kazanmaya çalışıyordur. Etrafı biraz daha düzeltmeye çalışıyordur, o.

 

Samimiyet Allah’ın Büyüklüğünü Anlamakta Zemin Hazırlar. Allah’ın Büyüklüğünü Anlayan İnsan Devrilmez Bir Güç Haline Gelir

İnsanların çoğu samimiyetsiz oluyor. Halbuki bir kere samimi olsa çok hoşuna gider. Ona o zevki anlatmak faydalı olabilir değişebilir yani imkansız değil. Çünkü samimi olduğunda bir güç kazanır insan, muhakeme yargısı açılır üstüne bir hafiflik rahatlık gelir. Allah’ı düşünmede daha özgür, daha candan olur üstündeki baskı kalktığı için. Ufku açılır ama tek başına samimiyet kurtarmaz tabii. Samimiyet Allah’ın büyüklüğünü anlamada zemin hazırlar. Asıl önemli olan Allah’ın büyüklüğünü anlamaktır. Eğer onu anlarsa şahıs dünyanın en büyük adamı, en büyük güç olur yani devrilmez bir güç olur. Ama o konuda kuşkuya ve boşluğa vakit bırakmaması lazım. Sürekli o dikkatini muhafaza etmesi lazım. O çok hayatidir. Mesela Musevilerden Rabbani bilginler bunu bilirler. Hristiyanlardan da bazı dindarlar bunu bilir, önemini bilirler. Benim gördüğüm direkt dünya hakimi oluyorlar. Dünya avuçlarında oluyor yani. Bir avuç şu an dünyayı idare edenler çok küçük bir grup. Hayret edecek şekilde güçlü oluyorlar.

 

(Esad rejimi Doğu Guta’daki Duma’ya zehirli gaz içerikli kimyasal silahla saldırmıştı. Saldırıda ölenlerin sayısı 78’e yükseldi. Ancak Rus yetkililer Doğu Guta’da silahlı grupların elinde tuttuğu son yer olan Duma’da Suriye ordusu tarafından kimyasal silah kullanıldığına ilişkin iddiaları yalanladı.)

Kardeşim, işin doğrusunu söyleyeyim mi; şimdi Suriye’yi bölmek istiyor Amerika yani İngiliz derin devleti bölmek istiyor. Her türlü rezilliği yapıyorlar oyun oynuyorlar. Kamuoyunu da kandırıyorlar rahatça. Bir kere Suriye her halükarda ülkenin bölünmesine neden olacak bir şeyi bilerek yapmak istemez. En koktukları şey Suriye’nin bölünmesi, adam niye bunu yapsın bilerek? İngiliz derin devletinin ajanları orada zehirli gaz hakikaten kullanıyor. Ajanı getiriyor küçük bir bölgede kullanıyor. “Bunu hükümet yaptı” diyor. İnanmayan beri gelsin. Bunu Irak’ta da yaptılar “atom bombası var” dediler. Böyle “zehirli gazlar falan her şey var bu ülkeyi yıkalım” dediler. Ortadoğu’nun bir özelliği de çok garibandır hemen inanır. Acayip inanıyorlar “vay be” falan diyorlar. Halbuki adamların tek derdi günü şu an Suriye’yi bölüp parçalamak. Bölüp parçaladıktan sonra Irak’ı bölüp parçalayacaklar. Suudi Arabistan’ı düşünüyorlar bölüp parçalamayı. Yemen’i bölüp parçalamak istiyorlar, sonra da Türkiye’yi bölüp parçalamak istiyorlar. 8 parçaya falan ayırmak istiyorlar Türkiye’yi de. Bu kadar açık. 8 ayrı cumhuriyet istiyorlar. Yalnız Ortadoğu halkı tabii çok gariban oluyor. Sadece bombalardan kaçınıyorlar. İlaç sevkiyatı yapılıyor yani olayı kökünden durduracak bir tedbir değil de. “Oraya pide götürelim” diyorlar işte “yiyecek götürelim aç onlar, sargı bezine ihtiyaç var” diyor “seruma ihtiyaç var” diyor. Halbuki bir araya gelseler İslam ülkeleri “ne istiyorsunuz bizden gece-gündüz bombalıyorsunuz deli misiniz siz? Biz Suriye’nin bütünlüğünü istiyoruz, parçalanmasını istemiyoruz.” Bunu demeleri bitirir işi. Gıkları çıkmıyor. Onun için bir İslam Birliği toplantısı gerekiyor. Tayyip Hocam toplasın. İran, Irak, Suriye hatta bak Fas, Tunus, Cezayir onları da bölmeyi düşünüyorlar. Şimdi bak bunlar hiç hesapta yok değil mi duymuyorsunuz şu an? Fas, Tunus, Cezayir hiç bunlarla ilgili bir söz duymuyorsunuz. Şimdi bak onlar da sırada. Şimdi birkaç yıl sonra orada da olay çıkaracaklar Fas, Tunus ve Cezayir’in bölünmesi için, küçültecekler o ülkeleri de. Suudi Arabistan’ı da yaklaşık 3-4 parçaya bölmek istiyorlar. Hicaz bölgesi ayrı, işte falan feşmekan.

 

Suriye’de Barışın Olması İçin İslam Ülkelerini Bir Araya Getirip Müslümanların Ortak Hareket Etmesini Sağlayacak Bir Hareket Başlatmak Gerekiyor. Tayyip Hocam’dan İstirham Ediyoruz, Tüm Arap İslam Ülkelerini Toplasın

Şimdi Tayyip Hocam’dan bizim ricamız Arap ülkelerini Fas, Tunus, Cezayir hepsini toplasın bak hepsini bölmek istiyorlar. Suudi Arabistan’ı da bölmek istiyorlar. Suudi Arabistan’ı da bölüp aslında Dubai gibi yapmak istiyorlar. Orada da öyle işte pavyonlar, gazinolar, kumarhaneler falan. İşte homoseksüellerin yaşadığı yerler adalar falan yani Avrupa’nın eğlence merkezi yapmak istiyorlar. Ve parçaladıktan sonra bunu yapmayı düşünüyorlar. Sadece Mekke ve Medine’yi kutsal yer olarak ayırmayı düşünüyorlar, böyle hani hacılar gelecek gibisinden. Onlardan gelecek parayı kullanmak için ayrı bir şey olarak düşünüyorlar. Türkiye’yi de 8’e bölmek istiyorlar. Şimdi Tayyip Hoca’yı çok dirençli buldular, delirecekler kafayı yiyorlar. Bu oyunu Suriye’de bozarsak her yerde bozarız.

Bütün Ortadoğu’yu ince ince küçük küçük bölüp kıpırdayamayacak hale getirmeyi düşünüyorlar. Çok küçük ülkeler olacakları için hiçbir şey yapamazlar. Orada işte Avrupalı homoseksüellere falan oradaki çocukları satmak, orada kumarhaneler, işte uyuşturucu satılan yerler eğlence yerleri yani. Bir de oranın petrollerini kullanmak istiyorlar. Çünkü Irak ve Suriye petrolleri çok zengin. Hatta Kıbrıs’ın da doğalgaz yatakları falan. Bakın işin acayip yanı, onları da şu an satmış vaziyetteler. Petrol yatakları da satılmış vaziyette daha ortada hiçbir şey yokken. Daha milli devlet var ortada. Ama petrol bölgeleri büyük şirketlere satıldı. Amerika’daki büyük İngiliz petrol şirketlerine satıldı şu an. Adamlar da zorluyor hadi bir an önce mala sahip çıkalım diye “niye bekletiyorsunuz?” falan gibi. Onlar da kudurmuş gibi bombalamayı daha da artırıyorlar. Şimdi orada adam petrol şirketlerinin kontrolüne girdiğinde tabii oradan akıl almaz kazanç sağlamış olacak. Orada kazandıklarını da orada gariban Arap gençlerin falan ırzına geçerek, Arap kızların ırzına geçerek falan kullanacaklar. Gıcık oldular mı birbirleriyle savaştırıp kan gövdeyi götürecek. Canları istediğinde kan dökecekler. Yani tam anlamıyla esir konuma gelecekler. Ve böylece Mehdiyet’i kazıyacaklarını düşünüyorlar. Bunu yapamazlar. Onun için nerede it-kopuk varsa Mehdiyet’in üstüne salıyorlar ki güya durduracaklar.

 

(Trump, Suriye’de Esad rejiminin Doğu Guta’ya kimyasal silah saldırısı yapmasına ilişkin Twitter sayfasında şöyle bir paylaşım yaptı: “Kadınlar, çocuklar dahil olmak üzere anlamsız kimyasal saldırı sonrası çok kişi öldü. Baskı altındaki bölge kilitlenmiş ve Suriye ordusu tarafından çevrilmiş, bu da dış dünyayla bağını koparıyor. Putin, Rusya ve İran hayvan Esad’ı destekledikleri için sorumlular. Büyük bedel ödenecek” dedi Trump.)

Yani savaşı daha kuvvetlendireceğiz, daha bombardımanı güçlendireceğiz diyor. Sonra da çözüm olarak tabii Suriye’yi parçalayacağız diyor. Sonra da söz verilen şirketlere yerler parsellenecek, işte alın buyurun. Ünlü büyük şirketler. Trump da sermayedardır ünlü sermayedar. Onun da tabii payı olacaktır. Olan gariban Ortadoğu ülkelerine oluyor. Bir de Müslümanları da büyük bir gayretle birbirlerini kırmanın peşindeler. O ona saldırıyor o ona saldırıyor çeşitli isimler adı altında. Kardeşim, mesela on tane isimde çeşitli grup var, onunuz bir araya gelin “ne oluyor?” dersiniz Amerika’ya. Esad’a da dersiniz “adam gibi davran, güzel insan gibi davran Suriye’nin bütünlüğünü sağlayalım” anlaşır konuşursun mesele biter. Ve İngiliz derin devleti de o şirketlerden aldığı peşin parayı adamlara geri ödemek durumunda kalacaktır. Ödeyemeyeceği için de adamlar da onlara artık ne yaparlar bilmiyorum. Ama paralarını peşin aldıklarını biliyorum.

 

(“Sizce hangi durumlarda ibadetleri aksatmak mazur görülebilir?” izleyici sorusu)

Allah vermesin mesela sabah namazının çıkmasına 15 dakika kalmış, 20 dakika kalmış ama orada birisi bayılmış. Acil hastaneye kaldırılması gerekiyor. Şimdi orada namaz kılınmaz. O ambulansla beraber onunla gideceksin. Yolda en fazla şöyle olabilir yani orada koltuğa falan vurup teyemmüm edersin şöyle ellerini falan yüzüne sürersin. Hemen orada kendine göre bir namaz kılabilirsin kısaca. Belli orada o hasta gidecek o arada yani saniyeler konuşuyor. Öyle saniyelerin önemli olduğu şeylerde ibadet olmaz. Namaz için söylüyorum bunu. Veyahut yangın hali var. Sen orada nasıl abdest alacaksın? Öyle şey olmaz tabii yangın, bir an önce çıkman lazım oradan. Buna benzer veyahut kendinde ciddi bir rahatsızlık olabilir. Mesela bir Allah vermesin kalp enfarktüsü geçiriyordur veyahut bir böbrek koliği geçiriyordur. Şimdi orada namaz nasıl kılsın? Yani çok şiddetliyse olmaz, yapamaz. Yani onlarda mazur olur veyahut başka, çocuğa bir şey olmuştur. Allah esirgesin. Bu tip vakalar. Onun dışında olmaz.

Bir de oruçta da aynı şekilde mesela tansiyonu düşmüş 6’ya 3, çok tehlikeli derhal bozması lazım derhal hemen tuz alıp bozacak. Sonra üzerine de ayran önce tuz, tuzla bir acil gidermek lazım. Ayranla olmaz yanlış yapıyorlar onu. Ayranın kana geçmesi çok vakit alır ama tuzlu su yıldırım hızıyla 2-3 dakikada geçer kana en fazla 2-3 dakika. Ama ayran sindirmesi lazım vücudun onu, ondan sonra geçiş yapar. Ayran yanlış. Tuzlu suyla belirli bir oranı tutturduktan sonra tamam ondan sonra ayran içebilir, yemek de yiyebilir üzerine ama tansiyon düşükken çok dikkatli olması lazım. Veya tansiyonu yükselmiş orada ibadet olmaz Allah vermesin. Mesela 22’ye çıkmış tansiyon 12’ye 22 süper tehlikeli orada eğilmesi falan hiçbir şey olmaz. Namaz, abdest bekleyecek. Hastaneye gitmesi lazım öyle bir durumda vakit kaybetmeden. İlla kılacaksa teyemmüm edebilir, teyemmümle ayakta kılabilir arabada giderken kılabilir ayakta eğilmeden kafayı yere getirirse çok tehlikeli olur. 22’ye çıkmış tansiyon kafa yerde büyük bir ihtimalle beyin kanaması meydana gelir. Buna benzer şeylere dikkat etmek lazım.

 

(“Bir insan cehennemi rüyasında görebilir mi?” izleyici sorusu)

O eziyet olur. Allah mümine yapmaz onu gerek yok. Çünkü çok tedirgin olur. Cennette gösteriliş şekli ekrandan gösteriliyor rahat mümin için zaten cennetin içerisinde ama arazisi gösteriliyor müminlere merak ettikleri için, kendi vasıtaları içinde görüyorlar. Ama cehennemi rüyasında görürse çok felaket bunalır, çok azap olur, çok canı yanar o yüzden olmaz. Bir de hangi bir yerini görecek? Cehennem çeşit çeşittir, derece derecedir. Mesela hafif olan yerleri var belki de görüyordur rüyasında hafif olan yerlerini. Berbat sokaklar, berbat mahalleler tarzında, puslu bir hava ama öyle bir eziyet yoktur. Kaynayan, alev, hiçbir şey yoktur ki epey bir bölümü de öyle bir yerde. Bir de dümdüz olan yerler var hiç öyle bir şey de yok düz. Ama mesela Peygamberimiz (sav)’e hiç kötülük yapmamış, bir şey yapmamış ama iman etmemiş öyle kişiler için orası da. Çeşit çeşit, derece derecedir. Mesela münafıklar için cehennem yer altındadır, onlar hiç yer üstünü görmezler daima yerin altında, en şiddetli azap münafıklaradır. Münafıkun ve münafıkat beraber birbirlerinden acayip tiksinecekler cehennemde o dar odalara kapatılıyor zincirle Allah ayette de belirtmiş. Ama diğer kişiler için öyle değildir. Cehennem ancak kıyasla olumsuz etki yapıyor insanlarda yoksa normal yaşıyor.

 

(Yeni Şafak Yazarı Yusuf Kaplan, deizmin yayılmaması için İslami çevrelerin ve cemaatlerin çağı yakalayacak bir fikir derinliğine sahip olması gerektiğini yazdı. “Deizmin yayılmasında gençleri suçlamanın bir anlamı yok. Suçlu bizleriz, toplum, cemaatler, aileler ve devlet. Türkiye'deki eğitimin, cemaatlerin çağı iyi tanıyabilecek, çağla yüzleşebilecek, genç kuşağın sorularına ikna edici cevaplar verebilecek nitelikten çaptan ve derinlikten yoksun olması. Bunun yanı sıra yine İslami eğitim kurumlarının ve cemaatlerin genç kuşaklara İslam ahlakı, bilim, kültür, sanat tarihi birikimi verebilecek düzeyde yetkinlikte olmamaları”  dedi.)

Sanat tarihi adamı ne ilgilendirir? Kültür de ilgilendirmez. Bunların dinle, imanla alakası olmaz. İman; karşıdaki insanın bir kere Allah'a çok ciddi iman etmesi gerekiyor. En hayati konu budur. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) peygamberdi ama imanı çok güçlüydü. Onun herhangi bir anlatımından bile insanlar çok şiddetli etkileniyorlardı. İlk aranacak şey karşıdaki insanın imanının çok güçlü olmasıdır. Kesin kararlı, ciddi derin bir imana sahip olmasıdır, bu çok hayati. Genel kültürle ne alakası var? İnternete girer adam her şeyi öğrenir. Sanat tarihi ile ne alakası var? Daha hala gelenekçi sistemin içerisinden kurtuluşu arayanlar daha da batarlar. Hoca iyi niyetli, dürüst bir insan ama batışmış bir sistemin içinde yeniden bir kurtuluş arıyor. Böyle olmaz. Zaten batıran gelenekçi sistem. Ben açıkça söyleyeyim, bizim anlattığımız stil en mükemmel stil. Ve bizim anlattığımız stilde iman etmeyen bir insan olmuyor. Ciddi olarak iman ediyor. Hepsi, herkes namazını kılıyor. Herkes ibadetinde. Deist, ateist tahayyül dahi edilemiyor aramızda. Net başarı var. Dolayısıyla diğer hocaların sohbetine katılanlar ya deist oluyorlar ya ateist oluyorlar. Bir kısmı homoseksüel oluyor. Kendileri bile kendi dengelerini tutturamıyorlar. Yani görüyorsunuz. Adam peygamberi eleştiriyor. Kuran'ı eleştiriyor. Allah'ı eleştiriyor. Yani müthiş bir çöküntü yaşanıyor.

 

(Ünlü ses sanatçımız Mustafa Keser, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sanatçılar hakkında yaptığı açıklamaya şöyle bir eleştiri getirdi. “İnsanlar biraz laflarına ve üsluplarına dikkat etmeli. Daha üsluplu söylese biraz daha anlayışla karşılayabilirdik. Karşılamasak bile en azından umursamaz geçerdik. Onun için lütfen eleştirilerimizi daha münasip bir lisan ile yaparsak en azından makul karşılama gibi bir durum içinde oluruz” dedi.)

Bence sanatçılar hiçbir şey demesinler. Bu, bu şekliyle kalsın. Yani bence hiç gerek yok. Kötü söz ağızdan çıktı mı o yere toprağa akar gider. Bu, onlara gelmez. Altın ne yaparsan yap, altının üzerine ne dökersen dök altın altındır. Dolayısıyla geçerli değil. Bu konuyu artık bu kadar büyütmesinler. Anlamazdan gelip geçsinler. Sanatçılarımız hepsi çok değerli hepsini de çok seviyoruz. Yani onları böyle bir şeyin içine çekmeyelim. Duymazdan gelsinler. Anlamazdan gelsinler. Onlara gelmediğine göre bu söz ve asla gelmeyeceğine göre bizim sevgimize saygımıza asla etki etmeyeceğine göre mesele yok. Ama Tayyip Hocam hepsine bir 5 bin lira maaş bağlasın acayip olur, şahane. Hepsine birer madalya, Devlet Övünç Madalyası, bitti. Bütün sanatçılara. Zaten bir avuç sanatçımız var. 200 diyelim, 200’üne de bağlayalım. Ben çünkü sanatçıları bazen görüyorum, tek başına evinde vefat ediyor, bakımsız falan. Hiç evde yiyecek yok. Çok ürkütücü geliyor bana. Yani çalışmak mecburiyetinde kalmasınlar. Sahneye çıkma mecburiyeti olmasın. Canı istediğinde çıksın. Değil mi? Yaşlanıyorlar olmaz öyle. Ben Tayyip Hocam’dan bunu acil istiyorum. Rica ediyorum. 5 bin lira. 3 bin demiştim ama 5 bin iyi. Çok temiz yani bir de Devlet Övünç Madalyası takalım yakalarına madalyayı. Maaşları da tıkır tıkır evlerine gelip ödesinler. Gidip bankadan almalarına da gerek kalmasın. Eve gidip ödesinler. Hem evinin kontrol edilmesi de iyi olur. “Bir ihtiyacınız var mı?” gibilerinden. Devletin memuru gitsin, muhasebeci hatta bir polis. “Efendim, bir sıkıntınız var mı? Size rahatsızlık veren var mı? Güven içinde misiniz? Çok şahane olur her ay. Değil mi yani böyle “sizi tehdit eden, baskı yapan var mı? Varsa hemen söyleyin. Bu da paranız, buyurun. Hayırlı olsun.” O kadar. İstiyorsa bankada tutarsın. “İsterseniz hesabınızda tutalım? İsterseniz buyurun şu an nakit ödeyelim.” Bu kadar. Madalyaları da altın, 24 ayar altından yakalarına takalım. Bir avuç sanatçımız var başka sanatçı yok Türkiye’de. Birçoğu da yaşlandı yani. Onore edelim. Ömür boyu 5 bin lira maaş, bu kadar.

 

(“Küsme toplumumuzda niye yaygın?” izleyici sorusu)

Yani küstürecek şey yapıyor. Mesela kızlarla erkekler arasında oluyor küsme genellikle. Üzecek şeyler yapıyorlar, telafi edecek bir konuşma yapsalar bir şey olmaz. Ama küsmeyi tabii çabuk halletmek lazım. Yani çabuk neticelendirmek lazım. Gönlünü alıp yatıştırabilirler. Şimdi küsmede en belirgin vasıf herhalde yüzüne bakmamak, dalıp dalıp gitmek, yere bakmak, konuşmamak, sarılsa bile itmek. Küsme çok yaygın. Küstüğünü anladığı an o an müdahale edip düzeltmesi daha iyi olur. Yani sıcağı sıcağına düzeltmek iyi olur. Aslında iki taraf da küsmeme konusunda anlaşabilirler de. Karşılıklı söz verebilirler küsmeyeceklerine. Ama birbirlerini kırmasınlar, başka türlü nasıl olur? Rahatça birbirlerine ters davranabiliyorlar o olmaz. Bir olur, iki olur hadi diyelim ama ters davranmak iyi bir şey değil. Gönül alıcı davranmak lazım. Bir de genç kızlar çok nazik oluyorlar, her şeye kafayı takarlar. Çok özenli olmak lazım.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275116/sayin-adnan-oktarin-9-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275116/sayin-adnan-oktarin-9-nisanMon, 18 Jun 2018 03:52:04 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 7 Nisan 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik sert bir açıklama yaptı. “Ana muhalefetin liderinin şehitlerimizin adını anmadan önce ağzını çalkalamasını isteyin. Çünkü bu zat terör örgütlerinin en büyük destekçisidir. Onun için önce ağzını çalkalaması lazım. Ayrıca, ‘aman Afrin’in şehir merkezine girmeyin’ diyerek bu büyük mücadeleye hakaret etmiştir. Artık 2019’da feriştahı gelse kendisini o koltukta tutamaz. 2019’da yolcudur Abbas bağlasan durmaz. Son günlerde kontrolünü kaybetmesi herhalde bunun bir göstergesidir. Ey Kılıçdaroğlu, istediğin kadar hopla zıpla dövün faydası yok. Seni bekleyen siyasi sondan kurtuluşun yok” dedi.)

Hatırlıyor musunuz? Kızdığımda genellikle söylediğim bir söz. “Önce ağzını yıka” diyorum. Şimdi siyasilerde oluyor böyle bu konuşma tarzı. Ben sadece sanatçılara bu tip bir üslubun gitmeyeceğini söyledim. Çünkü mazlum temiz insanlar. Tayyip Hocam sanatçıları bir şöyle moral yönden destekleyecek, onları sevindirecek güzel bir girişimde bulunsun. Onlara maaş bağlasın devlet sanatçısı olarak ilan etsin. Seçelim sanatçıları, mesela Nalan Altınörs, Muazzez Ersoy, Muazzez Abacı bunlar çok değerli büyük insanlar ve Türk Sanat Müziğine, sanata çok büyük emek vermiş sanatçılar. Kategorize ederek hepsine devlet altın madalya verebilir. 5 bin TL de maaş, devlet maaşı. Çok iyi olur, onları psikolojik olarak rahatlatır. Çünkü Allah esirgesin bazen yaşlanıyorlar iş yapamayacak durumda oluyor, bir gelirleri de olmuyor çok ürkütücü bir durum meydana geliyor. Ama o 5 bin TL onlar için bir sigorta olur çok iyi olur. Yani çok feci oluyor, bazen sanatçıları duyuyoruz tek başına vefat ettikleri oluyor. Bunlar çok acı görüntüler veriyor, bunlar ortadan kalkar iyi olur.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugünkü Denizli konuşmasında vatandaşlara yine ölümü hatırlattı. “Hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Topraktan geldik toprağa gideceğiz. İki metrelik yer, bizi oraya yerleştirecek imam ne diyecek; ‘er kişi niyetine’ diyecek, cumhurbaşkanı niyetine demeyecek. Oraya gömecekler, gömdükten sonra inanın eğer yetiştirebildiğimiz iyi evlatlar varsa arkadan dualar gelir. Ama yoksa bir daha seni hatırlamazlar bile. Biz de ne yaparsak baki, inşaAllah. Bunu başarırsak ne mutlu bize” dedi.)

Çok güzel demiş. Nerede görülmüş böyle ölümü hatırlatan cumhurbaşkanı? Ben çok cumhurbaşkanı gördüm. Hiç kimsede böyle Allah’ı anan çok nadir. Süleyman Demirel’de çok nadir olurdu, Turgut Özal’da çok nadir olurdu “Allah’ın izniyle” derdi ona benzer. Ama Tayyip Hoca gürül gürül Kuran-ı Kerim tilavet ediyor, sık sık Allah’ı hatırlatıyor ve konuşmaları hep insanların moralini, şevkini yüksek tutacak mahiyette oluyor, isabetli ve güzel konuşuyor. O Anadolu delikanlısı o yüzden çok kızıyorlar. Böyle enteller danteller böyle işte kendini daha yüce, kültürlü, görgülü görenler Tayyip Hoca Anadolu delikanlısı olduğu için onu köy delikanlısı olarak görerek ona öfkeleniyorlar. Halbuki o köy delikanlısı olduğu için, Anadolu delikanlısı olduğu için biz onu seviyoruz. O yüzden milletle o çok rahat anlaşıyor. Milletin dilini acılarını çok iyi biliyor. Millete tepeden bakmıyor, millete “ben sizin hizmetçinizim, ben toprağım” diyor yani “siz yüce olansınız” diyor. O yönden çok isabetli. Yalnız Tayyip Hocam hükümete laf söyletmesin. Şu adalet konusunda da sorsun “nedir derdiniz, mesela hangi konularda adaletsizlik görüyorsunuz söyleyin hemen halledelim” desin. Sözlü söylesin yani. Mesela sanat, kültür, estetik bu konuda çok itirazlar oluyor. Gereksiz bu. Der ki mesela “Ben sanata, kültüre, kaliteye çok önem veriyorum, bakanlık da kurduk, yeni bakanlık da kurabiliriz ne gerekiyorsa yaparız, önerilerinizi söyleyin her şeyi yapalım.” Bunları söylesin Tayyip Hocam. Dekolte hanımlarla resim çektirsin. Tayyip Hocam dekolte hanımlarla resim çektirmek, fasıl yapan eğlenen insanlarla birlikte oturmak, onlarla beraber fotoğraf karesine girmek gibi güzel uygulamalara devam etsin.

 

(Prens Selman ABD ziyareti kapsamında Time Dergisi’ne verdiği röportajda ülkesinde cinsiyet eşitliği alanında attığı adımlardan bahsederken, bir kez daha Hz. Muhammed (sav)’in eşlerini örnek gösterdi. Kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmasının muhafazakarların tepkisi çektiğini hatırlatan Prens, “Eğer birisi çıkıp da kadınlar spor müsabakalarına katılamaz derse ona Peygamberimiz (sav)’i hatırlatalım. Hz. Muhammed (sav) eşiyle yarışırdı. Eğer birisi çıkıp kadınlar iş dünyasına atılamaz derse ona da Hz. Muhammed (sav)’in iş kadını olan eşini hatırlatalım” diye konuştu.)

Aferin benim aslanıma, aferin delikanlıma. Türkiye hükümeti de desteklesin bu yakışıklı delikanlıyı. Bayağı iyi gidiyor hayırlı yolda gidiyor. Bütün Arap ülkeleri bu şekilde aydınlanırsa İsrail’le de dostluk pekiştirilirse, Filistin’le aradaki o kardeşlik bağı mükemmel hale getirilirse ortalık cennete dönecek. Bir an önce bunu yapalım.

 

(AK Partili Metin Külünk, gençlerin hızla deizme doğru kaydığını söyledi. “Eğer tedbir almazsak bu milletin evlatlarını 10-15 yıl içinde bekleyen tehlike Kuran’sız İslam ve Peygamber’siz Kuran hatta daha da ötesi deizm. FETÖ belasını savdık Ama Türkiye kendi başına bırakılmayacak. Şimdi Allah’ın varlığını kabul eden ama Allah’ın yeryüzüne karışmayacağını iddia eden ve her noktada sirayet edecek deizm isimli yeni tehlikenin farkında olun” dedi.)

Metin Külünk, görebiliyor muyuz? Aferin Metin’e çok doğru güzel söz söylemiş. Çok hayati bir konu. Hiç önem vermiyor bir kısım sağcılar gevrek gevrek konuşuyorlar. O gevreklikleriyle de milletin onların kafasında olduğunu düşünüp AK Parti’nin kesinlikle sürekli iktidarda kalacağını ve onun o mübarek yüzü yüzünden oy aldıklarını falan düşünüyorlar. Öyle bir şey yok. Tayyip Hoca’nın o ihlaslı samimi tavrından dolayı millet bir sempati duyuyor Tayyip Hoca’ya sevgi duyuyor ve zemindeki bizim yaptığımız yoğun imani çalışmalarla iman muhafaza ediliyor. Bir ayna yansıma sistemi uyguluyoruz. Bunun sonucunda hem Darwinizm’i yerle bir ettiğimiz için, hem iman hakikatleri hem Kuran mucizeleri anlattığımız için ve kararlı imanlı duruşumuzdan dolayı Türkiye’de iman ayakta kalıyor. Yoksa çoktan yerle bir olurdu ortalık Allah esirgesin. Çünkü yoğun Darwinist propaganda var nefes almadan devam ediyor. En büyük alim dediğin adamlar bile çaktırmadan el altından Darwinizm’i anlatmaya devam ediyorlar. Hatta diyor “Darwinizm’e karşıyım” diyor yine Darwinizm’i savunuyor. Abdülaziz Bayındır’ı gördünüz, anlatıyor “karşıyım” diyor bakıyorsun yine aynı şeyi anlatıyor.

 

(Metin Külünk açıklamasının devamında gençlere maneviyatlı olmalarını tavsiye etti. “Gençler, dünya insanlığının bir kez daha düştüğü yerden ayağa kalkmak için sizi beklediğini bilin. Anadolu toprakları insanların beklediği bu medeniyetin üzeri küllerle örtülmüş yuvasıdır. Bu topraklarda genç olmak, siyaset yapmak sadece bu topraklara ait olmayı emretmez. Bu topraklarda değer sahibi olmayı ve insanlık için büyük bir sorumluluğu kuşatmayı emreder. Siz bu dünyanın hep en iyisi olmayı hedefleyin hiç boş vakit geçirmeyin” dedi.)

Şimdi Metin Külünk çok güzel konuşmuş ama bu çok beylik söz olarak kabul edilir bunlar. Yani imani konuda faydası olmaz bunların. Yani adam eğer ateist yahut deist olacaksa bu konuşma onun için yeterli olur. Bu, deizmi ortadan kaldıran bir konuşma değil. “Beyler işte Anadolu sizi bekliyor, işte çalışkan olun dürüst olun.” Adam bunu dinlemez. Bununla olmaz yani iman hakikatleriyle, Kuran mucizeleriyle olur bu ve samimi imanla olur. Burada çok büyük bir hata yapılıyor. Ne şiirlerle, ne kahramanlık destanlarıyla böyle bir şeyi muhafaza etmek mümkün değil. İman kayar gider, olmaz böyle şey. Karşımızda çünkü Darwinist-materyalist eğitim var. Biz onlara şiirle cevap veremeyiz etkisi olmaz. Veyahut işte “siz şöyle kahramansınız böyle yiğitsiniz, Anadolu çocuğusunuz” bunlar da etkili olmaz. Bu deneniyor zaten anlatılıyor, bunlardan etki çıkacağını düşünmek çok yanlış olur. İşte “gençler, nasihat ediyoruz sizlere” falan işte “edepli olun adaplı olun” falan. Gelenekçi açıklamalarla gençlerin imanlarını muhafaza etmeleri mümkün değil. Dünyada yer yerinden oynuyor sen orada adama bambaşka bir üslup kullanıyorsun.

 

Övgü Sevgiyi Ciddi Şekilde Artıran Mühim Bir İbadettir. Her Güzelliği Yaratan Allah’tır. Övgü, Allah’ın Nimetini Takdir Etmektir

Övgü almak eğer gerçekten hak edilen bir övgüyse çok iyi bir şey. Karşılıklı sevgiyi artırır. Mesela dürüstlüğünü övebilirsin, akıllılığını övebilirsin, cömertliğini, temizliğini övebilirsin başkalarına bu güzel örnek olur, çok faydalı. Övgü bir güzel ahlaktır. Cennette de Allah müminleri övüyor. Müminler Allah’ı överler. Övme bir sevgi gösterisidir, karşılıklı bir sevgi gösterisidir. Mesela güzel bir kadını övmek gerekir her şeyini yani mükemmel olan her yönünü övmek lazım. Güzel bir çiçeği övmek lazım. Güzel bir hayvanı övmek lazım. Bu, sevgiyi ciddi şekilde artıran mühim bir ibadettir övgü. Zaten güzel yüzlüm Allah gösteriş yapalım diye güzelliği yaratıyor. Bak güzellik gösteriş yapılırsa güzellik anlaşılır, kapalı olursa güzellik olmaz. Onun için ben mesela kadınların çok bakımlı olmasını, süslü olmasını onun için istiyorum. Güzel ama kadını sadece toprak görüyor sonunda öyle şey olur mu? Kocası diyor o da zaten sığırın teki çıkıyor bazı vakalarda dolayısıyla güzel kadının görülmesi lazım. Güzel bir çocuğun görülmesi lazım. Resimleri yayınlanması gerekiyor gerekirse. Mesela sokakta geziyor güzel bir çocuk herkesin onu övgüyle Allah’a hamd ederek onun bir nimet olduğunu vurgulamaları gerekir. Güzel bir kadın da güzelliğiyle maşaAllah diyeceksin, takdir edeceksin temizliğini, kalitesini, aklını, fizik güzelliğini, ihtişamını her şeyini takdir edeceksin ki, Allah’ın nimetine o takdir olmuş oluyor. Allah’ı takdir etmiş oluyorsun o yüzden güzel bir şey övgü de, takdir de çok güzel duygular bunlar.

 

Deistlerler İlgili Ayet Açıklamaları

Deist inanca göre tek Tanrı vardır ama dünyaya veya evrenin işleyişine müdahale etmez; çok mantıksız. Bir deist tüm dinleri reddediyor. Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul ediyor. Evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan bir görüş, vahyi reddediyor tabii yani Allah yaratmış ama haberi yok dünyadan diyor. Mesela kuşları yaratıyor, böcekleri yaratıyor, hücreyi, molekülü, atomu yaratıyor, atomun dönüşünü hepsini yaratıyor ama hiçbirinden haberi yoktur diyor. En eski deist Ebu Cehil ve onun yandaşları en eski bilinen. En eski deist derneği Mekke müşriklerinin kurduğu Daru’n Nedve denilen mekan. Bu ateistler ve deistler orada toplanıyorlar Daru’n Nedve’de. Ebu Cehil de oraya geliyor. Mekke müşrikleri Yahudiliğe ve Hristiyanlığa, peygamberlere, kitaba inanmayan insanlar ama sadece Allah’a inanıyorlar. Mesela Peygamberimiz (sav)’in on üç yıllık Mekke döneminde ona karşı direnen Mekkelilerin epey bir bölümü deist. “Allah vardır, evreni yaratmıştır ama artık evrene müdahale etmiyor” diyorlar. Tabii halen de “haberi yok” diyorlar Allah’a. İnsanlardan, olaylardan hiçbir şeyden haberi olmaz. Yaratmıştır tek başına duruyor diyorlar görmez de, haberi de olmaz, bilmezler. Bir ilah, bir sonsuz güce sahip yaratıcı için bunun söylenmesi inanılır gibi değil. “Allah yarattı” diyor “ama yarattıklarından şu an haberi yok” diyor. “Göremiyor” diyor, “duyamıyor ve bilemiyor” diyor. “Ama ben görüp duyuyorum” diyor “ama Allah görüp duyamıyor ve bilemiyor” diyor. Akıl almaz acizlik ithamı var Allah’a karşı haşa.

Kuran’da deistlerin durumunu anlatan çok fazla ayet var. Mesela Ankebut Suresi, 61’de şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun ki onlara:” yani deistlere “Gökleri ve yeri kim yarattı,  güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?” diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?” O zaman neden inanmıyorsunuz diyor Allah’ın hükümlerine vahye. Allah’a inanıyor ama dine inanmıyor. Yine Ankebut 63‘te bu deistlere “Andolsun onlara: "Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?" diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. De ki: "Hamd Allah'ındır." Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.” Yani peygambere ve Allah’ın gücüne inanmıyor. Allah’a inanıyor fakat gücüne inanmıyor. Yine Zümer Suresi, 38’de deistlere “Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi?" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." Çünkü şuursuzluğa inanıyor. Şuursuz bir bağlantıya inanıyor.

 

Dünyaya Dikkatlice Bakan Bir Ekranın İçinde Yaşadığımızı Görür. Bunu Anlayan İnsanda Gerçek İman Oluşur. Ve Böyle Bir İmanda Nefis Terbiyesinde Zorlanmak Diye Bir Şey Olmaz

Bir insan dünyaya geliyor ilk önce, çocukken falan anlamıyor olayları ama bir süre sonra bakıyoruz ki mesela ben lise yıllarında anladım bir ekranın içindeyim. Aklım durdu aklımı attım acayip şaşırdım. Radyo, televizyon her şeyin Allah tarafından yaratıldığı apaçık görülüyor. Fabrikada değil direkt Allah’ın yarattığı görülüyor. Mecburi bir iman oluşur Hakku’l yakin bir iman oluşur. Böyle bir imanda nefis terbiyesiyle uğraşma diye bir konu olmaz ki. İnsan zaten acayip hizaya gelir, müthiş düzgün olur. Kuran’da ne diyorsa Allah hepsini harfiyen yapar. Ama bir kısım adamlar tabii bu fevkaladeliğin farkına varmadığı için yavaş yavaş kenardan köşeden kendini düzeltmeye çalışıyor. Önce şarap içmeyi durdurmaya çalışıyor. Onunla boğuştum mücadele ettim diyor sonra öbürünü. Böyle bir şey olmaz. Derhal kesilir. Yanlış olan şey Allah’ın varlığı fark edildiğinde, gücü ve büyüklüğü görüldüğünde derhal yıldırım hızıyla kesilir. Ve dolayısıyla nefis terbiyesiyle uğraşma diye bir konu olmaz. İman eden bir insan, Allah’tan korkan bir insan vicdanına uyar vicdanı zaten insanı an an terbiye eden, an an düzgün yaşamasını sağlayan bir kitap. Vicdanımızdan bizi kesintisiz bilgi veriliyor. Biz düşün bir robot olduğumuzu düşünelim bir robota bir komut geliyor mesela sağ taraftan git diyor sağ taraftan gidiyor. Mesela şu an şu insana yardım et diyor yardım ediyor. Şu sözü söyleme diyor söylemiyor. Onun gibidir. Vicdan an an insana Allah’ın vahyidir. Dolayısıyla mükemmel bir karakter zaten Allah tarafından insana verilir. Sadece insanın Allah'a teslim olması gerekiyor. Dolayısıyla bir mücadele, nefsiyle boğuşma, nefsiyle savaş; bu gelenekçi izahlarda var. Böyle bir şey olmaz. İman eden insan Allah'a tam anlamıyla uyar.

 

Boşanmaların Artmasının Altında Yatan Temel Sebep Egoistliktir. Anonim Şirket Mantığında Evlilik Yapınca, Çıkar Bittiği Anda Evlilik de Bitiyor. Ahiret Dostu Olarak Sevmeyi Bilmeyen Bir İnsanın Gerçekten Sevmesi, Sadakati ve Vefası Mümkün Olmuyor

Evlenirken adam çeşitli çıkarlar elde edeceğini düşünüyor. Bir kere karşı ailenin amcası, dayısı, halası bilmem ne onların bütün imkanlarını kullanabileceğini düşünüyor. Kızsa erkeğin imkanlarını çok iyi kullanacağını düşünüyor, erkekse kızın imkanlarını çok iyi kullanacağını düşünüyor. Yani bir kolektif şirket yapılanması gibi görüyorlar. Kim kimden daha fazla kar edecek kafasında. Evlendiklerinde kar mekanizması istedikleri gibi işlemediğinde sıkıntı başlıyor, sıkılmaya başlıyorlar. Kadın malın mülkün üzerine yapılmasını istiyor. Erkek de karşı taraftan onu bekliyor. Bir de kadının hamile kalması durumunda ve çocuğu doğurduktan sonraki vücudundaki deformasyon mühim boşanma nedenlerinden biri aslında. Adı konmuyor ama dikkat edin çocuk yaptıktan sonra her kadını boşamak istiyorlar. Çünkü vücudunun bozulduğunu görüyor. Zaten ucu ucuna götürdüğü ilişki kadının vücudunun bozulmasıyla daha da şiddetli hale geliyor. Ve bir an önce kurtulmak istiyor. Onu Allah rızası için sevmediği için, Allah’ın bir emaneti olarak görmediği için, etten oluşmuş bir varlık olarak, bir organizma olarak gördüğü için o organizmanın bozulması onu rahatsız ediyor. O istediği cismin -bir cisim olarak görüyor onu- deforme olmuş cisimden kurtulmaya çalışıyor. Onun kanalıyla da ciddi bir şey elde edemeyince yeni imkanlar elde etmek, yeni imkanları denemek için girişimde bulunmak istiyor. O zaman boşanmaya karar veriyor. Boşanıp yeni imkanlar aramaya başlıyorlar. Zaten zincirleme oluyor. Sonra yine ondan da boşanıyor. Yine aradığını bulamıyor. Bir çıkar sisteminden kaynaklanıyor. Kökeni bu.

 

(Rusya Dışişleri Bakanlığı ABD'nin yaptırımlar yoluyla Rusya'yı korkutmaya çalıştığını söyledi. Yapılan yazılı açıklamada 2011'den bu yana ABD'nin Rusya'ya karşı elliden fazla yaptırım uyguladığı hatırlatılarak bunların hiçbirinden sonuç alınamadığı belirtildi. “Washington, Rus iş dünyasının varlığını ve finans aktivitelerini dondurmak suretiyle kendi değerlerine aykırı davranıyor. Çünkü Amerika özel mülke el konulmasına soygun diyen bir ülkedir. Tabii ki saldırılara cevap vereceğiz. Fakat öncelikle Washington’a bizimle yaptırımlar diliyle konuşabileceği zannından kurtulmasını tavsiye etmek istiyoruz” dedi.)

Bence hiç cevap vermelerine bile gerek yok hiç takmasınlar. Koskoca Rusya, kendi kendine binlerce kere yetecek dev bir devlet. Hiçbir şeye ihtiyacı yok. Yani bu dünyadaki bütün teknolojiye sahip. Her türlü ürünü kendileri üretebiliyorlar. Kimseye ihtiyacı yok. Çin de ayrıca onların yardımcısı. Türkiye en başta yardımcısı, İran yardımcısı. Dolayısıyla onlar ne yaparsa yapsınlar. Avrupa Birliği veyahut Rusya. Rusya'da milim santim etki yapmaz. Hiç kaale almasınlar sadece ittifakı birleştirsinler. Türkiye, Rusya, İran. Ama bunun içine tabii gönül ister ki Suudi Arabistan ve Mısır'ı da alsınlar. Özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt falan Birleşik Arap Emirlikleri de o yapının içerisinde olursa çok güzel olur fakat Türkiye’de de Suudi Arabistan modeli bir aydınlanma politikasının, modernleşme politikasının açık ve aleni olarak gösterilmesi gerekiyor. Şu an bir atak yapıldı ama zeminde bu tam yayılmadı. Sadece inanç yönü vurgulanmış oldu, uygulama yönüne geçilsin yoksa çok iyi gidiyor, gayet güzel gidiyor. Ama uygulama yönü de olursa muazzam olur.

 

(Afrin sınırında Hatay’ın Hassa ilçesine Mehmetçiğin Zeytin Dalı Harekatı’na başladığı noktaya üstü açık bir namazgah yapıldı. Süleyman Şah Namazgahı askerler, vekiller ve çok sayıda vatandaşın kıldığı Cuma ve şükür namazıyla açıldı. Tören, Cuma namazı sonrası Afrin zaferi için şükür namazı kılınarak son buldu.)

Açık namazgah iyi güzel olmuş, çok iyi olmuş. Şimdilik öyle ama ora bence öyle kalsın ama oraya bir cami yapılabilir. Alenen koskoca bir cami yapsınlar bayağı iyi olur. Yalnız camilere saldırmak uluslararası anlaşmayla yasaklanması gerekir kilise, cami ve sinagog ve oraya da bir insan girdiğinde onun hayatı emin olması lazım. Kesinlikle oraya öyle ateş edilmemesi gerekiyor. Tamam polis girebilir ama silahla değil yani öyle bir yerde o tip bir şey olmaması lazım.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçılar arasında ayrım yapıp bu tip organizasyonlara hep aynı sanatçılara ve sadece AK Parti yanlılarını çağırdığına dair eleştiriler gelmişti. İbrahim Tatlıses bu konu ile ilgili şöyle bir açıklama yaptı. “Herkese davetiye gitmiş. Yusuf Yusuf edip gelmedi kimse, korkudan gelemediler işin gerçeği bu” dedi.) 

Sanatçılar bu konularda açıklama yapmasınlar bu konuyu bitirsinler. Bunlar çok kötü açıklamalar, çok berbat açıklama, yapmayın bunları yapmasınlar. Tayyip Hocam da tembihlesin dursun bu çok kötü, çok yanlış. Bak bu sefer de bütün sanatçıları gözden çıkartıyor öbür sanatçıları. Bu yapılmasın bu çok riskli bir şey gerek yok. Özellikle bugünden itibaren rica ediyorum hiçbir sanatçı, hiçbir kimse bu konuda açıklama yapmasın konu bitsin. Konuyu geçiştirsinler cevap vermeyin, bu zarar verecek. Şimdi şu cevap mı? Çok kötü olmuş, çok çok kötü. Berbat açıklayacak gibi açıklanacak gibi değil her yönden berbat. Bir şeyin iyi olmasını istiyorlar ama mahvediyorlar. İyi niyetle çıkılıyor ama batırıyorlar yapmayın, etmeyin Allah aşkına bir susun. Sussalar çok iyi olacak derhal sussunlar, bu konuyu artık irdelemesinler. Hiçbir sanatçı bu konuda konuşma yapmasın lütfen yani çok kötü. Ne gerek açıkladık işte yani yüzlerce sanatçı çağırılmış bir kısmı icabet etmiş. Hastadır gelemez, yorgundur gelemez yahut yeterli görmüştür “kalabalık olmayalım ortalık çok kalabalık olacak” der. “Zorluk çıkmasın” der gelemez bin bir türlü neden, ne alakası var onunla onun, çok kötü olmuş bu açıklama da. Yapmayın, etmeyin Allah aşkına bir şey yok. O gelen sanatçılar da AK Partili falan değil öyle bir şey de yok. Her biri ayrı bir görüşteler nerden çıkarıyorsun AK Partiliyi? Bir sanatçı bir yere gittiğinde o tarafın adamı mı olmuş olur? Mesela ne bileyim Kırımlar Gecesi’ne gidiyorlar bilmem Kanarya Sevenler Derneği’nin toplantısına gidiyorlar bir anda onların görüşüne mi tabi olmuş oluyorlar? Ne alakası var? Sanatçı herkesi kucaklar, herkesi sever.

 

(Muhammed bin Selman ABD’deki temasları kapsamında Amerika’nın kırk üçüncü Başkanı George Bush ve eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Teksas eyaletinin Houston kentinde görüştü.) 

O akıllı bir delikanlı, iyi güzel dışa dönüklüğü falan Avrupai olması. İnanılır gibi değil Suudi Arabistan gibi en uç bir ülkede modern İslam’ı, Kuran Müslümanlığını savunuyor harika. İnşaAllah diğer ülkelere de etki eder. Türkiye'nin onu geçmesi gerekir, Selman’ın modernlik anlayışını kat kat geçmesi gerekir, gayet iyi. Yalnız Kral Selman çok dikkatli olsun. Ona mektup da yazalım homoseksüelliğe geçit vermesin. Eğer homoseksüelliğe geçit verirse Suudi Arabistan mahvolur batar Allah esirgesin. Kendi de batar, Suudi Arabistan da batar aman ha. Lut kavminin başına gelenleri biliyor, aman.

 

(“Hz. Hızır (as) imtihan oluyor mu?” izleyici sorusu)

Hz. Hızır (as) hayret edilecek şey ama imtihan oluyor o da. “Kul” diyor Allah çok şaşırtıcı tabii. “Kullarımızdan bir kulu buldular” diyor. O durumda bir insan nasıl imtihan olur o da Allah’ın harikası. Kim bilir nasıl bir hayat boyutuna sokuyor ki Allah, imtihan olabiliyor çok şaşırtıcı. Normalde aklının ihtiyarının kalkması gerekir ama nasıl oluyor bilmiyorum. Mesela o atlı olarak giderken açık şuurla gitmiyor o rüya halindeyken o atlı hali gidiyor, bu bize gösteriliyor ama o anda o rüya boyutunda olmuş oluyor.     

 

(“İnsanın kasılmasının sebebi nedir?” izleyici sorusu)

İnsan çok zayıf yaratılmış, hep bir düşman konsepti vardır insanda yani insanların birbirine zarar vermesi ihtimali çok yüksektir. Hatta denir ki işte insan en tehlikeli hayvandır, bazı kişiler açsından böyledir yani eğer hayvani vasıf gösteriyorsa dünyanın en tehlikeli hayvanıdır, çok tehlikeli. Kadın olsun, erkek olsun gaddarlık yapması, oyun oynaması, iftira atması, saldırması, cinayete teşebbüs etmesi veyahut kendine bir zarar verip Müslümanın yahut herhangi bir insanın başını belaya sokmaya kalkması falan her an mümkün olduğu için insanlar muazzam bir teyakkuz halinde yaşıyorlar. Normalde ölür insan bu kadar gerginlikte yine Allah koruyor. Her şey tehlikeli; yolda arabalar tehlikeli, kafasına tabela düşebilir, okula gidiyor mesela arkadaşları onunla uğraşıyor, kız arkadaşları uğraşıyor. Eve geliyor babası uğraşıyor, babasının dövmesi tehlikesi oluyor, ağabeyinin ağzını burnunu kırması tehlikesi oluyor. Her yeri dengede tutması gerektiği için adeta uyuşmuş şekilde geziyorlar. Bakın genç kızların birçoğuna dikkat edin gözünü yerden kaldıramazlar. Makyaj falan unutmuş vaziyette zaten başı derdindedirler birçoğu. Bütün bunlara rağmen bu zor dünyaya akıl almaz uyum gösteriyorlar ben ona şaşırıyorum. Yani nasıl uyum gösterebiliyorlar ve nasıl yaşayabiliyorlar bu kadar zor ortamda? Okula da gidiyor, işe de gidiyor, evdeki işlerini de yapıyor. Küfür edenlere cevap veriyor internetten hakaret edenlere cevap veriyor, babası hakaret ediyor ona cevap veriyor, onu rahatlatmaya çalışıyor. Okulda kız arkadaşları, çete tarzında saldırganlaşıyorlar onları yatıştırıyor. Otobüse biniyor, otobüs şoförü bir şey söylüyor. Yolda bir adam görüyor, o laf atıyor. Cehennem gibi, birçok yer böyle. Dolayısıyla insanın kasılmaması çok zor. Allah'a sığınarak kasılmayı azaltabiliyorlar. Yoksa herkes birbirini sevse… Mehdiyet devrinde, kasılma olmaz.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275115/sayin-adnan-oktarin-7-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275115/sayin-adnan-oktarin-7-nisanMon, 18 Jun 2018 03:43:19 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 6 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 6 Nisan 2018

 

(Hakkari Derecik Beldesi kırsalında terör örgütü PKK’ya yönelik operasyondan dönen güvenlik korucularını taşıyan askeri araç devrildi. Kazada 1’i ağır 17 güvenlik korucusu yaralandı. Yaralı güvenlik korucuları Şemdinli Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Ancak kazanın nasıl meydana geldiğiyle ilgili henüz bir bilgi paylaşılmadı.)

Yol bozuk mu acaba nasıl ki? Yolların çok düzgün hale getirilmesi gerekiyor. Sebebini bilmiyoruz tabii sebebine bir bakalım. Her sebebi tespit ettiğimizde ona göre Türkiye çapında tedbir almamız lazım. Mesela virajda bilmem ne, ona göre tedbir. Mesela yol darlığı, ona göre tedbir. Bir daha oluşunu engelleyecek ne varsa gereken hepsini yapalım.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan isim vermeden Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Türkiye sıkıntıda” açıklamalarını eleştirmiş ve “Ekonomi bu kadar iyi giderken bir insan kendi ayağına kurşun sıkabilir mi?” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu eleştirilere devam etti ve yurtdışına gittiğinde kendi arakasından iş çevrildiğini söyledi. “Yurtdışına gitmeden önce faizlerle ilgili bir toplantı yaptık, düşürülmesinden bahsettik. Sonra ben yurtdışındayken merkez bankası faizi artırdı. Böyle bir şey olabilir mi? Bağımsızmış. İyi de onların aldığı kararın bedelini biz ödüyoruz. Bir de tek adamlık derler, bu nasıl tek adamlıksa. Karar alıyoruz uygulamıyorlar. Benim arkamdan iş çevirdiler. Ekonomi konusunda bazı arkadaşlarımızın açıklamaları çok yanlış. Ekonomik göstergelere bakıyorsunuz en az elli gösterge olumlu yönde gelişiyor. Ama onlar sıkıntılı olan bir-iki başlık üzerinde konuşuyorlar. Bu büyük terbiyesizlik. Ben sürekli faizlerin aşağı çekilmesi konusunda uyarıyorum. Toplantılarda ‘tamam’ diyorlar ama aksi yönde faiz düzenlemesi yapıyorlar. Böyle saygısızlık olur mu?” dedi.)

Kardeşim, Tayyip Hoca’ya Türk milleti toptan çok iyi sahip çıksın. Oyun büyük, adamlardaki cesaret de çok acayip. Bir ara büyük bir miting yapalım Tayyip Hoca da gelsin 2-3 milyon kişilik falan. Bu abuk-sabuk adamlar titrerler. Belirli bir kişiyi kastetmiyorum. Ama İngiliz derin devletinin etkisinde olan adamlar var daha hala, devletin her yerine yayılmış vaziyetteler bunlar ayağını denk alırlar. Gayet güzel şeyler yapıyor. Mesela askeri kıyafet giyiyor çakı gibi gayet güzel yakışmış, ona laf ediyorlar. Gayet güzel çok güzel bir jest. Askere yapılmış güzel bir destek, manevi bir destek ne var bunda? Sanki çirkin bir kıyafet giymiş gibi yanlış bir şey gibi. Askeri kıyafet giymesi cumhurbaşkanının ne kadar güzel, insanların çok hoşuna gider. Askere maneviyat ve moral. Yakışmış da aslan gibi delikanlı Tayyip Hoca. Çok ayıp bu yaptıkları. Yanında olduğumuzu, destek verdiğimizi her yerde ve her zaman gösterelim. Olayın çapı daha genişletilsin. Adamlarda garip bir cesaret var. Nereden geldiği belli olmayan bir cesaret. Milletçe desteklediğimizi gösterelim. En az yüzde 70 desteği var Tayyip Hocamız’ın.

 

Şeytanın Etkisine Giren Kişi Önce Müslümanlardan Uzaklaşır, Küfrün İçine Dalmaya Başlar. Küfrün İçine Gittiğinde Orada da Sıkılır. Sürekli Dalgalanma İçinde Olur

Şeytanın etkisine giren kişi, bir kere efektte donukluk derler tıpta da vardır. Yüzde bir donukluk oluşur. Konuşmada ağırlık meydana gelir, konuşmayı rahat yapamaz şahıs, ağlama eğilimi vardır konuşmasında. Dengesiz ve tutarsız konuşmalar yapar. Yani hangi inançta olduğu, neyi düşündüğü anlaşılmaz dalgalanmalar vardır. Ani fevri böyle delice kararlar alır, esaslı şekilde savrulmalar vardır. Dine muhalif ataklar başlar şeytanın etkisiyle. Önce Müslümanlardan uzaklaşır, sonra Kuran’dan uzaklaşır, namazdan uzaklaşır küfrün içine dalmaya başlar. Küfrün içinde de sıkıldığı için yeniden dalgalanmalar başlar Allah vermesin çoğu zaman intiharla sonuçlanır veyahut cinayetle sonuçlanır veyahut delirme veyahut psikolojik çökmeyle sonuçlanır bu tip vakalar. Genellikle münafıklarda olur bu yapı. Şeytan çok sarsar böyle tipleri çok bunaltır. Kısmen direnebilirler ama genellikle iradesiz oldukları için direnemezler o savrulmalarla ömürleri geçer. Ama o savrulmalarda en belirgin vasıf efektte donukluk yani yüz ifadesinde donukluk, konuşma ağırlığı, konuşmada çelişkili konuşma yani zırvalama tabir edilen konuşma, karakter dengesizliği başlar, şahsiyet dengesizliği başlar. Saldırganlaşır şahıs, buradan şeytanın etkisine girdiğini anlayabiliriz. Ama en ziyade yüzündeki ifadeden anlaşılır.

 

(“‘Düşünüyorum öyleyse varım’ felsefesi sizce yeterli mi?” izleyici sorusu)

Şöyle deseydi olurdu; düşünebilen bir varlık olduğuma göre bu düşünmeyi bir yaratan var, etrafımdaki bu görüntüleri bir yaratan var, bir fevkaladelik var; buradan genişletebilirdi. Ama daha adam var olup olmadığından haberi yok “ha düşünüyorum o zaman demek ki varım” diyor. Yemek yemesinden anlamamış, yürümekten anlamamış, konuşmaktan anlamamış ama düşündüğünde anlamış ki varmış. Daha önce var olup olmadığını da bilmiyor, ilk defa var olduğunu anlıyor. Dolayısıyla ‘laf söyledi’ derler böyle tiplere. Mahcup etmek istemezdim ama hakikaten boş yani o diyen felsefeci kimse. Fıçının içine giriyor birisi, işte ‘gölge etme’ bilmem ne falan. Daha ne istiyorsun işte sen pejmürde yaşıyorsun fıçının içinde rezalet. Seni çıkartıp adam gibi yaşamanı istiyor adam. Fıçının içinde şarap içip yan gelip yatıyorsun berbat bir hayat yaşıyorsun. Sana güzel bir hayat sunmak istiyor adam. Oturup ona hayran oluyor ‘ben de bir fıçıda yaşasam’ diyor. Fıçıda yaşanır mı?

 

(Suudi Arabistan Katar’ın yalnızlaştırılması politikasına hız verdi. Suudi medyası sınır boyunca yeni bir kanal kazılarak Katar’ın ana karadan tamamen ayrılacağını duyurdu. Bir yıl içerisinde uygulamaya sokulması beklenen projenin detayları da belli oldu. Kanal, 60 kilometre uzunluğunda, 200 yüz metre genişliğinde ve 20 metre derinliğinde olacak. Ve Katar’ı ana karada ayırarak ufak bir ada haline getirecek. Bazı basın organları bu fikrin çılgınca bir fikir olduğunu belirterek ‘bu neyin nefreti?’ diye sordular.)

Bunu bir araştıralım tabii. Yani aslında Ortadoğu’daki ülkelerin hepsi modernliği esas alsa böyle Avrupai, canlı, cıvıl cıvıl bir dünya görüşünü esas alsa, demokrasi de rahatça pekişmiş olsa hiçbir sorun kalmaz. Böyle IŞİD kafasına, Taliban, Kaide kafasına karşı bir eğilim var Ortadoğu ülkelerinin birçoğunda. Bilinçaltında onu istiyorlar aslında. Dolayısıyla bu kafanın en baştan kapatılması gerekiyor.

 

(Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün şehirdeki vakıflarla düzenlediği Gençlik ve İnanç konulu çalıştayda gençlerin homoseksüelliğe bakışındaki değişiklik konusu gündeme gelmişti. “Eşcinsellik pek çok lise öğrencisinde normal hatta sempatik görülebilmekte ve bir sapkınlık olarak değil cinsel bir tercih olarak nitelendirilmektedir. Öğrenciler eşcinselliği özgürlük bağlamında anlamakta, özgürlüğün ne olduğu öğrenciye yeterince anlatılamamaktadır” denilmişti. Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmanın devamında; Öğrencilerin anlatılan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı, din dersi öğretmeninin öğrencisine uygun rol model olamadığı, çocukların sorularının ya yanıtsız kaldığı ya da bastırıldığı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders materyallerinin çocuklara değil yetişkinlere uygun ve yetersiz olduğu sonucuna ulaşıldı.)

Bu bütün Anadolu çapında, Türkiye çapında böyle, bunun tespiti çok hayati bir konu. Devlet bu konuyu milli güvenlik meselesi olarak, çok ciddi olarak ele alması lazım. Tedbiri de açık açık ifade etmesi gerekir. Ama ben açıkça söyleyeyim bizim anlattığımız din modelinin dışında hiçbir şekilde anlatılan modeller olacak gibi değil. Hiçbir şekilde olmuyor. Hepsi felakete götürücü oluyor. Hepsinde homoseksüelliğin kapısı açık, hepsinde deizme ateizme kayma ihtimali oluyor. Mesela bak bizim arkadaş grubunda öyle bir şey imkansız. Mümkün değil. Çok güçlü bir iman üzerine oturuyor. Nerede anlatsak, kime anlatsak her yerde çok güçlü bir iman oturuşu oluyor. Dolayısıyla bizim anlattığımız modelin çok iyi kavranıp çok iyi uygulanması gerektiği kanaatindeyiz. Ama başka bir model var da biz bilmiyorsak bize söylesinler biz ona uyalım.  Ama şu an bu modelin üzerine model görünmüyor.

 

(“Hz. Nuh (as) gemiyi yaparken kimden yardım almıştı?” izleyici sorusu)

Gemi, yaptığı gemi büyük aslında. Benim kanaatim buralarda bir yerde yapmış yani bu İstanbul'da buralarda bir yerde yapmış. Yani sel suyuyla geldiğinde ayaklanmış gemi, öyle görünüyor. Biraz yolculuk yapmış gibi görünüyor yani yol almış. Herhalde biraz malı mülkü vardı anladığım kadarıyla. Yani burada yaşadığına göre hayvanları varsa işçi tutmuştur, işçilerle yapmıştır. Çünkü biraz marangozluk gerekiyor, ahşap falan onların hepsine para gerekiyor. Parayla yaptırmıştır yani ahşabı getirttirmiştir, onları monte ettiriyor. Onlara bir de katranla, kıtran aradan su sızmasını engellemek için katranla kaplanıyor. Ahşap iyice yediriliyor. Seven müminler vardır ama sayıları az benim anladığım kanaatim. Herhalde beş-on kişi falan bir şey, çok az. Bir kişi daha var, bir yaşlı daha var ama onu tanıyamadı. Ona yardım eden, gemide olan. Yani bilmedi onu. Parayla yaptırmıştır yani çok çok da büyük bir gemi olduğunu zannetmiyorum. Yani bir çift öküz veya sığır, inek işte koyun, davar böyle yani kullanılacak hayvanlardan. Kümes hayvanları yani toplam 10-15 çeşit hayvan koymuştur, o kadar. Hindi, kaz işte ördek, tavuk, koyun, keçi, sığır belki manda o kadar başka bir şey yok. Yani onları üretebilmesi için onlara ihtiyacı var. Bütün hayvan çeşitleri değil. Muhtemelen işte ne kadardır? Bu salonun genişliğinde falan bir ana yapısı vardır. Bu salonun iki parçasını düşünün. Hayvanları böyle bir kısma koyduysa insanlar için de ikinci kısım yapılmıştır. Bir ilave daha bir de suyu yaracak kısım. Teknik bir özelliği olduğunu zannetmiyorum. Yani öyle metal falan kullanıldığını zannetmiyorum. Doğrudan ahşaptan yapılmış ve su da nereye götürse oraya gidecek gibi. Bir de suda dengede durabilmesi için dörtgen motifte olduğunu düşünüyorum. Dörtgen özellikte olduğunu düşünüyorum. Yani kutu gibi oradan oraya, oradan oraya gitmiştir ve çok uzun da sürdüğünü zannetmiyorum tufanın. Görevini yaptıktan sonra tufan sular çekildi. Çünkü çok süratle doluyor zaten deniz, süratle dolmuştur. Sonra da bir kenarda herhalde bir dağa bir yere gemi yanaşıp yani normal sürüklenmesi için de yanaşıp orada artık karaya oturdu anladığım kadarıyla orada inmişler. Yani yağmur da durduğu için orada inmişler. Benim kanaatim buralarda bir yerde de çıkabilir. Yani İstanbul’da bir yerde çıkabilir. Yer altında bir yerde gömülmüş olabilir, toprak altında.

 

(İnternet Haber’den Osman Diyadin, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sanatçılara yönelik öfkesine bir anlam veremediğine dair bir yazı yazdı. “Kemal Bey, bu ne şiddet ne celal. Sanatçılar ne yapmışlar? Mehmetçikle buluşmuşlar. ‘Biz varız’ mesajı vermişler. Kemal Bey anlıyoruz senin asıl derdin sanatçılar değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü varlığının daha da artarak sürmesi. İşte bunun üzerinde yarattığı psikolojik tramvayı sanatçılara saldırarak atmaya çalışıyorsun. Bir de “Sözlerimin arkasındayım. Az bile söyledim” demiş. Sürekli mağlup olduğu için artık rüyalarına girdiğine inandığım Erdoğan kompleksinden kurtulamamanın hıncını sanatçılardan alan bir Kemal Kılıçdaroğlu gerçeği var. Ah Kemal Bey ah” dedi.)

Bir kere Tayyip Hoca güzel bir atılım yapmış takdir et. Bak oradaki hanımların hepsi dekolte ve hepsi sanatçı. Bir kere “müziğe ben açığım” diyor. “Müziğe açığım ve müzik dinlemekten zevk alıyorum.” Mesela gelenekçilere meydan okuyor orada. “Sazlara taraftarım” diyor. Orada bir meydan okuyor. Dekolte hanımlarla iç içe onlarla tokalaşıyor. Yan yana beraber resim çektiriyor. “Dekolte hanımlara karşı benim bir muhalifliğim yok. Onların hürriyetinden, özgürlüğünden yanayım” diyor. Çok güzel bir mesaj veriyor. Takdir etsene. Demediğini bırakmıyor. İnanılır gibi değil. Bir de askeri kıyafet de çok yakışmış. Aslan gibi delikanlı. Yani yakışmıyor diyen bir kişi çıkmaz. Gayet de düzgün çok da güzel olmuş. Çok güzel bir jest, askerlerle iç içe. Bak mesela onları kendi evladı gibi seviyor. Böyle candan, mütevazi bir ortam, enaniyet yapmıyor, büyüklük yapmıyor. Yazık günah. Hayır Tayyip Hoca’nın süksesini durdurmak mümkün değil ki zaten sükse yapar. İstediği yerde yapar. Baksana ne kadar güzel yani şu. İbrahim Tatlıses’e laf söylüyor. İbrahim Tatlıses çok değerli bir sanatçı. Saygılı bir insan, sevgi dolu bir insan. Nerden nerelere bağlantı kurup nasıl bir nefret politikası izliyorlar? Ben anlayamıyorum. O hanımefendi hadi bir hata yapmış. Cezasını çekmiş. Ayıp günah o kadını, o güzel insanı niye mahcup ediyorsun? Tekrar tekrar hatırlatılacak bir şey mi o? Artık onu unutacaksın. Cezasını çekmiş, bitmiş o. Hatırlatmak çok ayıp ve çok çirkin. Özetle Tayyip Hoca burada çok puan kazandı. Hiç aleyhine bir şey yok gayet de güzel. Kemal Hoca’ya ben yakıştıramadım. Yani mantıklı değil buradaki hareket.

 

(“Namazdan sonra nasıl dua etmeliyiz?” izleyici sorusu)

Kendini Allah’a teslim et, bırak. Samimi, candan en çok istediğin şeyler neyse onları söyle. Hiç kurala falan sokma. Bak yani neye ihtiyacın var mesela. En çok ihtiyacın nedir? Allah ile bağlantının yoğun olması, imanının çok güçlü olması, Allah’ı çok sevmen. Allah korkusunun gerçek anlamda sende tecelli etmesi. Yani sevgiyi artıran bir Allah korkusu istemen. Egoistlikten, bencillikten seni koruması. Şirkten seni koruması, belirli şeyler. Yani bunları istediğinde yapar Allah. Bak şimdi söylüyorum ama bu pek anlaşılmıyor bazen. Mesela diyor ki bazen insanlar söyler, “Allah ne istersen verir” derler. Ama hiç adam da inanmaz. “Olur mu canım?” der işte “ben şunu istiyorum.” Hakikaten de Allah vermez. Mesela ev istiyor vermiyor Allah. Araba istiyor vermiyor. Kendine istiyorsun. Tabii ki vermez Allah. Allah için istemek ayrı onu akıl edemiyor. Allah’ın sevgisini kazanmak için, egoistlikten, bencillikten uzak olarak saf ve samimi olarak Allah için istersen istediğin her şeyin tamamı olur bak söyleyeyim. Ben hayatımdan örnek vereyim. Binlerce örnek verebilirim. Hepsi oldu. Benim isteyip de olmayan hiçbir şey yok. Bir tane, iki tane, on tane, yüz tane değil. Ne istiyorsam oluyor. Örnek işte delil.

 

(“Zayıf kişilikten nasıl kurtulabilir insan?” izleyici sorusu)

Allah insanın zayıf yaratıldığını söylüyor. Yani kişiliği insanın zayıftır. Aklı da zayıftır, bedeni de zayıftır. Zayıf bir varlıktır. Allah’a kendini bıraktığında güç kazanıyor. Allah'la tam bağlantıda güç kazanır. Allah’la bağlantı kesildiğinde beden zaten zor bela ayakta durur. Başa bela olur. Ölmek ister hemen beden. Ölmeye de çok hazırdır beden. Yani akıl almaz güçsüz bir beden vardır insanda. Her yerinde bir arıza çıkmaya hazırdır. Kulak, göz, burun, bademcikler. Her yerin için. Arıza her yere hazırdır. Allah'ın lütfuyla insan normal ayakta kalır. Bir kere bir günde defalarca kanser olması gerekir insanın.  Çünkü sürekli kanser hücresi oluşuyor. Vücut onu sürekli yok ediyor. Kesintisiz milyonlarca kere oluşuyor kanser hücresi. Ve her seferinde tek tek yakalıyor onu sistem. Mesela geliyor “a” diyor “bu ne ya?” diyor “hücre bozuk olmuş burada” diyor. “Parça yanlış yerleştirilmiş” diyor. Hemen ayırttırıyor. Arkadaşlar iki taraftan ayırıyorlar kromozomu çekiyorlar. Yanlış parçayı alıp oradan söküp çıkarıyorlar. Parçalara ayırıyorlar. “Doğru parçayı gönderin” diyor. Doğru parça yola çıkıyor. Özel onu getirecek sistem var. Ray sistemine bindirip alıp getiriyorlar. Oraya takıyor. Açı, şimdi açı çok önemli mesela sağa, sola, yukarıya, aşağıya. Aşağıya mesela güney kırk beş derece ve dışa dönük olacak. Tam o açıda oturtulması gerekiyor. Öyle oturduğunda kanser hücresi oluşmuyor. O temizliyor bitiyor. Bir tane de “abov” diyor “burada da var bir tane daha.” Yine kanserojen. Bak her yakaladığı kanserojen. Onu da söküyor, onu da engelliyor. Akşama kadar onunla uğraşıyor. O hücrelerin hepsi insanı öldürmeye matuftur aslında. Bıraksa kısa sürede öldürür. Hepsini tek tek insanı öldürecek hücreleri her gün öldürür o sistem. Yani bunu biz nasıl durduralım? Allah durduruyor. Rahatça kan hücum eder beyin kanaması olur ölürsün. Tansiyonun sistemi var. Çok ince hassas ayarlı bir sistem. O basıncı özel ayarlıyor insan vücudunda. Bir ayarı bozulsa tansiyonu bir basar yirmi dörde çıkartır, beynini parçalar rahatça. Yapmıyor Allah. Her şey Allah'a bağlıdır. Onun için Allah'a teslimiyetin dışında insanın yapacağı hiçbir şey yoktur.

 

(“İnsanlar uyuşturucu bağımlılığı ve bunun gibi kötü alışkanlıklardan nasıl kurtulabilirler?” izleyici sorusu) 

Bu nasıl oluyor ben anlamıyorum. Bir de korkmuyorlar da. Hadi diyelim canı çekti yahut denemek istiyor falan ama tehlikeli bir şey. Yakalanması da öyle, hayatı kayar. Sabıka alacak. Bu cesareti nereden buluyorlar ben bunu anlayamıyorum. Bayağı açık alenen esrar içiyorlar. O da bir ayrı çılgınlık yani yasak olduğu halde yapmaları. İnsan sağlığı zaten zor ayakta duran bir şey insan. Para vereceksin zehir alacaksın kendini zehirleyeceksin inanılır gibi değil. Mucize başka açıklaması yok. Tabii ki asıl kök eğitim Allah'ı sevmek, Allah'ın büyüklüğünü anlatmak anlaması, kendi varlığını fark etmesi, büyüklüğünü fark etmesi, Allah'ın ruhunu taşıdığını görmesi. Öyle bir şey olduğunda bir asalet gelir üstüne. Ve basit olan, kötü olan her şeyden kaçınır. Allah'ın ruhu olan bir varlık çok yücedir yani çok mukaddestir. Kendinin değerli olduğunu hisseder, bilir. Allah korkusu başka çözüm yok. Allah’ı sevmek, Allah'ın büyüklüğünü bilmek. Bunun için de iman hakikatleri, Kuran mucizelerinin anlatılması lazım. Bunun dışında bir yöntem hiçbir şekilde olmaz. Mesela program yapıyorlar emniyet müdürleri geliyor. “Çocuklar sakın esrar içmeyin, uyuşturucu içmeyin, zararlı” adam daha fazla içer. Daha teşvik olur. Yasak olması onu daha da heyecanlandırabilir. Belki de ondan da yapıyor olabilir. Yasak olduğu için. Yasağı deldiği için, isyan ettiği için belki de hoşuna gidiyor. Zararları anlatılabilir ama asıl benim bildiğim Allah korkusudur, Allah sevgisi ve derin iman. Allah'ın ruhu olduğunu bilen bir insan onun asaletini, onun derinliğini çok iyi yaşar.

 

Bazen İnsanlar Allah’ın Rızasını Kazanmayı Tam Anlamıyorlar. Allah’ın Rızasını Kazanmak Demek Allah’ın Aşkını, Sevgisini Kazanmak Demektir

Allah'ın rızası yanlış anlaşılıyor. Rızası kazanılır böyle içi boş bir şey gibi biliyorlar. Rızası yani Allah hani “iyi yaptın” der “güzel olmuş, iyi yapmışsın” öyle anlaşılıyor. Allah'ın rızasını kazanmak demek Allah'ın aşkını kazanmak demektir, sevgisini kazanmak demektir. Allah'ın rızası bu. Allah'ın Kendi ruhunu sevmesidir. Bu yani. Çünkü rıza deyince anlaşılmıyor. Gelenekçi kafayla baktınız mı çünkü Müslüman deyince işte çember sakallı, eli tespihli, kilolu, kafası takkeli bir dede akla geliyor. Hacı dedin mi Hacı emmi falan dedin mi yine o tarz adamlar akla geliyor. Mümin dedin miydi badem bıyıklı adamlar akla geliyor. Garip bir şey oluştu insanların kafasında istifham oluştu. Allah'ın rızası deyince de o da belli olmayan bir şey. Allah'ın kulundan razı olması demek Allah'ın kulunu sevmesi demektir. Yani candan sevme. Karşılıklı mümin Allah'ı seviyor. Allah da mümin kulunu seviyor bu kadar.

 

(Hatay'a askerimize destek için giden sanatçılara, tepkiler devam ediyor. İbrahim Tatlıses ve diğer sanatçılara, “Madem o kadar vatan sevginiz var, o zaman çocuklarınızı askere gönderin de görelim. Askerde sizin çocuklarınızı göremiyoruz” diyenler olmuştu. İbrahim Tatlıses, bu iddialara oğlu Ahmet'in askerlik fotoğrafını paylaşarak cevap verdi. Fotoğrafın yanına da “Mevzu vatan aşkıysa benim oğlum Ahmet, askerliğini uzun dönem olarak Sarıkamış'ta yaptı. Başarısından ötürü 3 tane madalya aldı. O dönemde Reha Muhtar’da ana habere bile çıktı. Araştırın bulun” diye yazdı.)

İbrahim Tatlıses çok değerli bir sanatçıdır, çok kıymetli bir sanatçıdır. Onu eleştirenler, İbrahim Tatlıses'in binde biri bile etmezler boş yere konuşuyorlar. İbrahim Tatlıses, sevgi dolu, sevecen, sanat gücü çok yüksek, yorumu mükemmel olan, neşeyi, sevinci çok güzel vurgulayan, dost canlısı, mütevazi, halkını, milletini seven, merhametli, tutarlı, güzel bir insan ve kabadayı zihniyetlidir. Zihniyetinde kabadayılık vardır, güzel ahlaka sahip bir insandır. İstedikleri kadar eleştirsinler. Bak, altın derler yere düşmekle kıymetini kaybetmez. “Sakıt olmaz kadri kıymetten altın yere düşmeyinen” Bu Osmanlı atasözüdür. Orada adı geçen bütün sanatçıları asla bu laflar küçük düşürmez. Onlara söylenen sözler zaten havaya çıkar, göğe çıkar. Böyle bir tavır hangi sanatçıyı küçük düşürür, niye mahcup etsin? Kem söz, sahibine aittir derler, onda kalır. Kem söz çıktığında sahibinde kalır, şahsa ulaşmaz. Dolayısıyla biz sanatçılarımıza bu sözlerin ulaştığına inanmıyoruz olmaz çünkü öyle bir şey olmaz. Dolayısıyla bunun bizi rahatsız eden de bir yönünü göremiyoruz. Öyle bir şey de yok, kafamızı takacağımız bir şey de yok. Sanatçılarımız, sanatlarını icra etmeye devam etsinler. Hepsini çok seviyoruz, hepsine çok saygı duyuyoruz, çok değer veriyoruz. Tayyip Hocam da hepsine beşer bin lira maaş bağlasın sanatçıların. Devlet övünç madalyası da versin, altın madalya. Zaten bir avuç sanatçımız var güzel taltif edelim. Ona vesile olsun, hiç bekletmesin Tayyip Hocam hiç. 24 ayar altından kocaman madalya takalım. Devlet övünç madalyası, sanatçılara. 5 bin lira da karşılıksız maaş. Vefat edinceye kadar. Allah ömürlerini uzun etsin. Hayatlarında garantileri olur, rahat ederler, o kadar.

 

Allah İçin Yaşayan Bir İnsanın Elde Edebileceği En Büyük Refahı, En Büyük Güzelliği ve En Büyük Zenginliği Elde Etmiş Olur

Allah için yaşadığında bu dünyada olabilecek en yüksek kazancı elde etmiş olursun. Yani bir insanın elde edebileceği en yüksek zenginliği elde edersin, en büyük refahı ve en güzel hayat şartlarını elde edersin ama Allah için yaşarsan. Ahirette de sonsuza kadar cennette en mükemmel hayatı yaşarsın. Allah için yaşayan hem dünyayı, hem ahireti, tam anlamıyla kazanır. Hz. Süleyman (as)’a ne oldu? Hem dünyayı en mükemmel kazandı, hem ahireti en mükemmel kazandı. Resulullah (sav) nasıldı? Hem dünyayı, hem ahireti en mükemmel kazandı. Resulullah (sav), ağırlarına gidiyor anlatamıyorlar ama çok zengin güzel yaşadı. Akıl almaz zengindi Peygamberimiz (sav). Ucu bucağı yoktu zenginliğinin ama harcıyordu. Hanımları, sevdikleri çok fazla. Söyleyemiyorlar, ağırlarına gidiyor.

 

(“Batıl dinin kuralları nelerdir?” izleyici sorusu)

Batıl dinin kuralları insanı dinden soğutacak ne varsa her şey. Mesela namazı kılınmayacak hale getirir, abdesti alınmayacak hale getirir, sevmeyi imkansız hale getirir, kadını nimet olmaktan çıkartır. Namazı öyle zorlaştırıyor ki yani bine yakın madde var namazı kılınmayacak şekle getirmek için. Abdesti alamamak için yüzlerce madde var. Her şeyi içinden çıkılmaz hale getirmişler. Kadın sevgisini yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, yüzlerce madde. Yani şeytanın ilkasıyla olmuş bu. Tabii, bâtılla uğraşmak insanın midesini bulandırır. Yani çok da bunlardan anlatmak. Ana hatlarıyla anlatmak lazım, o yeterli. Onun dışında zaten onlarla hiç muhatap olmayacağız. Gelenekçi kafada bilim yok, bilim yok. Ne var? İlim diyor, yani hurafe hadisler, hurafe hadislere, ilim diyor. Kuran okumak yasak, okusan da anlamazsın zaten diyor. Düşünmeyin diyor, düşünmeyin ve okumayın yani tahsiliniz de olmasın. Tahsilli olmak, insanı saptırır diyor. Heykele tükürüyor, resme tükürüyor yani rezalet paçadan akıyor. Kadın, yarım zaten insan olarak görmüyor kadını.

 

(“Vicdan sahibi bir insan mutlaka iman eder mi?” izleyici sorusu)

Vicdan demek Allah'ın insanlara vahyi. Allah'ın vahyinin adı, zaten ruh sahibi demektir, açık bilinç anlamına geliyor bu. An an vahyi alıp onu dinleyen insan anlamına geliyor. Zaten vahyi alan bir insanın, müminin vahyi reddetmesi mümkün değildir. Yani bilinci açıksa vahyi mutlaka kabul eder. Vicdan da vahiy olduğu için ve bunu kabul ettiği için mümin doğru yoldadır. Yani mutlaka da cennete gider Allah'ın izniyle tabii ama iman ve küfür arasındaki mücadelede tabii taraf olduğu için mümin tarafında olduğu için azimli ve gayretlidir, şevklidir. Ama bunu yaparken ben kesin cennetlik olacağım demez. Ümit ve korku arasındadır ama galibane cennete gideceğini düşünür. Yani böyle ciddi bir cehennem ihtimalinden ziyade, cennet ihtimali üzerindedir yani cehenneme de gidebilirim diye düşünür. Yoksa şuuru, bilinci açıksa, müminse tabii ki umudu cennetten yanadır.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275114/sayin-adnan-oktarin-6-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275114/sayin-adnan-oktarin-6-nisanMon, 18 Jun 2018 03:39:03 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 5 Nisan 2018

 

(Zeytin Dalı Harekatı’na katılan askerlere moral vermek için sınıra giden sanatçı ve sporcuları “reziller” olarak nitelendiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bu sözleriyle ilgili bir açıklama daha yaptı. Kılıçdaroğlu “Sanatçılarla ilgili söylediğim her sözün arkasındayım az bile söyledim” dedi.)

Ama şimdi burada bir yanlış anlaşılma var. Bu sanatçılar biz AK Partiliyiz demiyorlar. CHP de çağırsa CHP’ye de giderler her yere giderler. Yani bir militan havası gibi falan mı gördü acaba bilmiyorum ki. Sanatçı bu insanlar nereye kim çağırsa gider. Halkın tamamını kucaklamakla mükelleftir sanatçı. Halkın her kesimine hitap eder. CHP’li çağırsa CHP’ye, MHP’li çağırsa MHP’ye de gider. Devletin Cumhurunun Reisi, Cumhur Reisi, Genelkurmay Başkanı bir yere gidiyor ve sanatçıları çağırıyorlar “buyurun gelin” diyorlar. Devleti, milleti, askeri desteklemek için, moral vermek için gidiyorlar. “Hayır gelmiyoruz” mu demeleri lazımdı nasıl olması gerekiyordu? Doğrusu ne, onu anlayamadım ben. Sanatçı demek halkı kucaklayan demektir. Askeri kucaklar, devleti kucaklar herkesle iç içedir. Mesela şarkı söylüyor sanatçı bütün halk dinliyor, değil mi? Mesela gazinoya gidiyor sağcısı da solcusu da, CHP’lisi de hepsi geliyor, herkes onlara alkışla karşılık veriyor, herkes takdir ediyor. “Ben MHP’liye söylemem, CHP’liye söylemem” demiyor ki, değil mi? Sanatçı bu insanlar. Bir savaş yapılmış, meydan savaşı yapılmış ve zafer kazanılmış, PKK yenilmiş o zafer kutlanıyor. Bizim bütün zaferlerimizde kutlama olmuştur. Osmanlı döneminde de Selçuklularda da her zaman bu böyledir adettir. Zafer kutlanır, gayet makul. Yani zafer kutlaması yapılmayacak da ne yapılacak? O zaman 30 Ağustos Zafer Bayramı, onu da kaldırmak gerekiyor. Orada da cephede çok fazla asker şehit oldu 30 Ağustos öncesinde, değil mi? Dumlupınar’da orada burada birçok yerde 1. İnönü, 2. İnönü her yerde çok fazla şehit verdik. Ee o zaman onları kutlamayalım. Zafer kazanmışız zaferi kutlayacağız.

 

(Geçtiğimiz günlerde 6 FETÖ’cü imam Kosova’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmişti. Bu gelişmenin ardından Kosova Başbakanı’nın çocuklarının FETÖ okullarında okuduğu ve örgütün Kosova Başbakanı’na bağış adı altında para aktardığı ortaya çıkmıştı. Kosova Başbakanı Ramush Haradinaj bugün Türkiye’yi hedef aldı. Haradinaj, sınır dışı bilgisinin kendisine iletilmediğini söyleyip içişleri bakanıyla istihbarat şefini görevden uzaklaştırdı.)

Bilgi verilmemesi doğru mudur? Zaten küçük bir ülke, oradaki devletteki akıştan haberi olmaması mümkün değil. Herhalde sonradan pişman oldu. Almanya falan reaksiyon gösterince korkup haberim yoktuya getiriyor herhalde. Haberi olmaz olur mu? Haberi vardır. Böyle bir netice olacağını tahmin edememiş olabilir. İngiltere falan herkes reaksiyon gösterdiyse. Daha Türkçesi İngiliz derin devletini hesaplamamış. İngiliz derin devleti daha dişini yeni göstermiş. Evet, çekinmiş demek ki.

 

(“Allah’ın beğendiği ahlak nasıl olur?” izleyici sorusu) 

Allah’ın tek istediği Kendi ruhundan oluşan bu varlığın Kendini sevmesi. Allah’ın tek hedefi sevgidir. Kendi sevgiyi yaşar, bizim de onu sevmemizi ister. Her şey onun içindir. Mesela şu kahve fincanı, fincan bu sevgi amaçlıdır. Güzel olduğu için bu sevgiyi açmak içindir. Sevgiyi coşturmak içindir. Mesela farz edelim ceketin kenarında düğmeler var bunlar da sevgi içindir. Mesela bu kadehin düzgünlüğü sevgi içindir. Mesela “cennette kadehler var” diyor Allah, sevinç, sevgi, sanat bunların hepsi iç içedir, mutluluk. Ama bunların hepsinin tek noktası sevgidir. Ama Allah’ı severken tabii müphem bir varlığı seviyor gibi değil de samimi olup bir kere sarsıcı fevkaladeliği görmek lazım. Yani Allah’ın varlığının çok sarsıcı fevkaladeliğini bir görmek lazım. Sonra o bizi hayretler içinde bırakan, milyonlarca kere sonsuz kere hayretler içinde bırakan büyüklüğünü, gücünü görmek lazım. Bunu gördükten sonra, anladıktan sonra zaten biz bir boyuta geçeriz. Bu boyut; vücut bunu biraz hisseder yani vücudun hissettiği bir boyuttur. Hayatıyla belli olur ondan sonra. Hayatına baktığımızda o insanın şaşılacak derecede korunup kollandığını görürüz. Ve ne diyorsa olur. Bak, her istediği olur. Ama sevgi amaçlı olan, Allah için olan, hayırlı olan ne istiyorsa hepsi olur tek tek. Ayette diyor ya bak “dua edin duanızı kabul edeyim” diyor Allah. Hepsi olur. Ama adam zannediyor ki “Ya Rabbi beni milyarder et yan gelip yatayım” falan. Öyle bir şey olmaz. Allah süründürür öyle. Olur mu? Allah’ın doğrudan varlığını çok iyi kavramak ve Allah’ı çok sevmeye yönelik, sonsuz sevmeye yönelik bir bakış açısı gerekiyor. Bunun dışında bir hayat olmaz.

 

Filistin Halkı Hz. İsmail’in Evlatları, Hepsi Peygamber Soyu Nur Gibi İnsanlar. Museviler de Hz. Yakub’un Evlatları. Barışmalarını Sağlarsak O Güzel Topraklar Cennet Gibi Olur, Her Yer Bayram Olur

İsrail, 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere tarafından kuruldu herkes biliyor bunu. Bunun neyini reddediyorsun sen? Binlerce belgesi var. Bazı Protestanlarda da var o düşünce. Toptan hepsini İsrail’e götürüp hepsini imha etmek, sadece 120 bin Musevi’yi canlı bırakmak hepsini imha etmek. Öyle bir şey olmaz. İsrail’in kılına dokunanın canına dokunuruz söyleyeyim. Kanunla hukukla ilimle irfanla. Ve yine söylüyorum, gök kubbeyi başlarına geçiririz. Bu aynısı Filistin için de geçerli. Ben Filistin halkını kardeşlerim olarak çok seviyorum. Hz. İsmail (as)’ın evlatları peygamber soyudur hepsi. Ama bir barıştırabilsek ora cennete dönecek cennete. Filistinli kardeşlerimizin bulunduğu yerler sahiller falan çok nefis güzel yerler. İsrail’le işbirliği yapsalar ora yani Ortadoğu’nun en nezih, en güzel yerlerinden birisi olur. Ve çok ferahlık, bereket, iyilik, güzellik gelir. Dindarlığı yaşarlar, Allah’ı anarlar. Barıştırabileceğimiz bir yolu bulmaya çalışalım. Yani bir anda bayrama döner ortalık. İsrailli yöneticiler bu konuda biraz beceriksiz davranıyorlar. Filistinliler de beceriksiz davranıyorlar. Gereksiz yere kavgaya dönüşüyor olay. Halbuki barıştırsak inanılmaz güzellikler olur. Çok güzel yerler oralar. İnsanları da güzel ve barış yurdu olur ve nefis olur. Ama biz bir hakemlik yapalım vesile olalım.

 

Sanat, Modernlik, Kadın Özgürlüğü, Kaliteye Öncelik Verilen Bir Anlayış Olduğunda Sahil Kesimlerinden Oy Alamamak Diye Bir Şey Söz Konusu Olmaz

AK Parti belediyeleri kazanması için, sahil kentleri kazanması için dekolte açılımında bulunması lazım. Hanımların dekoltesini saygıyla karşıladığını ve modern Türkiye’yi istediğini, müzik, resim, heykel, güzel sanatlara açık olduklarını, kaliteyi birinci planda önde tuttuklarını, kadın özgürlüğünü, alabildiğine desteklemenin delillerini defalarca vurgulamaları lazım ki kamuoyundaki bu imaj gitsin. Tayyip Hocam şimdi çok güzel bir atağa geçti mükemmel ataklar yaptı. Diyanet’i de tabii etkilediği için Diyanet de çok güzel ataklar yaptı Tayyip Hocam vesilesiyle. Çekilen fotoğraflarla, mesela bu sanatçılarla çekilen fotoğrafların muhalefeti bu kadar kızdırmasının nedeni AK Parti’nin modern görünümüdür. Sanata, modernliğe ve kadınlara ve dekolteye olan olumlu bakış açısıdır. Bak burada meydana gelen öfkenin tek nedeni bu. Çünkü CHP bu konuda avantajlı. Ama AK Parti’nin avantajı çok zayıf. Bu zayıf avantajdan dolayı boş yere sahil kentlerinin hemen hemen hepsini kaybediyor. Ve büyük illeri de kaybetme tehlikesi var belediye seçimlerinde. O yüzden modern gençliği kucaklayan, aydınları kucaklayan, kadın dekoltesine karışmayan hatta saygı duyduğunu açık açık beyan eden gösteren fiili eylemlerin çok olmasında büyük fayda var. Bir tek sanatçılarla bu konu hallolmaz. Bu güzel bir atılım, Tayyip Hocamız’ın çok güzel bir atılımı ama bu yeterli olmaz. Bunu daha da yaygınlaştırmak lazım.  

 

Melekler Allah Sevgisiyle Divane Olmuşlardır. Bu Yüzden Nur Gibi Tertemizlerdir. Allah’a Aşık Olanı da Deli Gibi Severler

Meleklerin görevi, Allah’ın aşkını insanlara öğretmek. Onlar aşıklar yani çılgın aşık, o dereceye gelmiş. Sonsuza kadar secdeden kalkmak istemiyor, o kadar aşıklar yani Allah aşığı. Allah sevgisini öğreten öğretmenlerdir melekler. Akılları fikirleri sevgi. Şu an burada da varlar. Akılları fikirleri sevgidir, her konuyu sevgi için yaparlar. Ne yapıyorlarsa Allah sevgisi için. Yani onunla adeta böyle divane olmuşlardır Allah sevgisiyle. Meleklerin vasfı budur. O yüzden ellerinden yüzlerinden nur akar meleklerin. Acayip tatlı ve çok güzeldirler. Ahlakları çok mükemmeldir. Allah, Allah, Allah başka hiçbir şey yoktur kalplerinde, hep Allah’ın sevgisi. Allah’ı sevenleri severler, Allah’ı severler. Onun için müminlerden Allah’ı kim seviyorsa oraya adeta böyle üşüşüyorlar. Mesela bak 3 bin melek. Hz. İsa Mesih (as)’ı göğe alan melekler aynı melekler. Hiç bırakmazlar Hz. Mehdi (as)’ı. Seviyor yani özel 3 bin melek, bir tane iki tane on tane değil 3 bin melek. Aşık acayip seviyor gece-gündüz destek oluyorlar Allah’a hizmet ediyor diye Hz. Mehdi (as). Mesela Hz. Musa (as)’a hayranlar, Peygamberimiz (sav)’e hayranlar melekler deli oluyorlar adeta sevgiden. Mesela Hz. Mehdi (as)’ı acayip severler melekler. Hep sevgidir, mesela Cenab-ı Allah’a Peygamberimiz (sav) diyor “o ışık saçan kişi kim?” diyor, “o Mehdi” diyor Cenab-ı Allah. “Ben onu çok seviyorum sen de onu çok sev. Onu sevmeyenlere Ben düşmanım sen de düşman ol” diyor. Bu ne bu? Sevgi bu.

 

(Sahih-i Buhari’den Mehdiyet ile ilgili bir hadis. “İmamınız (devlet başkanınız) kendinizden olduğu hâlde Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman (İsâ da îmâmınıza uyduğunda) acaba sizler nasıl olursunuz?” diyor hadiste Peygamberimiz (sav).)

Ben adamlara acıyorum yani şaka gibi adamların çırpınması. Kütüb-i Sitte'nin tamamı çaka çaka dolu. Bütün Ehli Sünnet alimlerinin tamamı bap ayırmışlar, bap bölüm. Mehdiyet’i bölüm bölüm ayırıyorlar. Kitaplar yazmışlar Mehdi (as) ile ilgili. Nereye inkar ediyorsun? Bütün mücedditlerin tamamı yazmış uzun uzun. Tevrat’ta, Zebur’da geçiyor. Yani İncil’de geçiyor. Faraklit diye geçiyor İncil’de. Mehdi (as), Faraklit’tir. Moşiyah olarak da Tevrat’ta ve Zebur’da geçer. Buhari, Müslim, Tırmizi, İbn-i Mace, Süneni Nesai, Süneni Davud hepsinde var. Ebu Hanife, açık açık anlatmış. Uzun uzun Mehdi (as)’ı. İmamı Habel, uzun uzun anlatıyor. İmamı Şafi, uzun uzun anlatıyor. İmamı Malik, uzun uzun anlatıyor Mehdi (as)’ı. Nereye inkar ediyorsunuz? Bütün Şii alimler, Şiilikte iman esaslarındandır Mehdi (as)’ın gelişi. Nereye inkar ediyorsunuz? Parklarda umutsuzca çay içip böyle “Mehdi (as) gelince ne yapacağız?” diyor. Ne yapacaksın? Daha iyi olacaksın. Çay içmezsin daha faydalı güzel şeyler içersin.

 

(Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde Volkan Bayar isimli araştırma görevlisinin silahlı saldırısı sonucu 4 kişi hayatını kaybetti. Adliyeye gitmesi nedeniyle saldırıdan kıl payı kurtulduğunu ifade eden Profesör Doktor Ayşe Aypay, Volkan Bayar hakkında defalarca şikayette bulunduklarını ancak hiçbir işlem yapılmadığını söyledi. Aypay, “Volkan Bayar tescilli bir FETÖ’cüdür. Bunu kimse görmek istemedi” dedi.)

Adam ruh hastadır o. Normal bir şey değildir. Yalnız tabii böyle vakalar kaynayıp gidiyor. Bunlar şizofren mi yoksa gelenekçi Ortodoks kafayla yetiştirilip FETÖ’cülüğün o deli kuyusunda manyaklaştırılmış tipler mi? Bir de FETÖ’cülük insanları nasıl delirtiyor bu da hiç araştırılmadı. Yani o delirme boyutuna, o manyaklık boyutuna nasıl geliyorlar? Yani orada bir gizem var. Manyaklığın elde edildiği bir sistem var. Bu sistem hakkında kimsenin bilgisi yok. Yani ilk aşamasını anlıyoruz. İşte Risale-i Nur’dan bahsediyorlar falan herhalde. İşte Fethullah Gülen’in dergilerinden, kitaplarından falan bahsediyorlar muhtemelen. Ama bu delilik aşamasına nasıl getiriyorlar bu belli değil. Devletin MİT’i var. İmkanları var. Emniyetin istihbaratı var. Bu konuda hiç araştırma yapılmadı yani. Bu adamlar manyak boyuta hangi sistemle hangi anlatımla sokuluyor bilinmiyor. Yani bilenlerin bu konuda araştırma yapması gerekiyor. Eldeki mevcut delilleri göndersinler bakalım. Yani mutlaka sorgulamalarda bir şeyler çıkmıştır. Polis araştırmalarında bir şey çıkmıştır.

 

Mümin Cennetten Gelir ve Cennete Gider. Müminin Sonsuz Hayatı ve Dünya İmtihanı Bütün Olarak Yaratılmıştır. Müminin Hayatı Bloktur, Bütündür

İman eden zaten ruh sahibi olarak en baştan öyle yaratılıyor. Yani kaderinde zaten iman etmek, Kuran, Müslümanlık oluyor onun. Müslümanlarla birlikte yaratılıyor yani bloktur o. Bakıldığında görülür. Yani cennette sonsuz hayatı vardır onun, o kişinin. Cennetteki sonsuz hayatından dünyaya bir geçiş vardır. Dünyadaki hayatında da arkadaşları Müslümanlar, Kuran, namazları, ibadetleri hepsi bir bütündür. Yani kesintisiz devam ediyor dikkat ederseniz. Annesinden dünyaya gelme şekli vardır. Bellidir. Yani dünyaya gelmek için bir sebebi o. Ve Zer Alemi’ne gider, öbür taraftan da bağlantısı. Zer Alemi’nden yine cennete gider. Yani ucu bucağı olmayan bir çizgi bu. Dolayısıyla yani sonradan durduk yere iman etme diye bir konu yok. Müslüman blok olarak, imanlı olarak yaratılıyor. Mesela Peygamberimiz (sav) cennetten gelen bir insandır. Yani bir ucu cennettedir. Ama gelir burada mücadele eder. Cihat eder. Bir ucu Zer Alemi’ndedir. Allah’a söz verir. Ama mesela blok olarak çıkartılmış olsa Zer Alemi, dünyaya gelişi, savaşları, cihadı, ibadetleri, namazı, ahlakı, güzelliği, münafıklarla mücadelesi sonra vefatı ve cennetteki hayatı bir parça olarak çıkartılabilir. Ama bütündür.

 

Samimiyet Aklın Üzerindeki Tüm Baskıları Ortadan Kaldırır. Bu Berraklıkla Allah’ın Büyüklüğü Anlaşılır. Samimiyette Ferahlık Vardır

Gerçek akıl samimiyet içerisinde baskıdan arındırılmış akıldır. Yani temiz akıl sahipleri deniyor Kuran'da buna. Yani insan çok samimi olarak kafasında bütün baskıları ortadan kaldırır. Yani duygusallık, öfke, kin, nefret, dar düşünme, sıradan düşünme, egoistlik bencillik gibi insan beynini olumsuz etkileyen bütün kötü, saldırgan fikirlerden arandığında aklı berraklaşır. Ama bu bak sadece berraklık sağlar bu yeterli değildir. Bu berraklıkla Allah'a bakılır, Allah'ın büyüklüğü anlaşılır. Allah'ın büyüklüğü ben açıkça söyleyeyim en fazla on, on beş dakika sürer bir insan için anlaşılması. Yani dikkatini verirse on, on beş dakika içinde anlar. Samimiyette bir ferahlık vardır. Konuşma düzgünlüğü meydana getirir, düşünme, muhakeme, yargı düzgünleşir. Allah'ın büyüklüğünde metafizik dünya çapında bir güç haline gelir. Bu da vücudunda sessiz sedasız bir duygu şeklinde hissettirilir ona. Yani olumlu bir duygu şeklinde vücudunda hissettirilir. O gücü aldığında o insanı artık yenemezsin. Dünyada onu yenecek güç yoktur. Hiç kimse yenemez. Allah'ın yardımı onun üzerindedir artık. Her dediği olur o insanın, her istediği. Ama bakın dikkat edin Allah için istiyor o, her şeyi Allah için yapıyor. Her istediği yerine getirilir. Belirli bir süreç içinde, ömrü içerisinde istediği her şeyin tamamı yapılır. Bu çok çok büyük bir mucizedir. Elle tutulur gözle görülür bir mucizedir. Mesela Hazreti Süleyman (as)'ın istediği her şey oldu. Peygamberimiz (sav)’in istediği her şey oldu. Ne istediyse oldu. Mesela Nuh (as); istediği her şey oldu. “Ya Rabbi bütün küfrü helak et” dedi. “Küfürden hiç kimseyi sağ bırakma” dedi. Allah dediğini yaptı. Normalde çok zor bir şey bu, bayağı zor. Bütün Müslümanları Allah gemiye topladı. Tamamını imha etti Allah yok etti. Mesela “benim zürriyetimi çoğalt” dedi. Yaptı Allah. “Bana tebliğde uzun ömür ver” dedi. Allah çok muazzam uzun ömür verdi. Hem de sağlık içerisinde. Ama dokuz yüz elli sene ona bir sor bakalım ne kadar geçmiş. Dokuz yüz elli gün kadar bile geçmemiştir. “Daha dün gibi” diyor mesela sorsan. Hiçbir şey değildir yani.

 

(“Sizce neden çoğu insan yüzlerindeki maskeyi çıkarmaz?” izleyici sorusu)

Genç kızlar için özellikle çok tehlikeli oluyor. Çok aklı başında olduğunu, kişilikli olduğunu gösterdiğinde insanlar saldırganlaşabiliyorlar. Onun için genç kızlar kendilerini saf böyle kafası çalışmayan, konulara karşı lakayt, boş bakışlı, bir şeyden anlamayan insan gibi göstererek kendilerini korumaya alıyorlar. Tabii bu çok korkunç, genç kızları buna mecbur etmek. Bir kere ailesinin dehşetinden öyle korunuyor. Ağabeyinin dövmesinden, babasının bıçaklamasından. Hepsi için demiyorum tabii bazıları için söylüyorum. Sokakta tecavüzden veyahut saldırıdan o şekilde kurtulabiliyorlar. Yüzünde genç kızların büyük bölümünde anlamsız bir ifade oluyor. Onu bilinçli olarak yapıyorlar. Zaten sorulduğunda da kendini örttüğünü, kişiliğini gizlediğini de söylüyorlar. Yani öyle kapalı bir şey değil bilinen bir şey. O bir savunma mekanizması. Ama gençlerin yapması için bir sebep yok. Bir kısmı alenen yüzünde bir garip ifade oluyor. Neden olduğunu bilmiyorum. Belki hakikaten öyle veyahut yüzüne öyle yapmacık bir ifade vermesi akılsızlığından olabilir. Tabii ki bu, genç kızları, insanları çok rahatsız eder. Yüzünde gerçek bir ifade olmaması, insanın karşılaştığı varlığın plastik bir madde ile kaplı olduğunu görmek, insan için çok ürkütücü. Yani adamın ne gerçek sesiyle konuşabiliyorsun, ne gerçek gözüyle muhatapsın, ne gerçek konuşması ile muhatapsın, adam yok, başka bir şeyle konuşuyorsun. Bu çok ürkütücü tabii ve hiçbir şekilde de anlamak mümkün olmuyor. Biraz daha vakit geçince bambaşka bir karakter mesela manyak bir karakter çıkmaya başlıyor yani korku filmi gibi çok kötü berbat bir şey tabii. İnsan neyse o olması lazım. Benim kanaatim, Mehdiyet devrinde bu ortaya çıkacak. İnsanlar, kendi gerçek yüzleri ile gerçek kişilikleriyle ve genç kızlar, göğüslerini gere gere rahat rahat gezebilecekler; gerçek kişiliklerini de özgürce gösterebilecekler. Çünkü güvenlik tam olacak.

 

(“Gelecekte maddenin ışınlanması olacak mı?” izleyici sorusu)

Cinler yapıyor bu işi nasıl yapıyorlar bilmiyorum. Ufak tefek şeyleri götürdüklerini biliyorum. Denizden denizanasını alıyor adamın evine götürüp bırakıyor. Manyaklık yani. Hem de denizanası. Yahut denizatı. Adam ne mana versin şimdi masanın üstünde çok acayip bir şey. Cinler biliyor bunu ama insanların bildiğine dair bir bilgim yok. Kuran’daki ifadede kitaptan ilmi olan insanların yani Tevrat’taki bilgide bunun gizli olduğunu anlıyoruz Tevrat’taki bilgiden. “Kitaptan ilmi olan bir kişi dedi ki” diyor. “Ben sen gözünü açıp kapamadan onu getiririm” yani yerinden kalkmadan. “Yerinden kalkmadan onu getiririm dedi” diyor. Mesela cinlerden bir ifrit de “sen daha gözünü açıp kapamadan getiririm” diyor. Bak hem cinler biliyor, hem insanlar biliyor böyle bir ilim var. Böyle bir bilgi var. Ama nasıl işliyor sistemi şu an bilmiyorum. Yani tahtının nakledilmesinde görüntüsünün nakledildiğini düşünüyorum. Tahtın görüntüsünün nakledildiğini düşünüyorum. Yani muhtemelen şöyle dört metreye üç metre bir ekran üzerinde görüntüsünün nakledildiği. Çünkü bu bilgi henüz insanlar tarafından uygulanmasa da bilinen bir ilim dalı bu. Var bu. Yani uygulanıyor. Bu büyüklükte olmasa da buna yakın uygulanıyor biliniyor. Muhtemelen böyle bir şey.

 

(“Kızlar sempatik erkekleri mi yakışıklı erkekleri mi daha çok tercih eder?” izleyici sorusu)

Kızlar sempatik erkekleri tercih etmelerinin nedeni güvenlik korkusudur yani bakın şaşıracaksınız ama minyon erkekleri tercih eder kızlar. Böyle minyon yani mesela iri yarı, yapılı erkeklerden korkar kızlar, çekinirler çünkü kontrol edemeyeceğini düşünür onu. Adam mesela tutar kolundan sürükleyebilir bilmem ne, gençler de habire badi madi yapıp falan öyle bir şey yok yani o kızları çok tedirgin eder yapılı olması. Genellikle böyle ciddi anlamda minyon böyle naif, kibar, şakacı falan hoş sohbet gençlerle konuşuyor. Çünkü orda risk iyice düşmüş oluyor tehlikeli olmaz. Çünkü şakacı adam ne yapabilir ona? Küfredemez, saldıramaz, bir kötülük yapamaz, fiili bir şeyi olamaz. Ama yakışıklı olanlar daha gururlu ve kibirli olabiliyorlar. Bir de güçlü kuvvetli oldukları için kadınlar için caydırıcı bir unsur oluyor yani bir nasıl Amerika’dan insanlar çekiniyor değil mi mesela ne bileyim Afrika’daki herhangi bir Zimbabve’den falan kimse çekinmez ama Amerika’dan çekinir onun için öyle yapılı olmak erkekler açısından dezavantaj oluyor onu bilsinler, onu söyleyeyim. Kızlar haklı olarak güven istiyorlar ilk başta güven isterler yani can güvenlikleri yok kızların bundan çok korkuyor çocuklar. Yani adam kompleks yapıyor bir güçsüzlük durumunda, bir muktedir olamama iktidarsızlık durumunda saldırganlaşabiliyor yani o onun için çok büyük bir meseleye dönüşüyor, cinnete dönüşebiliyor. Onun için genç kızlar da naif, kibar ve efendi oldukları için, özellikle genç kızın korktuğunu anlarsa daha da saldırganlaşıyor, daha vahşileşiyor, genç kızlara sunulacak en güzel nimet müthiş bir güven yani bir; onlara çok saygı duymak, iki; çok değer vermek ve muazzam bir güven. Özellikle saldırmaya karşı güven bir de tehdit korkusu genç kızlarda çok şiddetlidir. Özellikle işte böyle selfie çekiyor bilmem ne falan kıza soyuyor bir şekilde, az da olsa soyuyor onu uygunsuz pozisyonda resmini çekiyor. Ondan sonra o çocuğu esir ediyor adeta. Hâlbuki genç kızlar hiç korkmaması lazım, kanun da onlardan yana olması lazım, genç kızlardan yana olması lazım.

 

Harcama Zengini Olmak Önemlidir. Zenginliği Genellikle Biriktirme Zengini Olarak Biliyorlar. Para Gelir Gelmez Harcanmalıdır ki Bereket Olsun

Ben harcama zenginiyim biriktirme zengini değilim şimdi zengin diye genellikle biriktirme zenginine denir. Yani adam multi milyarder kardeşim malın mülkünün hesabı yok derler mesela adam yığmış derler değil mi malını mülkünü hesap edemiyor o kadar çok ki hesabı mümkün değil. Hanlar, hamamlar, katlar öyle değil bende. Gelir gelmez harcama; en fazla bir hafta yani harcama zenginiyim. Böyle bir zenginlik nadir olur mesela Hz. Ebubekir (ra) yığma zenginiydi. Malı yığıyordu. Klasik yığma zenginiydi sonra da harcama zengini oldu. Resulullah (sav)’tan sonra harcama zengini, ne eline geçerse harcardı doğrusu da o.

 

(“Allah’ın zatını aklımızla anlayabilir miyiz?” izleyici sorusu)

Bir kere Allah’ın varlığına yönelik düşünme gayreti Allah’ın istediği kadar oluyor. Yani o mesela senin şu konuşman bile Allah istediği için oluyor. Allah’ı düşünenler bağımsız olarak Allah’ı bulacaklarını düşünüyorlar o çok büyük hata olur yani imkânsız her anını Allah yaratıyor. Öyle bir şey olmaz ve ama bizim anlamamızı istediği kadarını zaten bize gösteriyor Allah, sonsuz sevgiden oluşan, sonsuz akla sahip bir varlık Allah. Bak, sonsuz sevgiden oluşan sonsuz akla sahip sonsuz güzel olan bir varlık. Bu Allah’ın özelliği, sonsuz akıl, sonsuz güzellik, sonsuz sevgi bu kadar. Yani neyi nasıl öğreneceğiz biz bir kere şu ekranın dışına çıkamayız ki ne yaparsak yapalım teknik olarak da mümkün değil zaten yani böyle bir varlık meydana gelmesi mümkün değil teknik olarak olmuyor olmaz yani yine bir ekrandan bakacak çıkamaz yani. Diyor “Bu ekrandan dışarı çıksam ne olacak?” Çık yine bir ekrandan bakarsın yani ikinci bir yolu olmaz.

 

(“İnsanlar çekingenlik duygusunu nasıl yenebilir?” izleyici sorusu)

O, koruma refleksiniz. Normal o yani adamlar psikopat insanlar. Sağı solu belli olmuyor. Kızların da bayağı bir kısmı tehlikeli. Erkeklerin zaten epey büyük bir bölümü tehlikeli. Sağı solu belli olmadığına göre, kıskanç ve hasut olduklarına göre, ne yapacaklarını kestiremediğine göre çekingenlik en akılcısıdır. Kedi bile patisini çok dikkatlice uzatıyor geri çekiyor. Dikkat ediyor, değil mi? Yani istese direkt dokunabilir. Genç kızların da özellikle çekingen olması bence makul. Ama teşhisi çabuk koyabilirlerse çekingenliği de yenebilirler. Çünkü güvene ihtiyaçları oluyor. Güven olması için karşısındaki insanın aklı başında makul birisi olduğunu görmeleri gerekir. Yani dengeli olduğunu anlamaları gerekir. Çoğu dengesiz.  Apar topar evlenir. Mesela geçenlerde de adam evlenmiş kızı sürükleyerek götürüyor. Ne kadar ayıp, çirkin. Hadi evlendiğini düşünelim. Mesela sen onu sürüklemeyi nerden çıkartıyorsun?  Yani o hakkı nereden kazandın? İmza attıysa o senin kölen değil ki değil mi? Yani kadın seninle tamam kabul ettiğini söylüyor ama o tip bir hak getirmez sana. Yani özetle benim canım güzel yüzlü çok hanım bir kız, çok mazlum. Canımın içi seni çok üzerler mecbursun öyle yapmaya. Dikkatli olacaksın. Yani özellikle delikanlılarda falan çok çok özenli ol. Başına dert eder sen çok nazik kibar bir kızsın. Tehdit etmeye kalkabilir. Çok dangalak adamlar var. Beraber resim çektiriyor falan. Annene gönderirim, babana gönderirim, dayına gönderirim diye terbiyesizlik yapıyor. Çekingen olunca onlar da korkuyor yazık. Daha abartılı şeyler yapmaya başlıyorlar. Bu sefer onun da resmini çekiyor. Bu sefer, bunu da gönderirim diyor. Mahvedinceye kadar uğraşıyor. Onun için bence dikkatli olmanda fayda var.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275113/sayin-adnan-oktarin-5-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275113/sayin-adnan-oktarin-5-nisanMon, 18 Jun 2018 03:36:26 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Nisan 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 1 Nisan 2018

 

Allah’ın Nitelikli Münafıkları Yaratması Müslümanlar İçin Nimettir. Bu Kadar Karaktersiz, Bu Kadar Haysiyetsiz, Köprü Altı Çakalı Karakteri Taşıyan Cemiyet Mikrobu Gibi Mahlukların Müslümanlarla Uğraşması Müslümanlar İçin Şereftir

Cenab-ı Allah’ın bizim arkadaş grubumuzu özel koruyup-kolladığı çok açık belli oluyor. Çünkü bu kadar düşmanı olan bir topluluk normalde ayakta kalamaz. Bilakis son derece sağlıklı, zinde ve süratle gelişen, mükemmelleşen bir mukaddes topluluk halinde. Bizim eksiğimiz münafığımızın az olmasıydı, olmamasıydı. O tabii ileride açıklayamayacağımız bir durum meydana getirirdi. Münafığımız olmasa bu, insanlarda kuşku meydana getirir. Yani bu nasıl bir hak topluluk ki hiç münafıkları yok, nasıl bir hak topluluk ki bunlarla küfür uğraşmamış, münafıklar uğraşmamış, zalimler, gaddarlar, ahlaksız insanlar bu kişilere karşı saldırıya geçmemiş, bir elleri yağda bir elleri balda yaşamışlar diye kuşku duyabilirlerdi. Allah asrın nitelikli münafıklarını yarattı. Normalde olmaz. Mesela bu kadar aşağılık, toplumun bu kadar dışladığı köprü altı çakallarından oluşmuş bir münafık topluluğu. Yine de mesela üniversite mezunu olur ama kafası gitmiştir şeytanlık falan yapar ama bunlar öyle değil. Adamlarda hiç okuma-yazma yok zır cahil. Adam bıçaklamış, hırsızlık yapmış, gasp yapmış, pislik yapmış, homoseksüel, haysiyetsiz, namussuz kaltabanlardan oluşan bir topluluk. Haya hissi hiç yok, utanma hissi tamamen gitmiş. Bunlara katılan kadın veya kadınlar da akıl almaz hayasız oluyor. İnsan mesela iradesinin dışında olur, gayriihtiyari utanma hissi olur insanda. Bir katilde bile utanma hissi olur, bir hırsızda bile utanma hissi olur bunlarda o da yok. Akıl almaz yüzsüz ve arsızlar. Bir mucize olduğu belli. Ne faydası oluyor görüyorsunuz. Burada kaç kişiydi? Üç-beş tane delikanlı vardı bak salona sığmıyorsunuz, maşaAllah. Zayıf olanları çok canlandırır, zayıf bir bitkiye çok etki eder, geliştirir. Güçlü olanı daha atak hale getirir. Yaratıcı gücü artırır telif gücünü, inşaAllah. Tebliğ yeteneğini artırır. Mevcut sevap gücünü çok artırır mesela bir sevap alıyorsa 400 sevap, 500 sevap alır o derece. Durduk yere bir sevap artışına sebep olur.

Bir de münafığın iyi bir özelliği vidanjör görevidir. Nerede böyle çürümüş, eprimiş, bitmiş, tökezlemiş, pislik münafık varsa takar vidanjör borusunu alır-çeker kendi o pis midelerine indirirler. O pislik deposu dolar vidanjörün deposu böylece, müminler temizlenmiş tahir olmuş olur, münafıklar kirlerine kir katmış olurlar iyice. Yani dünyanın en azılı psikopatlarını bir araya getirmiş oluyorlar, en karaktersiz adamları. Tabii bu da onları çok yıpratıyor. O kadar karaktersizle yaşamak insanı manen çok çökertir. İnsanın beyni uyuşur, aklı gider yani. Takat yetiştiremiyorlar, takatleri yetmiyor. Akıl almaz çökme meydana geliyor. Hepsi birbirinin karaktersiz, ahlaksız olduklarından eminler, yani o eminlik, karaktersizlikten kaynaklanan o iğrenç ortam onları adeta bir cehennem hayatına sevk ediyor. Ve o da onların bünyesinin kaldıramayacağı bir durum meydana getiriyor. O yüzden de çöküyorlar. Onun için münafıklar genellikle hep erken ölürler. Müminlerin ömrü çok uzun olur imandan kaynaklanan. Ama münafıklar o çürümeye dayanamazlar. Müminle kıyaslasan en az 20 yıl fark vardır. Yani çökme hızı 20 yıl daha ileridir münafıkların. Mesela mümin 40 yaşındaysa münafık 60 yaşında olur, aynı 40 yaşında ama ikisi de fakat münafık 60 yaşında hükmünde olur. Çürüme ve bozulma onlarda çok şiddetlidir. Akıl bozukluğu da çok şiddetli olur münafıklarda. Malı-mülkü artar münafık sayesinde müminin.

 

(Hulusi Akar Paşamız’la birlikte Hatay’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan Oğulpınar Sınır Karakolu’nu ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında askeri kamuflaj giymesi dikkat çekti.)

Tayyip Hocam; o da kim diyorum, maşaAllah. Çok iyi olmuş. Tayyip Hocam ne yaman, maşaAllah. Hakikaten ben Genelkurmay Başkanı falan herhalde zannettim. Çok iyi olmuş. Ama Tayyip Hocam’a herhalde mareşal rütbesi yaklaşıyor ben ona yordum. Alenen mareşal, meydan muharebesi kazandı, tabii. Hulusi Paşa da aslında o da mareşal, tabii. Meydan muharebesi kazanan orgeneraller biliyorsunuz kanuna göre mareşal hükmündedirler. Aslında Tayyip Hocam da başkomutan zaten, Hulusi Paşa’nın üstündedir o başkomutan. O zaman o da mareşal olmuş oluyor. Kanun uygulansın, tabii. Tayyip Hocam’da ben mareşal madalyasını göreceğim, mareşal kıyafeti de istiyoruz. Hulusi Paşam’da da istiyoruz mareşal kıyafeti. Mareşalimiz yok. Afrin, koskoca Afrin’i aldık. Hep meydan muharebelerinin olduğu yerdir Afrin, çok fazla şehit verdik çok fazla gazimiz var, meydan muharebesi oldu. Mareşallik artık hak. Tayyip Hocam’ı göreceğim inşaAllah mareşal kıyafetiyle.

 

(Aralarında Ajda Pekkan, Şafak Sezer, Seda Sayan, Deniz Seki, Emel Müftüoğlu, Mustafa Sandal ve Fikret Orman’ın da bulunduğu sanatçı ve sporcular Zeytin Dalı Harekatı’na destek vermek için Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Hatay’a geldiler.)

Tayyip Hocam’a yakışmış sen bir dur bakalım. Muazzam olmuş Tayyip Hocam. İlk defa görüyorum. Çakı gibi olmuş, şahane olmuş. Tayyip Hocam bence hiç çıkarma üstünden sen. Hakikaten, sürekli durdun üstünde. Şahane olmuş, çok iyi olmuş. Tayyip Hocam büyük bir fütuhat yapacak Allahualem durduk yere giymez o elbiseyi. İyi olmuş, bu toplantı da iyi olmuş. Bu kadar gayretli bir insanın üstüne gitmek ne kadar ayıp. Ben nasıl bir vicdandır bunu anlamıyorum. Gecesi yok gündüzü yok. Oradan oraya koşturuyor, oradan oraya koşturuyor, ona cevap veriyor, ona cevap veriyor çok yorucu bir hayat ve bayağı da şevkli. Yazık-günah, bilakis dua ederek, takdir ederek, yardımcı olarak yolunu açmak lazım. Sen yapmıyorsan, ya sen yap ya yapanın önünde durma. Niye ayağına dolanıyorsun? O zaman sen gel yap diyoruz “ben yapamam” diyor. Peki istediğin biri varsa onu getir diyoruz bildiğin biri varsa “öyle biri de yok” diyor. Bırak Tayyip Hocamız yapsın ona da müsaade etmiyorsunuz. Sen ne istiyorsun o zaman?

 

Güzel Söz Kalbi Ferahlatır. Müslüman Eşyanın, Sözünün, İnsanın, Manzaranın En Güzeliyle Yaşamak İster. Sözün Güzel Olanı İnsanın Aklını Açar

Müminler güzel sözü işitiyorlar ve o güzel söze uyuyorlar. Bütün hayatları öyle zaten. Güzel söz söylemek, güzel söz işitmek bu. Cennet de öyledir zaten hep güzel söz. Çünkü sözün kötüsü çok ızdırap verir. Güzeli de kalbi açar, ferahlatır, sevgi için nimet olarak Allah tarafından sunulur. Eşyanın güzeli, insanın güzeli, sözün de güzeli tabii ki. Güzel söze de uyulur. Mesela merhametli olmak, şefkatli olmak, yardımsever olmak, egoistlikten, bencillikten uzak olmak her türlü güzel ahlak. Zümer Suresi’nin, 18. Ayetinde Allah diyor ki: şeytandan Allah'a sığınırım “Ki onlar sözü işitirler ve en güzeline uyarlar.” Bak güzeline değil en güzeline uyarlar. “İşte onlar Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir.” Allah'ın hadi ismiyle tecelli ettiği kimselerdir. “Ve onlar temiz akıl sahipleridir.” Aklı kirlenmemiş. Akıl neyle kirlenir? Korkuyla. Boş korkular. Başka? Şüpheler, vesveseler, kıskançlık onunla kafa kirlenir. Buna müsaade etmemek lazım.

 

(Siz dün İsmail Kahraman Hocamız’ın bir tiyatro oyununda kadınları çıkarmayışı iddiasına kendisinin cevap vermesini rica etmiştiniz. Bugün Sayın Kahraman bir basın toplantısı düzenledi ve konuyla ilgili şunları söyledi. “Orada bir sahne bile yok, tiyatro oyunu da yok. Sadece şehitleri anma programı başlarken elektrikler kapanacak ve oyuncular sürpriz olarak salona girip Çanakkale türküsünü seslendireceklerdi bütün konu bu. Sahnenin iki yanında türküyü söyleyenler içinde on altı tane hanım var. Her taraf kadın dolu” dedi.)

Ama bu adamlara niye böyle uzun uzun laf ettiriyorlar? Çok vakit geçti ben rica ettim cevap verin diye daha yeni cevap verdiler. İsmail Kahraman çok aklı başında makul, dengeli, tutarlı bir insandır ve çok vicdanlı, kibar bir insandır. Çok ayıp böyle bir insana böyle anormal şeyleri yapacak bir insan gözüyle bakmak çok çirkin. Senin zekan, aklın kadar o insanda akıl, zeka olmaz olur mu? Senin aklının bin misli daha akıl var onda da. Böyle bir garip beklenti içindeler. İnsan hep anormallik yapar, garip şeyler yapacaklar, suç işleyecekler ya bırakın bunları, bırakın bu mantığı.

 

(Afrin’de Türk askerinin gelmesiyle PKK zulmünden kurtulan Afrinli vatandaşlar PKK’nın kendilerinden köpek için bile haraç aldığını, köyde eğitimi durduklarını ve Araplara, “siz hainsiniz” diyerek sivilleri şehit ettiklerini anlattılar.)

Şimdi benim hayret ettiğimde bu, insan orada nasıl yaşamış? Orada olacaksın zaten yaşamak mucize orada, PKK’nın olduğu yerde. Haraç, iyi ki canını istememiş zaten adam asıl can ister. Bir de inisiyatife bırakmaz onlar vermiyorum diye bir şey yok der, vermezsen otomatik silahla tarar adam. Manyak ve çok alçaklar Allah korumuş. Onlar olaya tam kendini kaptırmamış da onun için yani PKK normal misyonunu gösterse orada bir kişi kalmazdı.

 

(Trump’ın “çok yakında Suriye’den çekileceğiz” demesine rağmen Suriye’deki birliklere takviyeler devam ediyor. Amerika PKK işgalindeki Menbiç ilçesinin batı kısmında yer alan Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinin cephe hattına üç yüz asker ile çok sayıda zırhlı araç ve iş makinesi sevk etti.)   

Biraz tabii şaka yapıyorlar gitmezler tabii çünkü İngiliz derin devleti orayı parçalamak istiyor, Suriye’yi parçalamak istiyor, istediği parçalamayı henüz yapamadı benim gördüğüm. Katliamı yaptı da parçalanmayı yapamadı bilmiyorum bundan memnun oldu mu yeterli bir tatmine ulaştılar mı? Benim kanaatim daha fazla kan dökmek istiyorlardır, bu kan onlara yeteceğini zannetmiyorum yani biraz daha kan döktükten sonra gitmek isteyeceklerdir.

 

(“Sizce sakin huylu mu olmak güzeldir yoksa coşkulu olmak mı?” izleyici sorusu)

Coşkuluyken akıllı davranmak biraz zor oluyor. Coşkulu olmak çok güzel ama o anda dikkat teksif etmek. Çünkü biz hatasız yaşamak durumundayız hayat çok tehlikeli. Dünya çok tehlikeli bin bir türlü riskle dolu. Bir konuşmadaki bir hata, bir tavırdaki hatta bir el kol hareketindeki bir hata çok büyük zarar meydana getirebilir. Mesela bir ayağın kaymasıyla insanın başı çok büyük belaya girebilir. Bilmeden bir şey içersin başın büyük belaya girebilir. Yediğine, içtiğine, konuştuğuna her şeyine dikkat etmek durumundasın. Allah hayatı çok riskli yaratmıştır keskin bir dikkatle biz düzgün yaşayabiliriz. O yüzden bu kadar insan ölüyor veya yaralanıyor. Yani özen ve dikkat vermediği için. Mesela coşuyor düğünlerde kendilerini kaybediyorlar düğün yapılan bina çöküyor, tavanı çöküyor. Dikkat veremiyorlar. Büyük topluluklarda genellikle hep bela olur, büyük olaylar olur. Yaralananlar olur. Çok özenli yaşamak durumundayız. Yerken içerken bile sıvı oranına dikkat ediyoruz, protein oranına dikkat ediyoruz. Protein az alırsın hastalanırsın. Pür neşe yersin hiçbir şey olmayacak zannedersin üç dört saat sonra hasta olursun.

 

(Türkiye- Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin yedinci toplantısı Sayın Erdoğan ve Putin’in eş başkanlıklarında 3 Nisan’da Ankara’da düzenlenecek. Yeniçağ Gazetesi’nden Ahmet Ercilasun, isim vermeden hükümete seslenerek “Vakıf ve cemaatleriniz bu gençleri değiştiremeyecek. Bu gençlik Atatürk gençliği” dedi. “Gençler sizin istediğiniz gibi yetişmiyor. Ne müfredatlarınız, ne vakıflarınız, ne hizmet verdiğiniz örgütleriniz, ne de cemaatleriniz bunların hiçbiri gençliğin önüne düşecek birikime sahip değil. Gençler bağırıp çağırarak meydan okuyan değil, bilimde, sanatta ve teknolojide yaratıcı hamleler yapabilecek öncüler istiyorlar. Vakıflarınız, hizmet örgütleriniz ve cemaatleriniz o beyinlere giremiyor, müfredatlarınız o beyinleri yakalayamıyor” dedi.)

Tamam öyle olduğunu farz edelim. Fakat senin stilin ne? Tamam onlarla hadi gençler anlaşamıyor diyelim yahut sen? Seninle hiç bağlantı kuramazlar. Tayyip Hocam ve hükümet işte kendince iyi niyetle ataklar yaptı. Daha ne yapsın? Kuran’ın yeterliliğini söyledi, bu çok hayati bir şey. İki; ne dedi? “Kuran’a uygun sünnetin dışında sünneti kabul etmiyoruz” dedi. Bu 1200 yıldan beri yapılmış en büyük devrim. Üç; “zırvaların hepsini çıkaracağız” dedi. “Hiçbirini kabul etmiyoruz” dedi. Güncelleme dediği o. “Ne kadar rezalet varsa hepsini atacağız” diyor. Dört; Diyanet İşleri Başkanı çıktı dedi ki, “Kadınların aleyhindeki bütün hükümler geçersizdir.” Muazzam bir devrim yaşandı aslında. Muazzam bir çalışma yapıldı. Hükümet bu kadar yapabilir. Ne yapsın bunun dışında? Ana yönleri, ana noktaları darmadağın edip dümdüz ettiler. Düzelttiler. Mükemmel bir devrim oldu. Tam Mehdiyet’in ruhu, üslubu, anlatımı oturmuş oldu. Konu tamam.

 

(“Eğlenceyi neden bu kadar çok seviyorsunuz?” izleyici sorusu)

Onu Bediüzzaman Said Nursi de söylüyor, İmamı Azam da söylüyor, Peygamberimiz (sav) de söylüyor. Eğer eğlence olmazsa, kalp dumura uğrar. Yani sürekli böyle ciddi konular, ağır konularla iştigal eden bir beyin, bir süre sonra işlemez hale gelir Allah esirgesin. Beden ve dimağ dumura uğrar. Onun için İmamı Gazali de, “mutlaka eğlenceyle, müzikle, raksla gerekirse, kalbi ferahlatmak, nefsi açmak gerekir” diyor. “O zaman nefis ibadete kuvvet bulur” diyor. Öbür türlü nefis gücünü kaybeder yani iflas eder insan. Sürekli baskı yahut sürekli ciddiyet, sürekli neşesiz bir ortam, sürekli fikir düzeyinde kalan konular insanı yıkabilir. Mesela diyor ki Gazali İhya’sında: “Eğlence kalbe ferahlık verir, fikri yorgunlukları hafifletir. Daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul olan kalpler körleşir. Eğlence ile kalbi rahatlatmak, ciddi bir iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Eğlence hayatı ciddi hayata hizmetçi olur. Daima ciddi bir hayat yaşamaya takat getirilemez, buna sabredilemez. Şu halde eğlence yorulan kalbin devasıdır.” Bak “şu halde” diyor, “eğlence yorulan kalbin devasıdır. Şu halde bu niyetle yapılan eğlence, ibadet, kurbet haline gelir. Kalbi tedavi etmenin ve gönlü hoş bir şekle, Hakk’a sevk etmenin usulüne vâkıf olanlar kesinlikle bilirler ki, kalbi bu gibi işlerle neşelendirmek müstağni kılınmayacak olan faydalı bir ilaçtır. Oyun ve eğlence, kalbi ferahlatmak için mubah kılınmıştır. Dinlenen ve neşelenen kalpte ticaret gibi, dünyevi işlere veya namaz, ibadet gibi ahiret işleriyle ciddi bir şekilde meşgul olma arzusu uyanır” diyor. (Gazali İhya, cilt 2, sayfa 281) Eğlence olmadan insan normal olamaz. Vücudun, nefsin bir ihtiyacıdır. Kalbe inşirah, ferahlık verir.

 

(“Peygamberimiz (sav)’in hırkasını Hz. Mehdi (as) ne zaman giyecek?” izleyici sorusu)

Beş yıla kadar falan bence Mehdi (as) belli olur. Yedi yıla kadar da giyer diye düşünüyorum inşaAllah. O, millete cinnet geçirtmek için yapılacak bir şeydir, cinnet oluşsun diye yapılacak bir şey. Peygamberimiz (sav)’in kılıcını hiç kimse kuşanmamıştır, ilk Mehdi (as) kuşanacak. Sancak-ı Şerif açılmıştır zaman zaman ayaklanmalarda falan Sancak-ı Şerif açılmıştır, savaşlarda çok nadir açılmıştır. Mehdi (as)’de direkt sağ elinde oluyor sancak. Resulullah (sav)'ın kılıcı ve hırkası özel olarak tamir ettirildi, sağlam hale geldi. Hırka-i Şerif'i giyecek. Özel olarak bakımdan geçirildi gayet sağlam şu an ve özel bir teknik, bilinmeyen bir teknikle örülmüş. Şu ana kadar yapılmayan bir teknik. Örme tekniği, gördünüz mü siz yakından? Çok karmaşık ve acayip kibar bir örme tekniği kullanılmış. Görünüşü mükemmel bir görünüş veriyor. Tamamen orijinal. Hırka-i Şerif'i giyecek, Ümmeti Muhammed’e cinnet geçirtecekler. Yani cezbe olsun diye yapılacak inşaAllah. Bir kereliğine, iki kereliğine teberrüken. O, bir manevi devrimdir yani sevgi devrimi. Onun için giyecek. Kutsal sandık açılacak, onda da Museviler cezbeye gelecekler. Yani Peygamberimiz (sav) diyor “çok azı hariç hepsi Müslüman olur” diyor. İmam Mehdi (as)'nin önünde sandık. Çünkü ilk o açıyor başka açıklaması yok. Belli ki Moşiyah o. Çünkü ona has bir şey olduğu Tevrat'ta geçiyor. “Bir tek o yapacak” diyor Tevrat, o yapacak dediğine ve o yaptığına göre o da odur. O zaman itiraz yok. Zaten Sanhedrin de karar verecek Mehdi'nin Mehdi (as) olduğuna yani Moşiyah olduğuna. Kutsayacaklar, kutsanması çok önemli.

Kutsanma şöyle oluyor, geliyor baş haham, onların seçtiği haham, başına Mesih yağı sürüp Allah adına kutsadığını söylüyor. Şöyle sürüyor ama çokça dökecekler başına yüzünden akacak sakalına, sakalından elbisesine kadar dökülecek. Yani o önemli, Tevrat'ta o şekilde geçiyor. Bayağı dökecekler başına, onu da sürecekler başına iyice o Mesih yağını. Onun için özel Mesih yağı saklanıyor hususi ama Hz. Musa (as) da ayrıca Mesih yağı koydurmuş sandığa, Moşiyah’a sürülmesi için, başına sürülmesi için. O da şişede muhafaza ediliyor. Ama bunca sene o yağ durur mu bilmiyorum ki nasıl olur? Bozulmuştur herhalde. İnşaAllah bozulmamıştır. Hz. Musa (as) ama onun bir yolunu bulmuştur. 4000 yıl durur mu zeytinyağı? Yani özel altın kapta falan saklıyorlarsa yahut özel bir yöntem kullanıldıysa bilmediğimiz. Benim kanaatim sandığın en üst kısmı zift ile kaplı olacak, ziftli muşambayla kaplayacaklar Kutsal Sandık. Yani okside olmaması için ayrıca örtüsü olacak. Onlar, emek verilerek açılacak.

 

(Mehmet Şevket Eygi Hocamız yine Mehdi (as)’nin zuhuru ile ilgili yazı yazdı. “Mehdi (as)’nin zuhuru ve İsa (as)’ın nüzulünden sonra dünya ve insanlık büyük sarsıntılar geçirecektir. Sonunda 7 veya 9 yıllık altın çağ başlayacaktır. Bu altın çağdan sonra azgınlık başlayacak ve vakti merhunu gelince kıyamet kopacaktır” dedi.)

Dedikleri doğru ama bu aralar bu kadar sıklaştırması bir bildiği var. Çok mübarek bir insan. Allah ömrünü uzun etsin. Tam cennet insanı, çok güzel ahlaklı bir insan. Kıymeti bilinmiyor o kadar. Ben bir daha tekrar ediyorum. En fazla 5 kişi vardır şu an dünyada Mehmet Şevket Eygi Hocamız gibi. Birisi Mahmut Efendi’dir. Allah ömrünü uzun etsin, biri Mehmet Şevket Eygi Hocamızdır. Böyle insanlar kalmadı dünyada yani çok çok değerli. Kıymetini çok iyi bilmeleri lazım. Fransız Lisesi mezunu çok kültürlü, görgülü. Hem İngiliz adabını, edebini çok iyi bilir hem Osmanlı terbiyesini, Osmanlı saray adabını iyi bilir. Nezaket, kibarlık, efendilik, nezihlik, nezafet her şey üzerindedir. Lafını sözünü bilir. Çok kibar, hürmetli bir insandır. Yani bilmiyorum. Tam saray insanı yani.

 

(Cübbeli Ahmet, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın isim vermeden “Cahilliği ile övünen hocalar var, iyi ki okul okumamışım diyenler var” diye yaptığı eleştiriye yanıt verdi. Şöyle diyor Cübbeli “İlim eğer diplomayla oluyorsa çıkın istediğiniz ortamda karşıma, diplomanızı koyun ortaya. Siz ancak bilgisayarın şarjını doldurursunuz. Ben de tek başıma gelirim anlatırım. Bana cahil denilmesine solcular bile güldü. Herkes güldü. Cübbeli’ye her şeyi de ama cahil deme. 5 saat konuşup 800 ayet, hadis okuyorum. Hiçbir hafız bunda hiçbir yanlış bulamıyor” dedi.)

Canım din anlamında, hadis, Kuran bilgisi anlamında tabii ki alenen alim yani. O anlamda cahil denemez. Ama tabii üslubu “iyi ki okumamışım” falan demesi bunlar normal bir ifade değil. Yani okumayı, genel kültürü, bilgiyi ve ‘okununca dinsiz olunur’a getiriyor. ‘Kuran incelenirse insan Kuran’ı reddeder’e getiriyor. Bunlar çok vahim ifadeler burada Diyanet haklı. Ama genel kültürü yani din kültürü vardır tabii ki. Bunu kimse inkar etmez. Fakat Diyanet’in kastettiği bu değil. Sen diyorsun ki, ‘ben eğer müspet bilimleri öğrenirsem, biyolojiyi, paleontolojiyi, şunu bunu öğrenirsem, Kuran’ı analiz edip Kuran’ı inkar etme imkanım vardı. Böyle bir ihtimal dahilinde’ye getiriyorsun. Bu facia bir ifade. Halbuki bilimle sen daha dindar olursun, daha imanın güçlenir. Allah “ancak ilim sahipleri Allah’tan korkarlar” diyor. Genel kültür seni Allah’a daha çok yaklaştırır. Müspet bilimler seni iman konusunda daha güçlü hale getirir.

 

(“Ashab-ı Kehf'in köpeği hakkında bilgi verebilir misiniz?” izleyici sorusu)

Tabii o bildiğimiz köpek değildir. Biraz garip olacak ama Hızır (as) olması ihtimali çok yüksek onun. Yani köpek şeklinde de geliyor çünkü Hızır (as). Onun bir özelliği, şuurlu çünkü orada normal bir hareket yok. Olay zaten baştan sona garip. Kıtmir denilen bir köpek, biliyorsunuz. Herkes uyuyor ama o kapıda bekliyor, o kadar uzun olması zaten Hızır (as)'a ait özelliklerden birisi. Bir de bu ekip, Hızır (as)'ın ekibinin tipik özelliklerini gösteriyor. Yani bildiğimiz klasik köpek değil benim anladığım. “Üçtürler, dördüncüsü köpekleridir” diyor, 34. “Beştir, onların altıncısı köpekleridir” 56. “Yedidirler, sekizincisi köpekleridir” 78. 300 var, 309 sayısı var, Mehdi talebelerinin sayısıdır.

 

(“Rabbimize nasıl dua etmeliyiz?” izleyici sorusu)

Bir; çok samimi olacaksın, egoist olmayacaksın. Egoist, bencil olmayacaksın. Allah'ın büyüklüğünü bileceksin. Ona bir on-on beş dakikanı ayırman gerekir büyüklüğünü bilmen için. Büyüklüğünü bilince garip bir hisse gireceksin yani vücudunda garip bir his duyacaksın. Çünkü o anda sen dünyanın en büyük gücü olmuş oluyorsun. Allah'a samimi iman ettiğinde, samimi olduğunda Allah'ın sonsuz büyüklüğünü akılcı dürüst kavradığında dünyanın en büyük gücü haline gelirsin. Onu vücudun hisseder. Ondan sonra istediğin duaları edebilirsin. Kısa, özlü dua edebilirsin. Yani yok yok ondan sonra. Ne istiyorsan olur, her şey olur.

 

(“Müslümanların birbirlerinden başka kardeşi yok mudur?” izleyici sorusu)

Müslümanlar kardeştir. Hristiyanlarla da kardeştir. Musevilerle de kardeştir. Çünkü hepsi mümin insanlar. Çünkü “La İlahe İllaAllah” diyorlar. Peygamber de yalan söyledi demiyorlar. Ne demek? Resul. Peygambere yalan söylemedi demek, ne demek? “Doğru söylüyor” diyor. Mümin olmuş olur. Soruyoruz Musevi hahamlara “ne diyorsunuz?” diyoruz. “Ben senin yalan söylediğine inanmam. Müslüman olarak görüyorum seni” diyor. Dolayısıyla “sen ne diyorsan doğrudur” diyorlar. Ben ne diyorum? “Hz. Muhammed (sav) peygamber” diyorsan doğrudur” diyor. Bu ne olur bu insan? Mümin. “Ne diyorsan doğrudur. Ben inanırım” diyor. Daha ne desin?

 

(“Sizce münafıklar güzel sözler söyler mi?” izleyici sorusu)

Münafıklar çok dilbazdır. Ama yani dolandırıcı dilbazlığı vardır. Yani çok sahtekardır. Mesela insanların iyiliği için çalıştığını, hayır için çalıştığını, ‘sizi doğru yola getirmek için söylüyorum, gerçekten kurtuluşun için’ diye söylerler. Peki o zaman İslam’ı anlat, Kuran’ı anlat. Git kafirlerle mücadele et. Niye Müslümanlara kafayı takıyorsun? Yani derdin, günün, gecen, gündüzün Müslümanlar. Hadi diyelim Müslümanlar yanlış yolda. Küfür bin misli yanlış yolda. Niye küfrü direkt hedef almıyorsun? Değil mi? Küfür seni ilgilendirmiyor. Niye? Çünkü münafıksın. Bütün derdin günün Müslümanlar. Çünkü Müslümanları dağıtacaksın ki kendi kafanda insanlar oluşsun etrafında ve böylece de kendini rahat hisset. Ayetteki ifade de bu zaten.

 

(Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Madem FETÖ bitti OHAL niye devam ediyor?” şeklindeki sözlerine ilişkin şu açıklamayı yaptı; “Kırk yıllık bir terör örgütüne karşı iki yıl içerisinde her şey tamamlandı mücadele bitti demeyi asla bizden beklemesin.”)

Hiç cevap vermeye gerek yok. Olur mu nerede FETÖ bitiyor? Her yerde duruyorlar ve çok büyük bir tehlike. Hapiste durmaları bile tehlike bu adamların. İngiliz derin devleti var karşımızda çok büyük bir olay bu. Onların ne dediği önemli değil, onlar laf jimnastiği yapıyor öyle şey olmaz. Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nu severim saygı duyduğum bir insan ama laf olsun diye söylüyor. Olur mu? PKK’yle işbirliği yapan bir örgüt bu, süper tehlikeli.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275112/sayin-adnan-oktarin-1-nisanhttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275112/sayin-adnan-oktarin-1-nisanMon, 18 Jun 2018 03:31:48 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 27 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 27 Mart 2018

 

Bir Kadına Saldırı Varsa İsterse Hapis Cezası Olsun Hiç Fark Etmez Mutlaka Müdahale Edin.

Dün bir olay duydum, bir hanım kız sokakta bağırıyormuş falan. Var mı onun resimleri birisi saldırmış? Böyle şeylerde hiç tereddüt etmeyin kim olursa olsun. Bir kadına saldırı varsa isterse hapis cezası olsun hiç fark etmez mutlaka müdahale edin. Ailesi de mesela toplanıp gelebilir 40-50 kişi o da fark etmez. Burası dağ başı değil, adalet yurdu Türkiye, gereği yapılır. Çakallık, münasebetsizlik istemiyoruz. Hiçbir kadına zulüm yapılmasını istemiyoruz. Bir de bu çıkıyor, mesela kadına saldırıyor adam sokakta, adam koruyor-kolluyor. Bakıyorsun 30 kişiyi toplamış geliyor, hemen organize şubeye yetki verilsin. Bu adamları geldiğine geleceğine pişman etsinler öyle tipleri. Öyle terbiyesizlik olur mu? Genç kıza saldırmak ne demek? Çok büyük olay. Sokaklarda da panik butonu olsun, mühim şeylerde böyle genç kızlar rahatça haber verebilsin yahut vatandaş haber verebilsin, değil mi? O bölgeye hemen polis gelecek şekilde kameralı, panik butonuna basan görülsün böyle yakından yüzü. Bassın, o bölgedeki polis hemen oraya intikal etsin. Bir kadını dövemedim diye adam yeniden geliyorsa geldiğine geleceğine pişman etmek lazım kanunla hukukla.

 

(Afrin’de dün yürütülen arama-tarama faaliyetleri sırasında PKK’nın tuzakladığı el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucunda Piyade Uzman Çavuş İbrahim Imış ve Piyade Uzman Çavuş Veysel Temel şehit oldu. Hatay Amanoslar’da ise PKK ile girilen çatışmada Jandarma Uzman Çavuş Samet Tokur şehit oldu. Şehitlerimizin fotoğraflarını görebiliriz. Jandarma Çavuş Şehit Samet Tokur.)

Samet bu değil mi? Yakışıklı Samet, güzel Samet Allah şehadetini makbul etsin, kabul etsin dünyalar güzelim benim. Sana imrendik. Cennet senin gibi bir güzeli görünce müthiş sevinçle ayağa kalkar. Allah bizlere de nasip etsin, annene babana Allah uzun ömür versin ne mutlu sana ne mutlu sana ne mutlu sana, maşaAllah diyoruz.

 

(“Kuran’ı neden yanlış yorumluyorlar?” izleyici sorusu)

Kuran yanlış yorumlanacak gibi değil, kasten yapıyorlar. “Namaz kılın” diyor, “manevi namaz o” diyor. Şimdi adamın insanın ağzını bir acayip şekle getirttirecekler. Namaz, bildiğin namaz. “Rüku” diyor “yok canım o anlamda değil” diyor. “Secde” diyor “yok o anlamda değil.” “Kıyam” diyor “yok o anlamda değil” diyor. Deli misin sen? “Hacca gidin” diyor “gönüllerin haccı kastediliyor” diyor. “Hacca gidin” diyor işte “Kabe-i Şerif’i tavaf edin diyor” hac işte bildiğin hac. “Zina etmeyin” diyor açık “o anlamda değil” diyor. Çok samimiyetsizlik. Kuran’ın hükümleri çok muhkemdir. Herkesin anlayacağı gibi nettir. Kasten yapıyorlar. Öyle adamlara hiç değer vermemek lazım, önem de vermemek lazım. Benim canım zaten öyle insanları kaale almaz. Bakar bakmaz Kuran hemen anlaşılan bir kitaptır. Dolayısıyla yanlış yorumlayanlara hiç önem verme. Türkiye’nin yüzde 99’u Kuran’ı düzgün yorumlar. Çok nadir adam çıkar öyle onları da kaale almamak lazım. Sesi çok çıkıyor onların ama etkisi olmaz.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dinde güncellemeyle ilgili açıklamasına Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 34. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nda da destek verildi. Toplantının sonuç bildirgesinde Nurettin Yıldız gibi ilahiyatçıların açıklamalarına karşı çıkıldı. Bildirgenin sonuç kısmı şöyle: “İlmi disiplinden yoksun gerçeklikten uzak söylemler dinin yanlış anlaşılmasına, bireysel ve sosyal sorunlara hatta krizlere neden olmaktadır. Dine dair görüş beyan edilirken hassas davranılmalı, toplumun genelini ilgilendirmeyen ve ilmi ortamlarda müzakere edilmesi gereken hususlar kamuoyu önünde tartışılmamalı. Yetkin olmayan kişiler ve grupların dini söylem ve uygulamalarına itibar edilmemelidir.”)

Diyanet İşleri Başkanı maşaAllah Hızır gibi yetişti. Çok yaman bir insanmış. Yanındayız sonuna kadar destekliyoruz. Diyanet’i de tebrik ediyoruz, camia olarak da tebrik ediyoruz çok güzel gidiyorlar. Fitneyi fücuru ortadan kaldıracak şekilde, Kuran’ın, İslam’ın değerini en güzel şekilde insanlara anlatacak bir tarzda doğruları anlatarak gerçek Kuran İslam’ını anlatıyorlar. Doğru yoldalar Allah yardımcıları olsun. Sonuna kadar da yanlarındayız.

 

Şehitlerimizin Ardından Üzüntüyle Ağlamak Onları Rencide Eder. Bizim Yiğitlerimiz “Düğüne Gidiyoruz” Diyerek Şehadete Gidiyorlar

Mesela geçen gün delikanlı bir hanım gördüm ben şehit yakını, ağlayan birisi var onu susturuyor. Öyle kabadayı hanım istiyoruz biz. Kabadayı hanımefendi istiyoruz. Müslüman kadına yakışan odur. Helal olsun “sakın ağlama” diyor. Askeri parkayı da giyinmiş üstüne “sakın ağlamayın” diyor. O çok güzel ama ağlamak; şehidi mahcup etmiş oluyorsun. Şehit elinden gelse kalkar “ne yapıyorsunuz siz?” der. Denir mi o şehide? “Yürekler dağlandı” diyor bak, televizyon haberine bak sen “şehide yürekler dağlandı” niye yürek dağlansın cennete giden bir insan için? Bu bir şereftir, bir onurdur, bir güzelliktir tebrik etsene. “Yürekler dağlandı” diyor. Sakın böyle şeylere teşvik etmesinler bu çok yanlış. Şehidin vicdanına, ruhuna azap vermiş olur gereksiz yere. Gerçi o azabı duymaz tabii şehit aleminde olduğu için ama manen vermiş olur. Bütün seyredenlerin yüreğinde rahatsızlık meydana geliyor, yapılmaz bu. Kabadayı zaten bunun için gitmiş askere, değil mi? Allah için gitmiş zaten kabadayı adı üstünde. Ee? “Niye şeyi oldu?” diyor. Şehit olmaya gidiyor zaten. Niye şehit oldu denir mi? Sakın sakın sakın sakın. Müjde “müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir” diyor Allah. Mahzun olmuyor, sen mahzun oluyorsun. Şimdi bu olmaz. İyi niyetle de olsa kesinlikle olmaz. Allah rızası için yapmasınlar. Şehit yakını oldukları için tabii başka da bir şey diyemiyorum. Ancak bu kadar diyebiliyorum. Allah rızası için yapmasınlar. Bak o delikanlı, kabadayı şehit yakınları var, hanımefendiler var onlara benzesinler onlar örnek.

 

(2017 yılında Müzik Öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın, evine giderken PKK tarafından yolda şehit edilmişti. Bu saldırıda ayrıca Uzman Çavuş Ali Gülnar ve Jandarma Çavuş Soner Fazlıoğlu da şehit olmuştu. İran uyruklu Agit kod adlı PKK’lı yakalandı şehit olmalarına neden olan kişi. Ve Batman’da yanındaki 2 teröristle birlikte etkisiz hale getirildi. Şehitlerimizin intikamı alındı, inşaAllah. Şehidimiz Ali Gülnar’ın bir de aile fotoğrafı var, aile evinin fotoğrafı var.)

Aslanım benim, selvi boylu yiğidim benim. Allah şehadetini kabul etsin. Hep güzel yüzlerden seçiyor Allah şehitleri, maşaAllah. Hepsi nur yüzlüler, maşaAllah. Baksana o da çok dünya tatlısı, maşaAllah. Allah cennette birlikte olmayı nasip etsin, kardeş etsin Allah.

 

(“İnsanlar günümüzde bu kadar neden dertli?” izleyici sorusu)

Daha önceki yıllarda mesela 1940’larda bile, savaş zamanında bile böyle bir şey yoktu. İnsanlar komşuluğa gider, dost olur, herkes birbirine selam verirdi. Benim çocukluğumda öyleydi. Sokakta gidenler herkes birbirine selam verirdi. “Merhaba” diyerek yol boyunca öyleydi. Komşuluk bağı çok güçlüydü. Bize akşam oturması derlerdi gelirlerdi. Macide kızlarını alır gelirdi bize oturmaya, Kudsiye’ler gelirlerdi, biz giderdik Yaşar Dayı’ya, işte bitişik Nadiye Hanımlara falan. Çok şahane bir ortam vardı, çok asil insanlardı, böyle basit şeylere tenezzül etmeyen, misafirperver güzel insanlardı. Sonra tabii çok şiddetli bir değişiklik meydana geldi. Deccal daha geniş çaplı abandı dünyaya, şeytan daha geniş abandı. Mehdiyet olmasa kıyameti koparmışlardı mahvolmuştu dünya. Kıyamete karşı direnmeyi sağladı Mehdiyet. Şu anda da galibane atağa geçti. Bundan sonra düzelir yani 3 yıl 5 yıl içerisinde düzelir. Zaten bak, Tayyip Hocam’ın konuşmalarına, Diyanet’in açıklamalarına bakın muazzam bir Mehdiyet mührü açık açık görülüyor. Muhteşem açıklamalar.

 

(“Ruhsuz insanlardan sorumlu muyuz?” izleyici sorusu)

Sorumlu oluruz tabii. Yani eğer onu birisi gider Müslüman birisi ona kötülük yaparsa, yaralarsa veyahut malına canına zarar verirse sorumlu olur çünkü bilmiyor. Ama çok fazla ruhsuz insan var dünyada. Yani ahirette insanlar şaşırır. Tahmin tahayyülün üstündedir. Milyarlar hesabıyla öyle bir tane, iki tane değil. Ruhu olmayan çok fazla insan var. Ruhu olan insan sayısı çok azdır toplumda. Cennet için yaratılmış insanlar çok azdır.

 

(“Sokak sanatçılarına belli bir kısıtlama koydular. Akşam 10:00’a kadar gündüz müzik yapamıyoruz. Buna bir çözüm bulmamız lazım. Niye böyle oluyor?” izleyici sorusu)

Delikanlının dediği çok hayati ve vahim. Akşam 10:00’a kadar gündüz müzik yapılamıyor. 10:00’dan sonra serbest. Bunun ne faydası olabilir? Ne anlamı vardır yani ne amaçla yapmış olabilirler? Bir mantığı yok. Olmaz yani Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına dilekçe verelim herkes dilekçe versin. Olur mu, gündüz bir yerde çalar dinlersin ne mahsuru var? Kime ne mahsuru var? Sanat çok güzel bir şey, sanatçılar çok güzel insanlar. Öyle bir imkan da mevzubahisse zaten çok büyük bir nimet. Niye gece 10:00’dan sonra olsun yani? Her yer şenlenir. Köşe başlarında sokaklarda Avrupa’da hep öyle, değil mi? Sokak başlarında, köşe başlarında her yerde sanatçılar var, gayet güzel müzik icra ediyorlar her yer çok güzel oluyor, çok gösterişli oluyor. Hiçbir mahsuru da yok.

 

(“Acaba insanlar davranışlarını dini inançlarına göre mi şekillendiriyor?” izleyici sorusu)

Adam diyor ki “ben ateistim” diyor “dinsizim, komünistim” diyor. Bakıyorsun evleniyor, çocuklarına karşı çok saygılı, karısının namusuna çok dikkat ediyor, aile yapısına çok dikkat ediyor, bayramlara gidiyor bayramlarda büyüklerinin elini öpüyor. Yani dini cayır cayır yaşıyor. Dinin bütün kurallarını yaşıyor. Farkına varmadan hepsi yaşar. Git bir ateistle konuş her yerde dinin onda hakim olduğunu görürsün. Ta kainatın ilk yıllarından beri Hz. Adem (as) devrinden beri toplumda din hakimdir. Mesela Hülagü, Nimrot falan onlara bakıyoruz, onlar da bile din hakim. Firavun, normalde aile yapısını kabul etmemesi lazım, aile yapısını kabul ediyor, her şeyi kabul ediyor. Dinin varlığını kabul etmiyor, dinin etkisini kabul ediyorlar. Farkına varmadan veyahut bilerek. Dolayısıyla her insan, dinin etkisi altındadır, istesin veya istemesin. İsteyerek yapan zaten etkisi altında olmaktan ziyade doğrudan imanın gereği olarak yapar.

 

(İran'da düşen ve 11 genç kadının vefat ettiği Başaran Holding’e ait uçakla ilgili sürpriz bir tanık ortaya çıktı. Türk Hava Yolları'na ait Boeing 777 uçağının aynı saatlerde İran üzerinde uçuş yaptığı ve uçağın pilotunun olaya tanık olduğu öğrenildi. Pilot, “Jeti gördüm, normal seyrediyordu; birden gözden kayboldu” dedi. Kazayla ilgili olarak da pilot ile daha ayrıntılı bir görüşme yapılacağı söylendi.)

Evet, nasıl olmuş anlatırsa çok iyi olur. Ama çok esrarengiz bir olay bu. Bayağı esrarengiz ve gerekli araştırmanın da yapıldığını zannetmiyorum. Genellikle böyle şeylerin bir türlü içinden çıkamıyorlar. Halbuki teknik basit bir konu, çok rahat anlaşılması lazım. Kara kutuyu açamadık diyor, nasıl kara kutuyu açamazsın kardeşim? Kara kutunun özelliği, benzin içinde yanmaya göre ayarlanıyor ve her türlü basınca göre hazırlanıyor. Çarpmanın etkisiyle diyor, açılamayacak hale gelmiş diyor. Ne demek öyle bir şey? Özelliği o onun zaten, benzin yandığında 3 bin derece falan sıcaklık oluşuyor ona benzer.

 

(“Seccade bulamadığımız yerde namaz kılmalı mıyız?” izleyici sorusu)

O kadar çok şart getirmişler ki namaz kılmak için, kadınları çok zor durumda bırakıyorlar. Yok etek giyeceksin, yok kafanı örteceksin, yok işte seccade bulman gerekir. Şimdi şartlarını saysam ucu sonu yok. Zelletül karii’a ait meseleler şu bu falan. Halbuki Allah, dünyanın her tarafını seccade yapmış. Mühim olan, elbisesinin kirlenmemesi yani dizlerinin geldiği yer ve elinin, alnının geldiği yer temiz olması kirlenmemesi için yeterlidir. Yoksa sokakta da, caddede de, her yerde namaz kılınır. Rusya'da sokakta kılıyor insanlar. Peygamberimiz (sav)’in zamanında sokakta kılıyorlardı, kumda kılıyorlardı. Neden seccade gereksin? Ama hani güvenemiyorsa, steril olmaya dikkat ediyorsa, alnı temiz olsun diyorsa o olabilir. Yoksa öyle bir şart yok. Temiz bir yer mesela evin içi, halının üstünde istediği gibi kılar; temiz, hiçbir şey olmaz. Ama genellikle alında sivilce falan oluşabilir, kızarıklık, alerji oluşabilir temiz bir şey koymakta fayda var. Alnın geldiği yere, özellikle oranın çok iyi korunması lazım. Alın, burun gelen yer. Benim canım zaten çok iyi biliyordur o, alime, hanım bir kız, değerli bir insan olduğu belli oluyor. Ama bazı insanlar seccade yok diye namaz kılmak istemiyorlar.

 

Sevdiğimiz Birini Sonsuz Evvelde ve Sonsuz Sonrada da Sevmiş Oluyoruz. Allah ile Doğrudan Bağlantıda, Allah’ın Büyüklüğünün İyi Bilinmesi Durumunda Sonsuz Sevgi Başlamış Olur

Biz birini sevdiğimizde, o sonsuz evvelde sevmiş oluyoruz zaten, sonsuz sonrada da sevmiş oluyoruz. Yani eğer teknik açıdan açıklanacak olursa, bu zaten oluyor. Ama benim canımın demek istediği, sonsuz sevgi yani ucu bucağı olmayan, bitmeyen, tükenmeyen, gittikçe artan sevgiyi kastediyorsun. Allah ile doğrudan bağlantıda, Allah'ın büyüklüğünün iyi bilinmesi durumunda bu sistem hemen başlar. Allah tarafından başlatılır ve geri dönüşü de olmaz. Gayet güzel, sürekli akar, yeter ki samimi olunsun, yeter ki Allah'ın büyüklüğü unutulmasın.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275111/sayin-adnan-oktarin-27-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275111/sayin-adnan-oktarin-27-martMon, 18 Jun 2018 03:27:57 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 24 Mart 2018

 

Şehidimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmetle ve Sevgiyle Anıyoruz. Tam Veli Ahlaklı Bir İnsandı. Sürekli Sevgiyi, Dostluğu, Kardeşliği Ön Plana Alırdı

Allah Allah ne kadar güzel ahlaklı bir insan. Bak, sevgiden ben bu kadar çok bahseden lider görmedim. Devletin bütün imkanlarının kullanılması lazım. Daha hala konu muğlak, daha hala bilinmiyor. Neden yaptıkları, nasıl olduğu bilinmiyor. Ama FETÖ’cülerin yaptığı biliniyor. Herhalde haset etti Fethullah Gülen benim anladığım. Çevresi de haset etmiş olabilir. Çünkü o istikbale matuf umut dağıtan bir insandı. Gelecek için lider olması kesin gözüyle bakılan bir insandı. Çünkü hem dürüst hem efendi hem aklı başında yani aranan bütün liderlik vasıfları var. Ve Türk milletinin de ekseriyetinin çok seveceği bir karakterdi. Herhalde garantili gördüler liderliğini. Ama liderlere genellikle pek özen gösterilmiyor. Her lidere rahatça ulaşılabiliyor, böyle olmaması lazım. Mesela helikopter; bir kere devlet helikopter tahsis etmesi lazım. Parti lideri yani çok önemli bir şey. Partinin kendi imkanlarıyla hurda bir helikoptere biniyor. Devletin elinde zibil gibi helikopter var. Güvenlikli bir helikopterle götürülmesi gerekiyordu. Artık olmuş tabii kader ama kızdırıcı. Yani tedbir alınmaması kızdırıcı.

 

(“İnsan neden yalan söyler?” izleyici sorusu)

Herhalde karşı tarafın sevgisini kaybetmemek için veyahut öfkelenmemesi için veyahut itibarı sarsılmasın diye veyahut menfaati için çeşitli nedenlerle yalan söylüyor. Ama yalan tabii çok kirli. Ama zaruri durumda tabii yalan söylenebilir iyi niyetle yapılan yalanlar ona yalan denmez ona maslahat denir. Her zaman söylüyorum, mesela adam hasta galiz bir hastalığı var, ona “arkadaş senin iyi olmaz bir hastalık” falan denmez. Tabii ki doğru söylemeyeceksin. Hakikaten de manen moral yönden güçle kurtulabilir de. Allah vesile edebilir. Veyahut trafik kazalarında çok oluyor “babam ne oldu?” diyor. Mesela ölmüş oluyor babası “hastanede” de “hafif yaralı.” Mesela “çenesi kırıldı” dersin “konuşamıyor, sırf çenesinde var” dersin. Çünkü o zaman “telefonla görüşmek istiyorum” diyorlar, onu engellemek için öyle denebilir veyahut ona benzer bir şey söylenebilir. Veyahut “doktorlar telefonla konuşmasını istemiyor” mesela “yüzünde kanama var” falan denebilir. Ama onun dışında olmaz.

 

Gayesizlik İnsanın Tüm Hayat Enerjisini Elinden Alır. İnsana Hayat Enerjisi Kazandıran Allah Sevgisi, Allah’ın Büyüklüğünü Anlamak ve İmandır

Normal halinde insan gayretsiz olmaya çok yatkındır. Mesela bak bizim Sarman işi gücü yok gece gündüz yatıyor. Adamın hiçbir işi yok, amacı da yok. Bir yerde yemek bulursa yiyor ondan sonra yatıyor. Genç kızlarda o çok oluyor, delikanlılarda da oluyor. Mesela günde on beş, on altı, on yedi saat yatıyor neden? Sıkıldığı için. Boş, hayatının bir amacı yok, anlamı yok. Şimdi kalksa da “ne yapayım ben?” Diyor. “Hadi yemek yedim tamam. Çarşıya çıkayım” diyor. Çarşıda suratı asık adamlar var kimse kimseye bakmıyor. Bir yerde alış veriş yapsa alış veriş yaptığı yerlerde de insanlar genellikle sevgisizlikten kaynaklanan bir soğukluk içinde oluyorlar. Çünkü bir de zaten tanımadığı insanlar, o onu tanımıyor, o onu tanımıyor. Mutlu olmaya eve geri dönmek istiyor, eve gidince babası gazete falan okuyor, annesi yemek yapıyor yine sıkılıyor odasına giriyor yine yatmak istiyor. Kalksa yine aynı şeyler olacak onun için diyor yatayım bari sürekli yatayım diyor. Bir nevi kendini uyuşturmuş oluyor. Ama Allah’ı fark etti mi bir insan bildi mi, anladı mı, büyüklüğünü anladı mı kafası bambaşka olur artık ona vakit yetmez yani o saniyeleri kullanır, dakikaları kullanır hiç vakit yetmez. Aradaki fark çok büyük olur. Onun için bir şahsın eğer şuuru açıksa, ruh sahibiyse hemen Allah’ı bilmesi, hemen Allah'ın büyüklüğünü bilmesi ve bütün hayatını Allah’a hasretmesi gerekir.

Din insanı o şizofren ruhtan kurtarır, İslam. Din olmadığında şeytan devreye girer. Şeytan da insanı şizofren yapar. Şeytanın etkisine giren insanlar filmlerde falan da görürsünüz hayali resimler yapılır, hayali filmlerde bu görülür. Yüzünde şizofren bir ifade vardır şeytanın etkisine girenlerde. Bütün hareketleri şizoiddir. Dolayısıyla genç kızlarda da hayat gayesi olmadığında, genç delikanlılarda şizofren bir ruh gelişiyor. Hayata küsme, sevdiklerine küsme, içine kapanma, intihar eğilimi, dinsizlik, iman eksikliği, iman zayıflığı yahut imansızlık şeytanın insanın bedenine girmesine neden oluyor. Şeytan da şizofren olduğu için yani şizoid bünyeli olduğu için insanları o deli ruhun içine çeker. Mesela bak münafıklarda da şizofren bir ruh vardır delidirler. Mesela insanlara musallat olurlar, çevresine zarar vermeye çalışır, bir intikam kin ruhu vardır. Mesela akılsızca eylemler yapar. Kendine de zarar vermek, etrafına zarar vermek münafıkların bir özelliğidir yani gayesizce, şuursuzca bunu yapar, deli bir kararlılıkla bunu yapar. Ama tabii mümin olan, Müslüman olan sadece hayır peşinde koştuğu için, İslam’ın hayrına hareket ettiği için hayatı çok dolu geçer. Ama şimdi Türk toplumuna genel olarak iman hakikatleri anlatılmadığı için, Kuran mucizeleri anlatılmadığı için, Darwinist eğitim çok fazla verildiği için, yüksek dozda verildiği için ve gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı onların anlattığı o büyülü dünya, o kabus gibi dünyayla Darwinist, materyalist dünyanın korkunçluğu birleştiğinde korkunç bir rüya meydana geliyor. O da gençleri işte şizofren bir ruha doğru çekiyor yani içine kapatıyor.

 

(Siz yıllarca üniversitelerde terör propagandası yapılmasına izin verilmemesi ve terör örgütü yandaşlarının öğrenci olarak kabul edilmemesi gerektiğini anlattınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan şu anda bu konuya izin vermeyeceklerine dair üst üste açıklamalar yapıyor. Bugünkü konuşmasını izleyebiliriz.)

Otuz kere söyledim ben daha önce de söyledim. ODTÜ’de çocuklar diyor ki: “Hz. Muhammed’i anma programı yapacağız.” Vay siz nasıl yaparsınız? Kafa, göz yararak çocukları darmadağın ediyorlar. Ee? “Biz yaparız” diyor “kimse de karışamaz.” Olur mu öyle şey? Sen orada Lenin’in, Marks’ın doğum gününü kutluyorsun çakal sana kimse bir şey demiyor da, Hz. Muhammed (sav)’in doğum gününü oradaki insanlar kutluyor, konuşuyor. Bir de bak sopayla girip çocukları döverek dağıtıyor. Dese ki mesela biz protesto ediyoruz kabul etmiyoruz dese yine bir derece tamam diyorsa desin. Ama sopayla, değnekle geliyorsun çakal. Bir de orada çocuk mesela lokum dağıtıyor, sana ne dağıtsın sen de dağıt. Dağıtacaksan sen de dağıt. Başka bir şey için de dağıtabilirsin. Okul mezuniyetin için dağıtabilirsin bilmem ne yapabilirsin. Niye sopayla olaya giriyorsun? Daha önce de öyle AK Partili bir çocuğu tehdit ediyorlardı gördünüz. Bu tehdit yüzünden okula gidemeyen öğrenciler var. Komünist öğrenciler yüzünden okula gidemiyor. Ben bunu kaç yıldan beri söylüyorum, Allah’a şükür Tayyip Hocam devreye girdi.

 

Dünyaya İlk Geldiğimizde İnsan İlk Başta Şuurlu Bir Değerlendirme Yapamıyor. Ama Dikkatlice Baktığımızda Her Şeyin Beynimizin İçinde Yaratıldığını ve Dışarıda Maddenin Sadece Gölge Varlık Olarak Olduğunu Görüyoruz

Biz dünyaya geldiğimizde ilk önce anlamıyoruz. Mesela çocukluğumda ben pek anlamıyordum. İşte yemek yeriz, sokağa çıkarız, oyun oynarız. Yani şuur bir acayip oluyor. Ben dünyayı anlamamıştım. Ne maddeyi anlıyordum, ne beynimin içinde görüntünün olduğundan da haberim yoktu benim. Herkes bir kovalamaca içindeydi Ankara’da. Okul bitirilir, üniversiteye gidilir, evlenilir. Yani herkes mücadele eder. Hayat mücadelesi vardır. Ben böyle biliyordum. Bir gün baktım ki; aa madde diye bir şey yok. Artık uyuyamadım. Sabaha kadar uyuyamadım. Yok alenen madde yok. Gölge varlık olarak var, alenen yok. O zaman her şey beynimizin içinde yaratılıyor. Bilgisayar, televizyon falan. Hani televizyon fabrikada yapılıyordu. Baktım ki Allah yapmış televizyonu. Saati Allah yapmış. Şimdi Allah’ın varlığının delilini böcekte, kuşta aramak ayrı. Saate baktığımızda zaten net anlaşılıyor. Biz saate baktı mı bitti yani ikinci ihtimal yok. İman ne derece oluyor? Yüzde yüz, yüzde yüz iman. Yani öyle ilme’l-yakin falan, Hakku’l-yakin iman oluşuyor. Net kesin yani kendi varlığından emin olduğun gibi emin oluyorsun. İkinci bir ihtimal yok çünkü. Şimdi tamam Allah’ın varlığı hemen görülüyor. Aa atomun yapısına bakıyoruz, adam saniyede 100 bin tur atıyor. 100 bin tur ve hangisinin nereden daha önce geçeceği belli değil. Son anda karar veriyor. Yani son anda karar veriyorlar dönerken. Çok acayip bir şey. Son anda karar veriyor. Kendi kafasına göre karar veriyor her biri. Kendi kendisine karar verdiğinde peki 15 milyar yıldan beri bir kere başkasına çarpmış mı? Yok, hiç çarpma yok. Çarpsa kainat çöker. Çarpma olsa kainat çöker, çarpma yok. Düşündüm yani dedim şimdi bir elektronun içinde bir alem varsa, o zaman ne olmuş oluyor? Allah’ın büyüklüğü. Biz nelerle uğraşıyoruz dedim. Yok okul bitirmek, yok bilmem ne bizim derdimize bak. Olayın büyüklüğüne bak. Değil mi? O zaman ben olayın büyüklüğüne kilitlendim. Herkesin de böyle olması lazım.

 

(Aydınlık Gazetesi’nden Yavuz Alogan, Saray’da düzenlenen Hakim-Savcı Atama Töreni’nde hakim ve savcıların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasını ayakta alkışlamasını şöyle eleştirdi. Cumhurbaşkanımızı tenzih ederiz. “Saray’ın tören salonunda Cumhurbaşkanını ayakta karşılayan hakim ve savcıların fotoğrafını görünce gözümün önüne 1936'da Hitler'e biat töreninde topluca Nazi selamı veren Berlin Ceza Mahkemesi üyelerinin fotoğrafı geldi. Nazilerin hukuk şefi törende şöyle söylemişti. “Nasyonal sosyalizm karşısında hukukun bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önceden kendinize benim yerimde führer olsaydı nasıl karar verirdi diye sorunuz” dedi. “Reis dediğimiz kişinin kendi çapında führer gibi bir şey olmaya çalıştığı çıplak gözle görülebiliyor” dedi.)

Ama hukukunda böyle kontrolsüz olması çok tehlikeli olur böyle bir dönemde yani derli toplu olması gerekiyor en azından bu dönemde. Bir manyak hakimi düşün, manyak bir savcı Türkiye’nin başını belaya sokabilir, çok rahat başını belaya sokabilir. Çünkü bir hakim Türkiye çapında karar alabiliyor. Bütün Türkiye’yi ilgilendirecek şekilde karar alabiliyor. Cumhurbaşkanından daha çok yetkisi. Başbakandan daha çok yetkisi. Mesela Türkiye çapında bütün gazeteleri toplattırabilir hepsini. Bütün televizyon kanallarını kapattırabilir. Karar verir mahkeme kapattırır hepsini. Yani ummadık şeyler yapılabilir, onun için adliyenin şu an derli toplu olması yani bir milli ruh içinde hareket etmesi şart, öyle diyeyim de anlayın. Mesela FETÖ, Ergenekon davasında gördünüz yani bayağı tehlikeli hareketler yaptı. Doldurdu insanları hapishaneye kimse de bir şey diyemedi bakıyorduk. Otuz yıl, kırk yıl cezaevini adamlar doldurdu böyle hepsini subayları, polisleri falan Ergenekon’la. Baktık adamlar kendi işlerine gelmeyen adamları göndermişler, çok tehlikeli bir şey. Onun için adliyenin şu aşamada Türkiye’nin manevi lideri diyelim yahut emiri yahut emir sahibi olan kişiye saygısını göstermesi Türkiye’nin derli toplu olması için iyi. Klasik siyaset ortamı gibi olmasa daha iyi olur. Mesela MİT tırları durduruluyor hakim karar veriyor hiçbir şey yapılamıyor yani ne yaparsan yap. Mesela MİT mensubu adam jandarma inmiş elinde tüfekle bekliyor “MİT elemanıyım” diyor “in aşağıya” diyor adam bağırıyor. “MİT elemanıyım” diyor duymuyor musun? Akan sular durur öyle bir şeyde. Devletin menfaati mevzubahis sen ne yapıyorsun? Çok garip durumlar olmuştu. Onun için derli toplu bir hukuk anlayışı Türkiye’ye güven getirir, ferahlık verir onda bir şey yok. Führerlikle de alakası yok Tayyip Hoca’nın, kendi halinde mazlum bir insan, ne führer olacak yani ne yapmış führer olup da? Biraz uç izah olmuş yani mantıksız olmuş gereksiz yani Tayyip Hoca’ya uygulanacak bir anlatım değil. O, hukukun sıhhatli olmasını istiyor yani başıbozuk bir yapı hiçbir yerde olmasın istiyor. Bazen hukuk içerisinde oluyor. Adam FETÖ’cü oluyor veyahut komünist gurup oluyor hakimlerin oluşturduğu komünist bir grup. Bunlar mesela internetten örgütlenebiliyorlar, internetten örgütleniyor mesela komünist hakimler. Mesela bir karar vereceği vakit oraya yazıyor farz edelim -Türkiye için demiyorum herhangi bir ülke için- diğer hakimler de biliyor ona göre bozmuyorlar onun kararını; internetten örgütlenmiş. Yahut internetten örgütlenen FETÖ’cüler olabilir. Ona karşı devletin birliğini ve bütünlüğünü korumak için Cumhur Reisinin kendi çevresinde bir saygın bağlı bir hukuk anlayışını teşvik etmesi güzel olur yani hukuku bozmaz o. Derli toplu derken tabii ki derli toplu zaten hukuk ama bir manevi takviyeye ihtiyaç var o yönde.

 

(“Manevi heyecanın olması için ne yapmalıyız?” izleyici sorusu)

İman heyecanı sessiz, sedasız bir heyecandır aslında yanlış biliniyor olabilir belki o yani böyle insanı çok böyle irrite eden, çok heyecanlandıran bir şey değildir. Sakin ve aklı başında fakat sürekli uyanık, hikmetli hareket eden, en kestirmeden netice alan, küfre karşı sürekli atak yapan, iyileri koruyup kollayan, Allah'ın menfaatlerini çok iyi koruyup kollayan bir akıl atağıdır. Ama bu olgun ve aklı başında tavır içinde kendini gösterir yani böyle bazı insanlar olur mesela farz edelim Mehdi (as)’ı bulduğunu düşünüyor hakikaten eli, ayağı boşalıyor, çok heyecanlı. Mesela gelip ağlıyor, coşkular oluyor böyle istiğrak halleri, kendinden geçmeler falan cezbeler o çok geçici olur. Bazen on beş, yirmi dakika, bazen yarım saat falan sürer sonra akşamına biter. Öyle bir İslam, din anlayışı olmaz. İstikrarlı, kararlı, kesintisiz, ölünceye kadar devam eden bir mücadele şeklidir bu, hiç taviz vermeden o tarz olur. Bir derinlik içinde, samimiyet içerisinde Allah’a derin aşkın sakin sessizliği olur, aşıkta zaten şamata olmaz. Seven tutkuyla bir kadına bakan bir insan müthiş bir derinlik içindedir. Sakin, derin, çok ihtişamlı bir duygu akışı içerisinde olur o da Allah’tan kaynaklanır.  

 

(Sabahattin Önkibar AK Parti iktidarının 2019 seçimlerinde yüzde 50’yi bulamayacağını anladığı için Aydın Doğan’ın gazetelerini sattırdığını öne sürdü. Aydın Doğan’ın medyadan çekilmek zorunda kalması bir şeyi doğruluyor. AK Parti, MHP bloğu yüzde 50’ye asla ulaşamıyor. Peki bütün medyanın tek ses olmasıyla bu oranı bulmaları mümkün mü? Emin değilim ancak etkisi olabilir. Eğer ahali ekonomik olarak bunalmazsa oy verir. Yok cebi boşalmaya devam ederse aç insana hiçbir değeri benimsetemezsiniz. Ancak Aydın Doğan’ın medyadan çekilmesi iktidarın görevde kalması için neler yapabileceğinin bir kanıtıdır” dedi.) 

Ne alakası var canım? Millet manevi değerlere önem verir, milli değerlere önem verir, Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, istikrarı onlar ilgilendirir. Millet hali hazır duruma bakar basının ne dediğine bakmaz. Tayyip Hoca ne yapıyor? PKK’ya, komünistlere karşı kesin kararlı, güzel bir. Ekonomi nasıl? İstikrarlı güzel. Maneviyata, manevi değerlere önem veriyor mu? Güzel. İslam ülkeleriyle birleşmek için gayret ediyor mu? Güzel. Biz bunlara bakarız. Bunlar tamamsa tamamdır yoksa Hürriyet desteklemişsin desteklememişsin hiçbir şey fark etmez ona göre bir tavır alınır. Ama hakikaten bir korku yayıyorlar bu doğru yani her yerde söylüyorlar işte falancaya operasyon yapılacak feşmekancaya. Birçok insan, cemaatler, tarikatlar mesela Mahmut Hoca cemaati de, diğer cemaatlerde yani operasyon beklemeyen hiç kimse yok. Zenginler, malı mülkü olanlar herkes operasyon korkusu içerisindeler. Bunu kasten yayıyor olabilirler yani özellikle yapıyor olabilirler yani hükümeti yıpratmak amacıyla yapıyor olabilirler buna da çok dikkat etmek lazım. Ve insanların malını mülkünü sattırmaya teşvik ediyorlar ben bunu çok gördüm, duydum. “Aman mal mülk bulundurmayın el korlar” işte “satın bir an önce kurtulun hatta kaçın yurt dışına çıkın.” Türkiye’de fitne çıkarmak için yaptıkları bir şey bu, buna dikkat etmek lazım.

 

(Yeni Akit'ten Latif Erdoğan, günümüzde dinde içtihat yapılmaması gerektiğine dair bir yazı yazdı. “Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın güncellemeden kastı, Müslümanların kitap ve sünnete müracaatla kendilerini güncellemeleridir. Ancak Bediüzzaman Hazretleri, İçtihat Risalesi’nde “İçtihat kapısı açıktır fakat şu zamanda oraya girmeye altı mani vardır” diyerek başlar ve gayet mantıki delillerle, gayet kuşatıcı temsilcilerle meseleyi izah eder. Günümüzde de aynı engeller varlığını sürdürmektedir ve bu engeller sebebiyle de ehlisünnet ölçüleri içinde kalmak hassasiyeti şartıyla, açık da olsa içtihat kapısından girilememektedir” dedi.)

Yok yok, Tayyip Hoca’nın sözünü tevile gerek yok. Çok açık, net. Güncelleme; her türlü zırvanın çıkarılmasının kabul edilmemesidir yani bir şekilde İslam'a, Kuran'a birçok zırva katılmış diyor açık. Bak gelişi var, onun gelişinden anlaşılıyor diyor ki, “Kuran yeterlidir.” Bitti. Arkasından diyor ki, “Kuran'a uygun olan sünneti kabul ederiz” bitti. Geriye zırva kalıyor. Güncellendiğinde zırvalar gider, gerçek olanlar kalır. Yani o konuşmadan bunu anlamamak mümkün mü? Bak “Kuran yeterlidir” diyor bir, “Kuran'a uygun sünneti kabul ederiz” diyor iki, hepsi kalıyor Kuran'a uygun. “Kuran'a uygun olmayan sünneti kabul etmeyiz” diyor ne demek? Güncellemeye girdiğinde o zırvaların hepsini temizlersin. İlk zırvayı nasıl kaldırdılar? Dediler ki, Diyanet İşleri Başkanı güncellemeyi yaptı zaten. “Kadınların aleyhindeki bütün hükümler geçersizdir” dedi, bitti. Bu bir güncellemeydi, yapıldı. Mükemmel bir güncelleme, konu da oldu. Şu an kadınlar aleyhine olan hiçbir hadisi söyleyemezler, hiçbir uydurma hurafeyi açıklayamazlar. Güncelleme yapıldığı halde, uygulama olduğu halde, bunu anlamazdan gelmenin bir alemi yok. Çok net olay.

 

(Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, dinde zorlama olmadığına dair şöyle bir konuşma yaptı: “Biz, asırlar boyu çok farklı inançtan insanları bir arada yaşatmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Bazen olmuş ki, bir belde nüfusunun yarısı Müslüman, yarısı gayrimüslim. Asırlar boyu böyle yaşadığımız zamanlar olmuş. Gayrimüslimler, o beldelerde huzur içinde yaşamışlardır. Müslüman, tebliğden asla vazgeçmez ancak sadece anlatır, zorbalık, zorlama yapmaz. Din ve mezhep savaşları kışkırtılmak isteniyor ancak biz bu konuda Müslümanları uyardık. Bizim insanımız bu oyunlara gelmeyecek. Bu planları kuranlar, kendi kurmuş oldukları planlarda boğulacaktır inşaAllah” dedi.)

“Dinde zorlama yoktur.” Mükemmel; bir devrim daha. Bir Mehdiyet damgası daha, helal olsun. Bak bir, ilk önce dedi ki, “Kadınlar aleyhindeki bütün hükümler yalandır, geçersizdir” dedi, mükemmel. İki, “dinde zorlama yoktur.” Gelenekçi sistemin bütün izahlarını patlatan bir açıklama. İsteyen Hristiyan olur, isteyen dinsiz olur, isteyen de Müslüman olur. Kimse kimseyi inancından dolayı zorlayamaz ve kınayamaz. Mükemmel, şahane. Devrim devam edecek demek ki. Bu, Mehdiyet’in şahlanışı. Mükemmel olmuş, ağzına, diline sağlık. 

 

(“Bazı insanlar neden Allah'ı unutuyor?” izleyici sorusu)

Anlık unutmalar olabilir. Beş dakika, on dakika da unutuyor olabilir bazen kendini kaybeder falan bir şey olur. Bir hastalığı oluyor mesela acil bir şey oluyor. Yine olmaması lazım ama olabilir. Bir şeye dalar, bir yazı okuyordur yahut resim yapıyordur. Bir eşyayı tamir ediyordur falan aklı gidebilir. Ama yani gün boyu, haftalarca Allah'la bağlantısı yoksa bu o adamın olmadığını gösterir. Ölüdür. İstediğini yapsın bizi hiç ilgilendirmez. Allah onun için ölü olmayı murat etmiş. Ölüye “niye ölüsün?” diyemeyiz biz. Ölüye “niye ölüsün?” denir mi? Ölüye diyorsun ki “niye Allah'ı anmıyorsun?” o da “ben ölüyüm” diyor. “Olur mu canım?” diyorsun. Ölü işte, ölünce öyle olur. 

 

(Yeni Şafak’tan Ayşe Böhürler Sayın Erdoğan’ın dini konularla ilgili açıklama yapmasının özellikle kadınlar açısından çok anlamlı olduğunu yazdı. “Siyasilerin seçmen kitlesini oluşturanların hassasiyetlerini dikkate alması tabii ki önemlidir. Ancak bu dikkate alınacak diye de kadınları aşağılayan konuşmalara izin verilmemelidir. Bu insanlar özel konuşmalarında istediklerini söylesinler. Ama bu verdikleri fetvaların devlet politikasında etkin olmasını bekleyemezler. Bu tartışmalarda tek açıklama mercii Diyanet olmalı fikirlerine katılmıyorum. Bu nedenle Sayın Erdoğan'ın konuya müdahil olması ve açıklama yapması kadınlar açısından çok iyi oldu” dedi.)

Tebrik ediyorum yürekli, delikanlı kadınmışsın. Ama senin gibi hanımefendilerin sayısının çok olması lazım, çıtları çıkmıyor. Tayyip Hoca’yı yalnız bırakıyorlar. Bu olmuyor, böyle olmaz. Diğer hanımefendilerden de bunu rica ediyorum. Tayyip Hoca’ya tam destek verin. Yüzlerce beyanat çıksın. Yazarlar var, araştırmacılar var, sözü geçen insanlar var. Hepsi konuşsun. Destekleyin ki Tayyip Hoca’nın eli güçlensin. Bak adamlar çıktılar “Sen” dediler “hoca mısın niye konuşuyorsun?” falan dediler. Tayyip Hoca daha “haşa” dedi işte ona benzer bir şey. “Evet, hocayım” desin ya. “Alimim” desin. Hocasın, alimsin. “Hocayım, alimim diyenleri sen cebinden çıkarırsın. Tabii ki alimsin. İmam ya, İmam Hatip mezunu imam. Gayet de güzel Kuran'a vakıf bir insansın ve Ulu’l emirsin. Ulu’l emre itaat farzdır. Ee? Allah ne diyor? “Güven veya korkuya dayalı haber olduğunda gidip ona sorarlar” diyor. Tabii ki soracaklar. Senin sözün bağlayıcı olur. Ne demek senin sözün geçersizdir? Tabii ki konuşacaksın. Tayyip Hoca’ya hanımların, beylerin destek olması lazım. Bak ses çıkartmıyorlar bu ayıp oluyor böyle. Hayır destek olmasalar ne olur ayrıca bir şey de olmaz. Yetkili. Çünkü biz yüzde yetmişle yine başa getireceğiz. Ama hanımefendilerin destek olmasını bekliyoruz. Hanımefendiyi tebrik ediyorum. Çok iyi olmuş. Evet, çok güzel konuşmuşsun ama senin gibi çok fazla hanımefendi var dindar aklı başında. Yahut dindar da olmayabilir hepsi konuşsunlar.

 

Aklın, Allah’a Bağlanmanın, Cennetin Her Şeyi Anahtarı Samimiyettir. Allah Sadece Samimi Olanların Kurtulacağını Bildirmiştir

Samimiyet aslında her şeyin anahtarı. Allah'a bağlanmanın, cennetin, sevginin, aklın anahtarı samimiyet. Onun için çok manidardır. Kuran'da Cenab-ı Allah hayret edecek şekilde diyor ki; “Ancak samimi olan kullarım kurtulur.” Çok acayip değil mi? Tek bir kelime “samimi, samimi olan kurtulur” diyor. Bu kadar. Canımın içi bak iki şeyde kendine has bir vaziyet vardır. Samimiyette müthiş ferahlık duyar vücut. Samimiyette hemen mesela stres falan varsa gider. Gerginlik varsa gider. Kafasında kasılma falan varsa hemen gider samimiyet olduğunda. Konuşamıyorsa konuşur hale gelir. Cümle kuramıyorsa güzel cümleler kurar. Aklına bir şey gelmiyorsa aklına bir şeyler gelir. Mesela birine bir şey dediğinde diyor ya “Aklıma bir şey gelmiyor, konuşacak bir şey bulamıyorum” niye biliyor musun? O anda samimi değil de onun için. Samimi olsa yağmur gibi gelir aklına. Konuşamamasının nedeni samimi olamamasıdır. Samimiyet çok huzurla ve rahatlıkla elde edilen bir nimettir. Fakat samimiyeti tabii bir nimet olarak çok iyi değerlendirmek lazım. Samimiyetle Allah'la hemen bağlantı kurmak lazım samimiyetle. Allah'la bağlantıda çok faydalıdır samimiyet en faydalı olduğu yön odur. Allah'ın büyüklüğünü anlamada çok faydalıdır. Hep Allah için işe yarar samimiyet başka bir şeye yaramaz zaten. Sevgiye yarar, Allah'la bağlantıya ve Allah'ın büyüklüğünü anlamaya yarar samimiyet.

 

(“Zanda bulunmak Kuran'da nasıl tarif edilir?” izleyici sorusu)

“Zan ve tahminle yalan söylerler” diyor Allah. İki türlü açıklaması var bir; din adına yapılanlar var. Mesela hadi istiyor zan ve tahminle yalan söylemek zaten hadis uydururken adam zanla söylüyor zan. “Zandır” diyor ve tahmin ediyor zaten “herhalde söylemiştir” diyor. O yüzden o itibar edilir bir durum değil. Ama öbürü de mümin hakkında hiçbir bilgisi yokken zanla Müslüman hakkında kötü konuşuyor. Zanla mesela basın falan şu an birçoğu bunu yapıyor basından birçok insan. Zanla bir insan hakkında olumsuz konuşuyor. Yani zaten ana delil zan oluyor. Zannetmesi yeterli oluyor. O onun hakkında zanla konuşuyor, o onun hakkında. Kuran onu yasaklamış. Anlamı bu. Hucurat Suresi 12’de, Cenab-ı Allah “Ey iman edenler zandan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır” diyor. Yunus Suresi 36’da, Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım “Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz.” Zan yani hadis zan üzerine oluyor zaten. Uydurma zanna uyuyor.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275110/sayin-adnan-oktarin-24-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275110/sayin-adnan-oktarin-24-martMon, 18 Jun 2018 03:24:33 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 23 Mart 2018

 

(Batman kırsalında operasyona çıkan güvenlik güçlerine teröristlerin ateş açması sonucu Jandarma Uzman Çavuş Bülent Doğan şehit oldu. 2 askerimiz yaralandı. Teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için operasyon devam ediyor. Şehidimizin fotoğraflarını görebiliriz.)

Ne mutlu benim aslanıma. Allah şehadetini kabul etsin, makbul etsin. Allah bizlere de o güzel nimetini nasip etsin. Her seferinde imreniyoruz. Allah annesine babasına uzun ömür, sabr-ı cemil nasip etsin. Onların güzel şehadetlerinin üzerine şanlı bir tarih yazılacak. Muazzam bir İttihad-ı İslam olacak, muazzam bir Türk-İslam Birliği olacak. Biz her zafer öncesi böyle çok fazla şehit verdik tarih boyunca hep.

 

(“Cennette bakteri ve mikrop var mıdır?” izleyici sorusu)

Cennette bakteri, virüs, mikrop yok. Ama küçük süslü böcekler olur yani sevmeniz için, konuşmanız için olur. Karıncalar olur cennet karıncaları. Ama bayağı akıllı olurlar. Sen de istersen onların yuvasına girersin onlarla arkadaş olursun. Cennet böcekleri konuşurlar, hepsi çok süslü olur. Cennet kuşları, cennet kelebekleri bunların hepsi vardır. Dünyada o yüzden tanıtılıyor zaten. Böyle rengarenk tanıtılmalarının nedeni cennette bizim onları istememizdir, onlarla arkadaş olmak istememizdir. Mesela biz böceklere bakıyoruz içimiz gidiyor ama konuşmuyorlar bizimle kendi alemlerindeler. Karıncalar da öyle. Ama mesela Hz. Süleyman (as) konuştuğunda karıncalar duyuyor ve gülümsüyor. İşte biz de duyacağız. Bizden daha akıllıdır karıncalar.

 

(“Altın çağda diğer dinler olacak mı?” izleyici sorusu)

Altın çağda diğer dinler olur tabii. Hristiyanlık ve Musevilik yok olmaz. Ama gerçek Museviliğe ve gerçek Hristiyanlığa dönüşür. Ama başka batıl din kalmaz. Darwinizm hiç kalmaz, Darwinizm-materyalizm hiç kalmaz. Şu an zaten kalmadı fakat resmi açıklamıyorlar bunu. Nereden anlıyoruz? Evrimle ilgili dünya gazetelerinin hiçbirinde haber çıkmıyor artık. Dilinizi mi yuttunuz ne oldu? Eski gazetelere bakın her hafta muntazam “kayıp halka bulundu, kayıp halka bulundu” diye haberler çıkardı her hafta. Aniden zınk diye kesildi. Ne zaman? Ben, ikinci yanlışlarını yaptıklarında ikinci açıklama yapmam. Çünkü bir kere yaptılar “doğru demiyorsunuz samimi olun” dedim. Onu düzelttiler. “Evet hata yaptık doğru söylüyorsun” dediler. Bir kere daha yaptılar “bak yine doğru söylemiyorsunuz ayıp yapıyorsunuz” dedim. Ondan sonra bir daha o tip olmayan haberleri yapmaktan vazgeçtiler. Evrimle ilgili artık hiçbir haber yayınlanmıyor. Bakın gazetelere araştırın inceleyin hiçbir yerde haber bulamazsınız. Utanma hisleri güçlü olduğu için o insanları tebrik ediyorum. Hakikaten güçlüymüş utanma hisleri. Münafıkların yüzünde böyle eşek oynamıştır utanmazlar. Ama evrimcilerde utanma hissi var. Bak 5 yılı geçti, 6. yılı geçti çıt yok. Hiçbir şekilde “ara fosil bulundu” diyemiyorlar. Çünkü hemen açıklıyorum “ayıp yaptığınız” diyorum “vazgeçtik ağabey” dediler “bundan sonra yapmayacağız” dediler o kadar.

 

(Fırat Kalkanı harekâtıyla kurtarılan Azez’de binlerce aktivist ve halk Tel Rıfat’a operasyon gerçekleştirilmesi için Türkiye’ye destek eylemi gerçekleştirdi. Suriye'nin Azez ilçesindeki Bab Es-Selam Sınır Kapısı’nda gece yarısı binlerce kişi bir araya gelerek “Tel Rıfat’ı temizlemek” istiyoruz sloganları attı. Grup, Zeytin Dalı Harekâtı’na da destek verdi ve Türk askerini yardıma çağırdı.)

Bütün bölgenin temizlenmesini isterler tabii halk rahat etmek istiyordur. Zaten “Türk askeri gelecek” dedin miydi zaten kaçıyor onlar da ama tabii bunlar rahat durmaz. Yani Türk askeri gelir ama yine onlar orada palazlanır, yine azgınlığa devam edebilirler. Fikri mücadele şart yani Darwinist, materyalist sistemin ortadan kaldırılması gerekiyor. Adamlar yavaş yavaş yine işlerler orada onları. Yani konuşmalarını durdurmak mümkün olmaz ama fikrini durdurmak mümkün olur. Bu da bilimsel anlatımla olur. Yani felsefi yönden yanlış olduklarını, doğrusunu anlatarak halletmek gerekiyor.

 

(“Sadece kendi menfaatini düşünmek neden akıllılık olarak görülüyor?” izleyici sorusu)

Akıllılık değil de zekilik olarak düşünülebilir. Akıllılıkla alakası yok tabii. Bir insan sadece kendi menfaatini düşündüğünde egoist olur, bencil olur, o hayvanlarda olan bir özelliktir. Bütün hayvanlar hayvani içgüdüyle egoist, bencildirler, kendini koruyacak gibidirler. Ama hayvan olmasına rağmen yavrusunu korur, eşini korur. Mesela horozlar yiyecek bulduklarında bağırıyorlar, tavukların gelmesini sağlıyorlar, onların yemesini sağlıyorlar. Tavuk bile yavrularıyla olduğunda kendi aç bile olsa yiyeceği yavrularına yedirtiyor. Kuşlar falan da öyle çok fedakardırlar. O kadar, hayvan kadar bile bir insan fedakar değilse egoist ve bencilse zaten hayvandan da aşağı olmuş oluyor. Allah “onlar hayvanlar gibidir” diyor hatta ayette. Hatta “hayvanlardan da aşağıdırlar” diyor. O duruma gelmiş oluyorlar.

 

(“Eşcinsellere neden insanlar bu kadar çok destek veriyor?” izleyici sorusu)

Çünkü deccaliyet destek veriyor, eskiden beri öyle mesela Firavun da destekledi homoseksüelleri. Hep sarayında bakın o rölyeflere falan hep homoseksüelleri gösterir. Nimrot da öyle kendi de homoseksüeldi, sarayı da homoseksüellerle doluydu. Pompei de çaka çaka homoseksüellerle doluydu, o zaman deccaliyetin en güçlü olduğu devirler. Allah yerle bir etmişti biliyorsunuz. Her devirde deccaliyet tarafından desteklenmiştir. Şu anda da İngiliz derin devleti yani deccaliyet tarafından homoseksüellik destekleniyor. Hayret edilecek işte mesela bir eskiden TRT’de görev almış bir kardeşimizle görüştük TRT’de çok uzun yıllar kilit görevlerde bulunmuş; Hindistan, Pakistan her yeri gezmiş. “Hocam” diyor “oralarda” diyor “en az yüzde 70’tir” diyor “homoseksüellik oranı” diyor. En az yani “mahvolmuş vaziyette” diyor İslam ülkeleri. Afganistan’da falan da öyle İran’da da öyle akıl almaz yüksek homoseksüellik. Hatta devlet başkanları bile saydı isim isim saydı onlar da homoseksüeldir diyor. Ünlü birçok kişiyi saydı, onlar hepsi homoseksüel diyor. Hatta bir tanesi teknede yakalanmış homoseksüel parti verirken kral adam kral böyle. Bilmemişler o sivil kıyafetliymiş homoseksüel ilişki halinde yakalanmış ondan sonra tutanak tutulmuş sonra kral olduğu anlaşılınca, basına da yansımış olay basındaki haberleri bütün gazeteleri toplatmışlar imha edilmiş gazeteler falan rezalet çıkmış, çok büyük bir rezalet. Afganistan’da da akıl almaz yüksek oğlan çocukları, genç çocukları hep böyle kadın kılığında gezdiriyorlar onları oynatıyorlar falan. Yani kepazelik kol geziyor.

 

(“Kendi fobimi nasıl yenebilirim?” izleyici sorusu)

Böyle karanlık, yükseklik falan. Aslında yükseklik fobin varsa bu iyi bir şey yani çünkü kendini koruman açısından faydalı. Mesela kale gibi yere çıkarttırıyorlar çocukları diyor ki “benim yükseklik fobim var” doğru yapıyor ayağı kayar aşağı düşer. Geçenlerde bir delikanlı kalenin üstünde gördünüz atlamaya kalkıyor durduramadı kendini ta aşağıya kadar yuvarlandı düştü. Yükseklik fobisini Allah özel korumak için veriyor. Mesela karanlık da öyle, karanlık tehlikeli tabii korkacak karanlıktan, çekinmesi lazım. Allah ona refleks olarak onu veriyor. Ama gereksiz kullanılması anlamsız ama yükseklik tabii çok riskli bir şeydir. Başı döner bilmem ne yapar yüksek bir yere hiçbir şekilde yanaşmamak lazım. Karanlık bir yere girmemek lazım. Açıkta kablo olur, bir hayvan olur, bir canavar olur, bir şey olur, bir yere düşebilirsin. Karanlıktan korkmam ben deyip içine balıklama dalma olmaz. Ama gereksiz fobiler de var tabii. Mesela ne bileyim kuştan, kelebekten falan bunlar artık abartılı.

 

(“Dünyadaki hayvanların cennette yeri var mı?” izleyici sorusu)

Tabii dünyada sevdiğimiz her hayvanı cennette görebiliriz yani istediğimizde. Mesela adamın kedisi vardır, köpeği vardır, kuşu vardır hangisi ise cennette onu aynısıyla görebilir. Aynısıyla derken cennet şartlarına göre düzenlenmiş şekliyle görür ve hepsi konuşur, akıllıdır. Burada onlara konuşmama, şuur kapalılığı emri verilmiş kapalı, konuşmuyor. Yoksa yani anormal olduğundan kaynaklanmıyor Allah'ın emri o olduğu için onu yapıyor yoksa zeka yönünden örümceğin zekası insandan daha yüksek. Arının zekası bütün insanlardan daha yüksek. Karınca da öyle akıl almaz yüksektir zekaları.

 

(“İnsanlar yaptığı hataları neden kabul etmiyorlar?” izleyici sorusu)

O tabii hayret edecek bir gurur anlayışı. Yani bir mucize. Allah'ın varlığının da bir delili bu. Hâlbuki lehine olan bir şey, hatayı görmüş düzeltmiş, onu zenginleştiren bir şey. Düzelttiği halde direniyor, alıştırabilir kendini. Yani bir, iki, üç sonra alışır. Rekor kırıyorlar her şeyi reddettiği için çocukluğundan itibaren sürekli reddettiği ve kabul ettiği hiçbir şey olmadığı için. Mesela bu 9 bin 818’inci oluyor, orada da bir çatışmaya giriyor, orada da yine yeniyor. Orada da kabul etmiyor. Hâlbuki bir kere orada kabul etse artık ondan sonra hayatı normale döner.

 

Mehdi (as) Hakkında Hadis Açıklamaları

“Mehdi Allah’ın azameti karşısında çok huşu edendir.” Diyor Peygamberimiz (sav). “Kanatlarını açıp başını aşağı dökerek gökyüzünün zirvesinden yere doğru inen bir kartal gibi. Mehdi Allah’ın celali karşısında böyle huzuv, tevazu ve huşu edendir. Allah ve yüceliği onun (Mehdi’nin) vücudunda tecelli etmiştir. Ve Mehdi Allah’ın varlığında yok olmuştur” diyor. (El-Mehdiyil Mev'ud, cilt 1, sayfa 280)

“İmam Bakır (as) şöyle diyor “Kaim İmam Mehdi’ye düşmanlarının kalbinde Allah tarafından korku uyandırılarak yardım edilecektir.” Yani akıl almaz korkacaklar Mehdi (as)’den. Delice bir korku meydana getireceğim diyor Allah, onunla yardım edeceğini söylüyor Mehdi (as)’ye. O korkudan adam uyuyamıyor. Gece gündüz yazıyor çiziyor, bağırıyor, çağırıyor falan sıkıyor, kasılıyor bir şeyler oluyor.

Bak diyor ki “İmam Bakır (as) şöyle buyuruyor;” Resulullah (sav)’tan naklediyor. “Resulullah ferman etti ki” diyor bak “Kaim İmam Mehdi’ye düşmanlarının kalbinde Allah tarafından korku uyandırılarak yardım edilecektir.” Bak “Kaim İmam Mehdi’ye düşmanlarının kalbinde” yani münafıkların, alçakların işte kimse, İslam düşmanlarının “kalbinde Allah tarafından korku uyandırılarak yardım edilecektir.” Yani kalplerinde korku yaratılacak diyor. (Kemalu'd-din, c.1, bab.32, h.16, s.603)

Resulullah (sav) diyor ki “Ey Ali bilmelisin ki zamanın sonunda (ahir zamanda) olanların (Mehdi ve talebelerinin) imanı müthiş ve eminlikleri büyük olacak.”

Damgada Allah, Muhammed, Resul yazıyor yani tabii Allah’ın Resulü Muhammed anlamında. Okunduğunda öyle okunuyor. Ama yazılış olarak benim gördüğüm öyle. Allah, Resul, Muhammed yazıyor. Allah’ın Resulü Muhammed olarak da okunuyor. “Onu altından kullanacak Mehdi” diyor. O mührü.

 

(Şiddet korkusu içinde yaşayan kadınlar için Kadın Acil Destek İhbar Sistemi kuruldu. Cep telefonlarına indirilecek bir uygulamayla önceden sisteme kayıt olunuyor. Bu sistem sayesinde arayıp yardım isteyen kadınların ihbarları polise daha hızlı iletilecek. Polisler sistemdeki adres bilgisi sayesinde olay yerine intikal edebilecek.)

Çok iyi. İşte bu da bak bu devrimin devam ettiğini gösteriyor. Yani bu Mehdiyet devriminin bir devamı bu. Bak dedim siz mutlaka rahatlayacaksınız mutlaka bu zulüm bitecek dedim. İşte bunun bir alameti bu. Bir daha.

 

(“İnsanlar neden dürüst değiller?”  izleyici sorusu)

Deccaliyet organize olarak yani şeytan, şeytaniyet dünyada bir faaliyet yaptı o faaliyetin de sonucunu aldı. İnşalardan sevgiyi, merhameti, dürüstlüğü, candanlığı kaldırdı; samimiyetsiz, sahtekar, sevgisiz dürüst olmayan, kinden nefretten hoşlanan, psikopat, dengesiz birçok insan yetişti. Onlar da birçok kilit noktada oluyorlar internette orada burada televizyonlarda, radyolarda ağızlarından lağım akıyor adeta nefret kumkuması gibi. Pislik dağıtan şeytani öğelere dönüştüler. Fakat ona karşı Cenab-ı Allah Resulullah (sav)’ın soyundan İmam Mehdi isminde bir zat-ı nuraniyi göndereceği onun da Ehlibeyti Nebeviden olacağını ve deccaliyeti kahr-u perişan edeceğini Cenab-ı Allah hadislerle bize bildiriyor. Bunun alametleri de oldu. Gökte alametleri vardı, yerde alametleri vardı hepsi zuhur etti, olmaya da devam ediyor.

 

Ayet Açıklaması

Münafıklar Peygamberimiz (sav)’e diyorlar ki; “Bana izin ver ve beni fitneye katma.” Yani “sen fitne çıkarmışsın zaten” diyor, “fitnenin içine beni sokma” diyor, “ben ayrılayım” diyor. “Beni bırak ben gideyim” diyor Peygamber (sav)’e. “’Beni fitneye katma’ der” diyor. “Haberin olsun” diyor, Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım, “onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri (münafıkları) mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.” (Tevbe Suresi 49)

İngiliz derin devleti tüm Müslümanlar içinde en ahlaksız, en alçak, en sinsi, en karanlık, en kahpe nerede pislik adam varsa gidip onları tespit ediyor. Onları kendi emrinde kullanıyor. O tespit etmeyi nasıl yapıyorlar, o da çok şaşırtıcı. Yani şeytan bunlara vahyediyor olabilir. Açık açık adres olarak da söylüyor olabilir. Şurada şu şeyde, gidin bulun diyor olabilir. Çünkü adamlar eliyle koymuş gibi buluyorlar.

“Münafıklar kibirlidirler” diyor Peygamberimiz (sav). “Ne sevilirler, ne de severler.” Gece odun gibi sessiz, gündüz gürültücüdürler.” Bak “kibirlidir” diyor “münafıklar, ne sevilirler ne de severler.” Hakikaten yalnız yaşarlar onlar, hiç seveni olmaz. “Gece odun gibi sessiz” böyle manyak gibi, “gündüz gürültücüdürler.” Yani şamata yapar işte bağırır, çağırır, konuşur, fitne çıkarır. (İmam Ahmed ve Bezzar/Cem’ul Fevaid, H. No: 8110)

 

(Suudi Arabistan’da ilk defa geçen ay Çalışma ve Sosyal Kalkınma Bakan Yardımcılığı görevine ilk kez bir kadın atandı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman özellikle de kadınlara yönelik kısıtlamaları kaldırmaya ilişkin atılan adımlar hakkında açıklama yaptı ve “Eskiden böyle bir ülke değildik” dedi. “Bizler de körfezdeki diğer ülkeler gibi normal hayatımızı yaşıyorduk, sinemalar da vardı. Kadınlar da araç sürüyor ve bütün alanlarda çalışabiliyordu. Bizler 1979 yılı öncesinde tıpkı diğer dünya ülkeleri gibi gelişiyorduk” ifadelerini kullandı.)

Aferin, iyi güzel konuşmuş. Yani kadın haklarına artık önem vereceğiz, kadınlar özgür olacak, dekolte giyinen dekolte giyecek, eğlenmek isteyen eğlenecek. Kadınlara baskıyı kaldıracağız böylece homoseksüellik de duracak diyor özetle. Bunu anlatmak istiyor, iyi demiş. Suudi Arabistan bu konuda örnek ama Türkiye’de işte bu Akit kafası çok büyük bir risk, çok çok büyük bir risk. Yani hem kadınlara, hem gençliğe yönelik çok büyük bir risk. Nefes aldırmıyorlar bak, her gün yeni bir konu çıkarıyorlar. Kadınlara akıl almaz laflar ediyorlar, akıl almaz çirkin sözler ediyorlar. Sanatçılara, sporculara herkese.  

 

(“İyiler ve kötülerin mücadelesini hep iyiler mi kazanır?” izleyici sorusu)

İyiler ve kötülerin mücadelesini hep iyilerin kazanması bir mucize tabii. Normalde iyiler az oluyor ve güçsüz olurlar ama hep iyiler kazanıyor. Yani tarih boyunca hiç şaşmamış. Bir de iyiler hep çok zayıf olmuşlar. Çok küçük mesela ufak topluluklar. Herkesin karşı olduğu insanlar, herkes onlara düşman, herkes onlarla mücadele ediyor ama hep iyiler kazanmış. Mesela Hz. İbrahim (as) çok küçük bir grup, Nimrot çok büyük, o devrin en büyük devleti. Hz. İbrahim (as) üç-beş tane, altı-yedi tane talebesi var. Çok az ama kazanan o olmuş. Yani hepsinde aynı şekilde.

Mücadele Suresi 21’de Allah diyor ayette şeytandan Allah’a sığınıyorum “Allah yazmıştır” yani Allah'ın kanunudur. Yemin ediyor Allah, “andolsun” diyor, “Ben galip geleceğim.” Allah, “Ben galip geleceğim” diyor “ve elçilerim de.” Elçisinin galip gelmesi yani Mehdi (as) galip geliyor, İsa Mesih (as) galip geliyor, Hızır (as) galip geliyor. Ama Hızır (as)’la zaten baş edemezler, kanları ilikleri çekilir, Boz Atlı, toplantıya geldi mi zaten bet beniz bembeyaz oluyor adamların, kanı iliği çekiliyor. Öyle dayılık yapacak halleri kalmıyor. En büyük zanneden dahi öyle acayip zavallılaşıyor.

 

(“Şeytanın sözlerini nasıl ayırt edebiliriz?” izleyici sorusu)

Allah diyor ki ayette şeytandan Allah'a sığınırım, “Eğer Allah’tan korkup sakınırsanız size doğruyu ayırt edecek gücü veririm” diyor Allah. Allah’tan korkup sakınırsanız. Demek ki Allah'ı çok seversek, Allah'ın vahyini görürüz. Ve hemen fark ederiz. Zaten şeytani bir şey çok şiddetli anlaşılır. Yüzünden, elektriğinden, tavrından çok açık anlaşılır. Şeytani olan bir adam fokurduyor. Mesela münafıklar fokurduyorlar adeta. Açık açık belli.

 

(Zeytin Dalı Harekatı’nda insansız hava aracı ve silahlı insansız hava araçlarına büyük görev düştü. İlerleyen birliklerin önündeki tehditlerle sızma halindeki teröristler İHA’larla tespit edildi ve imha edildi. Sığınak olarak kullanılan birçok mağara ve tünel de İHA keşif görevleriyle belirlendi. İHA ve SİHA'ların envantere girmelerinden bu yana toplam uçuş saati ise 42 bine ulaştı.)

İHA’lar, SİHA’lar hepsi güzel ama şu Darwinizm’e, materyalizme karşı bilimsel mücadele yapalım. Konuyu kökünden eritip bitiririz. Yoksa bu adamlar on yıl sonra, yirmi yıl sonra yine karşımıza çıkarlar. Otuz yıl sonra yine karşımıza çıkarlar. Bunları fikren ezmemiz önemli. Hani diyeceksin ki “otuz yıla kadar zaten Mehdiyet bunları havuç gibi rendeler” diyeceksiniz. Ama biz sebebe sarılmamız gerekiyor.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin operasyonuna karşı çıkanlar için şunları söyledi: “’Türkiye'nin sınır ötesinde ne işi var?’ diyen her kişi aslında birliğimizden, bütünlüğümüzden, geleceğe güvenle bakmamızdan rahatsızlığını dışa vuruyor. Bunlar kafaları karıştırmak için atmadık takla bırakmayanların argümanlarıdır. Biz bunları Gezi olaylarından tanırız, biz bunları 17/25 Aralık olaylarından tanırız. Biz bunları 15 Temmuz’dan tanırız” çıkışını yaptı.)

Doğru söylüyor fakat bunlar da yine Darwinist kökenden olan adamlar. Yani Darwinizm'in etkisiyle o hale geliyorlar. Darwinizm’i, materyalizmi ezersek onlar da ortada kalmaz. Yani biz tamam külli anlamda ezdik. Nereden anlıyoruz? Artık basın “halka bulundu, simit bulundu” diye beş yıldan beri bahsetmiyor. Yani İstop Zekai havasındalar. Konu kapandı. Ama yine de insanlar arasında gizlice etkili oluyorlar. Ama üst düzeyde bitti. Onu bitirdik elhamdülillah dünya çapında. Eğer biz olmasaydık sağın iktidar olması diye bir konu asla olmazdı. Bazı tipler var gevrek sesiyle, gevrek üslubuyla AK Parti'yi iktidar ettiğini zannediyor böyle bir şey yok. Tayyip Hocam’ın iyi niyeti, samimiyeti, dürüstlüğü bizlerin de çok iyi zemin hazırlıyor olmamız meseleyi halletti. AK Parti'yi AK Parti yapan aslında işin doğrusu tek başına Tayyip Hoca’dır. Doğrusu bu, lamı cimi yok. AK Parti'yi AK Parti yapan odur o kadar, bizzat şahsı. Ve bizim felsefi zemini tam oturmamız AK Parti karşısında hiçbir fikri sistem bırakmamamız. Bu kadar olay budur.

 

(Ahmet Hakan, Doğan medyanın satılması konusunda şunları yazmış: “Soru: Neler oluyor? Cevap: Hayırlısı be gülüm. Soru: Bu süreçte neyi öğrendin? Cevap: Zaten biliyordum da bir kez daha fark ettim: İnsan denilen varlık gerçekten aşırı kıskanç, hakikaten aşırı intikamcı, fevkalade kötü ve fevkalade tamahkâr.”)

Ahmet Hakan sözü dinlenen bir insan. Nerede yazsa sözü söylenir, dinlenir. Çünkü makul konuşabilen birisi, dengeli tutarlı birisi. Dolayısıyla bir şey değişmez. Bir de Hürriyet'in kadrosunun değişeceğini zannetmiyorum. Yani belki böyle entel dantel havada uçan tipler var onlar gidebilir ama Ahmet Hakan biraz zor. Ama tabii ahlaksız, alçak insanlar, sevgisiz, merhametsiz, kahpe tiynetli insanlar Ahmet Hakan sevgiyi savunduğu için, dürüstlüğü savunduğu için ona tahammül edemiyor olabilirler. Ayağını kaydırmak isteyebilirler. O yüzden de yeni yönetime baskı yapıp ona kötülük yapmak istiyor olabilirler. Çünkü yalnız bir delikanlı o. Ama şu ana kadar Allah ona imkan verdiğine göre Allah'a güvenmeye devam etsin. Ama hakikaten onu kıskanan alçaklar, ahlaksız, soysuz insanlar oluyor. Hayır eleştirebilir, yanlış diyebilir o ayrı. Ama haset etmek, kıskanmak, ezmeye kalkmak, yok etmeye kalkmak kahpeliktir. Yoksa fikirlerini eleştireceksin. Tabii eleştirirsin. Nezaketiyle eleştirirsin onda bir şey yok.

 

(Bugün çok sevdiğimiz üstadımız Said Nursi Hazretleri’nin vefatının 58. Yıldönümü. Üstadımız 1878 yılında Bitlis Vilayeti’ne bağlı Nurs köyünde doğdu. Kendisi 15 yaşında bir medrese öğrencisiyken Bediüzzaman yani Çağının Eşsiz Güzelliği lakabı hocası tarafından verildi. Bütün hayatı çile içinde geçti. Haksız iddialar ve iftiralarla defalarca tutuklandı, sürgün edildi, bir odada gözetim altında tutuldu. 23 defa zehirleyerek şehit etme teşebbüsünden bulunuldu. Ancak tüm bu zulümler yaşanırken Bediüzzaman dünya tarihinin en değerli eserlerinden biri olan Risaleleri yazdı.)

Bediüzzaman normal bir insan değil metafizik bir insan. Normal bir hafıza değil, normal bir zeka değil, normal bir akıl değil. Olağanüstü zeki, olağanüstü akıllı, hafızası nefes kesecek bir hafıza. Allah onu metafizik güçlerle teyit etmiş. Ama tabii zor bir dönemde olduğu için ona bir ikramat-ı İlahi olarak. Muhteşem oldu hizmeti. “Benim görevim ahir zamanda o gelecek Hz. Mehdi (as)’a zemin izhar etmek, onun bir pişdar neferiyim, öncü bir askeriyim, ona zemin hazırlayan bir yardımcısıyım” diyor.

 

Sanat Olmayan Yerde Hayat Olmaz. Afganistan, Irak, Suriye Gibi Ülkelerin Ölümüne Sebep Olan Sanat Olmamasıdır

Sanat zaten Allah’ı sevenin temel vasfıdır. Allah güzeldir güzeli sever. Sevgiyle güzellik iç içedir. Güzellik sevgidir, sevgi de güzelliktir. Güzellik de sanattır, o zaman sanat, sevgi ve güzellik, bunların hepsi iç içe bir bütündür tek parçadır. Sanat olmayan bir yerde sevgi de yoktur, güzellik de yoktur, hayat da yoktur ölüm vardır mahvolmuştur. Onun için İslam ülkeleri mahvoldular. Irak, Suriye, Afganistan. Çünkü sanat yok. Sanat olmayınca, estetik olmayınca, güzellik olmayınca sevgi de olmuyor. Sevgi olmayınca ne oldu? Bela yol buldu geldi. Ve felaket bir çöküş. Şu an toparlanmaları da mümkün değil yapacak hiçbir şey yok. Ancak Hz. Mehdi (as)’la canlanacaktır Mehdiyet’le, onun dışında canlanamazlar.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275106/sayin-adnan-oktarin-23-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275106/sayin-adnan-oktarin-23-martMon, 18 Jun 2018 01:32:58 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 22 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 22 Mart 2018

 

(Trabzon’dan da bir şehit haberimiz var. Trabzon’un Maçka İlçesi’nde bir aracı kovalayan polis ekip otosu dereye uçtu. İlk belirlemelere göre bir polis memurumuz şehit oldu. Polis memurumuz şehit Yunus Çavdar. Bir polis memurumuz da dere sularında kayboldu. Kayıp memur için arama kurtarma çalışmaları şu anda devam ediyor.)

O hangi çakal ki öyle polise sorun çıkarttı ve aslanlarımızın şehit olmasına vesile oldu. Havadan takip de çok önemli tabii. Bizde alet-edevat bol olması lazım böyle vakalara karşı helikopter falan havadan takip. Bir de sık sık ara ara polis istasyonları olması. Mesela farz edelim bir viraj bölümü orada motosikletli polisler, başka türde araçlara bindirilmiş hazır polisler olabilir anında hareket ederler. Eskiden ben görüyordum daha önceki devirlerde şimdi pek görmüyorum. Kavşak noktalarında falan harekete hazır polis bulunurdu. Yine aynı şeyler yapılabilir. Ama her halükarda olacak olan olur. Allah gani gani rahmet etsin aslanlarımıza.

 

(ATV’de yayınlanan ve son dönemin çok izlenen dizilerinden biri olan “Sen Anlat Karadeniz” isimli dizide Cuma hutbesinde hocanın “İslam’da kadını dövmenin yeri olmadığını anlattığı bir bölüm yayınlandı.)

Türkiye’de sessiz sedasız bir Mehdiyet devrimi oldu. Tayyip Hocam da vesile olduğu için Allah ondan gani gani razı olsun. İşte bu kadar, adı kondu. Bundan sonra kadın dövecek adamı ben bir göreyim bir duyayım bakayım. Tayyip Hocam mükemmel konuştu. Dedi “Kuran yeterlidir” bir, tam Resulullah (sav)’in üslup. İki, “Kuran’a uygun sünneti kabul ederiz.” Üç, “Kuran’a uymayan sünneti kabul etmeyiz” bitti işte bu kadar. Arkasından Diyanet İşleri Başkanı da çıktı dedi ki, mübarek muhterem bir insan sonuna kadar yanındayım. O bunu dedi ya, ondan geri artık sırtı yere gelmez. Dedi ki “kadınların aleyhindeki bütün hükümler batıl ve geçersizdir. Hiçbirinin geçerliliği yoktur” bitti. Binlerce hurafeyi aldı denizin dibine attı. Sıkıysa getirsinler o hurafeleri bir dinleyeyim. Bu devrimin oluşmasında Allah Mehdiyet’i vesile etti. Tayyip Hocam’ı vesile etti, Mehdiyet’in bereketidir. Bizler de kenardan vesile olduk, elhamdülillah.

 

(“İnsan düşüncelerinde özgür müdür?” izleyici sorusu)

Düşüncede özgür tabii ki olunur. Ama anlatım özgürlüğünü mü kastediyorsun kendi içindeki düşünce özgürlüğünü mü kastediyorsun onu anlayamadım. Sizce neyi kastediyordur? Kendi içindeki değil mi? Ama kendi içinde de güzel yüzlüm, Allah’ın sıfatlarıyla ilgili böyle gereksiz hani Allah’tan üstün olma iddiasıyla olan düşünce sitili yanlıştır. Allah’ı sevmek, Allah’ın vasıflarını hayretle izlemek için her türlü düşünce çok güzeldir. Ama bazı insanlar hata yapıyorlar. İşte “Allah yeni bir Allah yaratabilir mi?” Böyle abuk-sabuk izahlar. Yok “Allah Kendi kaldıramayacağı bir ağırlık yaratabilir mi?” Yani çok acayip izahlar hiçbir mantığı yok, bir geçerliliği yok çirkin olur bunlar. Ama Allah’ın vasfı mesela atomun yapısı, proteinlerin yapısı, uzay, canlılardaki mükemmellikler Allah’ın her türlü sanatını incelemek, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir etmek güzeldir, burada özgür olmak lazım. Ama “Allah’ı kim yarattı” mesela bu çok acayip bir izah. “Allah’tan önce ne vardı?” Önce-sonra yok, zaman yok Allah Katında. Dolayısıyla böyle iyi niyetli olmayan sorulardan kaçınmak lazım.

 

(Afrin’de ilçe merkezinin ele geçirilmesinin ardından medyaya bazı görüntüler yansıdı. Yabancı basın bu fotoğrafları yayınlayarak ÖSO’nun bazı evlere girip eşyaları yağmaladığını öne sürdü. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın iddianın kısmen doğru olduğunu ifade ederek “bazı gruplar emirlere aykırı davranarak bu tür eylemlere girişmiş olabilir” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Afrin’e ÖSO ile birlikte girildi. Ancak bazı gruplarda ganimet gibi bir anlayış var. Hemen müdahale edildi karşı tedbir alındı. Onlarla durum konuşularak düzeltildi” dedi.)

Olabilir yani. O daha önceki faaliyetlerinde o tip bir yöntem kullanmış olabilirler. Genellikle bütün gruplarda o var oradaki gruplarda çünkü düzenli ordu değil onlar. Ama Türk ordusu hakim unsur olduğu için onları kendi terbiyesi içerisine alır düzeltir. Zamanla o daha iyi oturur. Birdenbire olmasa da zamanla olur. Aslında Türk ordusu onları direkt düzenli ordu haline getirsin. Tabii, direkt Türk subayları yetiştirsin. Öbür türlü o acayiplik oluşabilir.

 

Bir İnsan Tüm Hayatını Allah’a Adadıysa, Hayatın Tüm Yönlerinden Kendini Çekip Sadece Allah İçin Yaşıyorsa Bu O Kişinin Takvasının Delilidir

Bir insan kendini üstün takvalı görebilir. Ama şöyle olur; bütün hayatını Allah’a adamıştır, sabahtan akşama kadar Allah’a hizmet ediyorsa başka bir anlamı yok ki bunun. Adam hayatıyla ilgili hiçbir şeyiyle ilgilenmiyorsa, hayatın bütün sosyal yönlerinden çekilip sadece Allah için yaşıyorsa bu takvadır başka nedir yani? Kendisi de öyle görebilir başkası da öyle görebilir. Çünkü kendine yönelik hiçbir şey yapmıyorsa, hep Allah’a ve sevdiklerine yönelikse hayatı görebilir tabii ki. Ama buna rağmen yine cehennem korkusu olur tabii.

 

(“Ölü birine Allah ruh üfürür mü?” izleyici sorusu)

O ana rahmindeyken olması gerekiyor. Onun dışında Allah benim bildiğim öyle bir şey yapmıyor. Ana rahmindeyken vücut teşekkülatı tamamlandıktan sonra yani normal insan görünümü aldığında, bütün azaları tamamlandığında “sava” diyor Allah, her şey tamamlanıp düzgün hale geldiğinde o zaman “Ruhumdan üfürdüm” diyor. Ama birçoğu ölü doğar çocukların ölüdür. Yani Allah’ın ruhunu taşımazlar.

 

(Afrin’deki bir vatandaş, şehirden PKK’nın fare ve köpek gibi kaçtığını söyledi. TSK ve ÖSO’ya minnettar olduğunu söyleyen Afrinli vatandaş, “YPG şehri yağmaladı, insanlara işkenceler etti. Kentteki araçları patlatıp-yaktı. Allah’a çok şükür ki Türk askeri ve ÖSO sayesinde kurtulduk. Beş yıldan beri koyunları, arabaları, traktörleri çalıyorlar. ÖSO çok yaşasın, Türkiye çok yaşasın. Teröristlerin kaçışını gördük. Fare ve köpek gibi kaçtılar. İnşaAllah dönüşleri olmaz” dedi.)

Burada bir ehemmiyetli durum var. Özgür Suriye Ordusu şimdi oradaki gariban insanlardan oluşuyor. Bu insanların bir kısmının görgüsü bilgisi olmayabilir. Tavırları falan bozuk olabilir, nezaket bilmeyebilir ama genellikle tabii iyi insanlar. Türk ordusu bu insanların tamamını alenen disipline edip eğitsin. Net yani böyle kılığından kıyafetinden, yemesi içmesi, oturup-kalkması her şeyini öğretsinler. Yani Suriye’nin milli ordusu haline gelsinler. Milli nizami ordu haline getirsinler ve tamamen Türk subayların kontrolünde olsunlar. Bir de, bu tip yağma olaylarının olmaması mümkün değil olabilir. Fazla fazla tazmin edilsin. Mesela evine girilmiş elbisesi alınmış, buzdolabı, çamaşır makinesi, en alasıyla geri iade edelim. Yağma olabilir. Bir mağduriyet varsa tespit edilsin. Türk ordusu Türk milleti aynısıyla tazmin edecek ne varsa, bu kadar. Terörden zarar gördüyse onu da tazmin edeceğiz deriz. Ne olacak fakir halk yani severek yapılır. Buzdolabı fabrikaları var, çamaşır makinesi fabrikaları var, ne olur yani 100-200 tane gönderseler ne kaybedilir yani?

 

(“Münafıklara merhamet edilir mi?” izleyici sorusu)

Yani merhamet edilir mi derken bizim tabii ceza yetkimiz yok. Ama Allah ahirette belalarını verdiğinde merhamet etmeye kalkacak bir Müslüman zaten olmaz. Merhametten ziyade coşku, heyecan ve takdir hisleriyle Allah’ın onlara verdiği belayı müminler seyredecek koltuklarında ve sevinç içinde. Zaten müminin kaderinde öyle bir şeye takdir yok.

 

(Yeni Şafak’tan Hayrettin Karaman kendi de dahil gençlere hitap eden bir din adamının olmayışından yakındı. “Gençlik meselesi üzerine eğilen, kafa yoran, konuyu dert edinen kimselerin bir kısmı günümüz gençliğini tanımadan konuşuyor, yazıyor ve havada kalmaya mahkum tavsiyelerde bulunuyorlar. Onlara tavsiyem; okuyarak, görüşerek, olaylardan haberdar olarak önce günün gençliğini tanımaları bundan sonra konuşmalarıdır. Diyeceksiniz ki ‘madem o kadar iyi biliyorsun sen konuş o zaman’ çok denedim ama ben kendimi de yeterli görmüyorum” dedi.)

Aferin dürüst konuşmuş, samimi konuşmuş. Bizden başka Türk gençliğine onların anlayacağı dilden hitap eden hiç kimse yok. Olsa bak söz bir Allah bir Allah adına yemin ediyorum peşine gider ayağının altını da öperim hatta ayakkabısının altını da öperim. Peşinden giderim, yok. Darwinizm’e karşı mücadele eden, İngiliz derin devletine karşı mücadele eden, homoseksüelliğe karşı mücadele veren, iman hakikatleri anlatan, Kuran mucizeleri anlatan, devletin bekası için gayret eden, İttihad-ı İslam için gayret eden, Mehdi (as)’yi müjdeleyen, İsa Mesih (as)’in gelişini müjdeleyen, Rumiliğin, İngiliz Rumiliğinin tehlikesini anlatan sabaha kadar anlatırım bu hayırları yapan bir topluluk olsa kardeşim bak ayağının altını da öpmeyeceğim yemin ediyorum ayakkabısının altını öperim. Köle olurum adeta emirlerine girerim ne istiyorlarsa. Yok öyle bir topluluk. Ama Allah razı olsun elhamdülillah Ülkücüler işte vatanın milletin birliği için gayret ediyorlar görüyoruz çok net devlete sahip çıkıyorlar. Hükümet devlete sahip çıkıyor, Tayyip Hocam canhıraş gayret ediyor Allah ondan gani gani razı olsun. Ama az.

 

(Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Sayın Kılıçdaroğlu’nu şöyle eleştirdi. “Kılıçdaroğlu kafaları karıştırmak için konuşmalarda ya da dualarda Atatürk’ün isminin zikredilmediği gibi yalanlar söylüyor. Kuyruklu yalan. Cumhurbaşkanımız yaptığı bütün konuşmalarında Çanakkale’de yaptığı konuşmalar da dahil Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına bu milletin özgürleştirilmesinde emeği geçen herkesi her zaman anar ve hem de takdir eder” dedi.)

Ama bu tabii bu konuya çok çok dikkat edilmesi gerekiyor çünkü bu Akit’çiler çılgın gibi Atatürk’ün aleyhinde konuşmaya başladılar yani oluk oluk geceli gündüzlü devam ediyorlar. Hakikaten bazen Diyanet’in toplantılarında başka yerlerde falan Atatürk’e dua edilmesi zannediyorum unutuluyor olabilir, bu konuda boş bulunulmaması lazım. Mutlaka bu yanlış imajın düzeltilmesi gerekiyor.

 

(“Cinler kimlere musallat olur?” izleyici sorusu)

Cinler kimseye musallat olmaz onlar, insanlardan çekinirler. Ama ısrarla gelin dersen geliyorlar. Hızır (as) da ısrarla bahsedilirse gelir. Boz atlı Hızır (as) yani ısrarlı anlatım olursa, Hızır (as)’ın gelme şekli genellikle dünyadaki şekli çekilen resimlerde de bunu görüyoruz dumanda at üzerindeki bir şahıs gibi gelir. Böyle hızlı hareket eden bir at üzerinde bir şahıs gibi, işte boz atlı onun için deniyor. Bütün dünya tarihi boyunca beş bin yıllık tarih içerisinde, on bin yıllık tarih içerisinde hep öyle bilinir. Boz atlı Hızır (as) diye. O bazen tam görüntü haline gelir ama çoğu zaman öyle duman şeklinde, at üzerinde hızla hareket eden bir varlık olarak kendini gösterir. O duman gibi şey de ona işte ektoplazma denen bir madde o, maddeye benzemeyen bir şey. Onun molekül yapısı yok, bilinemiyor ne olduğu bilinemiyor. Cin çağırma seanslarında da görülüyor o, ektoplazma duman şeklini alır. Bazen dağınık olur, bazen de duman bir şekil alır yani düzgünleşir. Ama daha ileri aşamasında tam şekil alıp sertleşir. Tam bir varlık halini alır sonra da yine kendi içine çöküp ektoplazma olup eriyip yok olup gider.

 

(Aydınlık Yazarı Rıza Zelyut, Suriyeli mülteci kardeşlerimizi şikayet eden ve ÖSO’dan çok farklı olduklarını öne süren bir yazı yazdı: “İşsiz, güçsüz sürüleri halinde oradan oraya gidip geliyorlar. Şehirleri kirletiyorlar. Bağıra çağıra koşarak, yerlere tükürerek, kaldırımdakilere çarparak şehirleri yaşanmaz hale getiriyorlar. Türk bakkal vergi öderken vergi ödemeyenler bunlar. Hastanelerde bizden önde tutulanlar bunlar. Müthiş bir kirlilik insanı canından bezdiren, olduk Suriye’nin çöplüğü. Kimse kusura bakmasın bunlar Suriye insanı bile sayılmazlar. Suriye’de vatanını savunanlar Araplar nere bunlar nere?” Dedi.)   

Var mı öyle? Ben öyle Suriyeli göremiyorum nerde görüyor bunlar Suriyeli? Hayır Rıza Zelyut’a bir telefonla sorun neredeymiş onlar dediği adamlar? Hayır beraber gidip bir bakalım o da baksın, biz de bakalım bir görelim. O kadar gıcık itici tipler neredeler? Ben gariban, zavallı insanlar görüyorum yolda ekmek, yiyecek falan istiyorlar, para istiyorlar. Millet elli kuruş, bir lira falan para veriyor eğer onları kastediyorsa ayıp yapıyor. Ama onun dışında bildikleri var da biz göremiyorsak hayır adam münasebetsizlik yapıyorsa hizaya getiririz. Kanun var hukuk var. Ama söylemiyorsun ki nerde olduğunu, bir görelim biz önce onları bir tespit etmemiz gerekiyor.

 

Fethullah Gülen diyor ki, FETÖ lideri. Birkaç gün önce yayınladığı videoda bir imalarda bulunmuş. “Nemrut da müstahak olduğu belayı buluyor çok küçük bir şey ile. Sinek diyorlar sinek de olabilir bir başka çağın Nemrut’unda olduğu gibi bir virüs de olabilir. Bir AIDS virüsü de olabilir. Yere serileceğini aklının köşesinden bile geçirmeyen o Nemrut bir de bakarsın birdenbire yere serilivermiş. Tarihi tekerrürler devri daim içinde değişmiyor mu bu? Bugün başımıza gelenler ve arkadaşlarınızın başına gelenlerle aynı yönde bakacaksınız. Bir gün bunu onlara yapan insanlar Haccac-ı gibi delirerek ölecekler. Mezar taşlarına şöyle yazılacak: ‘Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur!’ Diyecekler” diyor. Kendinin ölmeyeceğinden ne kadar emin. Ya haberin gelirde ölürsün de mezar taşına da aynen bunu yazarlarsa ne olacak? Tayyip Hoca olmasa mahvedecektin Türkiye’yi. Ne samimiyetsiz konuşuyorsun? İngiliz derin devletine teslim edecektin, İstanbul’u ayrı devlet yapacaktın. İzmir’i ayrı devlet yapacaktın. Güneydoğu’yu verecektin. Türk milletini Anadolu’da toplamayı düşünüyordu o da Türk milletine kalırsa en az üç milyon kişi de şehit edecektiniz. Kan gövdeyi götürecekti iç savaş çıkaracaktın mahvedecektin Türkiye’nin ekonomisini. Neyini oturup övünüyorsun, neyi anlatıyorsun sen? Allah büyük beladan kurtardı. Millet seni ne bilsin normal Müslümansın kendi halinde yaşlı, hastalıklı, garibanın tekisin diye insanlar sana destek oldular, iyi niyetlisin işte Türkçe öğretirsin insanlara bilgi, kültür, sevgi anlatırsın öyle bilirler. Biz ne bilelim senin İngiliz derin devletinin adamı olduğunu, homoseksüelliği gençler arasında yaydığını, dinsizliği yaydığını, İslam’ı tamamen gözden çıkarttığını. Hayır yalan diyorsan ispat edeyim. İftira de bana, de bir iftira de ispat edeyim. Keşke iftira olsa ama değil acı gerçek.

 

(Ünlü oyuncu Zuhal Olcay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada, 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. İddianamede, Olcay'ın şarkı söylediği bir mekandaki görüntülerinin incelendiği ve Zuhal Olcay'ın “Boş vermişim dünyaya” adlı şarkıyı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a uyarladığı ve eliyle de bazı işaretler yaptığı gerekçesiyle hapis cezası istendi.)

Tayyip Hocam affetsin, bence affetsin yani olmaz. Zuhal Olcay da affetse iyi olur. Yani boş bulunmuştur. Belki orada etrafındakiler öyle teşvik etmişlerdir, alkollü olabilir, bir de etrafında bazen komünist falan tipler oluyor onlar teşvik etmiş olabilirler. O tahmin etmemiştir. Kısaca bir özür dilese, Tayyip Hocam da konuyu kapatsa iyi olur bence. Tayyip Hocam, onu zaten değerlendirir. Hanımefendi de. Bir üst mahkemeye gidecek, paraya çevrilebiliyormuş, o zaman paraya çevrilir. Evet, yani bizzat yatması gerekirse tabii olmaz o. Paraya çevrilmesine de gerek yok Tayyip Hoca direkt affetsin. Zaten mahkeme olmuş, amaç yerini bulmuş, suç işlediği sabit görülüyor. Zuhal Hanım, iki kelime özür dilesin yani bir yanlışlık olmuş. Tayyip Hoca da affetsin konu kapansın.

 

(AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı Saadet Partisi’nin Abdullah Gül’ü aday göstereceği yönündeki iddialara yönelik açıklamada bulunarak “Ben Sayın Gül’ün Türkiye’nin, ülkenin çıkarlarını gözetmeksizin bir tavır ve tutum içine gireceği kanısında değilim. Dolayısıyla bu az önce ifade ettiğiniz soruya dönüştürdüğünüz konular tahmine dayalı henüz gerçekliği görülmeyen alanlardır.” Dedi.)

Öyle sırf rahatsızlık vermek kastıyla bir şey yapılmaz, onun bir mantığı yok. Tayyip Hocam ideal yani başkan olmak için. Lafı uzatmaya da gerek yok. Başka da şu an uygun başkan adayı ben göremiyorum. Samimi olmak lazım. Yani lafı ne uzatıyorlar? Bir de ayrıca güçlü bir iktidar. Milli devlet en hayati ihtiyacımız şu an. Milli devlet ve güçlü iktidar. Bunun olmaması çok vahim gelişmelere sebep olabilir. Bizim o son 10 yılı, deccal için çok önemli olan son 10 yılı en mükemmel şekilde İslam’ın ve Türklük aleminin lehine kullanmamız lazım. Bu son 10 yılda Allah vermesin ya yok oluruz ya dünya hakimi oluruz. Biz yok olursak dünya da yok olur onu da söyleyeyim. Yani bütün dünya yok olur. İkinci yol da dünya hakimiyeti, ikinci bir yolu olmaz.

 

(Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, verdiği bir röportajda “Bizim yeni Erdoğanlar çıkarmamız lazım ancak yeni Erdoğanlar kim olabilir diye baktığımızda henüz kimse yok. Gençlerimizin önünde şu an Recep Tayyip Erdoğan adında bir liderlik okulu var. Bu okulu iyi okuyup önemli dersler çıkarmaları gerek, ayrıca bir Erdoğan'ın daha çıkacağı yer de İstanbul olur. İstanbul, partilerin de lokomotifi olan bir şehirdir” dedi.)

Bir de Tayyip Hoca aslan gibi delikanlı, 2023'te başımızda Allah'ın izniyle 2033’te de başımızda hatta 2043’te de Allah'ın izniyle. Hoca, niye yeni bir lider peşine düştü onu anlamadım. Bir Tayyip Erdoğan bir daha gelmez söyleyeyim. Öyle birisi bir daha gelmez. İstanbul'dan çıkacak olan. Hoca yoksa Nurcu falan mı? Mehdi (as)'yi falan mı bekliyor yoksa? Tamam, Mehdi (as) çıkacak doğru ama siyasete girmeyecek Mehdi (as) yani siyaset ile alakası olmaz Mehdi (as)'nin. “Evinden idare eder” diyor, Peygamberimiz (sav). Yani sevgi öğretmeni olacak, sevgiyi ve adaleti teşvik edecek, siyasete girmez Mehdi (as). Ama Hocanın tabii bir bildiği vardır.

 

(Numan Kurtulmuş Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılmamasıyla ilgili olarak “Parti katılmasa da Saadet tabanı seçim günü bu ittifaka katılır. Saadet Partisi’ne oy veren çok geniş bir kitlenin önümüzdeki dönemde Cumhur İttifakı’nın yanında yer alacağını düşünüyorum” dedi.)

Canım tabii ki adam boşa niye oy versin? Hiçbir şeye yaramayacak şekilde oy verir mi ne zoru? Bir de Tayyip Hoca bizim kendi evladımız, kendi insanımız, kendi içimizden çıkan milli bir insan. Ve devletle iç içe, devletin sevdiği güvendiği bir insan, devletle bütünleşmiş bir insan. Şu an iktidarda olan da devlet. Neden desteklemesinler? Dolayısıyla tabii ki destekleyecekler. Yalnız bakın ben onu söyledim o konu biraz muğlak kaldı. Belediye seçimlerinde şimdiden ittifak yapılsın. MHP-AK Parti ortak aday çıkartsınlar. Şimdiden belediye başkanlıkları seçiminde hazırlık yapalım. Yani bu ertelenmez. Burada bir açık meydana getirildi. Bir eksiklik var bunu daha önce söylemiştim daha hala bu konuda bekliyorlar beklenmesin. Derhal vakit geçirmeden belediye seçimlerinde ittifak MHP-AK Parti ortak adaylarını açıklasın. Belediye seçimlerinde Ankara, İstanbul, İzmir bütün sahil kentlerini bu şekilde alırız. Bunu mutlaka şimdiden hazırlayalım. Yalnız bu gecikiyor ben bu konuda biraz rahatsızım bunun bir an önce hükümet gereğini yapsın.  

 

(“Cennette doğa olayları olur mu?” izleyici sorusu)

Yani deprem yağmur falan gibi mi? Yok cennette öyle bir şey olmaz. Deprem olmaz tam oturmuş zemin, zaten oradaki zemin akıllı. Allah’ın dediğine göre hareket ediyor öyle insanı rahatsız edecek hiçbir şey yapmaz. Ama istersen yağmur yağar. Sen istersen kar da yağar yağmur da yağar. Yani istemeye bağlı. Ama normal şartlarda yoktur. Ama istendiğinde isteği bölgeye istediği kadar yağar. Kar da yağar, yağmur da yağar. Yani emre bağlı insanlara tabidir. Hizmetçi gibidir bütün sistem cennet hizmetçi hükmündedir bütün müminlere hizmetle mükelleftir. Her yeri akıllıdır cennetin.

 

(“Kötü söz söylemekten nasıl sakınabiliriz?” izleyici sorusu)

Dikkat açık olması lazım dikkatin hiç kapanmaması gerekiyor; çünkü sinirlenecek her zaman imkan olabilir, her zaman o ortam olabilir. Sinirlenmeye karşı hazırlıklı olmak lazım, boş bulunmamak lazım. O anda hemen Allah'a sığınıp makul güzel bir cevap vermeye gayret etmek lazım. Onun dışında bir yol olmaz. Bu ancak Allah'a dikkati çok iyi teksif etmek ve Allah'ın büyüklüğünü iyi kavramak. Bir kere anlamış olsa bile yeter, Allah'ın büyüklüğünü hayatında bir kere bile anlamış olsa o ona ömür boyu yeter ama bir kere de olsa anlamaya gayret etmesi lazım. Anladıktan sonra bir daha unutmaz zaten onu.

 

(“Sigarayı en kolay nasıl bırakabilirim?” izleyici sorusu)

Sigarayı ben çocuklara soruyorum, bazen kızlardan da içen oluyor. Diyorum ki yani “sinirlerinizi yatıştırıyor mu içtiğinizde siniriniz geçiyor mu?” “Yok” diyorlar. “Dumanı böyle hoş mu, etkiliyor mu sizi, böyle lezzetli bir dumanı mı var?” “O da yok” diyor. “Peki doyurucu bir etki yapıyor mu size yani herhangi bir zevk?” “O da yok” diyor. “Canımın içi” diyorum, “niye yapıyorsun o zaman?” Akciğerlerini mahvediyorsun, beynini mahvediyorsun, el ayak bütün saçı falan her yeri gidiyor. Ve o insanlarda çökme daha hızlı. Genç olmuyor o insanlar yaşlanıyorlar, çok hızlı bir yaşlanma oluyor. Zevki yoksa, hayır zevkli olsa dayanamıyor diyeceğim belki bir derece ki yine yapılmaz. Zevki yok, bir şeyi yok, bunun bir anlamı yok ki. El-alem içiyorsa içiyordur yani niye etkilesin seni? Benim kanaatim, şeytanın bir oyunundan başka bir şey değil, samimi kanaatim. Yani bir duman zuhuru gibi. Duhan zuhuru, Kuran'da belirtiliyor ya duhan zuhuru. Bütün insanlığı o dumanın içinde boğuyorlar şu an. Hakikaten bir duhan zuhur etmiş oldu. Tarih içinde hiç bilinmeyen bir şey, yeni ortaya çıktı. İçmeyin dedikçe daha da fazla içiyorlar. Hırs yap, öfkelen, yakışıklı aslan gibi delikanlısın. Seni yaşlandıracak, çökertecek bir şeyi niye kabul ediyorsun? Ömrünü kısaltacak bir şeyi niye kabul ediyorsun? Asla kabul etme. Bir de nasıl bırakamıyorsunuz? Yakışıklım ben anlamıyorum içmiyorsun mesela ne olur? İçmediğinde elin, ayağın titremeye başlar, bir reaksiyon başlar, mesela kızarmaya falan başlar, öyle bir şey varsa tamam. Onu konuşalım, böyle bir şey yok o zaman ne gerek var? Allah'a sığın, “Ya Rabbi” de dua et “beni kurtar bu illetten” de, Allah seni kurtarır. Bak aslan gibisin, yakışıklı güzel delikanlısın sana yakışmaz. Ben senden rica ediyorum bismillah de at o paketi ez ayağının altında. İçenlere de hayret ve acıma hissiyle bak. Takdir edilecek hiçbir yönü yok onun.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275105/sayin-adnan-oktarin-22-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275105/sayin-adnan-oktarin-22-martMon, 18 Jun 2018 01:29:09 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 21 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 21 Mart 2018

 

(“Babalar ve anneler çocuklarına nasıl şefkat göstermelidir?” izleyici sorusu)

Osmanlı döneminden babalar ve anneler çocuklarına şefkat göstermek değil de resmi olmakla mükelleflermiş gibi bir terbiyeyle yetiştiler. Mesela Vehbi Koç, oğlu anlatıyor “babam bize hiç yüz vermezdi” diyor, Osmanlı terbiyesinden. “Hiç konuşmazdı bizimle sevgi de göstermezdi” diyor “resmi davranırdı” diyor. Hakikaten babalarının yanına çocuklar pek çıkmıyorlar, Osmanlı’da o dönemde öyle. Bu güzel bir şey değil tabii. Her yerde olmasa da yaygın da olmasa fakat böyle. Genellikle babalardan genç kızlar korkuyorlar. Halbuki babasından niye korksun? Yani en sevdiği olması lazım babası, en güvendiği olması lazım. “Babana söylerim” dedi mi çocuğun eli-ayağı boşalıyor. Derin bir şefkat, derin bir sevgi olması lazım. Anneler yine şefkat, sevgi ve sadakatle genç kızlara çok yakın davranıyorlar. Gençlere de öyle, “anam” diye çok sever gençler annelerini. Ama babalardan genellikle korkuluyor benim gördüğüm. Bu doğru bir şey değil. Merhametin ve şefkatin hakim olması lazım.

 

(“Kuran’da 19’un önemi nedir?” izleyici sorusu)

Kuran’da 19 hakikaten bir kod sistemi olarak var. Hayret edecek bağlantılar var. Daha yüzeysel bakıldığı halde muazzam bir kod şifre sistemi olduğu görülüyor. Sırf 19 değil 9, 7, 3 sayılarıyla da hatta 2 sayısıyla da kod şifre sistemleri var. Fakat 19 tabii girift bir rakam olduğu için 19 ve 19’un katlarından meydana gelen bir sistemin Kuran’da olması çok şaşırtıcı ve hayret verici. Kuran’ın hak olduğunun da açık delili. Çünkü Peygamber (sav) harfleri tek tek sayarak onunla uğraşmayacağı belli. Hani “kendi yazdı” diyorlar ya. İnsan kendi de yazmaya kalksa yapamaz onu. Harf sayarak hangi birini yapsın nasıl yapılsın? Yüzlerce var çünkü vahiy geldiğinde zaten baygın oluyor Peygamber (sav). Ağzından çıkanlar hemen yazılıyor. Baygın haldeyken upuzun sure geliyor şimdi onun içerisine 19’u nasıl kodlasın o anda konuşurken. Belli ki mucize. Tabii bunun iyi gündemde tutulması lazım 19 mucizesinin, 19 bir harikadır bir mucizedir. Bilinmesinde fayda var tabii.

 

(Cumhurbaşkanımız Suriye’de zor şatlarda yaşayan çocuklara ve ailelere çok merhamet ediyor. Sık sık onlara olan şefkatini dile getiriyor. Son konuşmasında da buna vurgu yaptı. Şöyle konuşması: “Afrin’de okulları ve hastaneleri bakıma alıyoruz. Oraların kontrolünü ve yönetimini alıyoruz.”)

Şimdi Tayyip Hocam orayı cennete çevirir, gayet huzurlu çok şahane hale getirir. Yani Suriye’de o bölgelerinde, aslında işin doğrusu Suriye, yönetimi Tayyip Hoca’ya verse iş biter. Hakikaten Esad da rahat eder herkes rahat eder. Acayip zenginleştirir. Hayır yine kendilerinin olsun, mülkiyet anlamında değil idareyi Tayyip Hoca’ya versin Esad, en fazla 6 ayda cennete çevirir oraları. En fazla 6 ayda, hiçbir şey de istemez. Esad’a biz onu tavsiye edelim, hakikaten. Çünkü malını elinden alacak değil ki kardeşim mal onun yine. Memleketin tapusunu da alacak değil, versin idareyi gerisine karışmasın.

 

(RTÜK ses sanatçısı Hadise’nin bazı kliplerini yasaklayınca ünlü sanatçı şöyle bir açıklama yaptı: “Beni hiçbir şey korkutamaz istediğimi giyerim. Özgür bir sanatçıyım. Ben bir Atatürk çocuğuyum demokrasiye inanıyorum. RTÜK ceza verecekse de verir hiç susmayacağım. Bence kadınlar bu konuda daha çok eziliyor. Erkek sanatçılara izin veriliyor ancak bir kadının dansı, vücudu, saçı, makyajı çok konuşuluyor. Bu konularda kadınlarda hep ayrım yapılıyor” dedi.)

Doğru söylüyor. Yani bu hiç iyi bir durum değil. Yani hiç iyi bir durum değil. Avrupa’dan kopuk, Asya’dan kopuk, dünyadan kopuk, hiçbir yere benzemeyen, dünyanın hiçbir yerine benzemeyen garip uygulamaları. Benim kanaatim en kısa sürede bu garip durum düzeltilir diye düşünüyorum. Ben 65 yaşıma geldim böyle olay görmedim. Sana ne kız ne giyiyorsa giysin, kızcağız. Gayet de yakışıyor güzel de oluyor. Burası bir Avrupa ülkesi. Burası Afganistan değil, Irak değil, Suriye değil. Ne oluyorsunuz? Ne giyiyorsa giysin çocuk sana ne yani. Hayır homoseksüeller mini etekle geziyor onlara gık yok. Homoseksüeller kıvıra kıvıra dans edip oynuyor onlara gık yok. Genç kız mini etek giymiş “vay sen nasıl giyersin, vay nasıl dekolte giyersin?” Sana ne giysin. Kadın güzelliğini kaldırınca homoseksüellik gelişiyor. Sonucunda bu oluyor. Ha sen onu yapıyorsun da adama kendi görüşünü benimsetmiş mi oluyorsun? Adam sana sadece öfke duyar o zaman. Yani sadece gıcık olur. O zannediyor ki onlar gelenekçi olacak onun sonucunda. Yani Akit kafasına dönecekler. Böyle bir inanç enjeksiyonu yapılmaz, böyle bir hayat enjeksiyonu yapılmaz. Bir şey severek kabul ettirilir. Sen Hadise’ye bunu anlatınca Hadise seni kabul mü etmiş oluyor bunu yapmakla? Hayatında travma meydana getirmiş oluyorsun. Yıllarca unutmaz bu yaptığını. Sana ne ya ne yapıyorsa yapsın, nasıl giyiniyorsa giyinsin. Ne karışıyorsun yani. Şimdi plajlara da karışacaklar benim kanaatim, plajda da giyinemezsin. Kardeşim o zaman Türkiye’de kimse kalmak istemez. Yapmayın etmeyin.

 

(“Güzel bir bayanın güzelliğini nasıl takdir edebiliriz?” izleyici sorusu)

Biraz yapmacık oluyor tabii insanlarda takdir yani abartılı oluyor yani sanki güzel değilmiş de, adam böyle şiirsel dille anlatıyormuş gibi yani gerçekten güzelse, onun ağır etkisi insanda görülür ve onun candan açıklaması vardır. O insanın gözünden, yüzünden, sesinden belli olur gerçekten beğendiği. İnanılmazsın diye başlıyor, aman Allah’ım diyor o nasıl gözlerdir diyor. Niye abartıyorsun samimi olarak söyle, güzelliği samimi açıklamak lazım, gerçekten hissettiğini, duyduğunu anlatmak lazım.

 

(Geçtiğimiz günlerde 34. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nın sonuç bildirgesini açıklayan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş şunları söyledi: “Müslümanların öncelikle iç meselelerini çözerek vahdeti sağlamaları gerekmektedir. Bugün Müslümanların en temel sorunu parçalanmışlıktır. Coğrafi parçalanmışlığın berberinde gücünü ve imkanlarını yeterince kullanamayan İslam dünyası emperyalist müdahalelere ve meydan okumalara karşı koyamamaktadır” dedi.)

Mübarek Hocam, Mehmet Ali Erbaş Hocam iyi bir insan olduğunu şuradan anladım ki Tayyip Hocam’ın dediğini tasdik ettin. Bu kadar gelenekçisi Akit’çisine rağmen dedin ki, “Kadınlar aleyhine bütün hükümler uydurmadır hiçbirinin geçerliliği yoktur” dedin. Ve devrim oldu bu. Helal olsun budan sonra ben sana güvenirim. Saygı da duyarım, seni korur kollarız da evvelAllah. Allah’ın dilemesiyle. Fakat bunun devamı çok önemli. Bunu bu kadarla bırakmamak lazım. Şerh etmek lazım. Mesela konuştun güzel demişsin ki “İttihad-ı İslam istiyorum.” Ama ben bunu böyle anladım halk bunu böyle anlamaz. Desene mübarek “İslam alemi birleşsin bir de baş seçelim hepimiz birleşelim İttihad-ı İslam olsun. Allah’ın emri bu Müslümanların birleşmesi farzdır” de. Bir şey olmaz yanındayız. Seni zaten durduk yere kimse başa getirmez. Biri gidip biri geldiyse o istişare ile yapılmıştır. Durduk yere “Sen gel” değil bu. Durduk yere yapılmadı. Demek ki sen uygun görüldün. Uygun görüldüğüne göre sen artık korunacaksın demektir. O zaman korkma rahat ol. Korkuyorsun da demiyorum ama gönlün rahat olsun seni kimse başıboş bırakmaz. Biz seni itle kopukla mücadelenin içine sokturtmayız bir şey olmaz. Sen rahat ol.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan PKK’nın Irak’ta da hareketlenmeye başladığını ve Sincar’da iki gün içinde 38 PKK’lının etkisiz hale getirildiğini söyledi.)

Kardeşim dünya bir tek bir şeyi hesap edemedi. Tayyip Hoca’nın kabadayı çıkacağını tahmin edemediler. Bütün sorun oradan çıktı, olay o. “Ne olur ki?” falan diyorlardı “Amerikan askerini getirdik” dediler. “Ne fark eder ki?” dedi Tayyip Hoca. Hiç fark etmez Amerikan bayrağı. “Bayrak varsa bayrağı alırız size veririz” dedi. Adamlar öyle deyince baktılar olacak gibi değil dışişleri bakanını değiştirdiler. Dışişleri bakanının değişmesinin tek nedeni Tayyip Hocadır söyleyeyim. Çünkü dışişleri bakanı da tırstı demeyeyim de nasıl söyleyeyim; adam çekindi. Çekindiğini gördükleri için değiştirdiler. Tek nedeni o. Bak Tayyip Hoca’dan başka hiçbir nedeni yoktur dışişleri bakanının değişmesinin. Bilinmiyorsa bilinsin gayet emin istihbaratım; tek nedeni Tayip Hocadır. Tayyip Hoca’ya boyun bükmüş olması. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Tayyip Hoca’ya direnememesi nedeniyle görevinden alındı. Tek nedeni budur.

 

(Cumhurbaşkanı danışmanı İlnur Çevik “Türkiye, Marksist Kürt devleti planını bozdu” başlıklı yazı yazdı. “Türk askeri ve ÖSO Afrin bölgesini tamamen kontrolleri altın aldıkları zaman iki şeyi birden yaptılar. Birincisi bölgeyi PKK’nın katı Marksist zulmünden kurtardılar, ikincisi ise onca yıllardır Esad ailesinin vahşeti altında inleyen kuzey Suriye halkına yeni bir çıkış yolu gösterdiler. Şimdi artık bölgede PKK, Marksist bir devlet kuramayacak, bölgenin Kürt halkına emrivaki yapamayacak” dedi.)

Şu an yapamayacak doğru ama on yıl sonrasını hesaplamak lazım. Yirmi yıl sonrasını hesaplamak lazım. O yüzden de felsefi mücadele, ilmi mücadele gerekir. Çünkü adamlar ilmi felsefi sahte ilmi, sahte felsefi mücadeleyle PKK’lı adam yetiştiriyor. Şimdi “PKK’lı adam” diyor, “PKK’lı nasıl oluşuyor?” niye sormuyorsun sen bunu? Bu yağmur gibi havadan yağmaz ki PKK’lı. PKK’lı eğitimle oluyor. Ne yapıyor PKK? PKK’lıyı eğitiyor. Felsefi, kültürel, sosyolojik, sahte bilimsel delillerle eğitiyor. Eğitince onun inancı, düşüncesi, ruhu allak bullak oluyor. Bambaşka bir insan oluyor. Ondan sonra onu kullanıyor adam. Şimdi allak bullak olmuş bir adamı yeniden eski haline getirmen için o Allah bullak yapma ameliyesinin tersini yapman gerekiyor. İman hakikatleri, Kuran mucizeleriyle, Darwinizm’in materyalizmin geçersizliğini anlatarak adamın yıkılan inancını düzgün inanç haline getirmek lazım. Yoksa adamlar için beş bin kişi gider elli beş bin kişi gelir. Avrupa’da her yerde cayır cayır komünist propaganda var. Buna karşı susmanın beklemenin bir alemi yok. Mutlaka devlet anti-Darwinist, antikomünist, anti-PKK bilimsel, sosyolojik, felsefi karşı propagandaya hemen başlaması gerekir derhal.

 

(Aydınlık Yazarı Rıza Zelyut bağnazlığa karşı yazılarıyla tanınıyor. RTÜK konusunda da bize yapılan haksızlığa karşı çok açık tavır koymuş ve “Adnan Hocacı oldum” başlıklarıyla bizim haklılığımızı vurgulayan çok sayıda yazı yazmıştı. Ancak bugünkü yazısında Cumhurbaşkanımızın Afrin için bir marş yazılması sözlerine karşı dinci zihniyetin marş yapamayacağına dair bir iddia oraya attı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan bir şeyi bilmeli; bizdeki marşlar Türk milliyetçiliğiyle birlikte doğan müzik türüdür. Mehter marşını yaratan irade Osmanlıcı dinci irade değil Türk milliyetçisi olan İttihat ve Terakki iradesidir. Millet deyince ümmeti anlayanlar böyle marşlar yaratamazlar. Bunun için Türkçülük bilinci ve duygusu gerekir” dedi.)

Tamam da dindar olmasında ne mahsur var? Dindar olmadan milliyetçilik zaten olmaz. Ama şöyle de; milliyetçilikle dindarlık iç içe olması gerekir dersen yani Türk İslam sentezi diyebiliriz bunu veyahut Türk İslam ülküsü bu olur. Ama İslamsız bir Türklük olmaz. İslam da Türklükle güç bulan bir görünüm arz ediyor. Hakikaten Türk milleti sahip çıkıyor şu an İslam’a. İkisi birbiri içerisinde mecz olmuş erimiştir. Bu bir yani İslam koptuğunda milliyetçilik kalmaz onu söyleyeyim. Aydınlığın bile milliyetçiliğin etkisinde kalmasının nedeni yine Milliyetçi Hareket Partisi’nin felsefesidir. Hayır takdir ediyorum aydınlığı milliyetçi olmasını o güzel ona sözüm yok. Ayrıca Tayyip Hoca’ya gönderme yapıyorsun ama Tayyip Hoca daha ne yapsın en güzelini yaptı. Şu an iktidarda olan devlet işte. Daha bundan güzel ne olabilir? Eksik olan bir şey yok ki şu an. Konuşması da uygun. Ne desin? Yani İslam’a gerek yok Türklükle ilgili bir şiir yazalım dese iktidar da kalmaz bir acayip durum olur. Rıza Zelyut aklı başında bir insan. Biraz abartma olmuş. Biraz değil abartılmış gereksiz abartılmış. Daha akılcı bakmasını isterdim. Daha samimi, daha akılcı bakılması lazım. Bak MHP bu konuyu çok güzel özetlemiş Türk-İslam sentezi diye. Çünkü hakikaten Müslümanlık olmadan Türklüğün hiçbir gücü olmuyor. Müslümanlık da Türklüğün desteği olmadan güç kazanamıyor. Eziliyor her yerde görüyorsunuz. Irak’ta, Suriye’de her yerde eziliyor. Ama bak Türkiye’de öyle değil mesela Afrin’e Amerika dedi ki “giremezsiniz” dedi “hadi oradan” dedi Türkiye darmadağın etti. Ne burada? Türklük devrede. İslam ruh, Türklük de beden. MHP’nin o sloganları zaten çok doğru. Türklük bedenimiz İslamiyet ruhumuz diyorlar. Gayet doğru söylüyor, güzel. MHP felsefesi burada doğru. Bence gereksiz o açıklama. Rıza Zelyut’un iyi niyetine inanıyorum, düzeltme yapar tahmin ediyorum.

 

(Nagehan Alçı ısrarla PYD’nin faşist bir örgüt olduğunu söylüyor. “Afrin kent merkezinden gelen görüntüler yanıltmasın şehir tamamen boş değil. Halkın önemli bir kısmı evlerinin içinde Türk ordusunun operasyonu bitirmesini bekliyor. PYD faşist bir yönetim kurmuştu, kendine biat etmeyene hayat hakkı tanımayan, gençleri zorla savaştıran, zulmeden bir yapı vardı. Şimdi bunun ortadan kalkması ciddi bir rahatlama sağlayacak. Halkın çoğu PYD’yi desteklemiyor” dedi.)

Faşist mi? Eskiden beri böyle bir kafa var anlayamıyoruz yani adamlar Marksist, Leninist, Stalinist olduklarını söylüyorlar Öcalan da öyle, PKK da öyle. Bildiğin klasik komünist örgüt. Şehir yapılanması, kır gerillası yöntemleri, şehir savaşları, tez-antitez-sentez, her şeyiyle komünist. Faşist olduğuna dair herhangi bir belge herhangi bir açıklama yok. Neye göre faşist teşhisi koyuyorlar onu anlayamadık. Mesela faşizmin kitabı var, düşüncesi var, açıklamaları var. Dini de esas alır faşizm. Faşist düşüncede dine saygı vardır. Ve milliyetçi görüş hakimdir. Fakat din irdelenmez. Bunlar dine karşı, nasıl oluyor böyle faşist hareket? Darwinist, materyalist, Stalinist bir sistem ve yöntemlerinin tamamı komünist yöntemler. Kır gerillası yöntemleri ve şehir gerillası yöntemleri tamamen komünist yöntemler. Faşizmde böyle bir şey yok. Şehir savaşı yoktur faşizmde, kır gerillası yöntemi de yoktur. Terörist yetiştirmez faşizm, faşizm iktidarı ele geçirir ve faşizmi uygular. Irk düşüncesine dayalıdır, safi ırk düşüncesine dayalıdır. Diğer ülkeleri işgal eder fakat dine de saygılıdır. Kiliseler, camiler falan. Dindarları kendi tarafına çekmeye çalışır. Dolayısıyla faşist iddiası komünizmin yıkılmasını engellemek için yapılmış bir taktikse ve komünizme karşı yapılacak bir mücadeleyi durdurmak içinse çok beyhude bir gayret. Bilimsellikle de açıklanacak gibi değil mantığı da yok. Neden yaptığını anlayamadım. Bir taktik yapmış anladığım kadarıyla ama neden yaptığı belli değil.

 

(“Ölüm zamanımız ertelenebilir mi?” izleyici sorusu)

Ertelenir ama kaderde olduğu için ertelenir. Usulen bir ertelenme olur o. Yoksa zaten o ertelenmiş hali esastır. Yani ertelenen hali esas halidir. Mesela Peygamberimiz (sav)’e de Cebrail (as) sordu. “İstersen Allah ömrünü uzatsın” dedi. Halbuki belli yani o ne derse desin belli değişmez. Peygamberimiz (sav) dedi ki, “Ben bir an önce Allah’a kavuşmak istiyorum, vakit kaybetmek istemiyorum” dedi. Zaten çok önceden bildirdi Cebrail (as). Peygamberimiz (sav) herkese ilan etti açıkladı “Ben gidiyorum” dedi. Ortada hiçbir şey yok daha sağlıklı yani. Bir hastalığı yok bir şeyi yok. Sıhhatli, sağlıklıyken hiçbir hastalığı yokken “ben öleceğim yakında” dedi. Yani “bu sene öleceğim” dedi. Kızına da söyledi hatta kızına daha da yakın “bu aylar içinde öleceğim” dedi. “Bu önümüzdeki birkaç ay içerisinde öleceğim” dedi. Kızı da ağladı öyle deyince üzüldü, “Ama ben sana bir şey söyleyeceğim sevineceksin” dedi “ilk bana gelecek olan da sensin” dedi. Bak bu kadar sahabenin içerisinde, bu kadar insanın içerisinde “ilk bana gelecek olan da sensin” dedi. Hakikaten çok kısa bir süre içerisinde o da vefat etti. Bak ne diyorsa o. Son saatlerinde de açıkça artık gününü de söyledi “bugün vefat edeceğim” diyor. Bekliyorlar başında onun için toplandılar yani “bugün vefat edeceğim” dedi. Herkes başına toplandı. Artık saniyesini bile söyledi. Kolunu kaldırdı sağ kolunu yukarıya “Refik-i Ala’ya” dedi “Yüce Dost’a” dedi kolu aşağı düştü ve vefat etti. Yani 1 yıl öncesinden bildirdi.

 

(“İnsanları kınamak doğru mu?” izleyici sorusu)

Kınamamız fayda verecekse tabii çok iyi olur. Çünkü halini bilmiyordur, anormalliğini fark etmiyordur, kınamak onu rahatlatabilir. Yani düzgün, doğru davranmasını sağlayabilir. Ama bazı tipler vardır takıntılı manyak herkesi kınar. İşte “doğru söyle yalan söyleme” falan, “yanlış konuşuyorsun” yani takıntılı ne desen tersini söyler. Mesela yağmur yağıyor. “Yok yağmıyor” falan diyor var öyle tipler, o anlamda yanlış tabii. Ama iyi niyetteyse düzeltmek amacıysa ve nezakete dikkat ediyorsa özenliyse olur.

 

(Beyaz Saray’da görüşen Amerika Başkanı Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman İran’a karşı ittifak yapma konusunda anlaştı.)

İttifaka gerek yok ki konuşup dostlukla, sevgiyle meseleleri halledebilirler. Selman’a helal olsun, aferin yani modernliği güzel, sevgi anlayışı güzel yani haklı; sevecenliğin, kadın haklarının bir an önce hakîm olmasını istiyor güzel. Aynısı İran’a da ilkah ve ikna yöntemleri ile anlatılabilir yani İran’ın gururunu kırarak falan bir yönteme gerek yok. Denesinler, konuşsunlar netice alırlar. Yani üç-beş kere söyleseler olur netice alırlar niye alınmasın?

 

Hastanelerin Çiçeklerle Tablolarla Süslü İç Açıcı Yerler Olması Önemlidir. Hastanelerin Devasa ve Güzel Mekânlar Olması Sadece Hastalar İçin Değil Sağlık Çalışanları İçin de Huzur Verici Olur

Hastaneler hakikaten korkutucu, ürkütücü ve soğuk görünüşü yani böyle çiçeklerle süslenmiş, tablolarla süslenmiş, bayağı iç açıcı bir yer haline getirilebilir ve çok büyük tesisler yapılabilir. Stadyum yapılıyorsa o da yapılır, otel yapılıyorsa o da yapılır. Yani otel nasıl devasa oluyor aynısı da hastanede olur, devasa hastane yaparsın. Bir kere doktorlar için de bu çok moral verici olur, çok huzur olur, hemşireler de huzurla yaşar, doktorlar huzurla yaşar ve hastalar tam anlamıyla huzur içinde olurlar. Bu bir karar alma mekanizması ile ilgili yani karar alınması lazım. Yoksa bir pahalıya mal olacak bir şey değil bu yani bin metrekare yapacağına iki bin metrekare yapacaksın. Devlete ait değil mi topraklar, istediği gibi yapar, ne olacak yani iki misli beton kullanılsa ne olur yani?

 

(“Tevrat ve İncil’de Mehdi (as)’den bahsedilir mi?” izleyici sorusu)

Dört bin yıldan beri Museviler Mehdi (as)’yi beklerler. Mehdi (as) ile ilgili onlarda sözlü Tevrat bilgisi, Tevrat’ta yazılı olandan kat kat fazladır yani Mehdi (as)’yi görseler, tanıyacak kadar bilgi var yani Hz. Musa (as) muazzam bilgi vermiş, sözlü bilgi. Ama yazılı bilgide de çok çok fazla bilgi var, zamanıyla ilgili, alametleriyle ilgili hepsi var. Sanhedrin zaten Mehdi (as)’nin geldiğini söylüyor şu an yani ilk defa bakın dört bin yıldan beri ilk defa Sanhedrin toplandı; “Moşiyah Mehdi (as) geldi” dediler. Hiç demediler şu ana kadar. Dört bin yıl içerisinde hiç denmeyen bir şey söylüyorlar, “Mehdi (as) şu an hayatta” diyorlar “geldi ve hayatta” yani bunu derken de tabii Tevrat’a dayandırıyorlar.

 

(Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Zayed Al Nahyan, Türkiye karşıtı bir açıklama yaptı. Dışişleri Bakanı; “Türkiye, İran ve İsrail, Arap topraklarına karşı saldırgan tutumları nedeniyle bölge ve Araplar için tehlike arz ediyor” dedi. Zayed daha önce de Türkleri 1916 yılında suç işlemekle itham eden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan Iraklı bir Twitter kullanıcısının paylaşımını kendi sayfasında paylaşmıştı.) 

Bağlantı biraz acayip olmuş. Hayır, İsrail'i katmaması gerekiyordu, çünkü İsrail yani o ayrı bir ekol. Çünkü İsrail, Amerikan ekolüdür, Amerika ile birlikte hareket eder. Şimdi sen onu nereye karıştırıyorsun? Çünkü İran ve Türkiye Amerika karşıtı ekoldür, Amerika'nın oyunlarını bozuyor. İsrail'i içine kattın mı sen bir acayip bir şey olmuş oluyor. İsrail, Amerika'nın dostudur. Dolayısıyla olmamış o üslup.

 

(Oda TV’den Asiye Güldoğan, “AK Parti içinde bile bugün hala Nurcularla, Fethullah Gülen arasında bir fark olmadığını savunanların olduğunu ancak Sayın Erdoğan'ın Nurcuları ısrarla koruyarak Gülen olayından ayrı tuttuğunu söyledi. Sebebini de şöyle açıklıyor: “1 Aralık 2012'de vefat eden Mustafa Sungur'un cenazesinde Erdoğan, Nurcu ağabeylerle yani Mehmet Fırıncı, Hüsnü Bayram, Abdülkadir Badıllı ve Abdullah Yeğin ile görüştü. Ağabeylere, “Siz neredesiniz? Hükümetten bir isteğiniz yok mu, sizin için ne yapabilirim?” diye sordu. Ağabeyler de üç ricada bulundular. Bunlar şöyle: “Üstadın en büyük hayali Risaleleri devletin basmasıydı, ikincisi Risaleler sadeleşmesin olduğu gibi kalsın, üç; Fethullah Gülen'in bizim hareketimizle bir tutulmamasını istiyoruz” dediler. İşte o günden sonra Erdoğan, önce Diyanet’e Risalelerin basılması talimatını verdi, sonra dershaneleri kapatıp Gülen'e savaş ilan etti. Ağabeyler de hükümetin yanında yer aldıklarına dair açıklama yaptılar. Ağabeylerin desteği, Erdoğan-Gülen Savaşı'nda kritik ve önemli bir destekti. Bu açıklamayla, Fethullah Gülen hareketi halk nezdindeki saygınlığını kaybetti ve itibar görmedi. Ağabeylerin kritik dönemdeki bu desteğini Erdoğan hiç unutmuyor ve Nur hareketini hep koruyor” dedi.)

Tayyip Hocam bayağı aklı başında delikanlıdır. Öyle milletin şamata yapmasından falan etkilenecek birisi değil. Bir de ses çıkartmıyor da fazla uğraşmıyor. En sonunda “ne oluyor?” falan diyor adamı tam küt indiriyor aşağı. Boş yere şamata yapıyorlar. İşte, “tarikatlar kapansın” bilmem ne falan. Tayyip Hoca hiç cevap vermiyor dikkat ederseniz. “Ne oluyor?” falan diyor, en sonunda “hiç öylesine konuşuyorduk” falan diyorlar, “fikir jimnastiği yapıyorduk” diyorlar konu da bitiyor. Tayyip Hocam çok akıllı delikanlıdır, onların aklına falan ihtiyacı yok. Normal sağduyuyla, samimiyetle hareket eden makul bir Müslüman. Bunların şamatasına, şu karar falan, kırmızı pantolonlu tipler, uçuyor, kaçıyor, göçüyor, coşuyor falan bir şeyler yapıyor hiç kaale almaz Tayyip Hocam, hiç. Doğru neyse onu yapar.

 

(“İmanımız mantığımızla çelişirse ne yapmalıyız?” izleyici sorusu)

Zaten mantık işin içinden çıkamaz hiçbir konuda. Bir kere sonsuzlukta iş başlıyor, konu başlıyor. Mantığa göre sonu olması gerekir ama olmuyor. Madde de mesela uzakta diyorsun ama uzakta olmuyor işte yani mantıken öyle. “Ben neredeyim?” diyorsun, “4 metre ötede” diyor. “Emin misin?” diyorum, “eminim” diyor. “Yum gözünü” diyoruz, “bir gözüne bastır” diyorum, gözünün içinde ben bu sefer bir sağa, bir sola, gidip geliyorum. Hani 4 metre ileride idi? “O zaman beynimin içindesin” diyor. O zaman hangisi doğru 4 metre ileride mi? “Hem oradasın, hem oradasın” diyor ama şimdi hem orada, hem orada olur mu? Bir tanesi doğru olur. Yani bir görüntü olduğuna göre, bir tanesinde. “O zaman evet” diyor, “beynimin içindesin” diyor. “O zaman ben neredeyim?” diyorum, “4 metre ileridesin” diyor. En iyisi işte kendi haline bırakacaksın.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275104/sayin-adnan-oktarin-21-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275104/sayin-adnan-oktarin-21-martMon, 18 Jun 2018 01:26:20 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 20 Mart 2018

 

(Vefat eden Hocamız Hasan Celal Güzel için mecliste yapılan törenin ardından Hacı Bayram Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze töreni Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Binali Yıldırım, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve devletin üst düzey kadrosunun önemli bölümü katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Hasan Celal Güzel Hocamız için şunları söyledi: “Vatan için her şeyini vermeye hazır bir insandı. Hasan Celal Ağabeyimiz sadece 28 Şubat’ta değil ne zaman bu ülkede mağdurlar varsa her zaman onların yanında yer aldı. 15 Temmuz’da da çok dik durdu. Biz onunla bir ağabey meselesinde değerlendirmemizi yapardık. Zaman zaman istişarelerimiz de olurdu. Rabbim mekanını cennet kılsın.”)

Hasan Celal Ağabey dünya tatlısıydı. Bizim öbür eve gelirdi. O zaman zımba gibiydi böyle bayağı sıhhatliydi. Bütün o geçmişten olan konuları falan her şeyi konuşurdu anlatırdı. Sohbet ehli çok samimi candan konuşan bir insandı, mütevaziydi. İnşaAllah cennet güzeli olmuştur. Hakikaten mübarek bir insandı, namazında niyazında, Allah’tan korkan, daima haktan yana, vicdanlı. Biz hüsnü şehadet ederiz.

 

Allah Sadece Sevgiyle Hayatı Güzel Hale Getirmiştir. Sevgi Gittiğinde Cehennem Gelir. Bir İnsan Sevgiye Yanaşmıyorsa ve Sevgiyi Bilmiyorsa Cehennemde Yaşıyordur

Normalde insanın sevgiyi araması lazım. Sevgiyi aramıyorsa ölü olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü o zaman dünya cehenneme döner. Allah sadece sevgiyle hayatı güzel hale getirmiştir. Hayatın nurudur sevgi. Sevgi gitti mi cehennem gelir ya sevgi ya cehennem. Bir adam sevgiye yanaşmıyorsa, sevgiyi bilmiyorsa cehennemdedir o. Cehennem ehlidir ve cehennemi yaşıyordur başka bir açıklaması olmaz. Ama sevgiyi biliyorsa ruh sahibidir, eğer taklit değilse candansa, hakikaten zevk alarak sevgiyi arıyorsa ruh sahibidir başka bir açıklaması olmaz. Çünkü bakın, sonsuzluğun amacı bile sevgi düşünün. Çünkü sonsuzluk Allah’ın büyüklüğünü gösteriyor, Allah’ın büyüklüğünü gösterince sevgi gelişiyor. Sevgide güven gerekiyor, güveni sağlar sonsuzluk. Her şey sevgi içindir, her şeyin amacı sevgidir. Mesela Peygamberimiz (sav) cihat ediyor küfürle, kan gövdeyi götürüyor. Amaç ne? Sevgi. Niye? Çocuklar, kadınlar, insanlar huzur içinde yaşasınlar, birbirlerine dostluklarını sevgilerini güzel gösterebilsinler. Müşriklerin dehşeti, şiddeti, acımasızlığı olmasın huzur içinde yaşasın. Mesela Türkiye’nin PKK’yla mücadelesi de o, huzur istiyor yani normal, insanların sevgi içinde yaşamasını istiyor hükümet. Hükümete de tabii bu imkanı veren Allah. Hükümet derken hükümet görüntüde olur, asıl yaratan Allah’tır.

 

(“İnsanlar gerçek sesleriyle mi konuşuyorlar yoksa taklitleriyle mi?” izleyici sorusu)

Hayrettir o kadar çok ki taklidiyle konuşan. Ya inceltiyor ya bir şekle şemaile sokuyor. Var yani rastladım o kadar çok ki. Dedim “senin nereden aklına geldi bu?” “Bir arkadaşımda ortaokulda gördüm” diyor, bir ses şekli özel uğraşmış onu elde etmiş kurtulamıyor ondan da yani adeta. İçinden geldiği gibi konuş kardeşim, ne kadar zor bir şey özel ses elde etmek. Hayır, bir de özel biçim ve özel bakış daha da beter yani. İnsan mahvolur Allah vermesin. Samimiyetsizliğin facialarından biri de odur.

 

Tüm Çilenin, Izdırabın Kaynağı Müslüman Ülkelerin Parçalanması. Yok İlla Ayrı Olacağız Diyorlar. O Zaman da Acı ve Dertler Bitmiyor

Normalde Müslümanlar bir arada olması lazım. Mesela aile fertleri baba ayrı evde, ana ayrı evde, çocuk ayrı evde, babaanne, anneanne ayrı evde yaşasa nasıl anormal olur ayrı ayrı, değil mi? Allah diyor ki “Müslümanlar bir arada olsunlar.” “Yok” diyor adam “babam ayrı evde olacak” diyor “küçük kardeşim ayrı evde, kız kardeşim ayrı evde, aileyi paramparça yapacağız” diyor. O zaman bela yağıyor. Müslümanların birleştiği an o gün bu iş biter. Bütün çilenin ızdırabın kaynağı Müslümanların bölünmesi başka hiçbir şey yok. Yani mesela bugün deseler İslam ülkeleri başkanları sadece “İslam ilkeleri olarak birleştik” bu kadar, sırf kelime. O an olay biter derhal biter. Ama buna yanaşmıyorlar. İşte bu birleşmeye Mehdiyet deniyor. Şimdi Mehdiyet deyince adamlar hep kafayı bir insana takıyor. Mehdiyet; İslam’ın dünyaya hakimiyeti, adaletin gelmesi, kavganın bitmesi, savaşların durmasına denir Mehdiyet diye. Onlar şahsa kilitlendikleri için, şahsa da haset ettikleri için “aman aman aman” diyorlar. Aman aman dediğin, sen İttihad-ı İslam’a “aman aman” diyorsun ve kendi huzuruna “aman aman” diyorsun onu istemiyorsun. Huzur istemeyince ne istenir? Bela istenmiş olur. Bela geliyor işte o zaman. Mehdiyet’in dışında huzur olmaz mümkün değil. Tamam her yerde savaş oluyor. Allah işte İslam’ın hakimiyeti için zorluyor insanları, insanlar buna yanaşmıyor. O zaman daha da Allah şiddeti artırıyor. Bunu kabul edinceye kadar Allah zorlar. Nefes alamazlar.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün, yine Amerika’nın bizi aldattığını, kendi paramızla bize satmadığı silahları bedava olarak terör örgütlerine verdiğini ama şimdi o terör örgütlerine verilen silahların tek tek bizim elimize geçtiğini söyledi.)

Tayyip Hocam, ne bilsinler senin öyle kabadayı olduğunu adamlar. Seni normal eski alıştıkları siyasetçilerden zannettiler. Onlar hakikaten hiç tahmin etmediler Tayyip Hoca’nın bu kadar kararlı olacağını. Diklendiler hatta bir ara falan baktılar olacak gibi değil. NATO’dan çıkma falan tabii o Amerikan hükümetini yıkar öyle bir şey çok büyük olay olur, onu da göze alamadılar. Saldıramazlar da. Çünkü Türkiye haklı. Yani o Coni’ler falan bayağı çekindi olaydan. Özetle iyi oldu, güzel oldu, hayırlı oldu. Yalnız tabii Tayyip Hoca’nın en büyük ihtiyacı geniş kitle desteğidir. Çünkü ben onu evde de düşündüm de, şöyle bir sorun oluyor o yüzden gerekiyor. Yoksa koalisyon hükümeti falan olarak da gidebilirdi. Kadrolarda mesela hakim oluyor adam komünist. Bela yani. Ancak güçlü bir iktidarla bu adam hiza olur. Yoksa baş belası, hükümetin de başına bela olur, herkesin başına bela olur. Yahut gizli FETÖ’cü. Ama hükümet güçlü oldu mu adama ayağını denk alıyor densizlik yapamıyor yani. Ama zayıf hükümette adam her türlü çıngarı çıkarabilir. Pasif itaatsizlik yapar, densizlik yapar. Eskiden çok oluyordu öyle hükümete kafa tutan memurlar, psikopatlık yapıyor yani bayağı da olay çıkıyordu hükümeti sallıyordu. Onun için güçlü hükümet oldu mu konu hallolur.

 

(“Müslümanlar İslam birliğinin kıymetini neden anlamıyorlar?” izleyici sorusu)

En azından bir kere belanın içinden kurtulmak için istemeleri lazım. Doğranıyorsun, asılıp-kesiliyorsun, dövülüp-sövülüyorsun, aşağılanıyorsun, aç bırakılıyorsun, tehdit altında yaşıyorsun, korku içinde yaşıyorsun rahatlayacaksın. Sırf bak “İttihad-ı İslam’ı istiyorum” desen bitecek. Bir cümle bir cümle, bu cümleyi söyleseler kurtulacaklar. Diyemiyorlar ve felaket diz boyu, yağmur gibi Allah bela yağdırıyor. Bunu dese bitecek, cümlesini söylese bitecek. Devlet başkanları, halk toplanıp herkes diyecek ki “Arkadaş biz İslam Birliği’ni istiyoruz” bu kadar. Bununla konu kapanacak. Demiyorlar. Ve tabii Allah müthiş intikam alıyor o zaman.

 

(“Kuran’ın yeterliliğini nasıl anlatabiliriz?” izleyici sorusu)

Kuran’ın yeterliliği zaten Allah’ın bir Kitap’ı var, başka da Kitap yok. Allah ‘O Kitap’a güvenin, o Kitap’a göre de hareket edin, başka da Kitap yok” diyor Allah zaten. Yeterli değil demek nasıl olsun? Yani ikinci bir kitap var demiyor ki Allah, ‘Kuran’a uyarsanız kurtulursunuz. Bir tane Kitap var, sakın da başka bir şey aramayın’ diyor vurguluyor da. Buna rağmen başka bir kitap arıyorsa zaten, Kuran’a isyan ediyor demektir, olmaz.

 

(“2070’lerde dünyada neler değişmiş olacak?” izleyici sorusu)

2070’ler zaten İslam’ın en muhteşem döneminin, olgunluk döneminin de ilerisi olmuş oluyor artık; çünkü 82’lerden itibaren bozulma başlamış olacak. Bir 12 sene kadar daha o şeyde muhteşemlik var, sadece tırmanma. 2071’ler çok çok dünya hakimiyeti, tam anlamıyla dünya hakimiyetidir. Rahatlık, huzur, güzellik her şeyin olduğu bir dönem; ama tabii İsa Mesih’in, evet İsa Mesih o döneme kalmayabilir. İşte bozulmanın da yavaş yavaş zemini de olmuş oluyor ama bozulma olmayacak.

 

(“Nazar değmesi var mıdır?” izleyici sorusu)

Adam pis bakıyor bu seni rahatsız eder yani sadece moral yönünden rahatsız olursun yani bir tiksinme hissi gelir, belki bir yorgunluk hissedebilirsin pis bakışından dolayı. Ama çok uzun bakamayacağı için zaten gözünü hemen o pislikten çekersin, kısa bir süre bakıp gözünü çekersin etkisi de olmaz. Ha öyle bakıp tabii senin kastettiğin şöyle; adam mesela açık renkli gözlü falan oluyor gözü açık mavi oluyor. “Aa” diyor “Tehlike. Paramparça eder maazAllah” diyor. Öyle bir şey yok. Açık mavi süper güzel bir renktir, muhteşem bir renk. O biraz şeytanın ifası biraz değil direkt şeytanın ifası. Öyle bir şey olmaz, gözüyle de hiçbir şey yapamaz hiç. Hiç kimse hiç kimseye hiçbir şey yapamaz. Olmuş da hiçbir vaka yoktur; ancak pis bakışıyla, nefret dolu bakışıyla, kin dolu bakışıyla rahatsız edebilir. Ayette de var ya “Seni neredeyse gözleriyle devirecekler” şeytandan Allah’a sığınırım “Allah gözlerin hain bakışını bilir” diyor.  O rahatsız edebilir sadece o kadar. Ondan da gözünü ayırırsın biter.

 

(Fransız haber ajansı AFP Türkiye’nin Afrin’de bir hastaneyi bombaladığı yalanını yaymıştı. Şu an Afrin merkeze girildi ve bombalandı iddia edilen hastanenin iç ve dış cephesi görüntülendi. “Türk Silahlı Kuvvetleri sivil halkın yaşadığı hiçbir binaya zarar vermedi, bunun göstergesi ilçe merkezindeki binalar. Teröristlerce mevzi olarak kullanılan binalara yönelik atış yapılırken, geri kalan binaların hiçbirinde hasar yoktur.” Denildi.)

Ki çok normal yani kurşun da gelebilir hatta terörist içine de girebilir orda çatışmada olabilir, ama buna rağmen çok özen gösterdikleri belli. Ya kardeşim ben açık olarak söylüyorum, iltifat olarak söylemiyorum, gönül almak için de söylemiyorum. Gerçekten teknik bir doğruluk var benim sözümde. Türk Askeri kadar merhametli bir asker, Türk Ordusu kadar merhametli bir ordu dünyada yoktur. Hayret edilecek şey. Daha yeni çatışma mesela kardeşlerini vurmuş, kol kopartmış adamın, diziyorlar adamları ya bunlar susuz bunlara su verelim, aç bunlara yiyecek verelim hemen kıyafet, kıyafet verelim. Amerikalılar falan olsa direkt otomatik silahla tarıyorlar. Deli olurlar, döve döve öldürürler. Birçoğu Amerikalıların. Hepsi olmasa da birçoğu öyle. Son derece merhametlidir Türk Ordusu. Hayret edilecek şey çok yufka yüreklidir, sevgi doludur. Ama hakkı anlatmada tabii kararlıdır. Kendini savunurken de hakkıyla savunur tabii onda bir zaaf olmaz.

 

Kim Allah’ı Çok Severse Allah O Kişiyi Çok Sever. En Takva Olan Sevgiyi En Çok Yaşayandır. Allah’ı En Çok Seveni Allah En Çok Sever

Allah'ın tek amacı sevgidir. Her yerde sevgidir. Başka bir şey yok. En çok seven kimse onu Allah en çok sever. Allah'ı en çok seven, Allah'ın Kitabına en titiz olandır. Allah'ın Kitabını sevmiyorsa, Allah'ı da sevmiyordur. Allah'ın Kitabını seven de Allah'ın Kitabına saygı gösterir. Allah'ın Kitabının bütün hükümlerine titiz olur. Allah'ın hükümlerine titiz olur. Bu sevmenin ifade şekli olur zaten. Sevgi öyle ifade edilir.

 

(Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Amerika ziyareti öncesi verdiği röportajda, Suudi kadınların edepli ve saygın şekilde giyindikleri sürece kara çarşaf ve peçeye bürünmek zorunda olmadıklarını dile getirdi.)

Helal olsun sana. Helal olsun sana kabadayı. VAllahi çocuk çok yaman çıktı.  Hükümet baskısı, devlet baskısı ortadan kalkınca kadınlar onu ayarlarlar zaten. Delikanlıya helal olsun. Türkiye, hükümet olarak da desteklesin bu aslanı. Bayağı candan. Tam sahabe dönemini, modern İslam anlayışını çok güzel anlatan bir delikanlı. Akitçilerin de hiç hoşlanmayacağı bir tip, bir insan. Her yerde Akitçiler neşeye, sevince karşıdır. Güzelliğe, estetiğe karşıdır. Bu gencin de iyi özelliği; sanatı, estetiği savunmuş olması. Yani sık sık baş ağrıtacak gibi görünüyor Akitçiler onu söyleyeyim.

 

(Suudi Veliaht Prens şöyle konuştu: “Şeriat tarafından koşulan şartlara dayanan yasalar çok net. Kadınlar da tıpkı erkekler gibi edepli ve saygın şekilde giyinecek. Bu özel olarak siyah çarşaf, siyah peçe giyecekleri anlamına gelmiyor. Hangi tipte edepli ve saygın kıyafet giymeyi seçeceği kararı tümüyle kadına ait.”)

Çok güzel konuşmuş. Aferin aslanıma. Aferin benim yakışıklıma. Bak, Allah onu güzel makama da getirmiş. Böyle yaptığı müddetçe Allah'ın koruması altında olur. Tam Mehdiyet ağzı. Mehdiyet üslubu. Tayyip Hocam’da Mehdiyet üslubu. Delikanlımızda Mehdiyet üslubu. Dalga dalga yayılıyor. Azerbaycan zaten tam Mehdiyet üslubunda.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstiklal marşının bestesiyle ilgili açıklaması büyük tepki çekmiş ve herkes Mehmet Akif'in, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın. Kimse bir daha İstiklal Marşı yazamaz. Hatta ben de yazamam.” Sözlerini hatırlatmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün bu tartışmaları bitiren bir açıklama yaptı. Ve şunları söyledi; “İster kendileri gelsinler, ister kuklalarını göndersinler. Biz bu ülkeyi, bu vatanı kimselere bırakmadık, bırakmayacağız. İnancımızın sembolü ezanımızı susturamayacak, bağımsızlığımızın sembolü bayrağımızı indiremeyecekler. Bir daha İstiklal Marşı yazmamak için de bu marşımızın mesajlarını zihnimizden ve yüreğimizden asla eksik etmeyeceğiz.” Dedi.)

İyi niyetle konuşuyor. Tayyip Hocam’a ayıp yapıyorlar. Fikir jimnastiği olarak bir şey söylüyor. Hurra şamata yapıyorlar. Nezaketli, efendice bir cevap ver. Ne kadar ayıp. Böyle sotede bekliyor gibi. Fırsat bekliyor gibi. Anında galeyana geliyorlar. Bu nasıl vicdandır, bu nasıl kafadır? Geniş düşündüğünü, ufkunun geniş olduğunu vurgulamak için söylüyor. Zaten İstiklal Marşı yazılmaz. Tabii ki, İstiklal Marşı neyse odur. Ama bir şey konuşabilir bir insan. Bir fikir beyan edebilir. Bu kadar şamata biraz ayıp. Yanlış yapıyorlar.

 

(“Allah korkusundaki eksikliğin sebebi nedir?” izleyici sorusu)

Doğrudan ölü olması şahsın. Bir insanın Allah'tan korkmamaya gücü yetmez. Mümkün değil. Hem de nasıl korkma. Tam anlamıyla korkar. Hiç onun için gayret göstermesine gerek olmaz. Yani meydana gelen doğal bilgiden, aklının doğal çalışmasından Allah'tan doğal olarak korkar mümin zaten. Hadi Allah'tan korkayım demekle olmaz. Allah'tan zaten mümin korkar. Öyle yaratılmıştır.

 

(“Bediüzzaman Mehdi midir?” izleyici sorusu)

Bediüzzaman, tabii Mehdi öncüsüdür, bir nevi Mehdi’dir alenen net. Said Nursi’nin bütün ömrü tam bir Mehdiyet tarzında geçmiştir. Zaten diyor, “Mehdi’nin pişdar bir neferiyim, öncü bir askeriyim, ona yer hazır edecek dümdarıyım” diyor “benim görevim bu” diyor. Bak hiçbir Nurcu bunu söylemez. Hiçbir Nurcudan ben duymadım. Bak “Mehdi’nin pişdar bir neferiyim, öncü bir askeriyim, ona yer hazır edecek dümdarıyım” diyor. Ve “görevim sadece bu” diyor bak dikkat edin. “Senin görevin ne?” diyorlar “benim görevim sadece bu” diyor. Halbuki bütün Nurcuların bunu demesi gerekir.

 

(AFAD ve Kızılay Afrin’deki sivillere yardım dağıtmaya devam ediyor. Konya’dan yaklaşık 100 tonluk gıda ve temel ihtiyaç malzemesi bölgeye ulaştırıldı. Yardımlar en çok da çocukları sevindiriyor. Gurur Köyü’nde yaşayan 12 yaşındaki bir kız çocuğunun ve köydeki ufaklıkların yardımlara sevinirken çekilmiş fotoğrafları var.)

Ah benim canlarım, çocuklar çok zor durumda kalmışlar. O zaman daha kapsamlı bir şeyler yapalım. Bu durum hiç normal değil. Çok kapsamlı hem ayakkabı, kıyafet toplayalım da gönderelim. 2-3 günde akıl almaz malzeme toplanır. İnsanlarda fazla çok fazla şey var.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275103/sayin-adnan-oktarin-20-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275103/sayin-adnan-oktarin-20-martMon, 18 Jun 2018 01:23:38 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 18 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 18 Mart 2018

 

(“Kuran-ı Kerim kadınlara ne gibi özgürlükler sunar?” izleyici sorusu)

İslam’da neler yasak belli; fuhuş yani nikah olmadan ilişki, şarap, hırsızlık, cinayet, gasp, yalan söylemek açık net hükümlerdir. Kumar, namaz kılmamak haram, faiz haram, kumar haram, homoseksüellik haram. Belirli işte haramlar, sayılır, ondan gerisi hepsi helal istediğin gibi yaşa. Allah cennet gibi yaşamamızı istiyor. Bize niye Allah öyle bir ağırlık versin? Ama belirli pis şeyleri yasaklamış Allah. Zaten tiksinti verici. Şimdi domuz hakikaten tiksinti verici bir et hayvan. Helal de olsa ben onu yemem bayağı iğrenç görüntüsü. Çok iğrenç yağı falan çok bayağı tiksindirici. Midemi bulanıyor baktım mı. Önyargı falan değil hakikaten yenmez boynumun kenarları ağrıyor. Şarap helal olsa da içmem kokusu çok kötü, nefesteki kokusu da çok iğrenç bayağı pis kokuyor. Ayıp mesela içip o pis kokuyu insanlara hissettirmek çok büyük bir saygısızlık, çok ayıp. Tadı da çok kötü, acılığı. Hayır desen ki mesela üzüm suyu falan, şıra falan desen hakikaten tatlı o hoş. Onun rezalet kokusu leş gibi kokuyor, bayağı da acı berbat. Niye dürüst konuşmuyorsun? Yemeğin kokmuşu bozulmuşu nasıl kötüyse meyve suyunun da kokmuşu bozulmuşu öyle kötü oluyor. Berbat bir şey, ciğeri yakan bir şey çok rezalet yani neyini savunuyorsunuz? Haramlar hep doğru. Kumar; adamlar cinnet geçiriyorlar, birbirlerine düşman oluyorlar kötü. Faiz, paranın alım-satımı, ekonomi yerinde sayar para satılır mı? Mal alınıp-satılır. Para niye alınıp-satılsın? Çökertir ekonomiyi hayatı çökertir uğursuz bir davranış. Onun için yasak doğru, onun dışında istediğin gibi eğlenirsin, gezersin tozarsın, yersin içersin, ibadet edersin.

 

(“Hz. Mehdi (as) geldiğinde en zor dönem hangi dönem olacak?” izleyici sorusu)

Ben tabii Hz. Mehdi (as)’ı görünce tam kanaatim gelir. Şüphelenip “herhalde budur” dediğimde onun tarihini gördüğümde anlarım. Herhalde ilk dönemler daha zorlu olması gerekir diye düşünüyorum. Bazen de son dönem çok zorlu olabiliyor. O, tahakkuk edince anlaşılır. Tam bir tercih yapmak bence o kadar mümkün değil. Yani olayın bitmesiyle onu anlayabiliriz, tamamen bitmesiyle anlayabiliriz. Mesela Museviler yaklaşık 4000 yıldan beri Hz. Mehdi (as)’ı bekliyorlar 4000 yıldan beri. Ve Musevilerin hep bu güçlü olmalarını sağlamış, hep dünyada hakim olmalarını sağlamış. Bir arada olmalarını sağlamış, onları şevklendirmiş. En ümitsiz dönemlerinde bile ümitli olmalarını sağlamış, vesile olmuştur Mehdiyet. Hristiyanlar da hep Hz. İsa Mesih (as)’ı beklemişlerdir. O onlara hep bir rahatlık, bir sevinç, bir neşe vesilesi olmuştur. Müminler de Hz. Mehdi (as)’ı beklemişlerdir 1400 yıldan beri hep bir sevinç, heyecan vesilesi olmuştur. Ama Tevrat’ta geçen Mehdi de hadislerde geçen Mehdi de aynı kişidir. Zannediyorum 3-5 yıl içerisinde bu tahakkuk edecek ve görülecek. Hani diyorlar ya “Mehdi varsa ispat edin gösterin” tamam söylüyorum işte 5 yıl diyorum. 50 sene demedim ki. Çünkü neden? Başka tarih zaman yok. 5 sene bekleyemiyorlar mı bu kadar beklemişler? 1400 yıl beklemişsin bir 5 sene daha bekle 5 sene. Çünkü Peygamberimiz (sav) diyor “Hicri 1500’den sonra artık bir şey yok Müslümanlar için, bir hayat yok.” O zaman, Hicri 1500’e de çok yakın bir vakit olduğuna göre. Hz. Mehdi (as)’ın baş göz üzerine hemen çıkması gerekiyor. O zaman en fazla 3-5 yıl var demektir.

 

(“İhtiyaçtan arta kalanı nasıl belirleyebiliriz?” izleyici sorusu)

Şimdi bana kalsa bir ceket, bir pantolon, ayakkabı. Yani işte nedir? O günkü yiyeceğin yemek, o kadar. Eğer Müslümanlar perişan vaziyette ise ne yapacaksın, nasıl yapılabilir ki başka ne olabilir? Ama Müslümanları zengin ettiysen o zaman iki elbise olur, üç elbise olur. O zaman yığ, yığmana bir şey demeyiz. Herkesinki yığılmışsa yani insanlardaki yığılmaya göre bakarız. Adamın ayakkabısı yoksa senin bir daha ayakkabı alman diye bir konu olmaz. İkinci ayakkabı ona, elbise ona. Ekmek, yemekte de öyle. Mesela sen öğle yemeğini yedin, onlar yemedi; o zaman öğle yemeğini herkese dağıtacaksın o kadar. Akşama yemek ayıramazsın, akşama Allah vekil. Tabii, usul bu, göz kararıyla, vicdan kararıyla.

 

Kuran’daki Allah’ın Büyüklüğünü Anlayan Bir İnsan Tutarlı Olur. Ama Bu Hemen Olmuyor, İnsanın Gerçekten Bir Eğitimden Geçmesi Gerekiyor

İlk daha birinci derecesinde imanın yani Allah'ı, Allah'ın büyüklüğünü anlamanın birinci derecesinde, hemen bir boyuta girer insan. Daha birinci dereceden ama bayağı önemli bir boyuttur o. Koruma boyutu, Allah'ın koruma boyutuna girer. Yani bayağı makul olur. Çok tutarlı, aklı başında, romantik falan duygusal olmaz. Bu, tarikatlarda var. Belirli bir terbiyeden sonra şahıs o hali alır ama çok uğraşırlar. Masonlukta da var yani belli bir dereceden sonra alırlar. Tarikatlarda da var. Nurcularda var mıdır? Nadir olsa da vardır. Ben, o kadar yaygın olduğunu zannetmiyorum Nurcular yani daha yüzeysel, sathiler. Tarikatlarda da öyle derinlik alabilen insan ben o kadar göremiyorum. Genellikle yüzeyseller birçoğu. Ama mesela Şeyh Nazım Hocamız, o şekildeydi. Onun sırrı görmüş olduğunu hissettim. Yüzünde, halinde öyle bir görüntü var anlaşılıyor. Bazı Musevilerde gördüm, bazı Hristiyanlarda gördüm. Bizim çocuklarda ben görüyorum o olgunluğa yatkınlık var bizim çocuklarda, genel olarak var.

 

(“Samimi olmak için emek mi vermemiz gerekir?” izleyici sorusu)

Ara ara toparlama gerekir. Dikkati toparlamak yani samimiyim şu an diye bakmak lazım. Olmazsa insanın aklı gidebilir bazen kayabilir. Yani Allah'a güveni zaman zaman kontrol etmek lazım. Allah'ın büyüklüğünü mesela Allahu Ekber diyoruz, Allahu Ekber, peki neye göre büyük diyoruz? “Büyük Allah” diyor. Öyle değil yani büyüklüğünü, güçlü birkaç delille kafasında oturtması lazım. Sonsuzluk da olabilir, bu ekran da olabilir, bir atomun içinde bu evrenin olduğunu da düşünebilir. Bak tek bir atomun elektronun içinde bütün bu evren var ya evrenin tamamının içinde olduğunu düşünebilir. Ona göre düşünsün. O zaman yani Allah’ın onun küçük dertlerini nasıl bilemeyeceğine dair onun kanaati oluyor ya onların Allah için hiçbir şey olduğunu o zaman iyi bilir. Mesela dizi ağrıyor onun Allah’tan bağımsız olduğunu hâlbuki diz ağrısı özel meydana getirilir. Durduk yerde diz ağrımaz yani cennette diz mantığı da yok zaten. Görüntü niye ağrısın? Mucize olarak yaratılır. O ayrıca oldu zannediyor. Allah onu özel yaratır. Yani onu tamam ilaca şuna buna tevessül edersin ama Allah’ın kontrolünde bilinçli meydana getirilmiş bir olay var orada onu bileceksin. Allah’ın gücünü bilerek ilaca tevessül edebilirsin. Yani ilacın hiçbir etkisi olmaz. Doğrudan güç Allah’a aittir. Onun bilinmesi lazım.

 

İnsanların Bir Kısmı Tevekkülü Yanlış Biliyor. Tevekkül, An An Senin ve Her Şeyin Allah’ın Kontrolünde Olduğunu Bilmektir

Tevekkül de yanlış biliniyor. İşte kaval çalıyor falan “evlat tevekkül et” diyor yani hani çaresizliğin sonucunda meydana gelen böyle boyun eğmiş, umutsuz bekleyişe tevekkül diyor adam. Öyle bir şey yok ki. Tevekkül demek Allah’ın an an seni kontrol ettiğinden emin olman demektir bir gerçek bu ayrıca. Yani mesela Cübbeli oturmuş korkuyor kader konusundan “Kaderi reddedenler var” kardeşim nasıl reddetsin bilimsel bir konu. Zaman yok yani zaman algı biçimi, zaman olmayınca mecburen kader olur zaten. Yani modern fizikte konu açıklanmış ona da gerek yok. Modern fiziğe de gerek yok beyinin algı biçimi zaman. An olduğuna göre yani bizim algımızın dışında dışarıda zaman olmadığına göre an olduğuna göre an olunca zaten mecburen kader olur. Yani başka bir açıklaması yok bunun. Adam kabul etmese ne olur? Yani istediği kadar etmesin. Teknik bir gerçek bu, adamın inkâr edebileceği bir şey değil bu.

 

(MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli bugün gerçekleşen MHP 12. Olağan Kurultayı’nda Ziya Gökalp’in Asker Duası şiirini okuyup ardından dua etti.)

MaşaAllah bu yaşta bu şevk, bu heyecan ki bayağı bir rahatsızlığı da var. Hiç umurunda bile değil bak görüyor musun? Kendini Allah’a adayınca Allah bak üstündeki bütün rahatsızlıkları alıyor ve ömrünü uzatıyor. Çoktan vefat ederdi çoktan. Dava adamı olduğu için mucize olarak ömrü uzatılıyor. Tayyip Hoca çoktan o darbede vefat ederdi Allah esirgesin çoktan. Mehdiyet’te görevi olduğu için ömrü uzatıldı. İmkânı yoktu o darbeden kurtulmanın yani mümkünü yoktu. Her yerde Hızır (as) oyunlarını bozdu. Her yerde bu bir mucizedir. Dikkatli gözler bunu görebilir maşaAllah Allah ömrünü daha da uzun etsin. Allah sağlık sıhhat versin Sayın Devlet Bahçeli’ye. Çok mübarek, muhterem bir insan. Çok seviyoruz, çok değer veriyoruz. Veli bir insan, gerçek dava adamı. Türkiye’nin böyle değerli bir insana çok ihtiyacı var. Allah İslam’ın tamamen hâkim olduğunu ona göstersin, bizlere de göstersin. Türk Birliği’nin oluştuğunu göstersin. Tayyip Hocam da öyle yani on beş dakikayla, nasıl olur mu adamlar gelmiş silahlı pusatlı. On beş dakika. Havada da vururlardı, karada da vururlardı, her yerde vururlardı. Hiçbir yerde kurtulamazdı. Hedef o zaten, adam binlerce adam ayaklanmış hedef o.

 

(“Eleştiri kabul etmeyenlere nasıl yaklaşmalıyız?” izleyici sorusu)

Ama kızdırıcı eleştiriyorlar kardeşim gönüllü olarak yapılması lazım. Nasıl yapılabilir? Aslında çok dolaylı yapmak lazım. Hiç alakasız bir olayı anlatmak lazım direkt şahıs hiç olmaz. En sağlamı bu. Bir genel olaydan bahsetmek lazım. Ama sırıttırarak değil açıkça belli ederek değil de bir bahaneyle anlatılabilir genel. Birkaç konu anlatırken onun arasında geçebilir. Sanatkarane yapmak lazım. Çünkü o dediğinde hemen orada onu düzelttiğinde mahcup edici olur. Onun ayarı kolay bir şey değil. Ama çok seviyorsa olur. Karşılıklı birbirlerini çok seviyorlarsa olur. Ama birbirine yabancı insanlarda biraz sorun olabilir. Aslında eleştiri bir insanın mükemmelliği için çok büyük bir ihtiyaç. Eleştiri olmadan nasıl rahat edecek ki? Ve nasıl gerçekleri bulacak, nasıl hatasını görecek? Gerçek bir eleştiri çok makbul bayağı güzel. Ama insanda nasıl etki yapıyor acaba onu? Ama benim duyduğum genel olarak kim olursa olsun rahatsız ediyor değil mi? Ama yapmak düzeltmek ister herhalde de mahcup mu olmuş oluyor? Çok dostane olması lazım çok dostane. Şöyle olabilir iyi yanlarını takdir ettikten sonra alakasız bir şeyi başka bir yerden bir konu anlatıyor gibi yapıp öyle anlatılabilir. En sağlam öyle olur.

 

(“Kusursuz insan var mıdır?” izleyici sorusu)

Dünyada olmuyor tabii, öyle bir şey olmaz. Ama peygamberlerden bakılabilir öyle kusursuz. İsa Mesih tabii bize anlatılan kısmı kadarıyla biliyoruz yoksa. Mesela Peygamberimiz (sav)’in her türlü hatasını Allah anlatıyor, diğer peygamberi de anlatıyor ama İsa Mesih’i pek anlatmamış Allah. Aktarıldığı kadarıyla pek hatası yok gibi görünüyor. Genç yaşta alındı zaten göğe Allah Katına otuz üç yaşında alındı. Ama İncil’e göre değerlendirirsek sertliği var mesela gidiyor orada adamların sehpalarını deviriyor falan. Aslı yoktur muhtemelen onların. Öyle bir insan değil o. Ama İncil’i esas alırsak, olmasaydı keşke denebilecek haller var. Ama İncil’dekiler benim kanaatim samimi yazılmış şeyler değil adamlar kendi kafalarındakini yazıyorlar. O kadar halim, o kadar sevgi dolu bir insan birden saldırgan olup adamların sehpalarını işte sattıkları malzemeleri yerle bir etmesi öyle bir şey olmaz bir de riskli bir ortamda yaşıyor zaten öyle belalı bir işe zaten girmez, zaten sürekli kaçıyor ve Romalıların takibinde. Ama Kuran’a göre öyle görünüyor. Ama kusursuzluğa göre zaten Allah bir şey kabul etmiyor ki. Bizim kusurlu olduğumuzu esas alarak bizi buraya gönderiyor zaten. Allah diyor “zalim, cahil, nankör” sayıyor insanlar için özelliklerini. Öyle ‘mükemmelsiniz de Ben sizi buraya mükemmelliğinizi görmeye gönderdim’ demiyor Allah. ‘Aczinizi, eksikliklerinizi biliyorum sizin burada kendinizi düzeltmenizi istiyorum’ diyor Allah. Özetle bence kusursuz insan zor Allahualem ama Allah yaratırsa ayrı.

 

(Türkiye’nin Afrin’in kent merkezine girmesinin ardından omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri IŞİD’e karşı düzenledikleri operasyonları durdurduğunu açıkladı. Afrin kanton yönetimi ise Birleşmiş Milletler’e Türkiye’yi durdurma çağrısı yaptı. PYD yaptığı açıklamada “DEAŞ’la mücadelenin aksamaya başlamasının tek nedeni Türk devletinin Afrin’e yönelik saldırılarıdır. Fırat’ın doğusundaki güçlerimizin direnişe katılmak için bölgeden çekilmesi buradaki operasyonun durmasına neden oldu” denildi.)

Acayip gıcıklar. Eşek kafası gibi ezildi kafanız işte it herifler. Köpek gibi aşağılandınız. Tayyip Hoca diyor ya “kuyruğunuzu kıstırdınız kaçtınız” diyor. Çakallara bak it gibi oradan korkmuş kaçmış. Tepelenecektiniz ve kaçtınız. Yok “öbür tarafa güç götürmek için o yüzden yapmıştık” diyor. Yok limonata satıyordunuz ondandır. Densiz herifler çok kızdırıcı. Bir de bizim istemediğimiz yerde IŞİD falan olmaz. Biz dedik IŞİD’e ‘çekilin’ çekildiler bu kadar açık. Yani öyle bir IŞİD tehlikesi olmuş olsa bölgede yani ciddi bir Türkiye için tehlike olsa uyarırız eğer yapmazlarsa silindir gibi ezeriz. Ne demek IŞİD? Bize yedi başlı ejderha gibi gösteriyorlar IŞİD’i. IŞİD diye bir tehlike yok adamlar darmaduman oldu. Toz duman oldu nerede IŞİD var? Ama gelir Türkiye’nin sınırına dayanır burada bizi rahatsız etmeye kalkarsa, işte yok ‘Türkiye’ye saldıracağız’ bilmem ne abuk sabuk hareketler yapmaya kalkarlarsa önce bir nezaketiyle uyarırız. ‘Buradan çekin gidin iyi olmaz sizi açıkça tepeleriz’ deriz yani. Söz dinlemezlerse de Allah vermesin hallaç pamuğuna çeviririz öyle bir derdimiz olmaz. PKK da bak dikleniyordu betonların içerisinde pestile döndüler. Gıcıklık yapmalarına gerek yok bir de ahmaklara bak “biz” diyor “limonata satmaya gitmiştik tezgahı boş bıraktığımız için ondan böyle olmuştur” diyor. Salak ezildin işte it gibi kuyruğunu kıstırdın kaçtın korktun, uyuz köpek gibi korktun, uyuz köpek gibi. Ne sahtekarlık yapıyorsun? Özel harekatı görünce, komandoları görünce aklınız tepenize gitti. Kaçtınız edebiyat yapmanıza gerek yok.   

 

(Afrin operasyonunun başladığı ilk günden beri titiz bir şekilde operasyonu gerçekleştiren askerlerimiz tek bir sivile bile zarar vermediler. Şehir merkezi de binalarla aynı eskiden olduğu gibi duruyor. Hiçbir hastaneye, okula zarar vermeden ilerleyen askerlerimizi gören halk sevinçten ağladı. Afrin merkezin fotoğrafı var görebiliriz. Bütün binalar yerli yerinde duruyor. Bir de Rakka’nın fotoğrafları var. Amerika’nın operasyonundan önce yeşil güzel bir şehir olan Rakka operasyon sonrası gördüğümüz şekle geldi. Ama Afrin’de herhangi bir zarar olmadı. MaşaAllah.)

İşte onları önceden uyarttık ya çok iyi oldu. Bak dedim “beyaz bayrak gösterin çekin gidin. Anons yapın” dedim anons yaptılar. Allah razı olsun. Gece gündüz anons. Yazı attılar helikopterden, uçaktan falan. “Radyo, televizyon bütün imkanlarla uyaralım” dedim yani çıksınlar diye. Hakikaten defolup gittiler. Dolayısıyla iş çıkmadı. Öbür türlü biraz vakit alabilirdi belki ama yine biterdi.  

 

(Hindistan'ın Cemmu ve Keşmir eyaletinde bulunan Srinagar’dan yayın yapan tanınmış köşe yazarlarına yer veren günlük gazete Kashmir Reader’da, “Suç oranlarını azaltmanın yolu hapishaneleri çoğaltmak değildir” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, suçla mücadele edebilmek için toplum içindeki sakıncalı ideolojileri ortadan kaldıracak bir eğitim sisteminin benimsenmesi gerektiğini anlatıyorsunuz. İnsanlarda milli bilinç, sevgi, vefa geliştirecek manevi ve bilimsel eğitim programlarıyla toplumları nefretten sevgiye iletebilmenin mümkün olduğunu belirtiyorsunuz.)

Her yer modern, herkes modern. Türkiye'de de modernlik hakim olsun. Ben bunu çok acı görüyorum, bir geçiş dönemi olarak görüyorum ama çok acı bu. Dekolte karşıtlığı, kadınlara karşıtlık falan bu çok korkunç. Bir avuç garibanın felsefesini Türkiye'ye hakim etmeye kalkıyorlar. Türk halkı da hayret, dehşet ve ibretle bunu izliyor. Geçen gün hepsi bir araya gelmişler, yan yana dizilmişler, onların felsefesini Türkiye'ye hakim etmek nasıl olsun? Yani Türkiye 83 milyonsa en az 80 milyonu karşı o adamlara. Bilmiyorum neden böyle bir deneme yapıyorlar, bunu anlamıyorum. 

 

Hz. Mehdi (as) İle İlgili Hadis Açıklamaları

Resulullah (sav) diyor ki: “İmam Mehdi orta boyludur” diyor. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar syf. 41)

Yine; “İmam Muhammed Mehdi orta boylu ve güzel yüzlü bir gençtir.” (Necmü-s Sakıp fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal)

“İmam Muhammed Mehdi orta boylu erlerdendir.” (Muhyiddin İbni Arabi, El-cevabü'l-Müstakim Amma Seele Anhü Et-Türmizi El-Hakim) Hem Tırmızi’de hem Hakim’de var.

“O İmam Mehdi orta boylu, güzel yüzlü, güzel saçlıdır, parlak saçlıdır” diyor. (Ahbarul, Düvel sayfa 117’de geçiyor) “O İmam Mehdi orta boylu güzel yüzlü, güzel saçlı, saçları parlaktır.” Diyor.

“İmam Mehdi uzun ömürlü ve genç yüzlüdür, onu gören 40 yaş civarında bir erkek diye düşünür. Bir işareti de Allah’ın emri gelinceye kadar yaşlanmayacağıdır.” (Kemalüddin sayfa 625)

Üç ayrı hadiste gözlerinin yeşil olduğundan bahsediliyor. “Dişleri, parlak ve ileri yaşlarda olmasına rağmen son derece genç görünür, saçları siyah ve parlak, sakal telleri ince ve vücudu geniş, boydan boya geniş” uyruklarına Peygamberimiz (sav) özellikle dikkat çekmiş “uyrukları geniştir” diyor. “Yürürken ayaklarını açarak dışarı doğru basar” diyor, hiçbir peygambere verilmemiş böyle bir detay. “Görünümü heybetli ve acardır İsrail’den gelen bir Resul gibi.” İsrailli bir Resul gibidir diyor. “İmam Mehdi’nin alametlerinden biri, yaşının ileri olmasına rağmen son derece genç görünmesidir” diyor. “İmam Mehdi’ye bakan biri yaşının kırk ya da daha az olduğunu tahmin edecek, hâlbuki ileri yaşta bir kişidir” diyor.

 İbni Abbas (ra) diyor ki; “Bu ümmeti Allah yarım günden öteye bırakmaz” yani Hicri 1500’den sonrasına bırakmaz. Kıyamet kopacak 1500’den sonra. “İstanbul’da bir adamın” yani Mehdi (as) “ve ehlibeytinin sofrasını görmedikçe, İstanbul Mehdi’nin sofrasını gördüğünde Kostantiniyye fetih olunur” diyor. Bak “Mehdi’nin sofrasını gördüğünde Kostantiniyye fetih olunur” ama İstanbul’da olduğu vurgulanıyor ayrı ayrı hadisler bunlar. “Allah bu ümmeti yarım günden öteye bırakmaz, İstanbul Mehdi’nin ve ehlibeytinin sofrasını görmedikçe kıyamet kopmaz. İstanbul Mehdi’nin sofrasını gördüğünde Kostantiniyye fetih olunur.” (Raviz Hz. Ebu Sa’lebe (ra) sahabe)

Ayrıca “Mehdi’nin deniz ortasında da sofrası olur” diyor ünlü, demek ki sofraları ünlü olacak bakın iki hadis burada var, bir hadis de orada var üç hadis sofralarıyla ilgili.

“Mehdi orta boyludur” diyor, Peygamberimiz (sav) “yeşil gözlü (aynûl hadra) heybetli bir şahıstır, geniş vücutludur, geniş omuzlu, iri gövdeli, karnı ve uyrukları geniştir, iki uyruk arası geniştir” bak “iki uyruk arası geniştir, yürürken bacaklarının ayırarak” diyor “dışarıya doğru basarak yürür” diyor. “İleri yaşlarda ama genç bir insan görünümündedir. Alnı açık ve geniştir, burnu ufak ve düzgündür, dişleri parlak, gözleri çekik, kaşları kavislidir, iki kaşının arasında küçük bir çukur vardır. Mehdi'nin göz kapağı olduğundan daha aşağıdadır. Bu ibare başka bir rivayette de şöyledir, gece uykusuzluktan; gece sohbetten dolayı göz kapağı aşağı doğru düşüktür.” Detayı görüyor musun? Bu İmam-ı Bakır’dan.

Yine ayrı bir rivayette daha “Kaşları yüksekçedir, yüzünde uykusuzluktan göz kapakları aşağı doğru düşüktür. Sakalı hafiftir, yanlarda az kevseç, aşağı tarafında yanlarına nazaran daha uzundur ama düzeltilmiş meczundur.” Meczun demek, cezm edilmiş, düzeltilmiş, “kevseç” ince demek. İnce, kaba değil sakalı Mehdi (as)’nin, kibar. “Güzel simalı biridir” diyor.

“Mehdi'nin parlak kıyafetleri vardır” diyor Peygamberimiz (sav). Detaya bak, “parlak, kıyafetleri parlaktır” diyor. Hatta Caferi Sadık, diyorlar “Kıyafetleriniz çok güzel” diyorlar, “siz Mehdi'ninkini bir görseniz” diyor. İnşaAllah, “parıl parıl parlar” diyor, “çok değerli ve güzel kıyafetleri olacak Mehdi'nin” diyor. Caferi Sadık, kendisinin kıyafetleri de güzelmiş, “Mehdi’ninki ile bu kıyas olmaz” diyor.

“Mehdi'nin kıyafetleri, ışık saçar, parıldar” diyor Peygamberimiz (sav). 52-53 Bihar'ul Envar’da. Mehdi'nin bedeninin sonradan daha da genişleyeceği söyleniyor maşaAllah, “zamanla daha genişleyecek” diyor. “Cennet ipeklerinden bir elbise giyecek” diyor cennet ipeklerinden. Yani ipek giyeceğini söylüyor ama onu övmek için, kıyafetinin güzelliğini övmek için söylüyor. Yoksa tabii ki cennetten gelmez de. Ama ipek elbise giyeceğini söylüyor.

“Mehdi ve ev arkadaşları, arazisi geniş, etrafı çevrili bir evde ikamet eder.” Bak çok acayip, “Mehdi ve ev arkadaşları, arazisi geniş” bak “arazisi geniş” dikkat edin “etrafı çevrili bir evde ikamet eder. Mehdi'nin bulunduğu yerde, Hz. Nuh da yerleşmiştir, o yerin adı “Arz-ı Tayyibe (temiz belde)dir.” MaşaAllah, İstanbul için “Beldetü’l Tayyibe” deniliyor ya ona da ayrıca işaret ediyor. Allahualem Nuh (as), benim kanaatim İstanbul'da kalmış. Yani Nuh tufanının olduğu yer burası olabilir. Mehdi (as)'nin çok fazla belayla, dertle karşılaşacağını söylüyor Peygamberimiz (sav), birçok bela ile karşılaşacak diyor. Ehlibeytte bu oluyor zaten. Birçok kahır ile karşılaşacağı, birçok kere haksızlıkla karşılaşacağı hadislerde belirtilmiş Mehdi (as)'nin. “Allah, Konstantiniyye’yi (İstanbul'u) çok sevdiği dostlarının” yani Mehdi ve talebelerinin “ehline fethedecek; onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak.” Demek ki, onlara hastalık isabet edecek ama hastalık etki etmeyecek, şifayab olacaklar. Hastalığın etkisi olmayacak, o çok manidar. Hastalık isabet etmez demiyor Peygamberimiz (sav), hastalık gelir ama şifayab olurlar ve “üzüntüyü kaldıracak” yani üzülecek olaylar olacak ama onlar üzülmeyecekler.

 

(“Nizam-ı alem için birisi idam edilebilir mi?” izleyici sorusu)

Yani nizam-ı alem için müebbet hapis versin. Niye asıyor? Kardeşlerini falan öldürüyordu padişahlar onu mu kastediyor acaba? Nizam-ı alem; yani öldürmeye gerek yok. En fazla sürgün olur veyahut müebbet hapsedersin. Kuran'da zaten üç husus var, fitne çıkardıysa yani devlete başkaldırıp devleti yıkmaya kalktıysa, üç cezası var; biri sürgündür, biri ayağının ve kolunun çapraz kesilmesidir. Yani adamın insan kesme ihtimali varsa yeniden yani böyle kitle katliamı yapması tehlikesi varsa yani seri katilse bunu durdurmak için bir tedbir olarak bu var. Veyahut tenkir yani idam edilmesi ama çoğu kere sürgün uygulanmıştır en çok uygulanan ceza sürgün olmuştur.

 

(“Bir yangınla karşılaşırsak ne yapmalıyız?” izleyici sorusu)

Tabii itfaiyeye haber vermek lazım. Ondan sonra orada durmak lazım yine tabii ne olur ne olmaz yardıma ihtiyaç olabilir, bazıları çünkü akılsızca şeyler yapabiliyor. Kendini atmaya kalkıyor falan orada akılcı bir koordinasyon gerekiyor, koordine etmek gerekiyor. Böyle geniş halı falan bulundurmak lazım, bazen atlaması gerekenler oluyor. Bir de çok fazla insan gerekir. Mesela bir halıyı, evet halı gibi bir şey olması lazım; battaniye de olabilir ama çok kuvvetli bir şey olması gerekiyor. Ama tutacak kişilerin de çok olması lazım ki, iyi gergin olsun, kuvvetli olsun. O iyi olabilir yani altta tedbir almak, birisinin iyi koordine etmesi lazım atlayacak kişiyi ama son ana kadar tabii atlamasını istememek lazım. Çaresi yoksa atlatmak gerekiyor.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275102/sayin-adnan-oktarin-18-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275102/sayin-adnan-oktarin-18-martMon, 18 Jun 2018 01:20:26 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 17 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 17 Mart 2018

 

(PYD, Afrin’de Kuran-ı Kerim’in içine sakladığı bombayla Uzman Çavuş Orhan Sürmen’i şehit etmişti Adnan Bey. Orhan Sürmen’in babası bir açıklama yaptı. “Ben oğlumu zaten şehit olması için yetiştirmiştim” dedi. “Kuran’ı yerden almasaydı asıl o zaman kahrolurdum. Oğluma bayrağın, Kuran’ın ve vatanın üç kutsalındır asla yerde bırakma demiştim. Evladım da öyle yaptı Kuran’ı yerde bırakmadı. Bıraksaydı kızardım, asıl o zaman kahrolurdum. Hainler duysun, siz gariban bir babanın gözbebeği dediği, memleket sevdalısı bir adamın şehit olması için yetiştirdiği aslanı aldınız. Bende iki aslan daha var, vatana feda olsun” dedi.)

Hele hele kabadayıya bak sen hele, maşaAllah. Allah sana uzun ömür versin. Ne mutlu böyle bir evlat yetiştirmişsin ne şerefli insansın ne asil insansın. İnsanın katrilyonları olsa ne olur, dünyada herkes gidiyor. Ama bak dünyada şanlısın, ahirette şanlısın. Evladın da şanlı sen de şanlısın ne mutlu sana, ne mutlu yiğide, ne mutlu kabadayıya. Allah benim güzel yüzlümün yakışıklımın şehadetini kabul etsin, şehadetini makbul etsin tebrik ediyoruz tekrar tekrar tebrik ediyoruz. Allah bizlere de nasip etsin. Israrla çağırsın, çağırmaya devam etsin. Namaz gibi onda da çağırmaya devam edecekler. MaşaAllah diyoruz yiğide. Allah yatak ölümü vermesin, şehadet, maşaAllah. Yiğidin sonu şehadet. Hz. Mehdi (as) bahsinde vardır “yiğidin sonu şehitliktir” diyor. Demek ki veliymiş ki şehit olmuş, maşaAllah.

 

(Afrin şehir merkezine 750 metreye kadar yaklaşan Mehmetçik, bölgedeki kritik tepeleri kontrol altına aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin’le ilgili şunları söyledi: “Afrin’in ele geçirilmesi artık an meselesi. Afrin’e girdik giriyoruz. Şu anda İslam’la yoğrulan bu ordu hem şehadete yürüdü hem de Afrin’de işi bitirdi. Her an müjdeyi alabilirsiniz öyle buyuruyor Allah’ımız. ‘Allah’ın yardımı yakındır, fetih yakındır’ diye müjdeliyor. inşaAllah fetih her an olabilir. MaşaAllah, tebarekeAllah maşaAllah” dedi.)

İşte Müslüman lider böyle olur. Adam diyor ki “Niye destekliyorsunuz?” Sen söylesen seni de desteklerdik. Yiğitçe çekinmeden Allah’ı gürül gürül anıyor. Gece-gündüz Allah’tan bahsediyor Müslüman öyle olur.

 

(Cumhurbaşkanımız konuşmasının devamında Yahya Kemal’in bir şiirini okudu. “Yahya Kemal ne diyor? ‘Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi, Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi. Ta ki yükselen ezanlarla müeyyed namın galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın’” maşaAllah.)

Gayet güzel. Tayyip Hocam dürüst delikanlı, dürüst insan, samimi Anadolu delikanlısıdır ayıp yapıyor uğraşanlar. Bilakis yolunu aç, yapabiliyorsan sen yap. “Yapamıyorum” diyorsun, o zaman bırak, değil mi? Onun ustası var işte, uzatmaya gerek yok. Hayır, Tayyip Hoca demiyor ki illaki “ben dünyada tekim, ben bu işi tek başıma yaparım” öyle demiyor. Başka yapan olmadığı için Allah rızası için yapıyor. Varsa o yeteneğin, öyle bir şeyin varsa o seni zaten destekler biz de destekleriz. Onun dışında ayağına dolanma.

 

Mümin Gücü Allah’tan Alır. Ben Şu Konuda Güçlüyüm Diyen İnsanı Allah Korusun Allah O Konuda Ezer. Ben Zayıfım Demek de Kendini Putlaştırmak Olur

Mümin gücü Allah’tan alır, o yanlış biliniyor. Diyor ki mesela “bu konuda güçlüyüm.” Allah esirgesin Allah o yönde insanı ezer yani. O şirk olur. “Zayıfım” dendiğinde o da şirk olur yani Allah’ın ona güç yetiremediğini iddia etmiş olursun. Diyor ki mesela “ben şuna dayanamıyorum zayıfım.” Bu ne? Kendini putlaştırmış oluyorsun yani “güç bende” diyorsun. Zayıflık veya güç her ikisini de Allah yaratır. Dolayısıyla herhangi bir insanın çıkıp “ben şu konuda güçlüyümdür” demesi şirk olur. Derse Allah tam aksini yapar mahcup eder. Mesela “şu konuda da zayıfım” diyor, bu da Müslümana yakışacak bir şey değil. Güç Allah’ın değil mi? Mesela korkaktır da Allah onu akıl almaz cesur yapar. Pintidir, son derece cömert hale getirir. Şüphecidir, şüphesini kaldırır. İmanı zayıftır imanını güçlendirir. Bütün güç Allah’ın elindedir. O, toplumda yanlış biliniyor. İnsanlar ister istemez kendilerini putlaştırabiliyorlar. Mesela “çok zeki” diyor “çok akıllı.” Nerede? “Akıl duruyor beyninde” diyor “adam sırf beyin” diyor. Yağdan oluşmuş, biraz da proteinden oluşmuş o blok eti putlaştırmış. “Adam saf beyin” diyor. Kardeşim, saf beyin diye bir şey yok aklı Allah yaratır, anbean yaratılıyor. Beyin de ruhun içinde yaratılıyor. Beynin içinde ruh yaratılmaz, ruhun içinde beyin yaratılır. Mümin ne güçlü olmayı kabul eder ne zayıf olmayı. Yani bütün gücün kuvvetin Allah’ta olduğunu bilir. Ama her yönde güçlü olduğuna Allah’ın gücü sayesinde güçlü olduğuna inanır. Allah’ın gücü sayesinde çünkü bu şekilde inanması lazım Allah’a güvenerek, onun dışında olmaz.

 

(“Duada ısrar etmek mi yoksa hayırlısı deyip geçmek mi?” izleyici sorusu)

Mesela bir şey istiyorsun Allah’tan olmamış oluyor, bir daha isteyebilirsin tabii. Zaten bazı isteklerin kesintisiz istenmesi lazım. Mesela Kuran’ı hakkıyla anlamak, hakkıyla yaşamak, en derin aşkla Allah’ı sevmek, en derin imanla Allah’a ibadet etmek, şirkten korunmak zaten gece-gündüz tekrar edeceğimiz dualar. Ömür boyu duada tekrar var bu konularda. Ama bazı işler için kastediyor herhalde. Mesela okula girememiş onun için dua ediyor ama bir dahaki seneye yine giriyor yine olmuyor yine dua ediyor. Olmuyorsa olmuyordur tabii hayırlısı demek lazım. O da bir işarettir, olmaması da bir işarettir, olmuyorsa hayırlısı demek iyi olur.

 

(Cuma namazı kıldırmak için Belçika’nın başkenti Brüksel’e eşiyle birlikte giden İsmailağa Cemaati’nin tanınan isimlerinden Abdülmetin Balkanlıoğlu, uçaktan indikten sonra havaalanında gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakıldığı açıklandı. Balkanlıoğlu, hiçbir gerekçe olmadan gözaltına alındığını söyledi.)

Yanlışlık olmuştur. İsmi bir yerde geçiyordur herhalde. Bir soruştursunlar. Bazen öyle oluyor. Tabii şüphelenmiştir tedirgin olmuştur ama. Bir yakalama kararı falan mı olması gerekiyor öyle bir şey için. Bir davası falan vardır yahut davaya gitmemiştir. Çok basit nedenlerden olabiliyor. O kadar önemli bir konu değil o. Davası oluyor mahkeme çağırıyor gitmiyor, yakalaması oluyor o yönden. Veyahut polis kanalıyla getirilmesi kararı alınıyor. Yani olabilir.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bozkurt işareti yapması çeşitli çevreler tarafından çok eleştiriliyor. AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal’a da bu konu soruldu. Mahir Ünal, “O işaret sanki kadraja yanlışlıkla girmiş” anlamına gelen bir açıklama yaptı. “Cumhurbaşkanımız toplumun değişik kesimlerinin hassasiyetlerine ilişkin sembolik işaretleri kullanabilir. Ama orada şu oldu; videoyu izlediğinizde göreceksiniz, Cumhurbaşkanımız AK Parti’nin rabiasını sayıyordu. O sırada kadraja da öyle bir görüntü girdi benim gördüğüm” dedi.)

Filmden anlaşılır. Bir de çok güzel bir şey, bunu çevirmeye ne gerek? Velev ki öyle bile olsa büyük bir şereftir, büyük bir onur ve güzelliktir. Bozkurt Türklüğün sembolüdür. Rahmetli Alparslan Türkeş’in unutturulmaya çalışıldığı, bozkurdun unutturulmaya çalışıldığı bir dönemde bozkurt işareti çok güzel bir şey. Daha da artıracağız, daha da dikkat çekeceğiz devam edeceğiz.

 

(Başbakan Yardımcısı Bozdağ, fetvaların kanuna uygun olma zorunluluğu olmadığını söyledi. “Fetva verilirken bugünkü pozitif hukuka göre fetva vermiyorlar. Çünkü anayasa ve yasa bunlara dinin temel kaynaklarına göre fetva vermesini emrediyor. Kuran’a ve İslam’a göre verilen cevap sizin hoşunuza gitmeyebilir veya bir başkası onu eleştirebilir veya bir kanunla bu çelişebilir. Yani Diyanet kanunla çelişiyor diye dinin kuralını açıklamamazlık yapamaz” dedi.)

Zaten öyle bir sorun yok. Yani bu tip şeyler zaten tartışılacak bir yönü yok bunun. İlk defa karşılaştığımız bir şey de değil her zaman karşılaşılan bir olay. Tabii ki kanunla çelişebilir ama din ayrıdır, kanun modern hukuk ayrıdır. Dolayısıyla acayip olan bir şey yok. Ama kadın aleyhtarı hareketler, konuşmalar bunların son bulması gerekiyor, bu net.

 

(“Neden Müslümanlar arasında fikir ayrılığı var?” izleyici sorusu)

Şia’yla Sünniler arasında var fikir ayrılığı. Bana göre de yok. Şiiler nur gibi Müslüman. Vahhabiler de Müslüman. Sünniler de Müslüman. Sevgisizlikten kaynaklanıyor. Fikir ayrılığından kaynaklanmıyor sevgisizlikten. Sana ne nasıl ibadet ediyorsa etsin. Mühim olan Müslüman olması. Ne şamata yapıyorsun? Sana ne adamın nasıl düşündüğü. O ona reddiye yazıyor o ona reddiye yazıyor. Bu sefer savaşlar çıkıyor, kavgalar çıkıyor, birbirlerini öldürüyorlar. Sana ne ya “Allah bir” diyor mu? Diyor. “Resulullah Peygamber (sav)’dir” diyor bitti. Evet. “Kıble Kabe’dir” diyor. Tamam. “Bütün peygamberleri kabul ediyorum, kadere inanıyorum, meleklere inanıyorum, cennete, cehenneme inanıyorum” diyor. Daha ne istiyorsun? Niye boğuşup kepazelik çıkartmaya kalkıyorsun? Sevgisizlik var. Fikir ayrılığı yok. Gayet normal insanlar çeşitli şekilde düşünebilirler.

 

(“İnfak etmek Allah'a yaklaştırır mı?” izleyici sorusu)

İnfak zaten gece gündüz yaşanması gereken bir sistem. Velayet sisteminde o var zaten. Aslında çok büyük bir suç işleniyor. Her yerde bütün İslam aleminde velayet sistemi olması gerekiyor. Bir kere birleşmeyerek bir suç işliyorlar. Müslümanların birlikte olması farz. Hepsi topluca birlikte olmaları lazım bir. İkincisi hepsi birbirini koruyup kollaması gerekiyor kendi çocuğu, kendi babası, kardeşi gibi. Bu iki farz terk edilmiş durumda. Yani galiz bir günaha girildi. Çok büyük bir haram. İki büyük haram işleniyor şu an.

 

(Adnan Bey, bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi’mizin 103. yıl dönümü oldu. Tüm milletimize kutlu olsun diyoruz ve vatanseverlikleriyle, fedakarlıklarıyla, cesaretleriyle yüksek bir ruh sergilemiş olan kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Bildiğimiz gibi Çanakkale Zaferimiz Türklerin hayatını değiştiren Kurtuluş Savaşı'na damgasını vuran, dünya tarihinin en önemli savaşlarından biri. Gelibolu’da büyük bir kahramanlıkla sonuçlanan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün askerlerimize “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” dediği sadece Türklerin değil bütün dünyanın hayatını değiştiren bir zaferimiz. Savaşta 490 bine yakın askerle gelen işgalci kuvvetler 300 binden fazla kayıp verdiler. Bizse 315 bin askerimizden 250 bini yurdumuzu korurken şehit oldu. Allah hepsine gani gani rahmet etsin inşaAllah.)

Allah Allah çok büyük olay olmuş. Çok çok büyük bir olay. Bir tabur asker üzerine bir bulut geliyor tamamen yok olmuş Çanakkale'de. Yani onu daha hala açıklayamıyorlar. Bir bulut üzerlerine geliyor kaplıyor bulut. Bulut kalktığında hiçbirinin olmadığını görüyorlar. Bir kişi, on kişi değil yüzlerce insan ama bu bir mucize. Bunu daha hala anlatabilmiş değiller.

 

Alevilerin Aleyhinde Konuşanlar Sevgisiz, Dengesiz İnsanlar. Böyle İnsanları Hiç Kaale Almamak Gerekir. Alevilik Sevgi, Dostluk, Kardeşlik, Modernlik, Nezihlik Demektir

Alevilerin aleyhinde konuşanlar ahlakı bozuk, kişiliği bozuk, şahsiyeti bozuk, kafası bozuk, sevgisiz, merhametsiz, dengesiz adamlar. Yani ne önemi var o adamların? Konuşsa ne olur konuşmasan ne olur? Alevilik yüksek bir sevgi anlayışıdır. Yüksek bir merhamet, kalite anlayışıdır ve bağnazlığa karşı da kaledir. Yani yirmi milyona yakın Alevi var Türkiye'de. Alevilik demek sevgi, merhamet, dostluk, kardeşlik, kibarlık, kalite, klaslık demektir. Nezihlik demektir. Bağnazlığa karşı da kale demektir. Aleviler hep yiğit olurlar, cesur ve kararlı olurlar. Samimidirler, vefalıdırlar, asil insanlar. Dolayısıyla adamların abuk sabuk konuşması bir tek Alevilere karşı olmuyor ki herkese karşı sevgisiz onlar. Kimseyi sevmiyorlar ama Aleviliği Allah sevdirmiş ki yirmi milyon insan Alevi olmuş. Ve Hz. Ali (kv)'yi sevmişler. Hz. Ali (kv)'yi seveni kim sevmez? Ehli beyti sevmişler. Ehlibeyti seveni kim sevmez? Hızır (as)'ı seviyorlar. Hızır (as)'ı seveni kim sevmez? Dolayısıyla biz yeteriz yani Alevi kardeşlerimizi sevme konusunda. Ki çok fazla sevenleri var. Onu da ayrıca söyleyeyim.

 

(“Hayata bakışımızı değiştirecek bir öneriniz var mı?” izleyici sorusu)

Allah’a hamdolsun Allah her türlü nimeti vermiş. Mutlu olmanız lazım. Allah’a şükür Allah var ve bizim sahibimiz hep nimetler içerisinde bizleri yaratıyor. İnancınızı bilsem bir şey söyleyeceğim. Ama herhalde sizi sıkan bir şeyler de var gibi anladım. Şöyle yapın Allah’ı çok sevin, Allah’ı anlamaya çalışın. Siz anlamaya çalışırsanız o size Kendini anlatır anladıkça da daha çok seversiniz, daha çok güvenirsiniz. Gönlünüz daha çok rahat eder. Samimi olun samimi yaklaşın Allah’a Allah sizi çok sever. Ve yardımcı olur ama tabii birden perde açılır gibi olmaz ama fark eder görürsünüz. Aşama aşama sürekli destekler sizi.

 

Güzel Ahlaktan Taviz Veren İnsan Allah Esirgesin Mahvolur. Boş Bulunup Bir An Taviz Verse Bile Hemen Allah’a Sığınıp Düzeltmesi Gerekir

Güzel ahlaktan taviz verdiğinde insan bir anda çöker Allah esirgesin. Kararır, aklı gider, kafası gider, beyni dağılır. Mahvolur Allah esirgesin. Hadi diyelim boş bulunup yaptı hemen tövbe edip, Allah’a yalvarıp hemen düzeltmesi lazım. Aman aman sakın sakın. İman eden birinin o tarz bir hata yapması çok vahim olur.

 

(“Kuran çok açıkken neden yanlış yorumluyorlar?” izleyici sorusu)

Herkes ruh sahibi olmuyor. Şeytanın ilkasıyla, şeytanın teşvikiyle öyle bir yola giriyorlar. Allah açıkça ‘namaz kılın’ diyor. Bunun neyini araştırıyorsun? ‘Oruç tutun’ diyor açık. ‘Ramazan ayı’ diyor tamam açık. ‘Zekat verin’ diyor açık. ‘Şarap içmeyin’ diyor açık. ‘Kumar oynamayın, zekat verin, Müslümanlara yardım edin.’ İşte ‘velayet sistemi olsun’ diye hepsi açık. Özellikle anlamazdan geliyorlar. Anlaşılmayacak hiçbir şey yok. Bilmiyorum eğer sorunları varsa o ayrı mesele ama normalde çok açık.

 

(“İnsanlar cennet ahlakının güzelliğinin neden farkına varmıyorlar?” izleyici sorusu)

Hep şaşırıyorsunuz; insanların niye ahlakı bozuk niye birbirlerine selam vermiyorlar niye sevgi göstermiyorlar, hayretler içinde kalıyorlar. Halbuki onlar özel olarak yaratılmış varlıklar. Ruhları yok onların ölü varlıklar. Allah onları öyle yaratıyor. Onların varlığı müminlerin sevabını çok artırır. Mesela münafık olmasa vidanjör yoksa bir yerde düşün ne kadar kirli pas olur. Değil mi? Hurdayı toplayan, kirleri pası toplayan, yamuğu yumuğu toplayan bir sistem gerekiyor. İşte Allah onları vidanjör gibi yaratıyor münafıkları bir geçer mahalleden bakarsın tertemiz olmuş. Arada sırada bir daha vidanjör geliyor diyorsun araba bir daha toplar yine gider. İç içe o pislik öyle kendi hallerinde yaşar onlar ve müminler de temizlenmiş olur, müminlere de yeni yeni tertemiz insanlar gelir.

 

(“İman etmesi bir insanı sevmemiz için yeterli midir?” izleyici sorusu)

Emin olamayız ki iman ettiğinden. Egoist bencil mi ona bakarız, gerçekten dürüst mü? Kendini Allah’a teslim etmiş mi, dünyadan geçmiş mi? Egoist bencilse ‘ben iman ettim’ demekle Allah diyor ayette “iman ettik demekle bırakılacağınızı mı zannettiniz?” diyor. Yüksek ahlak gösterecek. Yani cesur, vefalı, sabırlı, şefkatli, dirayetli, koruyucu. Allah’ı her an aklında tutan şirkten uzak dengeli, makul bir Müslüman olması lazım.

 

(“Askerlerin delikanlı ve yiğit olmaları imanlarından mıdır?” izleyici sorusu)

Bir kere ocak sağlam olacak. Şimdi askere giden adam orada kabadayı okuludur orası. Askere gitti mi adam ikinci bir yolu olmaz. Ürkek birisi bile olsa oraya gitti mi kabadayı olur. Kabadayılık öğretilir orada yiğitlik, aslanlık öğretilir. Oranın özel bir yer olması Peygamberimiz (sav)’in duasını almış olmasındandır inşaAllah. Peygamber ocağı derler ya ocaktır orası adı üstünde; peygamber ocağı. Oraya giden değişir kişilik alır. Ama genellikle bizim aslanlarımız hep imanlı ve hep kabadayıdırlar, yiğittirler.

 

(“Rekabet hırsını nasıl terk edebiliriz?” izleyici sorusu)

Liselerde falan oluyor genellikle o, mecburen oluyor bir anlamda. Şimdi sıra arkadaşın yedi almış sen almışsın dört gayriihtiyari acayip bir duruma düşersin. Yedi aldıysa senin de en azından yedi buçuk, sekiz alman gerekir. Bir şey olmaz o rekabetten bir zarar olmaz. Rekabet kaliteyi artırır. Veyahut adam güzel cayır cayır ipek ceket almış senin üstündeki ceket daha değişik böyle yani bir şekilde eğer yolu imkanı varda onun ceketinin daha iyisini de alırsan kalite artmış olur, güzel olur bir şey olmaz. Ama kırıcı, üzücü, yorucu olmaması gerekiyor. Yoksa rekabet kaliteyi artırır sözü doğrudur. Nefret olmadan, sevgisizlik olmadan olabilir. Ama canımın içinin demek istediği yani hani acı veren, rahatsızlık veren hırsı kastediyor. Böyle insanları birbirine düşman eden, huzursuz eden o çok kötü tabii rezalet. İki günlük dünya ölümü düşünsün. Maddenin görüntü olduğunu düşünsün, ekranın içinde ne rekabet edecek etsen ne olur? Rekabet sonucunda hadi sen dev bir apartman sahibi oldun bir de onun yanında gemi de var, kocaman bir gemin de var, koskoca bir tarlan tabanın da var. Gözünün kenarına bastında tarla, gemi, ev hepsi beraber gidip gelir şöyle beyninin içindeki bir görüntü onun için ne hırs yapacaksın? Maddenin hakikatini bilmek bu meseleyi halleder.

 

(Yaklaşık iki saat önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı özel kuvvetler Afrin ilçe merkezinde operasyona başladı. Allah ordumuzu muzaffer kılsın inşaAllah.)

Allah muvaffak etsin, Allah onları kahpe kurşunlardan korusun. Hayırla, bereketle, sağlıkla, sıhhatle operasyonu bitirmeyi nasip etsin Cenab-ı Allah. İnşaAllah bir can kaybı olmaz. Askerlerimiz sağ salim dönerler.

 

(“Kesintisiz samimiyet mümkün mü?” izleyici sorusu)

Tabii mümkün. Çünkü öbür türlü zaten çok sıkıcıdır samimiyetsizlik. Yani insanı boğar. Manyak gibi olur insan. Melankoliye kayar, duygusallığa kayar, dengesizliğe kayar. Üzüntü, sıkıntı, bunalım üstüne gelir. Ama samimiyette gayet akıllı, gayet tutarlı, gayet mantıklı olur. Her şeyi güzel olur. Sevgisi, dostluğu, arkadaşlığı, yüzü de güzel olur samimi insanın. Samimi olmayanın yüzü çirkinleşir.  

 

(Zeytindalı Harekatı’ndan bir son dakika haberi geldi. Afrin’de yaralanan askerimiz Piyade Binbaşı Mithat Dunca tedavi gördüğü Hatay Devlet Hastanesi’nde bu akşam şehit oldu.)

Koçum benim, aslanım, yiğidim. Boyunu busunu yaratan Allah’a kurban olayım. Şanlı kabadayı tebrik ediyorum şehadetini. Allah mübarek etsin. Senin gibi aslanların şehadetiyle inşaAllah İttihad-ı İslam olacak, Türk İslam Birliği olacak. Ne mutlu sana ki bu vakitte Hz. Hamza (ra)’yla berabersin, Hz. Ali (kv)’yle berabersin. Hz. Ömer (ra)’le berabersin. Biz onlardan uzağız seni tebrik ediyoruz. Israrla çağırmaya devam. Çağırın gelelim inşaAllah. Size imrendik, size olan ikrama imrendik, Allah’ın verdiği nimete imrendik. Allah bizlere de size verdiği nimeti nasip etsin. Tekrar tekrar tebrik ediyoruz. Bu asil makamınızı, bu soylu makamınızı Allah size tahsis ettiği için size çok imreniyoruz. İnşaAllah bize de nasip olur. Annene babana sevdiklerine Allah uzun ömür versin. 

 

(“İnsanlar arasında yardım ve dayanışma nasıl olmalıdır sizce?” izleyici sorusu)

Aslında velayet sistemi olması gerekiyor bu bütün dinlerin ana teması, ana özelliği yani namaz, oruç, zekât nasıl ünlü bir konu, böyle ünlü bir konudur. Hayret edecek şekilde bu terk edilmiş. Yani din yaşandığında herkes herkesle kardeş oluyor, herkes herkesin kardeşi, çocuğu, babası oluyor. Mesela sokaktaki bir genç kıza, herkes sahip olmakla mükellef yani yemeği, kıyafeti, kalacağı yer her şeyi. Sokaktaki bir çocuk da öyle, herhangi bir yaşlı insan da öyle buna velayet sistemi deniliyor yani müminler birbirlerinin velisi, mecburlar buna bu uygulanmıyor. Hz. Musa (as) zamanında var. Hz. İsa (as) zamanında Hz. İsa (as) güzel uygulamış. Resulullah (sav) uygulamış, Resulullah (sav)’ın vefatından hemen sonra kaldırmışlar, hemen vefatında sonra.

 

(“İnsan büyüklenme hissini nasıl engeller?” izleyici sorusu)

Büyüklenme hissi olanlar zaten, çok özür dilerim de anormal oluyorlar, yani akli dengesi yerinde olmuyor. Hasta ve saldırgan oluyorlar yani herkes onları terk eder, öyle tipleri yani hiç görmezden falan gelirler. Bir mağazaya girse, adam hiç mağaza sahibi ilgilenmiyor. Bir arkadaşı olsa hemen yanından gider kaçar. Bunlar bir garip mahlûklar dolayısıyla büyüklense ne olur, büyüklenmese ne olur? Hasta adamlar bunlar ruhen hastalar dolayısıyla bunlardan uzaklaşmak yeterlidir, sadece uzak durmak lazım.

 

(“Afrin tamamen teröristlerden temizlenir mi?” izleyici sorusu)

Normalde çok kolay bir şey. Rahatça askerin, polisin yapacağı bir şey de çok dikkatli, özenli oluyorlar o kadar. Sivil kalmamasına dikkat ediyorlar. Sivilden tamamen temizlense yani benim kanaatim birkaç saatte bile bitirirler. Yani zarar gelmemesi, titizlik çok önemli oluyor. Bir çocuk bile, bir kadın bile çok önemli oluyor. Yoksa teknik açıdan Allah vermesin yani en fazla birkaç saat sürer. Halı bombardımanı olur yerle bir edersin şehri, şehri haritadan silersin. Hiç asker kaybı da olmaz şehit de vermezsin. Sıfır şehit. Ve hiçbir olay olmaz yani. Sıfır olay olur maddi zayiat da olmaz hiç şehit de vermezsin. Ama Allah vermesin, o tip şeyler tabii insanlar vicdan azabı çekileceği için yapılmıyor. Yoksa hem topçu desteği hem havadan oranın coğrafi yapısı bile değiştirilir. Bambaşka bir yer olur, gelen “burası neresi?” falan der. Tanınmayacak hale sokmak mümkün ama olmaz.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275101/sayin-adnan-oktarin-17-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275101/sayin-adnan-oktarin-17-martMon, 18 Jun 2018 01:14:30 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 15 Mart 2018

 

(Terör örgütü YPG Afrin şehir merkezinden çıkmaya çalışan sivil halkı dozerlerle engellemeye çalışıyor. Yolları dozerlerle kapatıyor. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri bu düzenekleri vurarak yolları açıyor.)

Özellikle ikmal yolları tamamen kapatılması gerekiyor. Geçecekleri köprüler şu bu falan bunların tamamının havaya uçurulması lazım. Askerimiz o konuda maşaAllah tecrübeli. Hakikaten dünya ordularında böyle akılcı mücadele eden bir ordu ben hatırlamıyorum. Çok planlı, çok teknik, çok akılcı ve kanaviçe işler gibi o kadar titizler. Aman sivillere bir şey olmasın, aman çocuklara bir şey olmasın çok özen gösteriyorlar. O da onlara sevap, hem ne sevap. MaşaAllah diyoruz merhametlerine, titizliklerine, özenlerine.

 

(Avrupa Parlamentosu’nda yarın oylanacak karar tasarısında Türkiye’ye Afrin’deki askerlerini çekmesi çağrısı yapılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün bu çağrıya cevap verdi. “Avrupa Parlamentosu’nda Afrin’le alakalı olarak bizim oradaki harekatı durdurmamız istenecekmiş. Genişlemeden sorumlu bayan var bir tane, böyle bir arzuda bulunmuş. Boşuna heveslenmeyin, işimiz bitmedikçe oradan çıkmayacağız bunu bilesiniz. Türkiye bir şamar oğlanı değildir. Dolayısıyla oradaki işimiz bitecek öyle çıkacağız. Bu sözler de bizim bir kulağımızdan girer ötekinden çıkar” dedi.)

Helal kabadayıya helal. Yedi ceddine rahmet olsun senin. Densizlere bak densizlere bak, Türkiye’nin böğründe komünist, Allahsız, Kitapsız kan döken bir çete, bir alçak Kuran’ı koyuyor altına bomba koyuyor, böyle alçak kahpe bunlar. Bunları biz orada muhafaza edecekmişiz, ses çıkarmayacakmışız, çekinecekmişiz, “pardon yanlışlık yaptık” diyecekmişiz, “bu olmadı tabii hakkıdır bunlar burada kalsın” diyecekmişiz. Kardeşim şimdi insanın ağzına dolu dolu geliyor, densizliğe bak münasebetsizliğe bak. Sen bir şey yapmıyorsun, bu alçakları oradan temizlemiyorsun, temizleyene de laf söylüyorsun. Hepsini oradan söküp çıkaracağız öyle bir şey yok. Şanlı kabadayı sen doğru yoldasın Allah yardımcın olsun sonuna kadar da yanındayız.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Beştepe’de liseli öğrencilerle buluştu ve onlara “ben sizi çok seviyorum” diye seslendi. “Gençler, ben sizi çok seviyorum, o yüzden okulların önünde elinde sigarayla gördüğüm zaman kahroluyorum. Ciğerlerini, kalbini adeta tehdit ediyor, buna fırsat vermeyin. Allah’ın bizlere emaneti olan bu vücudu hep beraber kullanalım. Bu öyle bir bela ki en yakın arkadaşlarım bile söz veriyorlar ‘tamam bıraktım’ diyorlar. Bir ay sonra görüşüyoruz bir bakıyorum leş gibi sigara kokuyorlar” dedi.)

Tayyip Hocam çok güzel söylemiş. Ne güzel insan ne kadar haklı, ne kadar doğru. Ben inanamıyorum mesela su gibi genç kızlar su gibi. Liseli üniformalı falan, o minicik o güzel ellerinin arasında sigaralar. Soruyorum “zevk veriyor mu?” diyorum “yok” diyor. Yani “herhangi bir şekilde sıkıntını alıyor mu?” diyorum “yok.” “Tadı hoşuna gidiyor mu?” diyorum “o da yok.” Ne içiyorsun o zaman? Açıklaması yok, şeytanın bir oyunu.

 

(“Allah inkar edenlere neden azap vermiyor?” izleyici sorusu)

İnkar edeni zaten Kendi yaratıyor, imtihan için zaten gerekiyor onlar. Fakat azabı hemen vermeyi kastediyorsun sen. O zaman müminler imtihan olamaz. Onların varlığıyla mümin kıyaslandığı için onların var olması gerekiyor. Müminin de onları görmesi hatta onlarla mücadele etmesi, onları iknaya çalışması, konuşması gerekiyor ki sevap alabilsin. Ama en sonunda cezalanırlar tabii. Fakat şuuru kapalıdır onların onu da söyleyeyim. Allah onların ölü olduğunu söylüyor muhkem ayet, ima yollu yahut müteşabih değil. “Onlar öldüler siz onları diri zannediyorsunuz” diyor Allah. “Onlar ölüdürler” bak “gözü vardır görmez” diyor “kulağı vardır işitmez, siz onları işitir mi zannediyorsunuz? İşitmezler” diyor. “Arada bir perde vardır” diyor “onların görüp işitmelerini engelleyen perdeler meydana getirdik” diyor. “Ölüdürler hayvanlar gibidirler hatta hayvanlardan da aşağıdırlar” diyor. Çünkü hayvanlar masum oluyor. Onlar hayvanların gösterdiği asaleti, güzelliği gösteremez. Aşağılık hareket yaptıkları için Allah “onlar aşağılıktırlar” diyor.

 

(Adnan Bey, siz uzun yıllardır kanser hastalarının ilaçlarının devlet tarafından karşılanması ve kanser hastalarından hiçbir şekilde para alınmaması gerektiğini anlatıyorsunuz. Devlet bu konuda adımlar atıyor. Son olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu yeni bir açıklama daha yaptı. “Vatandaşlarımızın sağlığı bizim için en önemli şey. Sağlık konularını kesinlikle maliyet unsuru olarak görmüyoruz. Yeni bir gelişme olarak dört tane daha kanser ilacımızı geri ödeme listesine aldık. Onun dışında çok sayıda ilacımız geri ödeme listesine girmiş durumda” dedi.)

Bilhassa kanser kardeşim aman aman, yani öyle şey olmaz. Hastaneden ilaç verdiklerinde hastane masrafını da ilacını da biz ödeyelim. İster vakıf kursunlar ister vergi koysunlar. Kanser zaten zor bir hastalık. O kadar anormal bir durum ki bu. Mesela adam ailesine bakıyor, diyorlar ki “kardeşim sen kanser oldun.” Nedir? “Mide kanseri” diyor. Çok çetin bir hastalık, midesinin alınması gerekiyor. Adam çalışamaz. Ameliyat için hastaneye yatıyor “bir 400 bin liranızı alırız” diyor. Adamın zaten bir tane evi var, iyi kötü de bir arabası var. İşinden zaten olmuş, evi satıyorlar, arabayı satıyorlar borçlanıyorlar adam ameliyat oluyor, evde yatalak, karısı, çocuğu var. Kardeşim, böyle bir facia olur mu? Ne alaka niye para alınsın? Niye para alınsın? Bilakis maaşı devam etmesi lazım çalışamadığı için. Kasten yapmamış ki hastalıktan yapmış. Ha ödeyemiyor, biz öderiz kardeşim Allah Allah. Ben dört ayakkabı alacaksam bir ayakkabı alırım öderim. Bize bu konuda ya vergi getirsinler veyahut vakıf kursunlar gereğini yapalım.

 

(“Sürekli sevgi kelimeleri kullanmak sizce samimiyet göstergesi midir?” izleyici sorusu)

Çok iyi olur. Çünkü hep nefret kelimeleri var. Eğer sevgi kelimesi kullanıyorsa her halükarda kullanması çok çok faydalı güzel. Duyanlara, insanlara iyi bir örnek olur, teşvik olmuş olur. Çünkü sevgi cümlesi kullanan insan parmakla sayılır çok eksik çok az. Binde bir, yüz binde bir. Nerede öyle insan? Keşke çok kullansa, çok sevgi kelimesi kullanan insan olsa. Teşvik edici olmak lazım, hiçbir mahsuru yok. İbadet olarak kabul et. Çünkü sevgi sözü kalplerde çok olumlu etki yapar insanı açar.

 

(“Bilim dünyasının insanlardan gizlediği bir şeyler var mıdır?” izleyici sorusu)

Mesela maddenin olmadığı. “Bilim dünyası bunu büyük bir korkuyla fark etti” diyor. Modern fizikçiler bundan bahsedemiyorlar. Mesela zamanın ve mekanın olmadığını anlatamıyorlar. Zaman ve mekan yok, tamamen beynin algı biçimi, dışarıda yok öyle bir şey. Renk yok, ışık yok, zaman yok, mekan yok hepsi beynin algısı, beynin algısına göre oluşuyor. Serbest uzayda yok böyle bir şey. Yani gölge varlık olarak var.

 

Deccal kudurmuş gibi saldırıyor şu an. Yani cinnet geçiriyor. “Artık son dönemi olduğu için durumu muhafazaya çalışır” diyor Bediüzzaman “dördüncü dönemi” diyor “son dönemidir artık durumu muhafazaya çalışır” diyor. “Yapacağı bir şey kalmamıştır” diyor. Şu an durumu muhafazaya çalışıyor. Biz de bunu yıkacak elimizden ne geliyorsa yapacağız inşaAllah ve yapıyoruz. Ama tabii elimizden geleni yapmamız biz kendi bunu arzumuzla, kendi kafamızla yapıyormuşuz gibi görünüyor ama bu kaderde Allah'ın deccaliyeti yıkması olayı. Yani deccale gücünü veren de Allah'tır. İnsanların meşesinin, müziğin, sanatın, estetiğin kalkması deccalin alameti olarak oluşuyor ama onun yaratılmasını Allah yaratır. Ama onun yok edilmesi görevini şu an Mehdiyet üstlendi. Bunun atağı var biz de öncüsüyüz bunun için bir gayret ediyoruz. Ama bunu tabii kaderde Allah yaratıyor. Mesela ilk darbeyi yedi, Darwinizm’le darbeyi yedi. Kadınlara yapılan çirkin bakış açısı, saldırı mantığı, kadınlara uygulanan şiddet ruhu da bizzat hükümetin ağzıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ağzıyla mühürlenmiş oldu. Ve kendilerini yerden yere atıyorlar kadın dövemeyecekleri için. Çünkü ağız tadıyla artık kadın dövemeyecekler. Ama tabii bu biraz vakit alacak gibi görünüyor.

 

(“Dikkatimizi daha çok nasıl arttırabiliriz?” izleyici sorusu)

Dikkat kapalılığı, dikkat aslında açık oluyor da insanlar dikkatini başka şeylere verdiği için dikkati kapalı oluyor. Çok şey düşünüyorlar. Kendilerini sıkacak çok şey. Çünkü tehlike fazla olduğu için dünyada, insanlar ahlaksız olduğu için, dünya bozulduğu için kendini yalnız görüyor insanlar ve her şeyi cisimleri, insanları, hayvanları her şeyi tehlikeli görüyor. Çünkü mesela dolap devriliyor üstüne. Köpek ısırmaya kalkıyor. Elektrik kablosunda elektrik oluyor. Babası dövmeye kalkıyor. Ağabeyi bıçaklamaya kalkıyor. Kocası “deşarj olacağım” diyor odunla dövmeye kalkıyor. Sokağa çıkıyor adam tahmin etmediği anda suratına yumruk atıyor. Yani inanılmaz kepazelik. Çocuğu oluyor mesela üç yaşında “niye bacağını açtın?” diyor “amcası görecek bacaklarını tahrik olur” diyor. Veyahut oğlunun yanında diz kapağı açılıyor “bilmem ne umduğu zaman çocuğun” diyor. Kendi öz çocuğu “senden bilmem ne umduğu zaman” diyor. “Niye açtın diz kapağını?” diyor yani dehşet verici bir dünya gösteriyorlar. O yüzden insanların dikkati, beyni uyuşuyor adeta. Hep gereksiz konulara dikkatlerini verdikleri için lüzumlu yahut herhangi bir konuya dikkatini veremeyecek hale geliyor. Sürekli unutkanlık, sürekli dikkat dağınıklığı meydana geliyor. Buna karşı ne yapılır? Buna karşı yapılacak şey işte alemleri mesela atomun içinde alem yaratan Allah'a kalbi tam bağlamak olur. Çünkü bu gelenekçi takımını, mesela bu anormallikleri yaratan Allah. Mehdi (as)'nin çıkması için yapıyor Allah. İsa Mesih (as)'in zuhuru için yapıyor. Zaten bunlar olmazsa çıkmazlar. Bunlar mutlaka olması gerekiyor. Hatta bunlar hafif daha da şiddetli olaylar da olacak. Daha da şiddetlileri olur. Mehdi (as)’nin zuhuru için Allah tarafından yapıldığı için her şeye kafa takarak, her şeyden çekinerek değil de kalbi Allah'a bağlayarak, gerekli olan şeylere dikkat ederek yaşamak lazım. Gereksiz şeylere dikkat vermemek lazım.

 

(“Türkçülük hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

Şöyle olabilir yani saf ırk olarak Türkçülük çok korkunç tabii. Aklı başında bir insanın yapacağı bir şey değil. Ama Türkiye’de olan bütün Türklere biz Türk diyoruz biliyorsunuz. Yani belki yetmiş kavim vardır Türkiye’de, hepsine Türk diyoruz bu çok güzel. Mesela Kazakistan’a gidiyoruz belki yarısı Rus’tur ama biz hepsine Türk diyoruz. Mesela Tacikistan'a gidiyoruz Çinliler var, Ruslar var, Moldovyalılar var, Litvanyalılar var hepsine Türk diyoruz. Bu anlamda Türk, Türkçülük güzel. Bu anlamda yani hepsini içine alan, hepsini seven yani bir hars olarak, bir kültür olarak Türkçülük güzel.

 

Hadis Açıklamaları

Resulullah (sav) “Her yaptığımı o da (Mehdi (as) da) yapacaktır. Resulullah (sav) cahiliye temellerini yıktığı gibi, Mehdi (as) de önceki temelleri yıkacaktır.” Yani bu bağnazlık, kadın dövme, şu bu falan, bunları yıkacaktır diyor. “İslam’ı yeniden baştan alacaktır. Mehdi (as) dini aynı Peygamber (sav) zamanında olduğunu gibi aynen uygulayacak. Yeryüzünden mezhepleri kaldıracak. Halis ve hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak.” (Muhammed Bin Resul El Hüseyin El Berzenci Kıyamet Alametleri)

Mehdi (as)’yi, Peygamber Efendimiz (sav) tarif ederken baştan sona geniş bir insan olarak tarif ediyor. “Alnı geniştir” diyor. “Omuzları geniştir, göğsü geniştir, karnı geniştir, uylukları geniştir” tarzında açıklıyor. “Orta boyludur” diyor, saçlarına varıncaya kadar, hatta “saçları kulaklarının üstünde dalgalanır” diyor. “Kaş çatma çizgisi tektir” diyor. “Burnu, küçük ve kalkık bir burnu vardır” diyor, “ama ortası hafif bombelidir. Sakalı yanlardan cezmedilmiştir” diyor, alttan meczum yani cezmedilmiş meczum. “Yanlardan inceltilmiştir, incedir sakalları” diyor. Cübbeli diyor ki bak. “Şu kısmı çok naiftir” diyor “çok temiz, parlak” ve onu uzun uzun anlatıyor. “Dişleri parlak güldüğünde leman eder” diyor. Bembeyaz dişleri çok temiz İmam Mehdi (as)’nin. “Orta boyludur” diyor Peygamber Efendimiz (sav) . “Saçları siyah, sakalı da siyahtır” diyor. Saçının ve sakalının parlak olduğu da belirtiliyor Mehdi (as)’nin. “Sırtında bir ben vardır” diyor, tam o kürek kemiği hizasında, Peygamberimiz (sav)’de olduğu gibi. “Sağ ayağında bir ben vardır” diyor. Ve yine “sağ göğsünde yaprak şeklinde bir ben vardır” diyor. İki ayrı ağacın yaprağına benzetilmiş. “Yeşil gözlüdür” üç ayrı hadis var alenen hadra diye yeşil geçtiği halde. Hadra biz nedir diyoruz. Hocaya soruyoruz. “Siyah tabii ki” diyor. İnsaf insaf. Hadra hıdır oradan geliyor yeşil Arapça. Yeşil ne zaman siyah oldu? İnanılır gibi değil. “Diz kapakları çıkıktır” diyor. “Uylukları birbirinden ayrıktır” diyor. Ve “uylukları geniştir” diyor. Ayrıca “adımlarını dışarıya doğru basar” diyor. Geniş basıyor ve dışarıya doğru ayakları. 

Yine bir rivayette diyor ki: “Bir özelliği de yürürken uyluklarının açık ve birbirinden uzak olmasıdır.” Yani bildiğimiz yürüyüş tarzında değil. Ayakları ayırarak yürüyor. Basarak yani ayıra ayıra iki tarafa basarak yürüyor. Bu da onun belirgin bir özelliği. Bu çünkü özellikle yapılacak bir şey değildir. Doğal özelliği uylukların ayrı olması ve ayaklarını dışarıya basarak yürümek yapmacık yapılacak bir şey değil insan beceremez böyle bir şeyi. Olsa bile çocukluğundan beri öyle olduğu anlaşılıyor. “Bacakları enerjiktir” diyor Peygamberimiz (sav) yani hareketli, hızlıdır. “Geniş karınlıdır. Bacakları çok enerjiktir, omuzları geniştir. Onun gecesi Allah’a boyun eğerek ve Allah’ı anarak geçecektir” diyor geceleri. “Münafıkların attığı suçlar onu Allah’ın huzurunda etkilemeyecektir. O nur yayan bir kandildir.” Bak görüyor musun? “Münafıkların attığı suçlar” iftiralar, “Onu” Mehdi (as)’ı “Allah’ın huzurunda etkilemeyecektir. O nur yayan bir kandildir.” Nerede geçiyor? Bihar'ul Envar 86 ve 81. 

“Güzel simalıdır. Peygamberler gibi azametlidir, yüzü nurlu çehresi huzur verir, yüzü görkemlidir. İlerleyen yaşlarında genç görünümlüdür. Görünümüyle İsrail oğullarına benzer. Beni İsrail görünümündedir, orta boyludur, uzun ömürlüdür. Cildi güzeldir, cildi parlaktır, cilt rengi kırmızıya karışık beyazdır. Cilt rengi kimi zaman açık, kimi zaman daha koyudur. Burnu çok muntazamdır, ince burunludur, burnu küçüktür. Burnunun orta bölümünde belli belirsiz küçük bir çıkıntı vardır. Alnı parlaktır, alnı geniştir, açık alınlıdır. Alnında bir iz yara izi vardır. Alnında hafif bir içbükeylik vardır.” Alnı hafif iç bükey. “Yanağında bir ben vardır, bu ben açık renkli ve parlaktır. Hz. Musa (as)’nın yanağındaki ben gibidir. Yanağındaki ben dışa çıkıktır. Çekik gözlüdür hafif, yeşil gözlüdür. Kaşları kavislidir. İki kaşının arasında tek çizgi halinde küçük bir çukur vardır. Saçı gürdür, saçı siyahtır. Saçlarının güzelliği dikkat çeker. Saçları kulağının üzerinde kıvrılır. Sakalı sıktır, sakalı siyahtır, sakalı cezmedilmiş” yani düzeltilmiştir. “Sakalı yanlarda daha azdır. Sakalı hafif olup” yani ince sakalı, “sakalı yanlarda az, aşağı tarafı ise daha cezmedilmiştir. Bütün vücudu geniştir” diyor hadiste yine. “Geniş vücutludur, omuzları geniştir, omuzları heybetlidir. Uylukları geniştir, karnı geniştir, başı büyüktür.  Peygamberimiz (sav)’inkine benzer ben vardır. Sağ bacağında siyah bir iz, sağ bacağındaki iz beden renginden farklıdır.” Yine “sağ uyluğunda bir ben vardır” diyor. Yine bacağa dikkat çekiyor. “Sırtında bir ben vardır iki omuz arasında göğüs, kalp hizasında ben vardır gerdek düğmesi gibi. Yine sağ göğsünde yaprak şeklinde büyükçe esmer bir leke vardır. Omuzunda nübüvvet mührü vardır. Alnında iz vardır. Heybetli bir şahıstır. Bedeni çok güçlüdür, sesi güçlüdür. Sesi güzel nefes kesicidir. Kemik yapısı gençtir. Uyluklarının arası geniştir.” Yani ona özellikle dikkat çekiyor Peygamberimiz (sav) . “Uyluklarının arası geniştir, açıktır. Diz kapakları öne çıkıktır. Bakışları etkileyicidir. Hayranlık uyandıran bir çekiciliğe sahiptir bakışları. Yanakları daha az dolgundur. Dişleri güzel ve parlaktır. Güldüğünde parlar leman eder” diyor Peygamberimiz (sav). “Yürüyüşü; adımlarını dışarıya doğru atar.” Yani bacakları ayrıktır diyor yürürken. Dışarıya doğru basarak yürür diyor. “Konuşurken kimi zaman dilinde ağırlık oluşur. Konuşmalarında vurgu yapmak için sağ elini kullanır. Uzun ömürlüdür diyor.

“Yaklaşık üç yüz on üç talebesi vardır” diyor Peygamberimiz (sav). “Eline bakarak talebeleriyle konuşur” işte cep telefonu ipad falan “bütün talebelerini görür” diyor “eline baktığında” diyor. “Dünyanın her yerini görür” diyor alenen cep telefonu tabii. “Doğumu evindedir” diyor. “Gizlidir” diyor. “Seyittir Peygamberimiz (sav)’in soyundandır. Yorulduğunda göz kapağı biraz sarkar” diyor “aşağı doğru” bu çok acayip bir detay değil mi? Çok acayip yani. “Evi geniş araziyle etrafı çevrilidir. Arapçayı pek bilmez” diyor Peygamberimiz (sav). Sesinin güzelliğine dikkat çekilmiş.

“Resulullah (sav)’ın torunlarından El Kaim-El Mehdi, dünyayı başka bir dünyaya dönüştürecektir. Şekil, karakter, asalet açısından İsa Mesih’e en çok benzeyen El Kaim- El Mehdi’dir. Allah ona Mehdi (as)’a tüm peygamberlere verdiklerini verecek ve bunun da ötesinde Mehdi (as)’ı hepsine tercih edecektir. Ali’nin soyundan olan kaim Hz. Yusuf (as)’un ortadan kaybolması gibi kaybolacak. Meryem oğlu İsa’nın tekrardan zuhuru gibi zuhur edecektir.” Yani “Hz. Yusuf gibi hapse girecek” diyor ama “bu iki kere olacak” diyor. “Meryem oğlu İsa’nın tekrardan zuhuru gibi de zuhur edecektir.”

 

(“Kuran ahlakından uzak olanlarla aynı evde yaşayanlara ne tavsiye edersiniz?” izleyici sorusu)

Sabrederse çok sevap alır. Dindar insanların içinde yaşayandansa mesela yüz misli daha fazla sevap kazanır, onun için bir hayır. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) de müşriklerin içinde İslam’ı yaşadı çok fazla sevap aldı. Ama sahabelerin içinde yaşamaya başlayınca sevap düşer azalır. Mesela bin sevap alırken beş sevap almaya başlar, onun için zorluk içerisindeki ibadet çok makbuldür.

 

(“Kadınlar mutlu olmak için neler yapmalı?” izleyici sorusu)

Kadınlar çok akıllı olurlar, çok derin düşünmeye yatkındırlar. Allah’la çok candan bir bağlantıya geçmesi lazım kadınların. Allah korkusunu çok iyi bilecek, Allah’ın detaylarını çok iyi görecek müthiş bir yeteneği var kadınların. Allah’ı çok candan severlerse, çok yakın olurlarsa ve Allah'ın büyüklüğünü o güzel yüksek akıllarla iyi kavrarsalar kadın mutluluğun da ötesinde tutkuyu, aşkı çok muhteşem yaşayan metafizik bir varlığa dönüşür. Bunun dışında kadının mutlu olması diye bir konu olmaz.         

 

(“Hırs iyi bir şey midir?” izleyici sorusu)

Hırs tabii ki iyi olur. Mesela İslam’ın hakimiyeti için hırs yaparsın. Kardeşlerine mesela güzel yemek yemeleri için hırs yaparsın. Güzel kıyafet giymeleri için hırs yaparsın. Güzel bir eve kavuşmaları için hırs yaparsın. Güzel arabayla gezmeleri için hırs yaparsın. Temizlik için hırs yaparsın. Hayır için hırs yapmak güzel bir şey kötü bir şey olmaz.

 

(Afrin’de yaralanan gazimiz Fatih Aydemir'i AK Parti Aşkale İlçe Başkanı Abdulkerim Polat ziyaret etti. Gazimiz; “İyileşir iyileşmez Afrin’deki arkadaşlarımın yanına döneceğim. Rabbim vatanımıza, milletimize, devletimize güç kuvvet versin” dedi. Gazimizin babası Saim Aydemir de; “Kimse bizi yıldıramaz. Çocuğum vatan için gitti yaralandı. Şu an çok şükür durumu iyi. Oğlumla gurur duyuyorum. Bir değil bin oğlum olsa Afrin’e gönderirim” şeklinde konuştu.)

Yalnız gaziler için böyle lüks otel gibi çok güzel yerler yapıp orada ağırlayabiliriz. Mesela gaziler gazilerle tanışırlar falan. Ziyaret edilebilir onlar. Yani güzel bir ortam yapabiliriz böyle güzel manzaralı çok hoş bir yerde, deniz kenarında da bir yer yapabiliriz. Böyle düşünelim, böyle olabilir.

 

(Hükümet yanlısı olan ATV'de reyting rekorları kıran “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” isimli dizinin ekibi hep beraber yemeğe giderek bir fotoğraf çektirdiler. Ünlü oyuncu Oktay Kaynarca bu fotoğrafı; “Eşkıya ekibi Roka-Balık’ta” yazısıyla paylaştı. Sofralarında bardaklarda buzlu su var. Sosyal medyada bu fotoğraf geniş bir kesim tarafından eleştirildi ve Cumhurbaşkanı ile hükümetin tepkisinden korktukları için rakısız bir yemek yedikleri söylendi. Mine Kırıkkanat da tepki gösterenler arasında. Kırıkkanat bu fotoğrafı “Sahtekârlığın fotoğrafını çeker misinin Abidin?” yorumuyla paylaştı.)

Ne varmış bu fotoğrafta ya? Bir daha bakayım, yaklaştır masayı. Tamam, rakı içmeye mecburlar mı yani niye rakı içmeleri gerekiyor? İşte niye? Dekolte hanımefendiler var, bayağı güzel genç kızlar. Yani modern bir ortam, arkadaşça gördüm. Niye rakı içme mecburiyeti geldi ben onu anlamadım. Yani Türkiye’de milyonlarca insan rakı içmez, mecbur mu? Çok az bir kesim rakı içer.

 

(“Başkalarına öğütlediğini yapmayan insanlara ne demeliyiz?” izleyici sorusu)

Tabii kırmadan hatırlatmak lazım. Yani onun da bu güzel sözleri yerine getirmesini. Çünkü mesela adam diyor “cömert olun” diyor ama kendi pintidir ama yine iyi cömertliği anlatıyor olması. Yani hiç anlatmadığını düşün, daha kötü. Anlatıyordur, onunla da aynı dille nezaketiyle kırmadan o hatırlatılabilir. Yani öfkelenmek yanlış olur. Çünkü yine yaptığı iyi, yani hiç olmamasındansa daha iyi.

 

(“İnsan gözünün göremediği varlıklar var mıdır?” izleyici sorusu)

İnsanın gözünün göremediği varlılar var evet. Cinler var, melekler var, Hızır (as) vardır. Cinler görülür yani görünebilir, böyle direkt biçim alma değil de ektoplazma haliyle görmek mümkün yani eğer çok kararlı çalışılırsa yani özenli olursa, azot dumanı gibi duman halinde gelir cinler. Böyle alenen görülür, yerde oluşur havada değil de. Hızır (as) da ilk gelişi ektoplazma tarzında olur Hızır (as)’ın gelişi. Yani duman şeklinde gelir sonra şekillenir yani sertleşir ve cisim halini alır ama tabii o aklın ihtiyarini alacağı için, o tip şeyler yani korku meydana getireceği için genellikle yekaza halindeyken Hızır (as) görünür insana. Yekaza halindeyken yani uykuyla uyanıklık yani net diri uyku, uyanıklık, diri uyku şekli diyelim. Ama Hızır (as)’ı halk aslında görüyordur yani cinleri de görüyordur, halk arsında geziyorlar ama hiçbir şekilde sezilmemeleri için, Allah onlarda özel yetenek yaratıyor. Yani sezilmeleri mümkün değil, çok zor.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275100/sayin-adnan-oktarin-15-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275100/sayin-adnan-oktarin-15-martMon, 18 Jun 2018 01:11:09 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 13 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 13 Mart 1018

 

(Türkiye, Afrin’e girişine günler kala Afrin merkezi dışında şehir merkezinin güney kısmına yönelik bir hamle gerçekleştirdi. PKK sivilleri Afrin’de kalkan olarak kullanmak istiyor ve sivillerin çıkışına izin vermiyor. Ancak siviller güneyden kendilerine kaçış noktası bulmaya çalışıyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri bu durumu çözmek için güneyde sivillerin çıkışı için güvenli bir koridor oluşturuyor.)

Eşya almalarına gerek yok aslında, onu söylesek. Çıksınlar bir önce, eşyayı ne yapacak eşyaya hiç gerek yok. Güzel mesela çoluk-çocuk çıksınlar. Biraz da böyle boş kamyonet falan göndermek lazım. Onların arabası yahut birisi gidip alabilir birileri alabilir otobüs falan da gönderilebilir. Orayı bir boşaltmak gerekiyor. Öbürleri de kerizliği bıraksınlar da enayiliği, ahmaklığı bıraksınlar. Zaten ahmaklar da. Hiç uzatmadan teslim olsunlar hiç. Belli ki alacağız, bu çok büyük bir ahmaklık değil mi? Neyine direniyorsun be hey keriz? Yüzde yüz alınacak belli ne şamata yapıyorsun? Hayır, kazanacağın hiçbir şey yok, sadece kaybedersin. Gel Türk güvenlik güçlerine teslim ol, Türk adaletine de güven yargılan bitsin, değil mi? Orada kendini ne hale sokmuş oluyorsun. “Teslim ol” çağrısını çok sık yapsınlar aslında, biz de televizyonlardan da söyleyelim. Çünkü alıyor onlar oradan televizyondan. İnternetten de açıklansın teslim olsunlar, hiç uğraştırmasınlar hiç. Beyaz fanila falan da olabilir. Bir sırığa, bir değneğe falan bağlasınlar.  Silahı atacak, üstünde silah falan hiçbir şey olmayacak. Parka marka varsa üstünde onu da atacak, sonra giyebilir ayrı mesele. Eli başının üzerinde askerlere doğru ilerleyecek. Yavaş yavaş üçer üçer, beşer beşer teslim alınabilirler. Beşer beşer, altışar altışar da alınabilirler. Böyle kalleşlik, artistlik yapmaya da kalmayacaklar, artistlik demeyeyim de kalleşlik yapmaya kalkmayacaklar. Bazen de oyun oynuyorlar poz rol yapıyorlar falan. Kötü yönde bir rol bu yani. Halkı da hemen bıraksınlar ahlaksızlık yapmasınlar, halk orayı boşaltsın kendileri de teslim olsun bu kadar, uzatacak bir şey yok.

 

(“Peygamber Efendimiz (sav) miraca çıkmış mıdır? Çıktıysa neden Kuran’da geçmiyor?” izleyici sorusu)

Miraç Kuran’da geçiyor işte. “Sidreti müntehada” diyor Peygamberimiz (sav)’in neler gördüğünü Allah anlatıyor. “Göz şaşmadı, aşmadı, sidreyi kapatan örttü” diyor. Yani cenneti görmemesi için örtü çekildi Peygamberimiz (sav)’e. Çünkü görse dünyadan soğur, hem ne soğuma. Cehenneme döner dünya, çok acı çeker. Onun için Allah merhametinden cenneti kapadı “bakma” dedi zaten, o da bakmadı. Allah onu övüyor zaten bakmamasını “göz aşmadı ve şaşmadı” yani bakmadı diyor. Ve sidreyi de ayıca örtüyorlar. Örterken bakabilirdi bakmadı. Çok doğru bir şey çünkü Allah zaten “bakma” diyor. Bakma deyince bakılmaz zaten. Ama cehennem gösterildi Peygamberimiz (sav)’e uzaktan. Varlığını görmesi için hakku’l yakin kanaati gelmesi için gösterildi. Ki o da tahammülü zor bir şeydir yani. Her insanın kaldıracağı bir şey değildir. Çünkü çok sıkıntı verir zordur yani. Ama dünyaya olan muhabbeti artırır, dünyayla kıyas açısından artırır.

İsra Suresi 1’de Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım: “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.” İşte burada açık açık Cenab-ı Allah söylüyor. Ama tabii bu gidiş yekaza halinde oldu Peygamberimiz (sav) yekaza yani uyku ile uyanıklık arasında. Çünkü öbür türlü aklın ihtiyarını kaldırır, aklın ihtiyarının kalkmaması için yekaza halinde gidiyor. Ama çok net gördü zaten. Soruyorlar müşrikler orada “şu kapıyı anlat” diyorlar. Hiç gitmemiş mesela Mescid-i Aksa’ya anlatıyor. “Şu mahalleyi tarif et” diyorlar anlatıyor. “Şurayı anlat” diyorlar tarif ediyor. “Hep gözümün önüne getirildi görüntüsü gördüm” diyor Peygamberimiz (sav).

Bak, şeytandan Allah’a sığınırım: “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.” [Necm Suresi, 13] “Sidretü'l-Münteha'nın yanında.” [Necm Suresi, 14] “Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.” [Necm Suresi, 15] Bak, Cenntül Me’vaya bakmıyor. “Sidreyi örten örtmekte iken,” [Necm Suresi, 16] “Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.” [Necm Suresi, 17] “Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.” [Necm Suresi, 18]

 

(“Afrin’e giden Mehmetçiklerimizin birbirlerini operasyona yolcu ederkenki görüntüleri var.”)

Bir memlekette bu kadar çok kabadayı ben görmedim. Hakikaten çok nadir olur kabadayı, mahallede bir tane iki tane olur. Çaka çaka kabadayı dolu memleket, maşaAllah. Allah hepsine hayır bereket versin. Allah gazalarını mübarek etsin. Afrin, biz uzun sürer zannettik ama öyle gibi görünmüyor. Aslında çakallık yapmasalar ahmak herifler boş yere kendilerini ezdirecekler. Köpek herifler, sözümü tutsalar bitecek. Ne uzatıyorsun, belli ki kafan ezilecek teslim ol bitsin. Tamamen sarılmışsınız böyle bir ahmaklık olur mu? Sarılmışsın işte teslim ol bitsin. Ne yapabilirsin ne yapacağını düşünüyorsun yani? Kendince böyle hani bir komünist kafasıyla bir şey yaptığını düşünüyor. Rezil-kepaze olursun başka bir şey olmaz aşağılanırsın. Gel normal teslim ol, Türk mahkemelerinde neyse suçunun karşılığı ona göre yargılanırsın. Zaten teslim olmanı da lehine değerlendirir mahkeme. Ama sen orada köpek kafası gibi kafanın ezilmesini istiyorsan ayrı mesele. Uzatmasınlar, fanila falan da olur bir ağaca bağlasınlar, üçer üçer, beşer beşer başının üstüne koysun elini çıksınlar. Lafı uzatmaya gerek yok. Parka falan da varsa üstünden atsın, parkayı yere atsın sonra alır. Eli başının üstünde, bir elinde de o sopa olursa beyaz bayraklı bir kişi de olsa yeter o. Beşer beşer, dörder yavaş yavaş Türk askerinin yanına yanaşsınlar teslim olsunlar. Kahpelik yapan da zannediyorum çıkmaz inşaAllah. Yaparsa da yaptığına yapacağına pişman olur. Çünkü bu çok büyük bir kalleşlik ahmaklık, iyi niyete karşı böyle bir şey olmaz. Teslim olmaları için ısrarlı anons yapılsın.

 

(Bugün Afrin operasyonunda Uzman Çavuş Orhan Sürmen, PKK’lı teröristlerin altına bomba sakladıkları Kuran-ı Kerim’i yerden kaldırmak isterken bombanın infilak etmesiyle şehit oldu.)

Vay alçaklar vay, vay kahpeler vay. Benim şanlı yiğidim, senin şehadet şeklin de o kadar asil ki, bak Allah’ın Kitabı’na saygından sevginden, Allah’ın Kitabı’na muhabbetinden Kuran’ı korumak için eğiliyorsun ve şehit oluyorsun. Bu kaderindeydi ne mutlu sana, ne mutlu ailene. Şehadetini tebrik ediyoruz şanlı yiğit, şanlı kabadayı tebrik ediyoruz seni. Allah annene babana uzun ömür, sabr-ı cemil nasip etsin. Vay kahpeler, Kuran’ın altına bomba koymak ha? Bilmiyorum da ben olsam böyle şeyde cinnet geçiririm ve çok feci karşılığını veririm. Bence karşılığını bayağı oturtturarak versinler. Yani o öyle olmaz böyle olur gibisinden. İşte otuz kere söylüyorum, kontrgerilla o kadar önemli ki, mesela bin kişilik iki bin kişilik kontrgerilla olmuş olsa mükemmel hesap sorar. Yani aralarına karışmak da çok önemli MİT elemanı olarak, kontrgerilla elamanı olarak kanunla belirleseler, mesela PKK’nın da arasına karışıp orada o alçaklık yapmaya kalkan kim hepsini tespit edebilirler. Tabii çok imanlı insanlar gerekiyor. Mesela FETÖ kahpelik yaptı, 20 yıldan beri PKK’nın içinde görev yapan MİT elemanlarını 70’e yakın aslanımızı ihbar ettiler. Bir gecede hepsi infaz edildi şehit edildi. Sessiz sedasız da cenazeleri kaldırılmış oldu, isimsiz kahramanlar. Ama onları ihbar eden adamlar hapishanede geğirerek yatıyorlar. Yani bilmiyorum benim aklıma böyle deli deli şeyler geliyor. O adamların yanına bu bırakılmaması lazım. Tabii yine kanunla hukukla ama bu hazmedilecek gibi bir şey değil bu. Çok kızdırıcı, her aklıma geldiğinde çok kızdırıyor beni. Yani o öyle olmaz böyle olur bence çok önemli bir yöntem.

 

Mina Başaran ve Arkadaşları İçin Çirkin Sözler Söyleyenler Çok Ayıp Ediyorlar. Bütün Kanallarda Sevgi, Merhamet, Şefkat Anlatılsın. Bu Kin, Öfke ve Nefret Kınansın

Sevgisizlik o kadar yayıldı ki, bu milli bir mesele. Bak ben defalarca söyledim, Allah rızası için bunu Milli Güvenli Kurulu’nda devlet meselesi olarak ele alalım. Bütün kanallarda sevgi anlatılsın, merhamet anlatılsın, şefkat anlatılsın. Bunu mecburi yayınlar haline getirttirelim. Ve merhametsizlik ve zalimlik de kınansın. Bu kin ve nefret, öfke kınansın yayınlarda. Ayrıca bunu yazan kişiler oluyor internette şurada burada, bunlar resimleriyle falan yayınlansın internette önden yandan resimlerle. Mesela ne yazmış, adamın resmi; ne yazmış adamın resmi. Böyle örnek vakalar da olursa daha etkili olur. Mesela o genç kızlar dünyalar güzeli hepsi nur gibi genç kızlar, aslan gibi genç kızlar. Belki de Allah onları şehit de etmiş olabilir. Nereden biliyorsun sen ne olduğunu? Çünkü yanarak ölmüşler. Yanarak ölmenin karşılığı şehadettir. Peygamberimiz (sav)’in hadisi açık. Bir de nur gibi kaliteli kızlar. Yobaz takımında bir de böyle kaliteli güzel insanları kıskanıp haset etme çıktı. Mesela Etiler Mahallesi, Ulus Mahallesi böyle seçkin semtlere karşı öfke, seçkin kaliteli insanlara karşı öfke. Dans eden, eğlenen, güzel giyinen, dekolte giyinen kişilere karşı öfke, güzel parfüm kullanan, güzel makyaj yapanlara öfke, böyle bir mantık çıktı. Buna karşı da hem uyarı yapılması lazım hem anlatım yapılması lazım. Hem de ağzını bozanların da yayınlanmasında fayda var. Dolayısıyla faydalı olabilmesi için de hükümetin bir karar alıp uygulamaya geçmesi gerekiyor. Bunu söyledim ama herhalde bir üç-beş kere söylemem gerekecek.

 

(Adnan Bey siz, darbe gecesi darbeci askerlere müdahale eden siviller için yargılama olmaması gerektiğini söylemiştiniz. Bunun üzerine hükümet harekete geçti ve 15 Temmuz gecesi darbecilere müdahale eden sivillere, yargı muafiyeti getiren bir kanun çıkardı. Ancak CHP buna karşı çıkıyor ve Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini söylüyor.)

Kardeşim orada can havliyle vatan müdafaası yapıyor adam. CHP onu ayıp yapar, onu yaparsa anlamı da çok acayip. Şimdi sokakta silahlı adamlar, “biz devleti ele geçireceğiz, hepinizi katledeceğiz” diyor; herkese de ateş ediyor ve vatanın elden gideceği belli, vatanın paramparça olacağı belli, milyonlarca insanın asılıp kesileceği belli. Buna karşı sen adama “otur” diyorsun. Adam can havliyle korur, kendini korur, vatanını korur. Bunu yaparken de hatalar olabilir, yanlışlıklar olabilir. Hukuki açıdan yani o anda onu koruyup kollayamayabilir, onu düşünemeyebilir şahıs. Mesela farz edelim tankı devirir, devirdiği için de içindeki asker yaralanmış olabilir. Onun hesabını veremeyiz, böyle bir şey olmaz. Yahut tankı yakar, devletin malıdır yakar. Yakar yani ne yapsın var mı başka bir yol? Başka bir yol varsa söylesin o zaman aklım alır. Ya yol göstersinler, yine olsa yine yaparız yani başka türlü bir yol olmaz bunda. Tankla adam çıkarsa yakarız o tankı. Ne yapalım, evi ocağı yıksın mı? Milleti tarasın mı otomatik silahla? Kim yaparsa yapsın böyle bir şeyi kabul etmeyiz. Vatandaşı imha etmeye kalkan, kendisi karşılaştığı neticeyi kabul etmek durumundadır.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’de 81 ilin müftüleri ile bir araya geldi. Kabulde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da bulundu. Basına kapalı gerçekleşen kabul, elli dakika sürdü. Cumhurbaşkanımız bu toplantıda müftülerimize; alanı yanlış fetvalar veren sözde din adamlarına bırakmamaları gerektiğini anlattı.)

Çok iyi yapmış, çok güzel bir toplantı olmuş. Bir kere, cumhuriyet tarihinin en muhteşem açıklamasını yaptı. Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yok. “Kuran yeterlidir” dedi, Mehdiyet’in damgasını vurdu. “Kuran'a uygun sünnetin dışında da sünnet kabul etmeyiz” dedi Mehdiyet’in damgasını bir kere daha vurdu. Ve artık bu damgayı çözecek adam düşünemiyorum. Bu artık Mehdiyet’in muhteşem zaferidir yani mükemmel bir Mehdiyet açıklamasıdır. Bundan sonra ne müşrikler, ne münafıklar, ne üçkâğıtçılar yol bulup bu güzelliği aşamazlar. İstenen çizgi tam oturmuştur. Diyanet İşleri Başkanı da çıktı dedi ki, “Kadınlar aleyhine dinimizde hiçbir hüküm bulamazsınız” dedi. Oradan da konuyu kapattı. Buhari, Müslim, Tırmizi’deki bütün kadın aleyhtarı açıklamaların tamamına çizgi çekmiş oldu ve konu bu şekilde bir kere daha Mehdiyet’in başarısı ile sonuçlandı maşaAllah.

 

(“Sevdiğiniz birinin peşinden koşar mısınız?” izleyici sorusu)

Tabii yani o çok önemli bir şey. Sevgiyi ifade etme şekli zaten. Yani her şeyde öyledir. Mesela şu kedimde bile bayağı uğraştım onu alıp getirinceye kadar. Sevginin gereği odur. Sabır gösterilir, şefkat gösterilir, irade gösterilir, gayret edilir. Ama tabii karşıdaki insan kasten böyle ağır yaparak, karşıdakini üzmeye çalışarak, kendini geri çekerek naza çekme mi diyelim artık o tip bir şey yapıyorsa bu çok ayıp tabii, bu çok çirkin. Seven insanın yapacağı bir şey değil aklı başında bir insan hiç yapmaz. Nezakete de yakışmaz çünkü ölçü vardır. Sevilecek bir insan mı değil mi ona bakarsın eğer sevilecek bir insansa seversin. Sevilecek bir insana naz yapmak, tavır almak ahlaka sığmaz o, vicdana da sığmaz. Zaten öyle bir insan değerli bir insan değildir. Yani küçük bir insandır. Dolayısıyla soylu, kaliteli bir insan, asil bir insan sevgiyi gördüğünde, gerçek sevgi gördüğünde zaten ona açtır büyük nimet olarak görür ve karşılıklı o sevgi en güzel şekilde ifade edilir ve kolaylaştırılır sevgi. Ama ne gerekiyorsa yaparsın, en zor engeller bile aşılır sevgi için yardımcı olursun; bu tarz olması gerekir.

 

(Siz bir süre önce Afrin operasyonuyla ilgili önemli detayları dünya kamuoyunun yeterince bilmediğini, bu konuda özel bir çalışma yapılması gerektiğini söylemiştiniz. Gezi olaylarında ve darbe girişiminde olduğu gibi bu konuda da sizin uluslararası basındaki yazılarınız dikkat çekiyor Adnan Bey. Dün hem İsrail’in, hem de dünyanın en büyük gazetelerinden Jerusalem Post’ta “Türkiye'nin haklı mücadelesi Afrin operasyonu” başlıklı yazınız yayınlandı.)

Bu yazıda Türkiye’nin bu operasyonu başlatmada ne kadar haklı olduğunu delilleriyle anlatıyorsunuz. Operasyonun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1624/2170 ve 2178 kararları çerçevesinde başlatıldığını ve bunun bir işgal girişimi olmadığını, Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas aldığını belirtiyorsunuz. Bu konuda Rusya’nın, Suriye rejiminin ve Afrin halkının bilgilendirildiğini anlatıyorsunuz. NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’nin istese operasyonu hava saldırılarıyla birkaç saat içinde bitirebileceğini, bunu yapmamasının tek sebebinin sivilleri korumak olduğunu ve sivilleri korumak için gösterilen özel çabaları anlatıyorsunuz. Aynı zamanda makalenizde basında ve sosyal medyada çıkan yalan haberlere de değiniyor, bunların PKK’ya bağlı bazı kaynaklar tarafından başka yerlerde çekilmiş resimler kullanılarak servis edildiğini belirtiyorsunuz. 

 

(Aydın’ın Efeler ilçesinde kimliği belirsiz kişi veya kişiler ikisi yavru üç sokak köpeğini demiryolundaki raylara bağlayarak üzerlerinden tren geçmesini sağladı. Köpeklerden biri ezilerek can verdi. Kısa süre sonra bölgedeki iki yavru köpeğin daha aynı şekilde raylara iple bağlandığı ihbarını alan büyük şehir belediye ekipleri treni durdurarak bağlı yavruları ezilmekten kurtardı.)

Orada kamera falan yok mu? Bir de buluyorlar adamı mahkemeye çıkarıyorlar bir para cezası falan verip gönderiyorlar. Onlar da ipsiz sapsız açıklama yapıyorlar yani otuz kere söyledim bu insanların tanıtılması lazım. Bunlar cinayet de işlemiş olabilirler, polis bunları araştırması lazım. Alaka tetkiki yapılması lazım. Evinde, kaldığı yerlerde falan çok geniş araştırma yapılması lazım ve polis takibine alınması lazım. Bunu yapan ne yapmaz? Hasta işte adam. Tanıtılmasında bir mahsuru yok önden, yandan resimleri her yerde internette yayınlansın. Millet bunları alıp tren yoluna götürüp boğacak hali yok bir şey yapmazlar. Ama olmaması vahim yani bu bizi kızdırıyor bu önü sonu gelmiyor bunun.

 

(“Cinsellik haram mı?” izleyici sorusu)

İşte Türkiye’de homoseksüelliği geliştirmek için adamlar cinselliği tabu haline getirdiler. Yok “üç yaşında çocuğun bacağına bakarsan şöyle olur, ananın bacağına bakarsan böyle olur.” İşte “genç delikanlılara bakarsan on dokuz misli daha tahrik olursun.” Abuk sabuk, ipsiz sapsız böyle açıklamalar. Bununla homoseksüelliği geliştirdiler bayağı bir adamlar bunu elde ettiler. Ama Tayyip Hocam manevi yumruğu vurunca yerin dibine geçtiler. Bundan sonra bellerini doğrultamazlar evvelAllah. Diyanet İşleri Başkanı’na da helal olsun Tayyip Hoca’nın tam arkasında onun yanında. Ben böyle ilginç şeyler yapacak falan zannettim ama iyi güzel gidiyor. O da Mehdiyet üslubunu kabul etmiş. Ben Mehdiyet üslubuna zıt konuşacak diye düşünmüştüm ama Mehdiyet üslubunun içine girmiş. Bu çok güzel. Tayyip Hocam zaten Mehdiyet üslubunu kullanıyor. Mehdiyet üslubunu bak senelerden beri kullana kullana hükümet de kabul etti, Diyanet de kabul etti her yer her şey kabul etti. Tayyip Hocam’ın gönlünde zaten eskiden beri vardı. Çünkü Mehdi ruhlu maşaAllah.

 

(Washington Post Türkiye aleyhine dünya ülkelerini göreve çağıran şöyle bir yazı yazdı: “Türkiye sorunlu bir demokrasi ve diktatörlüğe dönüşüyor. Aydınlanmış ılımlılığın bir örneği olan ülke Erdoğan tarafından kasvetli totaliter bir hapishaneye dönüştürülüyor. Erdoğan memnuniyet içinde Rusya, Çin, Mısır gibi ülkelerle birlikte yürüyor. Erdoğan’ın diktatörlüğünün adı konmalı kulaklarını tıkasa bile ABD ve diğer ülkeler sesli biçimde protesto etmeli” dedi.)

Şimdi onu aslında biraz kıracak bir şeyler yapılabilir böyle müzik, eğlence, güzel hanımlar, böyle sanat estetik. Yani sürekli savaşan bir ülke gibi görünüyor hakikaten şu an. Estetiğe, sanata, kaliteye önem vermeyen bir ülke gibi görünüyor. Ama şu son çıkışıyla Tayyip Hocam muazzam bir yumruk vurdu, mükemmel bir Mehdiyet yumruğu. Ama bir de fiili bir şeyler yapalım mesela müzik festivalleri olsun, resim sergileri olsun. Hanımların dekolteyi rahatça giyindikleri ve gezindikleri görünsün. Ama tabii yobaz hırlaması biraz hükümeti zorluyor. Onların hırlamalarını durdurmak için şu an bir atak yapıldı. Ama tabii bu arada da modern kadın imajının da iyi vurgulanması mümkün. Bunu genişleterek Avrupa’ya gösterelim. Sanata, müziğe, estetiğe olan eğilimimizi Türkiye’nin neşesini, rahatlığını da göstermemizde fayda var.

 

(Afrin Raco’da bombalı düzeneği görünce bombanın üstüne atlayan ve on beşe yakın Türk askerinin hayatını kurtaran ÖSO mensubu 22 yaşındaki Ahmet El Hamdo şehit oldu.)

Ahmet sen nasıl güzelsin sen. Sen nasıl yakışıklı delikanlısın sen. Aferin benim canıma, aferin benim güzel yüzlüme. MaşaAllah sana. Ah benim canım benim şehitlik sana nasıl yakışmış. Sen ne güzel insansın sen maşaAllah. Allah sana cenneti uygun bulmuş, bu güzelliğinle zaten cennet yakışır sana. Hoş geldin sefa geldin cennete. Allah nimetini artırsın sana, güzelliğini artırsın cennette inşaAllah. Sonsuza kadar oradasın müminlerle birliktesin. Allah orada arkadaş olmayı nasip etsin. Ne mutlu sana. Ne mutlu annene babana. Bizlere de bir iyilik yapıp bizleri de çağırırsan bayağı güzel olur. İmrendik sana maşaAllah diyoruz.

 

(“İslam güncellemesi ne anlama geliyor?” izleyici sorusu)

Tayyip Hoca bir kere ana zemini oturtturdu. Konu çok net ve temiz anlaşılmayacak bir şey yok. Dedi ki “Kuran yeterlidir” zaten bu bitiriyor konuyu ama ikinci olarak ayrıca münafık böğürmesini ve sahtekarlığını da zırlamasını durdurmak için ve haklı olarak, doğru olarak, gerekli olarak dedi ki “Kuran’a uygun sünnete amenna ve saddakna tam uyuyorsa” bitti. Şimdi o konuyu bir kenara alalım yani bu konu her şeyi kapatıyor, bu tam bir Mehdiyet. Tam Mehdiyet’in damgası. Sadece İslam adına gelen daha önce İslam’ın içine sokulmuş bütün pislikleri temizleyeceğiz diyor. Güncelleme demek birikmiş pislikleri temizleme demektir bu kadar. Karmaşık bir şey yok. Kadınlara yapılan hakaretleri, çocuklara yapılan hakaretleri, alçaklıkları, kahpelikleri, şirretlikleri, kin dolu nefret dolu ifadeleri, İslam’da olmayan pis iftiraları güncelleyip temizleyeceğiz diyor bu kadar basit, çok açık, gayet kolay. Anlaşılmayacak bir şey yok. Kuran’a muhabbetini tam açıklıyor, saygısını tam açıklıyor. Kuran’a uygun sünnete de muhabbetini sevgisini tam açıklıyor. Pislikle de benim aram yoktur diyor pisliği de temizleyeceğiz diyor çok güzel, mükemmel bir konuşma. Anlatılmak istenen budur.

 

(“Gençler neden kıyafetlerine göre yargılanıyor?” izleyici sorusu)

Tayyip Hocam’ın attığı yumruk işte sizin elbisenize karışan bu karanlık, çirkef, pislik güruhun o kirli ve kokmuş ağzına çaktığı bir kazıktır. O pislik alanını, o pislik boşluğunu çaktığı kazıkla kapatmış oldu. Tayyip Hocamız’ın ağzından da nur saçılıyor. Münafıkların, müşriklerin, alçakların, kadın düşmanlarının, homoseksüel bazı güruhun, İngiliz derin devletinin ajanlarının İslam’a, Kuran’a yakıştırmak istedikleri kirleri, eracifi, pisliği alıp onların gırtlağından içeri tepti. Konu da bitti. Bundan sonra kurtuluş ve ferahlıktır gönlünüz çok rahat olsun. Büyük geçmiş olsun Allah beladan kurtardı. Hırlamaları, zırlamaları bir süre devam edecektir. Hiçbir şey olmaz.

 

(“Eleştiri adabı nedir?” izleyici sorusu)

Eleştiriyi akılcı yapmak lazım tabii karşı tarafı iyi takip ederek yapmak lazım. Yüzünü, gözünü, vücut elektriğini, tepkilerini, vücut dilini takip ederek yani iyi anlıyor mu kavrıyor mu, ne tepki veriyor ona göre etkileyici söz söylemek gerekiyor. Kuran’da Allah onu söylüyor etkileyici söz yani uyuyorsa uyandırıcı bir söz olması lazım. Onu Allah ilham eder insanlara. Yani samimi olurlarsa samimi Müslüman’a Allah ilham eder.

 

(İran üzerinde düşen jette vefat eden sekiz genç kız için sosyal medyada son derece çirkin yorumlar yapılmaya devam ettiğini söylemiştik. Haber Türk Yazarı Sevilay Yılman konuyla ilgili şunları yazdı. “O yorumlara baktıkça kendi kendime ‘nasıl bir ülkede yaşıyoruz Allah’ım nasıl biz bu hale geldik?’ demekten nevrim döndü. İşin garibi bu tür yorumları yapanlar tek bir görüşten insanlar falan da değil. Bu akıllara ziyan yorumları yapanların profillerine göz attığımda kiminin Müslüman, muhafazakâr, dindar, kiminin ise her fırsatta önce insan diye bağıran sosyalistler olduğunu gördüm” dedi.)

Kardeşim ben söylüyorum büyük bir felaket var Türkiye’nin üstünde. Bir nefret ruhu hakim olmuş sevilen kimse yok. Hemen hemen herkes herkesten nefret ediyor. Büyük bir kitle. Yani korkunç bir sevgisizlik ve merhametsizlik yayılmış. Bu milli bir tehlikedir. Buna karşı televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde sevginin gece gündüz gündemde tutulması gerekiyor ve nefretin yasaklanması ve çirkinliğinin vurgulanması lazım. Mesela bunu yapan adamlar deşifre edilsin. İnsanlara gösterilsin resmiyle falan “bunlar bunları yazmış” diye insanlara tanıtılsın. İbreti âlem olsun bunlar. Ama sevgiyi güzelliği anlatan insanlar da örnek verilsinler. Sevginin dışında bir şeye Türkiye’de müsaade edilmesin. Yol sadece sevgiye açılsın. Nefrete yolu tamamen kapatalım.

 

(“Toplu taşımaların ücretsiz olmasını istiyorum.”)

Olur ama herhalde harçlık problemi var gibi geldi bana biraz. Yani şöyle harçlığın vardır ama onu daha önemli yerlere yatırmak istiyorsun ne bileyim mesela dondurma gibi efendim hamburger gibi falan böyle hayati kalemler varken otobüs, dolmuş ne alaka diyorsun haklısın doğru söylüyorsun. Alper öğrenciler için bu olabilir güzel yüzlüm sen de öğrencisin. Olur tabii yani olmayacak bir şey değil. Öğrenci ne var yani pasosunu gösterir biter. Yani o kadar. Yani öğrenci kimliğini göstermesi yeterli olması lazım olabilir. Genellikle yangın değil mi gençler bu konuda? Çünkü çok az oluyor paraları zaten.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275099/sayin-adnan-oktarin-13-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275099/sayin-adnan-oktarin-13-martSun, 17 Jun 2018 23:26:35 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 12 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 12 Mart 2018

 

(Mina Başaran ve arkadaşlarının vefatının ardından sosyal medyada çok fazla çirkin yorum yapıldı. “Biraz da zenginlerin canı yansın. Bizim acımız onların umurunda değil. Onların acısını da biz umursamıyoruz. Haram yiyenin sonu böyle olur” tarzında çok fazla sayıda twit atıldı. Bu durum toplumda büyük tepkiye neden oldu, bu tarz yanlış düşünceler.)

İşte nefret dolu bir kitle oluştu. Onu gece-gündüz söylüyorum. Sevgiyi insanların elinden aldılar. Nur gibi genç kızlar bayağı sevimli hepsi de kaliteli hoş kızlar. Allah rahmet etsin, Allah gani gani rahmet etsin. Böyle bir üslup için hiçbir neden yok. Bir de haram kazandığını nerden biliyorsun? Meşru legal iş yapan işadamlarının kızları ve aslan gibi genç kızlar. Böyle bir üslup için çok çok çok katı ve vicdanının tamamen iflas etmiş olması lazım bir insanın. Bu kadar merhametsiz, bu kadar şefkatsiz, bu kadar kaba olmanın anlaşılır bir yönü yok. Deccaliyet mahvetmiş insanları. Gece-gündüz söylüyorum, milli politika olarak sevgiyi, merhameti anlatalım. Bu sevgisizlik, bu nefret ve kin dolu milli bir felaket, milli bir bela dedim, bunu çok önemli gördüm önemli olduğunu söyledim. Daha hala bu konuda bir kıpırtı yok. Toplumda sevgiyi bilen insan sayısı çok az. Muazzam bir nefret eğilimi var. Herkese her şeye karşı öfke, her şeye karşı muhalefet, her şeye karşı nefret üslubu geliştirme eğilimi var. Bunu devlet istese durdurabilir. Hem sevginin, merhametin, şefkatin önemini anlatan çok fazla yayın yapabiliriz, hem anlayışlı, makul, tutarlı olmanın önemini anlatabiliriz. Hem de böyle gaddar ve zalim olmanın da ahlak çöküntüsü olduğunu anlatabiliriz. Bunlar teşvik ediliyor, kötü konuşanlar teşvik ediliyor, takdir ediliyor. Ağzını bozanlar takdir ediliyor. Bu, kökünden yasaklanmalı, durdurulmalı. Devlet esaslı bir politika uygulayarak bu felaketi durdurmak için gayret etmeli hiç vakit kaybetmeden. Müthiş bir merhametsizlik ve müthiş bir gaddarlık ruhu var. Birbirinden güzel genç kızlar bir arada bir uçak içerisindeler bir kaza olmuş ve vefat etmişler. Allah gani gani rahmet etsin. Böyle bir üslup geliştirilmesi çok çok çok büyük vicdansızlık ve zulüm. Olmaz.

 

(“Şehrimizin sokaklarını nasıl güzelleştirebiliriz?” izleyici sorusu)

Herkes evine çiçek, sarmaşık ekebilir güzelleştirebilir. En güzel yeşillikle olur. Evlerin önünü çok kapatıyorlar. Ufak ufak yerler açsa belediye küçük küçük. Yani toprağa ulaşmak imkansız adeta. Beton ve taşa ulaşabiliyorsun. Halbuki toprağa ulaşabilmek gerekir. Yer yer evlerin bitişiğinde boş alanlar, küçük alanlar açması gerekiyor belediyenin asfaltın dışında. Oralara da mesela üzüm sarmaşığı ekilebilir, elma ağacı ekilebilir her şey ekilebilir gayet de güzel olur. Özellikle sarmaşık çiçekler çok güzel olur. Balkonlara çiçekler olabilir. Ama tabii evler çok korkunç genel görünümü. Çünkü çok biçimsiz bir yapı politikası izlenmiş zamanında çok daha evvel. Sadece işlevsel olarak yapılmış, estetikten tamamen uzak berbat evler var. Çok fazla berbat görünümlü evler var. En başta onların yıkılması gerekiyor. Yıkılıp geniş güzel alanlar açıp oralara bahçeler, böyle Osmanlı mimarisinde yahut modern mimaride barok stili de olabilir, çok güzel binalar yapılması gerekiyor. Ama şu an bu pek mümkün görünmüyor. Ancak Mehdiyet devrinde bu mümkün. Peygamberimiz (sav)’in hadisi o şekilde. “Mehdi sizin yirmi yılda yaptığınızı bir yılda yapar” diyor. İnşaAllah Mehdiyet devrinde.

 

(Bu akşam CNN TÜRK’te canlı yayına katılan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Diyanet’in kaynak gösterdiği kaynaklarda kadına şiddete dair bir şey olmadığını söyledi ve şöyle konuştu: “Kadına şiddetle ilgili her yorumu, düşünceyi biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak reddediyoruz. Ne Peygamberimiz (sav)’in hayatında ne de bizim kaynaklarımızda kadına şiddeti tavsiye eden hiçbir kaynak yoktur” diyor Ali Erbaş. Programın sunucusu Hakan Çelik “Geçtiğimiz günlerde siz bazı televizyon yayınlarıyla ilgili düşüncelerinizi ortaya koydunuz, bazı yayınların sakıncalı olduğunu söylemiştiniz” diyor. Ali Erbaş da cevaben “Doğru dini bilgiye dayanmayan, sahih bilgiye dayanmayan konuların sanki doğruymuş gibi aktarılması yanlıştır. Bu bilginin paylaşılmasına zemin hazırlayan kardeşlerimizi duyarlı olmaya davet ediyorum” dedi.)

Evet. Bu da bizim başarımız yine. Diyanet’in tarihinde ilk defa böyle bir açıklama oldu. Buhari’de, Müslim’de, Tırmizi’de, İbni Mace’de, Sünen-i Nesai’de, Sünen-i Davut’ta açık ifadelerle kadına şiddet varken resmi olarak Diyanet bunların tamamını reddetmiş oldu. Bu bizim başarımız. Yıllardan beri, aylardan beri yaptığımız anlatımlar sonucunda bunu Diyanet’e söyletmiş olduk Allah’a şükür. Ayrıca Kuran’da da “kadını dövün sopa atın” diye bir hüküm olmadığını da Diyanet açıklamış oldu. Ve dolayısıyla bu da bizim başarımız oldu. Tabii, bunu tek söyleyeniz. Gece-gündüz anlatan biziz. Bu hocalara da dikkat çeken benim, sadece benim, bilinmiyordu bu adamlar. Gece-gündüz gündem yapınca hükümet açıklama yapmak durumunda kaldı, Diyanet de açıklama yapmak durumunda kaldı. Ve dediklerimizi aynen tekrar etmiş oldular mükemmel oldu. Tebrik ediyoruz Diyanet İşleri Başkanı’nı. Yıllardan beri verdiğimiz emek elhamdülillah neticelenmiş oldu. 

 

(“Güzel kadın nasıl olmalı?” izleyici sorusu)

Bir kere en önemli şey kadında tabii temizlik. Yani çok çok temiz olması, çok özenli olması temizliğe. Ve kalben, vicdanen çok üstün bir ahlaka sahip olması, egoist bencil olmaması. Dengeli, tutarlı, makul, kabili hitap olması, Allah’tan korkan, Allah’ı aşkla seven bir insan olması, temel yapı olarak bu gerekir. Ama onun dışında tabii sözün biraz geniş anlam taşıyor. Ben de şöyle diyebilirim; klasik anlamda güzel olması gerekir diyeyim. Çünkü çok detaylandırabilirim, ama sorun genişletilecek gibi. Dar planda sorsaydın dar planda da anlatabilirdim. Ama klasik anlamda güzel olması, çok temiz olması, bakımlı olması, anlayışlı ve nezaketli olması böyle diyeyim.

 

(RTÜK, TMSF, BDDK ve STK gibi üst kurullara yapılacak atamalar da, artık Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kontrolü ve yetkisinde olacak.)

Şimdi olmuş, şimdi olmuş. Yani çok vahim bir durumdu, güzel bir düzeltme olmuş. Ama Tayyip Hocam’a daha iyi sahip çıkalım, iyi koruyalım ve iyi destekleyelim. Allah ömrünü uzun etsin, Allah hayırla onu sarsın, melekleriyle desteklesin. Çok iyi koruyalım. Gençler özellikle iyi yetiştirsinler kendilerini. Tayyip Hocam’ın çok yardımcıya ihtiyacı var. İyi olur, güzel olur, iyi olmuş, hayırlı olmuş.

 

Dünya Çok Geniş, Tüm İnsanlar Hep Birlikte Huzur İçinde Yaşayabiliriz. Paylaşamadığınız Nedir? Gelin Birlikte Barış İçinde Yaşayalım

Aslında dostluk, sevgi hem çok zevkli hem çok kolay. Hem zaten insanın ruhunda, fıtratında, zemininde olan ana duygudur. Bunu nasıl zorla körleştirip yerine nefreti ve kini koyuyorlar, bir mucize. O kadar zor ki kin ve nefret. Çok zor, sıkıcı, azap verici, pislik ve kirli bir şey. Sevgi temiz, ferah, heyecanlandırıcı, çok nurlu, müthiş hoş bir şey. Allah Allah, sevgiyi yok ediyorlar nefreti, kini akıl almaz tırmandırıyorlar. Kan gövdeyi götürüyor dünyada. Toplanıp bir araya adamlar meseleyi halledemiyor. Ya kardeşim Suriye’nin, İran’ın yöneticileri yok mu? Tamam, her fikirden adamları toplarsın, “Ya zorunuz nedir kardeşim?” dersin. Toprak mı? Tamamı sizin olsun ya, tamam Allah Allah. İstediğiniz yere gelin, zorunuz ne yani? Asıp kesmekle ne kazanıyorsunuz? “Sevgiyle rahat edin” dersin. Yani petrolse alın gel kullan, ne yapacaksan yap. Ya bu kadar azmaya kudurmaya ne gerek var? Hadi petrolü, parayı aldın ne yapacaksın parayı? Mesela yetmiş yaşında adam, seksen yaşına gelmiş adam ne yapacaksın parayı? Yemek yiyemiyorsun zaten, çoğu şeker hastası, kolesterol hastası, yolda yürüyemiyor. Bu azgınlığın sebebi nedir, ben bunu anlayabilmiş değilim. Suriye, bak görüyorsunuz Türk ordusu Afrin'e girdi. Git git bitmiyor, Afrin gibi bir yer. Türkiye gibi büyük ya. Git git bitmiyor, bomboş her yer. Tarlalar, her yer bomboş. Herkese yeter, ne oluyorsunuz? Yani çok gereksiz bir kin ve nefret kafası var. Çocuklara bile küsmeyi öğretiyorlar, öfkeyi öğretiyorlar. Buna da gülüyor. Mesela çocuk üç yaşında çocuk, iki yaşında çocuğa küsmeyi öğretmişler onu gösteriyorlar. Tersi mesela bağırmayı gösteriyorlar çocuğa, kafa tutmayı gösteriyorlar onunla övünüyorlar, seviniyorlar. Çok korkunç. El kadar çocuğa niye öyle pis şeyler öğretiyorsunuz, kötü şeyler? Sevgiyi öğretsene, merhameti değil mi? Çocuk sevgiden anlar niye öyle kötü şeyleri çocuğun ruhuna, kalbine, ilkah ediyorsunuz da onu kirletmeye çalışıyorsunuz? Bayağı kolay İsrail, Suriye, Irak, İran. İran’ın topraklarının ucu bucağı yok bomboş her yer. İran’da in cin top oynuyor yani akıl almaz geniş bir arazi var. İsrail bomboş oralar, Ürdün toprakları ya kardeşim elli kilometre gidiyorsun bir adama rastlamıyorsun, bomboş her yer. Ne oluyorsunuz, alıp veremediğiniz nedir, kapışılamayan nedir, sökülemeyen nedir, nedir derdiniz?  Gelin hepiniz kullanın bir şey yok.

 

(“Akılsız erkek başa bela olur mu?” izleyici sorusu)

Kızları çok yıldıran bir sistem o. Akılsız erkekler, hemen hemen bütün kızların yangın olduğu bir konu. Benim konuştuğum hemen hemen her kız o beladan bir geçmiş. Yani akılsız erkek belasını mutlaka hissetmiş ve ruhunda da çok şiddetli bir travma meydana getirmiş yani kızlar da buna şahittir. Her kız konuşabilir. Lise, üniversite falan herkesin bildiği bir konu. Akılsız erkek travması çok yaygın genç kızlarda. Hakikaten başlarına her yönüyle bela oluyorlar. Bir kere sevgi konusunda çok sarsıyorlar çocukları. Sevgi konusunda sükutu hayale uğratıyorlar, sevmeyi korkacak hale getiriyorlar. Şimdi bu bir yönü ama asıl tehlike adam akılsız olunca, kız diyor ki, “Görüşmeyelim eğer uygun görüyorsan” diyor, nezaketiyle “ben uygun görmüyorum kendi açımdan, takdir senin” diyor. “Sana saygı duyuyorum, güzellikle ayrılalım” diyor. “Olur” diyor, “gel” diyor “parka, orada bir son defa görüşelim, konuşalım, olsun bitsin” diyor. Geliyor, adam ekmek bıçağıyla 70 yerinden, 75 yerinden bıçaklıyor. Manyak yani o kadar çok ki böyle psikopat. Kızlar da, çocuklar da, o yüzden çok yangınlar. En azından küfür ediyor, hakaret ediyor, aşağılıyor kendi kafasınca. Kendini aşağılıyor, o ayrı mesele de. En çok da herhalde beraber çekilmiş fotoğraflarını kullanma eğiliminde oluyorlar. Onunla ilişkiye girdiğini falan vurgulayarak ailesine, amcasına, dayısına falan o çocuğu mahcup edip açmaza sokma yönünden. Bu tehdit sonucunda baş eğen de bayağı bir genç kız oluyordur tahmin ediyorum oluyor herhalde. Halbuki her seferinde rezil kepaze etmeleri lazım. Ailesi de birleşip, “getir resmi görelim” diye. Babası, değil mi eve çağırsın amcası, dayısı falan hep beraber “bir görelim” desin. Ondan sonrasını ben anlatmak istemiyorum ama yani yaptığına yapacağına bin kere pişman etmek lazım. Yani o öyle olmaz, böyle olur gibisinden. Tabii kanunla, hukukla bunun hallolması gerekiyor. Dolayısıyla haklı benim güzel yüzlüm. Akılsız erkeklerden hanımlar çok çekiyorlar. İnce düşünemeyen, kaz kafalı, küt, bir de kendini çok akıllı zanneden; kompleksli, dengesiz, kaba, egoist, bencil birçok ahmak var. Genç kızların başına esaslı şekilde bela oluyorlar. Çocuklar da önce, ilk başta anlamıyorlar. İlk başta, daha kibar, daha bakımlı, daha dürüst davranıyorlar. Böyle sabırlı, genç kızlar da “Aa ne kadar sabırlı, aferin ne kadar iyi” falan diyor. Hâlbuki o, son haddini kullanmış oluyor o ana kadar. Birden kudurmuş köpek gibi saldırmaya ve çocuğu zor duruma sokacak bir hale gelmeye başlıyorlar. Çok dikkatli olması lazım genç kızların çok. 30 kere tartmaları lazım. Gerçekten çok riskli birçoğu. Allah'tan korkmuyorsa, Allah'a karşı boyun eğici değilse, samimi anlamda dindar değilse; egoistlikten, bencillikten, kurtulmamışsa, diğergam değilse, merhameti ve şefkati yoksa Aman aman aman sakın sakın. İşte kaşı şöyle, gözü böyle falan yani maymunda da var şekil şemail. Aman ha, öyle şeylere kanıp veyahut işte arabası var, evi var falan. Aman ha, çok tehlikeli olur Allah esirgesin.

 

Namaz İnsanı Ferahlatan, Açan, Güçlendiren Çok Büyük Bir Nimettir. Namazı Terk Tahayyül Dahi Edilemez

Kişi eğer namaz kılmıyorsa zaten galiz bir hata yapıyordur. Bir açıklaması yok ki. Belki yani unuttuysa, bilemiyorsa, hatırlatılmadıysa bir derece de ama bilerek ve kasten namaz kılmamak yani çok anormal bir hareket. Allah zaten ayette söylüyor, şeytandan Allah’a sığınırım; “Cehennem ehline sorulur: ‘Sizi buraya getiren, cehenneme getiren en önemli nedenler ne, sizin kanaatinizce?’ diye sorarlar” diyor. Onların ilk aklına gelen, “biz namaz kılanlardan değildik” diyorlar. Namaz niye kılınmasın? Son derece kolay ve çok güzel, zevkli bir ibadet. Allah’a teşekkür. Terki inanılır gibi değil, tahayyül dahi edilemez. Beş vakit namaz ferahlatıcı, insanı açan, güçlendiren büyük bir nimettir. Mesela benim arkadaşlarım namazı terk yılda bir olur, ayda bir olur. Bazen sabah namazını kaçırdıkları olur falan. Aa deriz, hepimiz hayretler içinde kalırız. Nasıl olmuş? Gözlerimize inanamayız. Telefonu kapalı oluyor aynı anda saat çalışmamış oluyor, başka bir şey çalışmamış oluyor. Biz her seferinde öyle bir olay olduğunda hep şaşırmışızdır. Senede bir kere, iki kere duyarız namazını kaçıran. Ama onun dışında namazlarını arkadaşlarımız maşaAllah muntazam ve kusursuz kılarlar elhamdülillah.

 

(Emine Erdoğan annemiz Cumhurbaşkanlığı devlet konuk evinde Zeytin Dalı Harekatı’nda görevli özel harekat polislerinin eşleri ve anneleri ve bazı kadın özel harekat polisleriyle bir araya geldi. Ve birlikte yemek yendi.)

Anne elinden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalışıyor. Hayır faaliyetlerinde bulunuyor. İyi yapmış. O gelen gençler falan onların içi açılmıştır, şevklenmişlerdir. Anneye helal olsun, iyi. Anne mübarek anne, anne temiz anne. Anne modern. Anne modern Müslüman. Anne zeki. İyi, herhalde köşkte de böyle bir yer var anladığım kadarıyla, uygun yerler var. Hem dindar hem dava insanı. Çok iyi. Tayyip Hocam’ı Allah ona göre yaratmış. İyi bir hanım vermiş ki ona, yardımcı olsun diye. İyi oldu, o anne de hakikaten hakkını verdi.

 

(“Sevgi için emek vermek nasıl olur?” izleyici sorusu)

Zaten sevgi kolay elde edilen bir nimet değildir; sabır gerektirir, itina gerektirir. Temizlik, nezaket, fedakarlık belki yüze yakın şartı vardır. O kilitler açıldıktan sonra sevginin kilidi açılır. Yoksa herkes sevgiye ulaşır. Sevgi Allah’tan bir nur ve en büyük nimettir. Allah onu öyle kolay elde edilir bir şey olarak yaratmıyor. Emek verene onu yaratıyor Allah. Emek vermeyen onu elde edemez. Yüz anahtarla açacaksın. Yüz tane anahtar taşıyacaksın sevgiye ulaşmak için. Her kilidi açman lazım. Bir-iki-üç tamamını.

 

(2013-2017 yılları arasını kapsayan araştırmaya göre, Amerika’nın Ortadoğu’ya yaptığı silah satışı yüzde 26 oranında arttı. Dünyanın en büyük silah satıcısı olan beş ülke; ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve Çin. Bu ülkeler dünya silah ticaretinin yüzde 74’ünü elinde bulunduruyor. En çok silah satılan bölge de Ortadoğu bölgesi.)

Rezalet, tam rezalet yani. O silahlar da sırf Müslüman öldürmede kullanılıyor. Halbuki birleşseler acayip bir sevgi ortamı olacak. O silaha verdikleri parayla da sanayiye, tarıma yatırım yapacaklar, gıdaya yatırım yapacaklar. Bolluk, bereket içinde yaşayacaklar. Sırf inatlarından dolayı İttihat-ı İslam olmuyor, bilmişliklerinden dolayı İttihat-ı İslam olmuyor. En takva Müslümanım diyene bile baktığımızda, “Mehdi’ye daha çok var. İttihat-ı İslam’a gerek yok.” kafasında oluyorlar. Çok samimiyetsiz bir ortam oluyor. O yüzden azap ve elem devam ediyor.

 

(Türkiye sınırını geçen iki Yunan askerinin tutuklanmasının ardından, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos, “Türkiye bizi mecbur bırakırsa, atalarımızın yaptığını yaparız.” ifadeleriyle Türkiye’yi tehdit etmişti. Daha önce de Kardak’a yaklaşan bir Yunan gemisi sahil güvenlik ekiplerimiz tarafından arkadan çarpılarak bölgeden uzaklaştırılmıştı. Tüm bu gerginliklerin üzerine Yunanistan bir hamle daha yaptı ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde askeri tatbikat yapacağını açıkladı.)

Yapsın iyi, ayakları açılır. Ayaklarının pası gider iyi olur. Yunanistan ayıp yapıyor. Gerek yok o tip şeylere. Bir kere konumları itibariyle böyle bir şeye hiç yanaşmamaları lazım. Türkiye 11-12 saatte konuyu bitirir. Çok çok büyük hata yapıyor. Adalar dahil hepsi, her yer yani. En fazla 12 saat sürer. Biz dostuz, arkadaşız. Öyle münasebetsiz şeylere gerek yok. O tip üsluba da gerek yok. Cıvıklık istemiyoruz.

 

(Alanya’da Toni isimli bir köpek kaybolmuştu Adnan Bey. Onu bulan vatandaşlar pet shop sahibi Funda Gül isimli hanıma teslim etmişler. Funda Hanım minik köpeği 7 saat Alanya’da dolaştırıyor. Sonunda bir marketin önünden geçerken köpek huysuzlanıp havlamaya başlıyor. Direkt markete giriyor ve sahibini bulmuş oluyor köpek.)

Allah Allah hayret. Çok şaşırtıcı ama zaten gazete ilanı da verilmiş. Nasıl şey yapamadı acaba? İnternette öyle ilan versinler aslında, köpeği kedisi kaybolanlar. Bulanlar da oradan bakıp haber verebilirler. Kedi köpek kayıp ilanı yeri olsun internette. Bir site yapsınlar. Orada kayıp köpekler ve arayanlar karşılaşırlar, kolay olur.

 

(“Darwinizm olmasaydı kadınlar değer görür müydü?” izleyici sorusu)

Tabii, bir kere Allah'ın varlığına insanlar inanırdı daha çok. Kutsal olduğuna inanırlardı kadının değer verirlerdi. Ama adam ne diyor? “Bilimsel açıdan bir hayvandır o” diyor yani “evrimini tamamlamamış bir hayvan.” Aydın kitle, büyük bir aydın kitle kadını evrimini tamamlamamış bir hayvan olarak görüyor. Gelenekçi Ortodoks sistemde de kadın yine gelişmemiş bir hayvan olarak görülüyor. İnsanla hayvan arası görülüyor buçuk tabir ediliyor. Zaten Buhari'de diyor, “Kadının dini ve aklı yarımdır.” Niye? Çünkü gelişimini tamamlamamış bir hayvan olarak görüyor, buçuk görüyor. “Buçuk olduğu için, aklı da buçuktur” diyor. “Dini de yarımdır” yani dinsizdir diyor. “Aklı da yoktur” diyor özetle. Buçuk ne demek? Yarım akıllı ne demek? Aklı yok demektir. Yarım dinli ne demek? Dini yok demektir. Din bir bütündür çünkü din ya vardır ya yoktur. Dini yarımsa dini yok demektir, aklı yarımsa aklı hiç yok demektir. Böyle hakaret ediyor gelenekçi anlayış. Biz bu rezalet anlayışı asla kabul etmiyoruz. Tayyip Hoca’nın da işte dümdüz olduğunu ve asla kabul etmeyeceğini söylediği konular da bunlardır. Bunlar yok olacak yani.

 

(“Güven vermeyen birine karşı yine iyimser mi olmalıyız?” izleyici sorusu)

Allah sana öyle ilham ediyorsa güven duyamıyorsan bir şey vardır. Durduk yere olmaz o. Allah sana bir işaret vermiş oluyor. Güven duymuyorsan duymuyorsundur. Karşındaki güven duyacağın bir karakter, kişilik göstermiyor demektir. Çünkü Allah’tan korktuğunu, Allah’ı sevdiğini, diğergam olduğunu her yönüyle göstermesi lazım. Göstermiyorsa sen niye fedakarlık gösteresin ki? Öyle bir şeyde fedakarlıkla konu çözülmez hiçbir zaman için çözülmez. Daha kötüye gidebilir.

 

Kadınlar Çok Derin ve İnce Düşünme Yeteneğine Sahiptir, 5 Duyuları da Çok Güçlüdür. Erkekler Olayları Daha Kaba Değerlendirir

Kadınlar, duygusal düşünür ama merhamet, şefkat, acıma hissi daha galip gelerek düşünürler. Ve daha olayın sanat yönüne ağırlık vererek, estetik yönüne ağırlık vererek düşünürler. Bir de çok girift ve çok detay düşünürler. Yani ince ince; şekilleri, görüntüleri, tadı, kokuyu her şeyi. Beş duyuyu çok daha keskin kavrar kadınlar, daha hassasiyeti vardır. Erkeklerinki daha tutuktur o konuda. Mesela kokuyu daha kabaca hisseder, rengi daha bütün bütün hisseder; yani detaylarıyla o kadar göremez, sanat yönüne de o kadar önem vermez. Mesela kadın, 100 alternatif düşünür, erkek en fazla üç alternatif düşünür. Genellikle de ikidir, yani o ikiden birini tercih eder konuyu bitirir. Kadın, o yüz alternatif olduğu için, onun için de biraz fazla dolaşmış oluyor; yani fazla yorulur ama görüş gücü çok keskindir. Yani analiz gücü çok daha yüksektir kadının. Yani aşka, tutkuya o yüzden çok açıktır. Mesela erkeğin öyle bir gücü pek yoktur. Tutkunun asıl sahibi kadındır. O tutku aşk denizine çeken kadın olur. Ama tabii bunun için de akıllı bir erkeğe ihtiyacı vardır. Akıllı bir erkek olmazsa kadın kilitlenir. Her ne yaparsa yapsın o kendi kilidini açamaz. Kadının kendi o aşk, tutku kilidini açabilmesi için mutlaka akıllı, derin akıllı bir erkeğe ihtiyaç vardır. O erkekle karşılaştığında kadın, o işte aşk ve tutkunun engin denizinin kapısını açar, gözlerini açar; açtı mı artık ucu bucağı olmayan tutku okyanusuna doğru gidersin, sonsuza doğru gidersin. Ama tabii, iki tarafın da imanlı olması, Allah'tan korkması durumunda bu olur.

 

(“İnsanın baş düşmanı kimdir?” izleyici sorusu)

İnsanın baş düşmanı, tabii ki Kuran'ın açıklamasıyla şeytandır. Çünkü homoseksüel, züppe, çakal, isyankar, manyak tiynetli, kural tanımayan, dengesiz, manyak bir yapıdadır. Dolayısıyla insanların da öyle olmasını ister. Zaten uyanda da hemen bunu görürsünüz yüzündeki manyaklığı. Göz möz akar, ağzı mağzı akar, şuuru kapanır. Şeytanın etkisine girenlerde klasiktir yani gözdeki donukluk, anlamsızlık, içine kapanma, konuşmada zırvalama, deli hareketleri, böyle züppe hareketleri, kontrolsüz manyaklıklar şeytanın etkisine girenlerde bu klasik görülen alametlerden birisidir. Mümin, şeytana karşı tavır koyduğunda öyle bir etki olmaz yani hiçbirini yapamaz şeytan.

 

(“Uyurgezer insanların bilinci var mı?” izleyici sorusu)

İşte ölü olarak geziyor. Ölüyü merak edenler oradan da anlayabilirler. Uyurgezerin hatta gözü açık oluyor. Uyurgezer konuşuyor, “ne yapıyorsun?” diyorsun, “gezeceğim, dışarı çıkacağım” diyor, “yapma istersen” diyorlar “git yatağına dön” diyorlar, “oraya uzan” diyorlar, “tamam” diyor, dönüyor uzanıyor. “Yat, uzan, rahat et kendini yorma” falan diyorlar. Uyuyor, devam ediyor. Sabah kalkıyor, “hatırlıyor musun?” diyorsun, katiyen hatırlamıyor, ölü. Halbuki gözü açık, gözü açık o konuşuyor. Mesela nasılsın dersen, iyiyim diyor ama şuuru tamamen kapalı, ölü o anda. Yani ruhunu teslim etmiş. İşte dışarıda da öyle oluyor insanlar ölü oluyor. İnsanlar, fark etmiyorlar. Konuşuyor işte oraya buraya gidiyor, geliyor; yiyor, içiyor, “Aa” diyorlar “tamam bu canlıdır.” Halbuki ölü. İkinci benle yaşıyor.

 

(“Hz. Mehdi (as) zuhur ettiğinde talebeleri yanında mı olacak internetten mi bakacaklar?” izleyici sorusu)

Herhalde pek internet kabul etmezler gibi geliyor bana. Önemli bir şey olduğu için. Zuhur derken biat olarak anlıyorum ben yani biat töreni, Hz. İsa Mesih (as)’la karşılaşması. Ama internetten de izleyen olabilir tabii. Televizyondan seyredenler olur. Bütün dünya televizyonlarında yayınlanacaktır aynı anda. İnternetten de aynı anda yayınlanacaktır. Hz. İsa Mesih (as)’ı bütün insanlar aynı anda görecekler. Ama biz tabii “şu Mehdi’dir bu da İsa Mesih’tir” demeyeceğiz ama anlaşılacak. Çünkü İslam aleminin birleşmesine vesile olmuş bir insan var, Hristiyan aleminin de Müslüman olmasına vesile olmuş bir insan var, kim olur bu? Başka kimse olamayacağına göre “herhalde onlar” diyeceğiz, inşaAllah.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275098/sayin-adnan-oktarin-12-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275098/sayin-adnan-oktarin-12-martSun, 17 Jun 2018 23:22:33 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 10 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 10 Mart 2018

 

(Adnan Bey, siz daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zeytin Dalı Operasyonu’nun adını belirli bir hikmetle Kuran’ın işareti üzerine koyduğunu söylemiştiniz. Nitekim bugün Cumhurbaşkanımız da aynı açıklamayı yaptı ve şöyle söyledi: “Biz operasyonun adını Zeytin Dalı boşuna demedik. Rabbimiz ne diyor Tin Suresi’nde?” Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım; “Vettiyni vezzeytuni, Ve turi siyniyne, Ve hazelbeledil'emiyni. (Tin Suresi 1-3) Yani, İncire ve zeytine andolsun, Sina dağına, ve şu emin beldeye güvenli şehre. (Tin Suresi 1-3) Bakın Rabbimiz zeytine ve emin belde olarak bu beldeye yemin ediyor. İşte şimdi biz elinde zeytin dalı sallayanlara da selam olsun diyoruz. İnşaAllah bu emin beldeye de böyle yürüyoruz” dedi, maşaAllah.)

Tayyip Hocam dürüst delikanlı, samimi bir Müslüman. Oradan buradan laf atanların lafını anında ağızlarına tıkıyoruz. Laf olsun laf beri gelsin, münasebetsiz münasebetsiz itirazlar. Mantıklı makul hiçbir itiraz yapmıyorlar hiç. Zaten cevabını verdin mi hemen tık susuyorlar.

 

(Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı MHP Eski Milletvekili Atilla Kaya, Cumhurbaşkanımız’ın bozkurt işareti yapmasını şöyle eleştirdi: “Erdoğan AK Parti Mersin İl Kongresi’nde parmaklarıyla rabiasını sayarken araya bozkurt işaretini de sıkıştırmış. Buna da sevinenler olmuş. Allah’tan zamanında bizi uyarmıştı ‘gerekirse papaz elbisesi bile giyerim’ dedi diye de şaşırmadık” dedi.)

Her halükarda bozkurt bütün Türk milletine ait bir semboldür. Ne alakası var? CHP’li de bozkurt sembolü yapabilir, MHP’li de yapabilir, herhangi bir vatandaş da yapabilir. Türk milletinin sembolüdür bozkurt. Azerbaycan’a git MHP’yi bilmezler ama bozkurdu bilirler. Kazakistan’da, Tacikistan’da, Özbekistan’da birçok yerde birçok kişi MHP’yi bilmez ama bozkurdu bayağı iyi bilirler. Türklüğün sembolüdür. Dolayısıyla yakışık almamış üslubu. Tekelleştirme diye bir konu olmaz, anlamı da olmaz. Tayyip Hocam orada güzel bir jest yapmış. Bir Türk evladı olarak Türklüğün sembolü olan bozkurdu bozkurt işaretiyle ifade etmiş. Ve güzel bir tavır göstermiş, güzel bir hareket bu, güzel bir davranış. Takdir etmesi gerekirken yeren bir üslup çok çok garip olmuş. Ayrıca “papaz elbisesi de giyerim” bu Müslüman taktiğidir zaten. Birçok sahabe zamanında istihbarat amacıyla birçok yere gitmişlerdi. Osmanlı döneminde de Osmanlı istihbaratı birçok yere girmişti. Mesela kiliselere girmişlerdi papaz kıyafetiyle, papaz görünümüyle girdiler. Başka ibadethanelere girdiler, başka yerlere girdiler her yere girdiler. Nitekim şu an Milli İstihbarat Teşkilatı da faaliyet sahası içerisinde bu yöntemler vardır. Bir devlet adamı olarak devletin ali menfaatleri için ‘ben gereken her şeyi yaparım’ diyorsa bir insan bu bir yiğitliktir, bir üstünlüktür. Çok önemli bir işareti ifade ediyor, diyor ki; “Ben bir şey yaptığımda sakın bunu yanlış anlamayın, bir bildiğim vardır, bir taktik yapıyorumdur” diyor. Nitekim ne demişti? “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıyım.” Millet “abov Türkiye gitti” falan dediler “İslam alemi gitti” falan dediler. Sonra ne yaptı? Afrin’e beş koldan girdi hilal hareketiyle. Hani eş başkan? Eş başkan böyle bir şey yapmaz, değil mi? İşte sözünün anlamı buydu “ben gerekirse papaz kıyafeti de giyerim.” Mesela buraya istihbaratçılar da geliyorlar, şunlar bunlar da geliyorlar. Adamlara “ha, hı” diyor yani, konuşmalarını dinliyor. Kabul ediyor anlamında değil. Aslında biz hiç sokmayız onları da ayrı mesele. Ama gerekirse de onlar olmasa da başkasını istihbarat amacıyla dinleyebilir. Yani orijinal kaynaktan konuyu öğrenmek için dinleyebilir. Devletin başı. Yani ledün ilmi hakkı vardır cumhurbaşkanının, ledün ilmi hakkı vardır. Tabii vahiyle olan ledün ilmi tarzı değil, öbür tarzdaki ledün ilmi. Papaz kıyafetinden kastı ledün ilmidir-ilmi ledün. Yani “zahire bakmayın batına bakın” diyor. Kastedilen bu. Daha da genişletilecek olursa anlam daha da genişler ama şu an yeterli açıklamayı yaptık.

 

(Yeniçağ internet sitesi Genel Yayın Yönetmeni Batuhan Çolak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bozkurt işareti yapmasını samimi bulmadığına dair bir paylaşımda bulundu. Ve daha önce Cumhurbaşkanı’nın bozkurt karşıtı bir açıklama yaptığını hatırlattı. “22 Ocak 2017’de ‘AK Partililer bozkurt işareti yaparsa şaşırmayın’ yazmıştım. Önce Başbakan Yıldırım, bugün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bozkurt yaptı. Aynı Erdoğan ‘ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum’ demişti” dedi.)

O zaman için öyle demiş olabilir. İnsan zamanla gelişiyor, birçok eski inandığı şeyi terk ediyor. Dedi mesela “Ben Saadet Partisi’ndeki, Milli Selamet Partisi’ndeki mantığımı değiştirdim” dedi. Sonra yine değiştirdi tavrını ve Milliyetçi Hareket Partisi’yle iç içe oldu. Demek ki Türklüğün sembolü olan bozkurdu güzel bulmuş yani bir putperest işareti gibi değil Türklüğü güzel anlatan hoş bir amblem olarak görmüş. Çünkü mübarek bir hayvandır kurt, temiz asil bir hayvandır. Dolayısıyla fikirlerinin değişmiş olması son derece normal. O bozkurt işareti yapmasıyla milyonların gönlünü fethetti. Son derece isabetli ve doğru hareket ediyor. Batuhan Çolak aslında iyi bir insan, dürüst bir insan. Güzel bir şeyi güzel karşılaması lazım. Olmamış bu üslup, olmamış. Bozkurdun unutulmaya çalışıldığı bir dönemde, Rahmetli Alparslan Türkeş’in isminin unutturulması için gayret edildiği bir dönemde bozkurdu gündeme getirmek akılcı bir hareket, güzel bir hareket. Sayın Alparslan Türkeş’i de tam anlamıyla gündemde tutacağız ve tırmandırarak gündemde tutacağız. Unutulmasına asla müsaade etmeyiz.

 

Yanlış Yapmak Çok İyi Bir Eğiticidir. Mümin Yaptığı Yanlışlarla Doğru Yolda Olmakta Kararlılık Kazanır ve Hep Doğruyu Arar

Kesindir demeyeyim ama yanlışlar çok faydalı. Çok çok faydalı ve çok etkilidir. Çünkü yanlış bir kere insanı geriyor zaten, kızıyorsun yanlışa ve doğruyu yapmada azimli oluyorsun. Ve her doğruyu yaptığında da bazen o yanlış da aklına geliyor. O yüzden eğitici olarak çok mükemmel bir şey yanlış. Allah onu özel yaratır. İstesen de, kader geriye de alınsa yine olur o. O yüzden yanlışa üzülmek doğru değil. Çünkü pişman olmuşsun, pişman olma demek üzülme anlamında değil. “Pişman oldum” diyor, içki içiyor sabahlara kadar, kafasını duvarlara vuruyor. Pişman olma öyle olmaz, akılcı olarak vazgeçme ve dikkatlice bir daha tekrar etmemede azimli olmaya denir pişman olma diye.

 

(Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi Bessam Ebu Abdullah, Çarşamba günü Suriye’nin en yetkili karar mercii ve medya mensuplarıyla özel bir toplantı yapıldığını söyledi. Bu toplantıda Şam hükümeti YPG’yi ülkeyi bölmeye çalışan bir terör örgütü olarak gördüğünü söylemiş ayrıca Türkiye ile işbirliği konusunda hükümet yetkilileri şunları söylüyor: “Kardeş Türkiye ile sorunları görüşmeye hazırız. Ancak masada sadece YPG-PKK meselesi değil tüm terör örgütlerine karşı ortak mücadele konsepti olmalıdır. Erdoğan ile görüşme de kucaklaşma da olabilir. Yeter ki bu görüşme ve kucaklaşma Suriye, Türkiye ve bölgenin bütünlüğü, egemenliği ve birliğine hizmet amaçlı olsun” denilmiş.)

Türkiye bölgenin hatta dünyanın en samimi ülkesidir, en merhametli ülkesidir. Böyle hiç kimsenin canını yakmaya, kimseyi huzursuz etmeye de Türkiye’nin niyeti yok. PKK zihniyet olarak Allahsız, Kitapsız, dinsiz, imansız İslam düşmanı. Rahatça adam öldüren, insanlarımızı şehit eden acımasız, gaddar, psikopat bir yapılanma. Bir de homoseksüel bunlar. Biz bunlardan tiksiniyoruz özetle ve çok tehlikeli buluyoruz, pislik buluyoruz. Bu adamlarla beraber yaşamak istemiyoruz, iğreniyoruz yani. Suriyelilerle bizim ne alıp-veremediğimiz olur? Kardeşimiz, beraber camide Alevi de olsa, Şii de olsa, Bektaşi, Sünni hep beraber camide namaz kılarız, beraber yemek yeriz, sohbet ederiz. Düğünlerimiz bir, eğlencemiz bir her şeyimiz bir, yemek yapma stillerimiz bir. Biz bizimle anlaşırız bizim problemimiz hiçbir şekilde olmaz. Bu pislik ahlaksızları istemiyoruz tiksiniyoruz adamlardan. Adını bile duyduğumda tiksiniyorum, olay bu. Suriye ile ne alıp-veremediğimiz olabilir yani? Toprağı işgal... Yok kardeşim. Ha şu anlamda biz işgal etmiş olarak kabul edebilirler ki öyle bir şey yok da öyle düşünüyorlarsa; oranın bize dost olmasını istiyoruz. Yani biz bir yeri aldıysak orası bize dost olmalı. Biz boş yere emek vermek istemeyiz. Mesela Afrin’i aldıysak Afrin bizimle dost olmalı. Biz Afrin’i seviyoruz, Afrin’in de bizi sevmesi lazım, şehit verdik buna karşılık sevgi isteriz. Bu sevgiyi göremezsek bekleriz o zaman, o sevgiyi görünceye kadar bekleriz. Bu olmaz, aksini istemeyiz. Çünkü o da başka türlü bir PKK kafası olur. Yani nefret adamı oraya gelirse yine istemeyiz biz. Bize dost olan bizi seven gelsin o kadar, istediğimiz bu. Suriye bizi seviyorsa biz Suriye’yi kat kat severiz hiçbir sorun çıkmaz.

 

(“Başarının temelinde ne yatar?” izleyici sorusu)

Başarının temelinde, sana garip gelecek ama başarı diye bir şey yok. Sadece kadere tabii olmak vardır. Başarıyı zaten Allah yaratmıştır. Sen, samimi olursan. Mesela bak Mehdi (as), başarılı. Mehdi (as)'nin, ne özelliği var? Sadece Allah'ın ruhu, başka bir özelliği yoktur. Allah, onu seçmiş. Onun başarısı diye bir şey kesinlikle yok, Mehdi (as)'nin. Allah, ne varsa getiriyor; ne varsa kaderde getiriyor. O, ona sadece sabır gösteriyor ve samimiyet gösteriyor o kadar. Peygamberimiz (sav) de böyledir. Hz. İsa Mesih de öyle, mesela ölüye “kalk” diyor. Allah veriyor ona o gücü. “Ya mübarek amma gücü var” diyor. O, onun gücü değil; Allah'ın gücü. Nasıl yapsın onu o? Allah'ın, mazlum bir kulu, onun bir özelliği yok. Allah, sana o gücü verse, sen de kaldırırsın ölüyü. Allah, sana verse o gücü, sen de kaldırırsın.

 

(“Beyin insanı yanıltır mı?” izleyici sorusu)

Beyin tabii yanıltır çok rahat ama tabii beyin deyince de insanlar o et parçası bir şey yapıyor zannediyor. Beyinin etkisi sıfırdır, beynin hiçbir fonksiyonu olmaz öyle gibi görünür. Kasapta satılıyor koyun beyni bakın hiçbir şey yoktur blok ettir. Onun yapacağı hiçbir şey yoktur doğrudan Allah’ın verdiği akıl vardır. Allah’ın yaratması vardır onun dışında bir şey olmaz. Beyin, dışarıdaki titreşimi sana nasıl görüntü halinde göstersin ve nerde nasıl ışık yaratsın? Nasıl ışık yaratsın et? Işık yaratacak ışığı da sana gösterecek, renk yaratacak rengi sana gösterecek. Ses yaratacak sesi sana gösterecek, tat yaratacak tadı sana duyuracak. Dokunma hissini meydana getirip sana bunu hissettirecek beyin yapacak bunu böyle bir şey olmaz doğrudan ruhtur yapan.

 

(“Dava insanı olmanın temel özellikleri nelerdir?” izleyici sorusu)

Dava adamı orada yanlış anlaşılıyor olabilir. Müslüman için bir isim var zaten Müslüman, davası da zaten Kuran’dır. Şimdi ayrıca bir dava adamı kafası oluşmuş oluyor. Halbuki Müslüman zaten güzel ahlakının gereği olarak bir hayat yaşıyor, onu dava olarak da ayrıca bir bölüme ayırmak olmaz yani hepsi onun içindedir. Ama ona dava diyelim mi diyelim bir mahsuru yok yani öyle bir daha iyi anlaşılması için denebilir. Mesela bak gecenin üç buçuğu geçmiş mesela bu bir davadır. Adam vurup kafayı yatar bu saatte normalde öyle bir şey olmaz. Ama biz böyle bir fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Mesela beşe kadar en az değerlendiriyoruz yani sağlığa sıhhate zarar vermeyeceğini bilsek daha da devam edeceğiz, bu bir davadır. Bu neden? Allah’ın varlığını bilmenin de üstünde Allah'ın büyüklüğünün farkındayız. Ama şimdi bak her zaman söylüyorum, bir hamal amcaya “Allah büyük” diyor “Allah Kerim bir şey yapar bize” diyor. Büyükten kastını bilemez adam, onun için ev vardır, bahçesi vardır en fazla gökyüzü vardır gökyüzü kadar bilir. Allah büyük deyince o tarz bir şeyler bilir yani tarlayı yaratır, koyunları yaratmıştır. Amansız büyüklüğünü tam kavrayamaz onun için de gücünün belirli sınırlarda kalacağını düşünür Allah’ın. Zaten dua ederlerken de duyurmak için bayağı bir uğraşıyorlar da dikkat ederseniz. Anlatamadığı kanaatinde oluyor tekrar tekrar söylüyor yani Allah’ı haşa böyle zor anlayan birisi gibi görüyor. Halbuki ona dua ettiren zaten Allah. Allah’ın büyüklüğünü anlayan kişi kader içerisinde zaten dava denilen olayın içerisine sokulur ve o onu yaşar o. Mesela Bediüzzaman dava adamıydı. Peygamberlerin hepsi dava adamıdır. Süleyman Hilmi Tunahan dava adamıdır. Alparslan Türkeş rahmetli dava adamıydı. Erbakan Hocamız dava adamıydı.

 

Zebur’dan Mehdi (as) İle İlgili Açıklamalar

Mezmurlar yani Zebur’da Kuran'ın işaret ettiği ayet, Kuran'da Allah diyor ki; “Zebur’da var” diyor, “bakın” diyor. Dünya hâkimiyetiyle ilgili bak diyor ki Allah; “Davut soyundan güçlü bir kral” Mehdi’yi “çıkaracağım.” Zebur’a bakın diyor, biz bunu görüyoruz. “Mesh ettiğim” seçtiğim “kralın soyunu ışık olarak sürdüreceğim. Düşmanlarını utanca bürüyeceğim” rezil edeceğim diyor, “ama onun başındaki taç parıldayacak” diyor. Kuran, “Zebur’a bakın” diyor, baktık işte bu. Yine Allah Zebur’a bakın diyor bu konuda, gönderme yapıyor Allah; “Kralın” Mehdi’nin “adı sonsuza dek yaşasın, güneş durdukça adı var olsun, onun aracılığıyla insanlar kutsansın, bütün uluslar ‘Ne mutlu ona’ desin!” Bak, onun aracılığıyla insanlar kutsansın; insanları kutsayacak. “Bütün uluslar ‘Ne mutlu ona’ desin!” (Mezmurlar 72/17) Mezmur demek Zebur demektir. Mezmur kelimesinin karşılığı Zebur’dur. Kuran'da diyor; “Zebur’da böyle geçiyor” diyor Allah. “Bakın” diyor, Zebur’a baktığımızda bunu görüyoruz. “Mehdi egemenlik sürsün denizden denize Fırat’tan yeryüzünün ucuna dek.” Bak, Fırat’tan yeryüzünün ucuna dek, Fırat Türkiye’de zaten. Orada bir gönderme yapılmış. “Yeryüzünün ucuna dek” her yer Amerika, Rusya. “Rab kralını” Moşiyah’ı, Mehdi’yi “büyük zaferlere ulaştırır. Mesh ettiği krala” Mehdi’ye “sonsuza dek sevgi gösterir.” (Mezmurlar 18/50) Arapçada kitap anlamına geliyor Zebur, İbranice’de mektup anlamına gelir, Zebur. Zebur, bugün Kitab-ı Mukaddes külliyatı içinde Mezmurlar adıyla yer almış bulunuyor. Mezmurlar diye bakılınca ve 150 mezmurdan oluşur. Kuran buna dikkat çekiyor, “orada dünya hâkimiyetinden bahsediyor” diyor Allah. Yine Zebur’da; “Mehdi'nin üzerine celal ve haşmet koydun.” (Mezmurlar 21/5) “Mehdi'nin krallığının asası adalet asasıdır.” Bak, “Mehdi'nin krallığının asası adalet asasıdır, doğruluğu sever kötülükten nefret edersin.” Ucu bucağı yok, yani Zebur’da genişçe Mehdiyet anlatılmış. “Dağları aşıp gelen müjdecinin ayakları ne güzeldir” diyor. Mehdi (as)'nin ayaklarının güzel olduğunu belirtiyor Zebur. “Dağları aşıp gelen müjdecinin ayakları ne güzeldir. O müjdeci ki, esenlik duyuruyor. İyilik müjdesi getiriyor, kurtuluş haberi veriyor.” (Yeşaya 52/7) Ama çok acayip değil mi, ayaklarına kadar dikkat çekilmesi? “Dağları aşıp gelen” yani uzaklardan geliyor çünkü. “Rab'den korkan o adam kimdir? Canı iyilikte oturacak.”

 

(“Topkapı’daki Kutsal Emanetleri kim kullanacak?” izleyici sorusu)

Topkapı’ya kutsal emanetleri koyan Allah onu tabii ki bir amaçla oraya koydu, zamanı gelince onu kullandıracak. Resulullah (sav)’in hırkası niye tamir edildi? Çok sağlıklı, sıhhatli, tam giyilecek hale geldi, kılıcının bakımı yapıldı her şey tamam.  Mehdi (as)’nin teberrüken giymesi içindir. Sancak-ı Şerif de hazır, inşaAllah Mehdi (as)’nin zahir olduğu durumda o gün teberrüken Mehdi (as)hepsini kullanacak ve bunu göreceğiz ve Mehdi (as)’nin Türkiye’den çıkacağının, İstanbul’da çıkacağının da imzasıdır bu, net delilidir. Çünkü kutsal emanetler olmadan Mehdi (as) çıkmaz. Kutsal emanet de İstanbul’da olduğuna göre, Mehdi (as)’nin İstanbul’da çıkmasının mecburiyeti açık, aleni net görülüyor yani kesin delil. Alametler, emanetler, nerde ise Mehdi (as) ordadır. Kutsal emanetlerle çıkacağına göre, kutsal emanetler de olmadan Mehdi (as) çıkmayacağına göre, kutsal emanetler de İstanbul’da olduğuna göre, yer netleşmiş. Kesin İstanbul’da çıkacak.

 

(Adnan Bey, Zeytin Dalı Harekatı’nın 50. gününde, TSK ve ÖSO, Afrin kent merkezinin çevresindeki tüm köyleri ve tepeleri aldı ve bu tepelere konuşlandı. Şu anda bir kaç kilometre uzakta olan Afrin Kent merkezini gören hakim tepelere ulaşılması ile Afrin tamamen kuşatılmış oldu.)

Bu kuşatma zaten aldı demektir. Artık bundan sonrası teferruat. Sarmayı iyice yapıp iyice alana oturduktan sonra, kenar şehir evlerden başlayarak evlerde de yani o alınan yerlerde de, sabitleme ve iyice oturma yaparak yani tam böyle savunma mevzilerini iyice pekiştirerek, adım adım adım adım merkeze doğru ilerlerler. Yani ilk alınan yerlere iyice yerleşmek çok önemli. Ondan sonrası kolay. 1-2-3-4-5 sonuna kadar giderler. Şimdi ben askere zaten ne tavsiye vermek isterim, ne de taktik vermek isterim ama içim rahat etmediği için söylüyorum. Yoksa asker çok mükemmel planlıyor. Ordumuzun teknik gücü de çok iyi, istihbaratı da çok iyi. Her şey çok iyi, aşkı şevki de çok iyi ama sessiz de kalamayız tabii ki. Bir fikir, düşünce ifadesinde fayda var.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer siviller olmasa Afrin’i ele geçirmek 3 günlük işti” dedi. Suriye'de, teröristler ve kimi ülkeler gibi vicdanımızı, ahlakımızı, hassasiyetlerimizi rafa kaldırmış olsaydık Afrin'i ele geçirmek 3 günlük işti. Ama biz çok hassasız. Biz, onlar gibi olmadık, olmayacağız. Amacımıza ulaştıktan sonra, sınır güvenliğini sağlayarak topraklarımıza döneceğiz” dedi.)

Ne 3 günü? Allah vermesin ama en fazla 5-6 saat sürerdi. Olur mu, halı bombardımanı yapılır, bütün şehri yerle bir edersin. Yani ayakta tek bir şey bırakmazsın dümdüz olur. Halı bombardımanı yani halı bombardımanı demek, santim santim bombalama, böyle birer ikişer metre arayla. Öyle yapıyor bazı ülkeler halı bombardımanı. Hiçbir kimse kurtulamaz Allah vermesin. Uzamaz da, öyle bir şey olmazdı yani en fazla 5-6 saat sürerdi. Tayyip Hocam ehli iman tabii, Allah'tan korkuyor, Müslüman insan, vicdanlı insan var gücüyle özen gösteriyor. Suriye'de maşaAllah, Allah kısa sürede zafer verdi. Aslanlara da dolma yapmaya başlamışlar iyi, gördüm hoşuma gitti. Yaprak dolması, çok önemli, zeytinyağlı. Askere ne ya bir dolmayı bir lokmada yutar. Lokma hesabı ile sayacaksın. Bir askere, 40 dolma olması lazım. Ancak, 40 lokma, 40 dolma yani inşaAllah. Biber dolması, zeytinyağlı falan gelsin aslanlara. Her yerde yapalım. Helal olsun.

 

Her Atom Bir Alemdir. Atomda İnsan Aklının Çok Üstünde Bir Akıl Vardır. Müthiş Bir Hızla Milyarlarca Senedir Dönüyorlar ve Bir Kere Bile Çarpışmıyorlar. Bu, Allah’ın Muazzam Bir Sanatı ve İlmi

Atomlar, akıl almaz akıllı. Ya kardeşim 100 bin tur atıyor saniyede ve bak her an yörünge değiştiriyorlar yani sürekli nereden geleceği belli değil. Birbirine nasıl vurmaz bu? Bir tane, 2 tane, 10 tane değil. Saniyede 100 bin tur atıyor. Saniyede 100 bin tur ve nereden döneceği belli değil, nereden geçeceği belli değil. Her an yer değiştiriyor, her an hiçbiri birbirine vurmuyor. Bu ne bu?

Çok büyük olay ve her biri bir alem. 15 milyar yıldan beri dönüyor. Balyozla demirin üzerine vuruyorsun atom yerinden bile kıpırdamıyor muhatap dahi olmuyor. O dönme var ya dönme işi adam 100 bin kere dönüyor kale dahi almıyor o balyozla vurulmayı hiç, yani milim santim kıpırdamıyor devam ediyor.

Bu atom altı parçacıklar işte bu dönenler saniyede 100 bin tur atıyor 15 milyar yıldan beri dönüyor. Ömre bak,15 milyar yıl gazı yok, tuzu yok, benzini yok, hiçbir enerji kaynağı yok sadece Allah dedi diye dönüyor. Normalde enerji kaynağına ihtiyacı var, yok enerji kaynağı. Balyozla vuruyorsun hiçbir şey olmuyor, oksi asetilenle yakıyorsun hiçbir şey olmuyor.

Çekirdeğin etrafında saniyede 100 bin kilometre hızla dönüyor. Bak, çekirdeğin etrafında saniyede 100 bin kilometre hızla dönüyor. Bana mısın demiyor. Ne kadar? 15 milyar yıldan beri ömre bak. Bazen 100'e yakın elektron aynı yörüngede dönüyor. Bazen de elektronlar yörüngeler arası geçiş yapıyorlar hiçbir şekilde birbirlerine dokunmuyorlar sıyırma bile yok, kenardan sürtme bile olmuyor hiçbir şekilde dokunmuyorlar. Neden yörünge değiştirmeye gerek duyuyor o da belli değil. Yörünge değiştirdiği gibi ayrıca nereden geçeceği de belli değil. Her an onu değiştiriyor ama buna rağmen hiçbir şekilde birbirine vurmuyorlar 15 milyar yıl. Görüyor musun hızı? Bir saniyede en az 1 milyon tur yapıyor. 1 saniyede tik tak 1 milyon tur ve çarpma kesinlikle yok. 1 milyon tur atıyor hiçbir şekilde birbirine vurmuyor. Mesela 100 parça birden hareketli hiçbir şekilde çarpmıyorlar.

Saniyede 100 bin kilometre hız bu ne demek? Ve tek bir saniyede 1 milyon tur, 1 milyonu bir düşünün 1 milyon 1 saniye. Çekirdeğe oranla mesela ta Eminönü'nde dönüyor adam ona göre düşünün, çekirdek buradaysa o Eminönü'nde ve 1 milyon tur atıyor ve çarpma diye bir şey yok. Mesela balyozla vurdun mu demir ne olması lazım atom çok hassas bir şey bu derhal darmadağın olması lazım değil mi? Hiç o 1 milyon dönme muntazam devam ediyor o hiç onunla muhatap olmuyor.

 

(“İnsan canı alınırken melekleri görür mü?” izleyici sorusu)

Yani o boyuta girdiğinde zaten ani bir netleşme meydana geliyor uyanma tarzında, uyanma olduğunda oradaki varlıklar zaten melek olmuş oluyor. Gayet güzel neşeli, sevecen, çok saygılı bir tavırla karşılaşır. Bu alemin net rüya olduğunu o zaman hemen anlar insan zaten dikkatlice bakan rüya olduğunu hemen görür, anlaşılıyor çok net anlaşılıyor. Orada tam uyandığına kanaat getiriyor halbuki yine uyanmış olmuyor o da bir rüya aslında, o da bir görüntüdür. Ama çok net olduğu için öyle aksi düşünülecek gibi olmaz çok keskindir. Melekler de düzgün, eli yüzü düzgün insanlar şeklindedir. Yani öyle o kadar şaşırma olmuyor onu söyleyeyim. Ayette de açık açık görülüyor, öyle şaşıran bir insan üslubu hiç yok. Herkes normal karşılıyor. Allah alıyor o şeyi insanların üzerinden, o heyecanı alıyor.

 

Hadis Açıklamaları

Resulullah (sav) diyor ki bir hadis, yeni bir hadis: “Allah bir ümmeti yarım günden öteye geri bırakmaz” yani hicri 1500’den öteye artık gitmez, hicri 1500’den sonra artık kıyamet kopar. “Hilafet merkezi, Mehdi (as)’nin sofrasını görmedikçe, Allah bu ümmeti yarım günden öteye bırakmaz” yani hicri 1500’den öteye ümmet devam etmez. “Hilafet merkezi, Mehdi (as)’nin sofrasını görmedikçe de kıyamet kopmaz, hilafet merkezi Mehdi (as)nin sofrasını gördüğünde, İstanbul fetih olunur” diyor. “Konstantinopolis” sahabelerden Ebu Salebe (ra), Peygamberimiz (sav)’den naklen söylüyor, Mehdi (as)’nin sofrasını görecek diyor, hilafet merkezi. “Sofrayı görmedikçe kıyamet kopmaz, sofrayı gördüklerinde de İstanbul fetholunur” diyor. “Mehdi (as)’nin sofrasını görecek hilafet merkezi” diyor Allah Allah. Mübarek kim bilir nasıl bir sofra kuracak ki, neler olacak ki, dikkati çekecek bir olay ki söylenmiş.  Üç ayrı hadis var bununla ilgili.

İbni Abbas’dan ayrı var aynısı.  Ebu Salebe’den ayrı var. Yine İbni Abbas’dan var. Aynı hadisi aynı şekilde söylüyorlar.  İbni Abbas da diyor bak. “Allah bu ümmeti yarım günden öteye bırakmaz.” Yani Hicri 1500’ü geçmez. “Hilafet merkezi Mehdi (as)’nin sofrasını görmedikçe kıyamet kopmaz, hilafet merkezi Mehdi (as)’nin sofrasını gördüğünde, Konstantiniyye fetholunur. Çok net. Kim bilir nasıl bir sofra ki; dikkat çekecek demek ki. Büyük bir olay. 

Mikdash Exodus Rabbah bölümünde Mehdi (as)’nin Tevrat kaynağı İstanbul’dan çıkacağını söylüyor. Bak 4000 yıllık Tevrat, İstanbul’dan çıkacağını söylüyor Mehdi (as)’nin. Peygamber (sav) İstanbul’dan çıkacak diyor tamam, ama Tevrat da İstanbul’dan çıkacak diyor. Bak İsrail Musevilerin yurdu değil mi? Mehdi (as)’nin çıkış yeri İstanbul’dur diyor. Roma diyor. Roma, İstanbul. Konstantin tarafından Latince Nova yani Roma denmiştir biliyorsunuz. Yeni Roma ismi verilmişti İstanbul’a. “Mesih Mehdi Roma’da olacaktır” (Kohelet Rabbah 1/9) diyor.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275097/sayin-adnan-oktarin-10-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275097/sayin-adnan-oktarin-10-martSun, 17 Jun 2018 23:18:38 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 9 Mart 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Kuran’ın yeterliliğine dair açıklamasının ardından sosyal medyadan kendisine tepkiler geldiğini belirterek kimseden korkusunun olmadığını söyledi. “Şimdi de dünkü konuşmadan sonra birileri aynen bu şekilde sosyal medyada konuşmaya başladı. Siz bu fakiri korkutamayacaksınız. Hak neyse ben onu söylemeye devam ederim. Kitabımız Kuran’ımızın İslam’ın hükümlerini sağa sola evirip çevirmeye hakkınız yok. Ve böyle bu tip gözlüklerle bakarak kalkıp da dinimize fatura kesmeye de hakkınız yok” dedi.)

Şanlı kabadayı sonuna kadar yanındayız. Konuşmalarında da hiç mahsurlu bir şey yok gayet güzel konuştun. Kuran’a da uygun, Resulullah (sav)’in sünnetine de uygun, İslam’ın ruhuna da uygun mükemmel konuştun, gayet doğru konuşman. Yanlış konuştuğunu söyleyen bana gelsin. Neredeymiş? Gayet mükemmel konuştun. Yanlış eksik olan birisi varsa o konuşanlar.

Tayyip Hocam ne diyor? “Kuran yeterlidir” diyor. Allah ne diyor? “Kuran yeterlidir” diyor. Allah’ın dışındakiler ne diyor? “Kuran yeterli değildir” diyor. Tayyip Hocam da diyor ki “ben Allah’ın dediğine bakarım putların ne dediğine bakmam” diyor. Bu kadar işte. Bak “hadis Kuran’a uygunsa alırım” diyor, “sünnet Kuran’a uygunsa alırım” diyor, bitti.

 

(Cumhurbaşkanımız’ın bir konuşması şu şekildeydi: “İnsanlar dinle ilgili kime kulak vereceğini, neye itimat edeceğini şaşırıyorlar. Bu konularda konuşma yetkisi benim değil. Diyanet işleri başkanı değilim ama bir Müslüman olarak, üzerinde sorumluluğu olan bir insan olarak dinime getirilen bu zafiyete de tahammülüm yok.”)

Tabii ki tabii ki. Sen ayrıca cumhurbaşkanısın ululemirsin hakkın da var, öyle bir şey yok. Bir de dini eğitim de almış birisin. Laf onlar “açıklama yapamaz” diyerek falan. Onu söyleyenlere bakıyoruz ağzını yıkamaktan haberi olmayan, yolunda yürümekten aciz bazı sahtekarlar. Cumhurbaşkanısın sen ve ilim ehlisin. Tayyip Hocam’ın özelliği bütün gençliği hep İslam-Kuran’dır. Ömrü boyunca okumuş bir insan. Bir kere mürşit sağlam, Erbakan Hocam’ın dizinin dibinde yetişti. İskender Paşa’dan feyz aldı. Nakşiliğin maneviyatından istifade etti. İmam Hatip mezunu gece-gündüz okuyan birisi. Ayrıca Kuran’ı anlamak zor bir şey değil, dağdaki çoban da anlar, profesör de anlar. FETÖ’cü bazı sahtekarlar “biz anlarız siz anlamazsınız” kafasındalar. Bunların sahtekarlığının sonu geldi, oyun oynamayı bırakacaklar. Tayyip Hocam istediği gibi konuşsun. Konuşmalarında bir hata yok gayet de düzgün gayet güzel. İfade çok net derli-toplu hiç uzatmalarına gerek yok. Ne diyor? “Kuran yeterlidir, Kuran’a uygun olan sünneti de kabul ederiz” bitti. Bunun dışında oraya buraya çekmeye hiç gerek yok çok net bir çerçeve bu. Demagojiye gerek yok çok net.

Bir de Tayyip Hoca bak Kuran’ın yeterliliğini, sahabe döneminin İslam anlayışını, şeytani, putçu sistemin, gerici, boğucu, İslam karşıtı karanlık sistemin temeline balyozu vurunca bak nasıl bağırıyorlar mucize bu. Bak “Allah razı olsun, Allah sana kuvvet versin, Allah senden binlerce kere razı olsun” diyeceklerine bütün güçleriyle “aman sus” diyorlar. Bu, doğru yolda olduğunu gösteriyor Tayyip Hoca’nın. Sonuna kadar devam. Bir de bunlara hiç ihtiyacı yok. Gereğini yapsın. Hiç. Bu kalitedeki insanlar Türkiye'ye zarar veriyorlar. Avrupa’da da zarar veriyorlar, dünyada da zarar veriyorlar. Bizim başımızı derde sokuyor bunlar. Bunlara bizim hiç ihtiyacımız yok. Hemen gereği yapılsın. Ne gerekiyorsa yapılsın. Bu kalitedeki insanların yüzünden Türkiye çok çekti. Sanatta, estetikte, kalitede, güzellikte, demokraside her şey de çok büyük zarara uğradı Türkiye. Bir avuçlar ama çok büyük zarar verdiler. Bundan sonra buna müsaade etmeyelim.

 

Mesela o devirde Peygamberimiz (sav) altın moda oluyor, fakir fukara herkes alıyor. Diyor “altın konusunda rekabeti kaldıralım, gümüş ucuz gümüşe ağırlık verelim” diyor “altında rekabet oluyor o da fitne meydana getiriyor yapmayın, şu an bunu kaldıracak durum yok” diyor. Kadınlar falan kavga çıkartıyorlar, işte “niye onu almadı niye bunu almadı?” falan sahabeler de zor durumda kalıyorlar. Onun için “altına önem vermeyin şu an” diyor, ortalık bir yatışıncaya kadar. “Altın haramdır dedi” diyor. Kardeşim, o an için söylüyor onu o an için. 20 yıl sonra, 30 yıl sonra onun geçerliliği kalmaz o an için söylüyor. Mesela savaş var akşam düşman bekleniyor, davul, dümbelek, darbuka eğleniyorlar, müzik, kaval, işte yaylı sazlar neyse. Resulullah (sav) diyor ki “Aman aman sakın müzik çalgı olmasın sessizlik olsun” diyor “dikkatlice dinleyin.” “Tamam müzik haram oldu” diyorlar. Haram etmiyor o an için söylüyor onu, o an için söylüyor, akılsızlık etmeyin. Yani o devrin ortaya çıkaranlarını kastediyorum. Tehlike gidince müzik istediğin gibi dinlersin, ne alakası var? Tayyip Hoca’nın demek istediği bu yani “devrin şartlarına göre durum değişir” diyor. Yani duruma göre güncelleme dediği bu. Sonra biraz vakit geçiyor Peygamberimiz (sav) “çalın eğlenin” diyor “çalgı olmayan düğünü istemem” diyor mesela “çalın eğlenin” diyor “şarkı da söylesinler” diyor. Duruma göre yani. Güncellemeden kastettiği Tayyip Hoca’nın budur. Anlaşılmayacak bir şey yok burada. Yoksa Kuran ayetlerini değiştirelim demiyor. O devirde söylenen sünnetin bir hikmeti oluyor. O geçtikten sonra bir daha olmaz artık o. Mesela Kuran’da yine buna benzer örnekler de vardır. Irmak kenarına Müslümanlar geliyorlar, müminlerin emiri var lider. “Evladım, buradan geçerken bu sudan bir avuçtan fazla içmeyin suyu” diyor. Adamlar kana kana içiyorlar. Kana kana içenler bitaplaşıyor. Bir bildiği var; bitaplaşıyorlar. Bu bir avuçtan fazla su içmeyi haram kılan bir hüküm değildir. O zaman diyeceksin ki sen “bir avuç suyun dışında su haramdır” diyeceksin, değil mi? Kuran’a göre öyle diyeceksin sen bakıp. Güncellenme ne demektir? O, o ana ait demektir o ana ait. Mesela üç sene sonra, bir sene sonra yahut altı ay sonra yahut üç-beş gün sonra durum değişir. Savaşa ve şarta göre söylenmiş bir söz bu.

 

(Cumhurbaşkanımız konuşmasında bu konudan bahsediyor Adnan Bey. Yaptığı İslam’ın güncellenmesi konusuna açıklık getirerek şunları söyledi Cumhurbaşkanımız: “Biz dinde reform aramıyoruz, bu haddimize de değil. Elbette asla değişmeyen ve değişmeyecek olan kurallar da vardır. Allah’ın yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de açıkça ifade ettiği hükümler asla değişmemiştir değişmeyecektir. Kuran’ı Kerim kıyamete kadar caridir. Ancak bunların uygulamadaki karşılıkları elbette zamana ve şartlara göre değişecektir. Mecelle kaidesidir yani. Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkar olunamaz. Biz içtihatları değiştirmezsek, uygulamaya ilişkin kuralları uygun şekilde yenilemezsek sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz. Müslümanlar sürekli kendilerini geliştirmek durumunda. Peygamberimiz (sav) ‘kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz’ buyurur.”)

Çok mükemmel Tayyip Hocam nur gibi Müslüman. Çok güzel konuşmuş. Özetle, dışarıda da Tayyip Hoca’ya karşı, Avrupa’da da öyle bir ters bakış oluyor. Onları da her röportajımda açıklıyorum bayağı rahatlıyorlar. İsrail gazetelerine konuştum Tayyip Hoca hakkında gayet rahatladılar. Hahamlarla konuştum rahatladılar. İngiliz, Amerikalı gazetecilerle konuştum rahatladılar. Tayyip Hoca’yı tanıtmada samimi anlatım çok önemli. Bunu benim dışımda anlatan yok. Gayet de mükemmel bu görevi yerine getiriyoruz.

 

Allah Sevgisinin Derinleşmesinin Yolu, Allah’ın Büyüklüğünü ve Gücünü Sözle Değil Filli Delillerle Kavrayıp Beynimizin İnanmasıdır

Allah’ın sevgisini kazanmak için yapmamız gereken en önemli şey Allah’ın büyüklüğünü ve gücünü sözde değil fiili delillerle kavrayıp beynimizin inanmasıdır. Onda zaten mümin Allah’ı hem sever hem güvenir hem bağlanır hem de tevekkül edeyim diye uğraşmaz tevekkül edeyim edeyim diye gerek duymaz zaten eder. Öbür türlü tevekkül etmek için uğraşıyor. Orada tevekkül etmek için uğraşmasına gerek kalmaz zaten tevekkül eder Allah’ın gücünü anladın mı. Ama Allah’ın gücünü anlamak için de biraz düşünmek lazım. Bu asrımızda çok çok rahat mümkün zaten, geçmişte de mümkün. Ama en çok tasavvufta falan insanlar kendini görerek çok anlıyorlar Allah’ın büyüklüğünü, kendinden. Ama şu an atomların yapısından tut bütün kainatın yapısı, işte moleküller hücre şu bu falan hepsi. Buradan da Allah’ın büyüklüğü ve çapını -büyüklüğünün çapı yok da yani anlayalım diye söylüyorum- kavranabiliyor kavranıyor. Ama isteyen daha da geniş kapsamlı kavrayabilir. Bu bir özel ruh halidir. Zaten onu kavradıktan sonra şahıs özel bir boyuta geçer ama özel boyuta geçtiğini hissetmez. O bir korunma boyutudur, özel korunma boyutudur, galip olur. Dünya hakimi olur yenemezsin hiçbir şey de yapamazsın, durduramazsın yani.

 

(Çağdaş Ses Genel Yayın Yönetmeni Ece Sevim Öztürk, Twitter hesabından Berat Albayrak’ın iki fotoğrafını paylaşarak şunları yazdı: “Sare Davutoğlu’nun elini inancı gereği sıkmayan damat, Bakanlık çalışanı kadınlara karanfil vermiş. Erdoğan ‘İslam’a güncelleme gelsin’ filan diyordu. Damat getirmiş galiba.” Cumhurbaşkanımızı tenzih ederiz.)

Bir kere Berat modern delikanlıdır, dışa dönük, aydın, aklı başında bir delikanlıdır. Duruma göre tabii ki. Ben mesela bazı hanımlar var elini tutmuyorum. Bu bir nezakettir çünkü onun inancına saygı duyuyorum. Mesela o inancına göre tokalaşmaması gerektiği inancında. Saygısızlık olur orada elini uzatırsan. O, inanca saygıdır, mesela Hristiyan’ın inancına saygı duyarsın, Musevi’nin inancına saygı duyarsın, Sünni’nin de çeşitli inançta olanları var onlara da saygı duyarsın. Mesela o kendine göre haram görüyorsa sıkmaz elini o nezakettir. Ama o helal olarak görüyorsa onun elini sıkar. Berat “benim inancıma göre bu böyle” demiyor, “oradaki insanın inancına göre bu böyle” diyor. Ve “karşımdaki insanın inancına saygı gösteriyorum” diyor. Berat kibar bir delikanlı, nezaketli, kendi halinde bir delikanlı. Çocuğu akılları sıra mahcup edecekler falan. Berat’tan biz ilerisi için çok şey bekliyoruz, bayağı şevkli gayretli nur gibi insan. Hiç uğraşmaya da gayretli olmasınlar.

 

(Tuncay Özkan Sayın Erdoğan’ın, “İslam güncellenmeli” konusunu bugün yeniden açıklaması hakkında Twitter hesabından şunları yazdı; (Cumhurbaşkanımızı tenzih ederim) “Erdoğan yirmi üç saatte çark etti. “İslam güncellenmeli” Dinde reform ne haddimize” dedi.)

Doğru söylüyor, çark etme yok ki, dinde reform yapalım demiyor ki. Bu adamlar anlamıyorlar mı yani? Bak “Kuran’a uyalım” diyor, “Kuran’a uyalım, sünnet de Kuran’a uygunsa ona da uyalım” diyor, bu kadar. Güncelleme de sünnetin uygulaması, Resulullah (sav)’ın zamanındaki ile aynı olmaz. Mesela Peygamberimiz (sav) farz edelim yerde derinin üzerinde yatıyor farz edelim, sen karyolada yatarsın fark etmez, masada yemek yersin fark etmez bu bir güncellemedir. Aynı hayatı yaşamak durumunda değilsin. Onun bir farziyeti yok çünkü, farz olan Kuran’dır. Mesela binek, Peygamber (sav) binekten bahsediyor, Kuran’da da binekten bahsediliyor ama biz arabaya biniyoruz. Hayır bir kere özünde konu kapanmış daha lafı uzatmaya ne gerek var? Diyor ki, “Sadece Kuran’a uyalım ve sünnet Kuran’a uygunsa buna uyalım” diyor. Burada bitti konu başka bir şey yok. Kuran’ı güncelleyelim demiyor yani Kuran hükümleri değişsin, şekillensin, demiyor. “Sünnet Kuran’a uygunsa uygulansın” diyor. Güncelleme sünnette olur, sünnet olan konularda olur, onu da güncelliyorsun tabii ki. Mesela, sandalet ayakkabı giyeceğine normal ayakkabı giymiş oluyorsun bu bir güncellemedir. Saçına zeytin yağ süreceğine başka bir şey sürüyorsun bu. Yahut mesela o devrin kokusu neyse kullanılan, başka bir koku kullanıyorsun. Mühim olan temiz, güzel kokmak bunlar güncellemedir. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) cübbe giyiyor, sen şimdi ceket, pantolon giyersin bu güncellemedir. Peygamber (sav) de şimdi olsa ceket, pantolon giyer. Bana cübbe getirin demez, bu güncelleme olur. Peygamberimiz (sav) de olsa aynısını yapar. Çok net konuşmuş Sayın Cumhurbaşkanı. Bir; Kuran'a tam uyalım diyor zaten burada konu bitiyor. İki; Sünnet Kuran'a uygunsa ona da uyalım diyor.

 

(Binali Yıldırım, dinimizin sevdirilerek anlatılması gerektiğiyle ilgili şunları söyledi. “Dinimizin en güzel en doğru şekilde öğrenilmesi için bizim kolaylaştırmamız lazım. Zorlaştırmamamız lazım. Dini sevdirmemiz lazım. Korkuyla insanlara din anlatılmaz. İnsanlara dini sevdireceksin. Güzelliklerini anlatacaksın. İslam kolaylık dini, insan aklına, mantığına uymayan hiçbir şey İslam’a da uymaz bu kadar açık. Hurafelerle temeli, mesnedi olmayan bilgilerle hiç kimse din hakkında yargılama yapmasın. Ahkam kesmesin” dedi.)

Ya mübarek ne güzel senin dilin böyle, ne güzel konuşursun sen böyle maşaAllah. Allah ömrüne bereket versin. Bu konuşman tabii çok hayati, çok çok güzel, tam Müslüman’ca Resulullah (sav)’ın ağzıyla konuşmuşsun. Allah ömrüne bereket versin maşaAllah diyoruz.

 

(“Hayatımızda sevginin önemi nedir?” izleyici sorusu)

Bizim zaten yaratılış gayemiz sevgi onun dışında geriye hiçbir şey kalmıyor. Et, kemik, yağdan oluşuyor insan. Ağaçlar var, yollar var, arabalar var, yiyecek var. Uyku uyuyor insan yani eğer sevgi yoksa hayat cehennem olur. Her şey cehenneme dönüşür. Sevgiden dolayı bütün hayat cennete dönüşüyor. Allah sevgidir, saf sevgidir. Bütün kainatı sevgi için yaratmıştır. Sevgi de dünyadaki en zevkli olan, en güzel olan şeydir. Her gördüğümüz şey sevgi içindir, cehennem bile sevgi için yaratılmıştır. Şeytan da sevgi için yaratılmıştır. Sevgiyi insanlara öğretmek için kıyaslayarak orada insan sevgiyi öğrenir. Bütün kötülükler bile yine sevgiyi öğretmek için Allah tarafından yaratılır. Bütün bu sonsuz uzay her şey atomlar her şey sevgi içindir. Ana konudur sevgi ama şeytan insanları sevgiye direnecek şekilde yaratıyor. Vahşiyane bir şekilde sevgiye karşı insanlar direniyor. Kadınları, erkekleri herkesi direnmeye çağırıyor şeytan ve kitleler de buna uyuyor. Savaş, terör, anarşi ve kanla dünyayı mahvediyorlar. Kirleterek, gericilikle, komünistlikle, PKK’lı olarak, IŞİD’ci olarak dünyayı mahvediyor şeytan. Ama tabii Mehdiyet şu an çok güçlü bir atağa geçtiğini görüyoruz. Tayyip Hocam’ın son açıklaması Mehdiyet açıklamasıdır, bir harikadır çok tarihi büyük bir olay yaşandı aslında, şu an yer yerinden oynuyor. Mehdiliğin damgasını vurdu. Devlet adına Mehdiyet ilan edilmiş oldu. Mehdiyet ahlakı ilan edilmiş oldu, Mehdiyet felsefesi ilan edilmiş oldu. Bak gerici güruhu, cahil cühela bilmeyenler Tayyip Hocam’a karşı olanlar, öylesine olayın içine girenler bas bas bağırıyorlar yer yerinden oynuyor. Güç yetirebilirler mi? Yetiremezler.

 

(“İstanbul için düşündüğünüz projeler var mı?” izleyici sorusu)

İstanbul’da en çok yıkıma ihtiyaç var. Şu binalar, nasıl yapmışlar bunu, kim müsaade etmiş? Akıl alabilecek gibi değil her yeri mahvetmişler. Nasıl sahipsiz kalmış İstanbul böyle nasıl olmuş? Güzelim şehri ne hale getirmişler? Tamamının yıkılması lazım, yeni bir şehir kurulup İstanbul’da mesela o yeni proje için İstanbul uygun. Şehri o tarafa çekmek lazım. Merkezde olan resmi binaları da o taraflara almak lazım ki, mecburen ilgili kişiler de oraya gitsin. Ferahlasın İstanbul çok korkunç böyle bir şey. Bağlık, bahçelik; tarihi binaları bırakacaksın. Berbat bütün binaları yıkacaksın. Onun yerine Osmanlı konakları, güzel Osmanlı sarayları muhteşem yerler yapacaksın. Oraları da halka açacaksın bu kadar.

 

(“Hz. Süleyman (as) neden atları çok seviyordu?” izleyici sorusu)

Bir tek atları değil kuşlar, karıncalar hepsiyle ahbap hepsini seviyor yani kediler, köpekler her şey var. Tevrat’ta geçiyor maymun bile getirttirmiş. Tavus kuşları, her türlü kuş çeşidi, her türlü karacalar, geyikler dolu sarayın içi, muhteşem bir hayvan sevgisi var. Atlar ayrıca Kuran’da geçiyor. Ama oradaki ifadesi tabii atlara olan sevgisinden genel sevgi anlayışı da anlaşılıyor, genel tutku anlayışı da anlaşılıyor. Kuran’ın üslubu, nezaketli bir üslubu vardır Cenab-ı Allah’ın. Oradaki üslubundan anlaşılıyor, diyor ki mesela “Boyunlarını okşuyordu atların, bacaklarını okşuyordu” diyor ve perde arkasında onların saklanmasından bahsediyor Allah. At perde arkasına normalde saklanmaz. Ama belki onları korumak için, belki zarar gelmesin diye de perdeyle kapatılmış olabilir. Ama tabii çok hikmetli orada kastedilen coşkun sevgidir. Muhteşem bir sevgi anlayışıdır.

 

(Aydınlık’tan İsmet Özçelik Sayın Devlet Bahçeli’nin bu açıklamasını eleştirdi. “Bahçeli alenen Suriye topraklarını işgalden söz ediyor. Bu sözler bölgesel işbirliğine dinamittir. Sayın Bahçeli bu konuşmaları kimin adına yapıyor. Arkasında kim var herkes bunu soruyor. Ondan bunu yapmasını Amerika mı istedi? Bahçeli daha önce de Amerika Türkmen şehri Telafer’i bombalarken sessiz kalmış, Türkiye’yi bölünmeye götüren anlaşmaları onaylamış ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştı. Yani Bahçeli birileri adına görev yapıyor, görev adamı.” Dedi.)

Ama şimdi orada Bahçeli “Biz burayı işgal edelim Türk toprağı olsun” demiyor. “Oraları güven yurdu haline getirelim, yine Suriye toprağı olsun ama Türkiye’yle dost, Türkiye’yle iç içe, namaz kılınan, oruç tutulan, Türkiye’den oraya gidilen, oradan Türkiye’ye gelinen dost topraklar haline gelsin” diyor. Yoksa; biz orayı ilhak edelim, toprakları Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine katalım demiyor ben öyle anlamadım. Yani mesela Barzani Türkiye’ye yakın, daha da yakın olduğunu düşünün. Orası Türkiye toprağı gibi oluyor. Ama fiilen Türkiye toprağı mı? Değil. Ama çok yakın olursa bir nevi Türkiye toprağı gibi olur. Yani hukuken değil manen bizimle birleşen bir topraktan bahsediliyor.

 

Mehdi (as) İle İlgili Hadis Açıklamaları

“Hz. Mehdi (as)’ın sağ pazusunda” diyor Peygamberimiz (sav) “şu iki ayet yazılmıştır.” Şeytandan Allah’a sığınırım “Hak geldi batıl yok oldu, zaten batıl yok olucudur.” Sağ kolunda bu yazıyor diyor Peygamberimiz (sav).

Hz. Ali (kv) minberden şu hutbeyi veriyor: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler” yani fıkıhla ilgili. “Zira halkı helak eden olay alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.” Bak dikkat edin “alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.” Şu an ne yapıyorlar? Aynısını yapıyorlar. Hz. Ali (kv) uyarmış. Hz. Ömer (ra) diyor ki: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı.” Yani Tevrat’ı bırakıyor kendi yazdıkları kitaplara sarılıyorlar. “Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam” diyor. “Sen misin onu diyen” dediler Hz. Ali (kv)’yi de, Hz. Ömer (ra)’ı da şehit ettiler o devrin yobaz münafıkları. Tayyip Hoca’ya karşı öfkelerinin nedeni bu. Hz. Ali (kv)’nin, Hz. Ömer (ra)’ın üslubunu kullanıyor olması.

Peygamberimiz (sav) diyor ki: “Hz. Mehdi (as) devrinde Yemen ikiye ayrılır” diyor. “Yemen’in kuzeyi ve güneyinde birer fitne çıkar. Yemen halkı yönetimde anlaşmazlığa düşer ve Yemen ikiye ayrılır” diyor. 1400 yıl öncesinden söylüyor aynısı oldu, değil mi?

“Bir gün Hz. Ali (kv)’ye gelirler ‘halk hadislere dalmış, hadis ezberliyorlar’” diyorlar. Hz. Ali (kv) soruyor “gerçekten öyle mi?” diyor “evet” diyorlar. “Resulullah (sav)’den işittim ki, gelecekte vuku bulacak o fitnelerden söz ediyordu. O fitnelerden kurtuluş nedir nasıldır diye Resulullah (sav)’e sordum. Resulullah (sav) dedi ki ‘tek kurtuluş Kuran’dır.’” Gayet net.

Resulullah (sav) diyor ki bak “Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” Sahih Müslim’de ve Hanbel’de ve Hanbel’in Müsned’inde. Fıkıh olarak asla olmaz. Kuran’da ne varsa o.

Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler ancak onlara izin verilmedi.” Darimi’nin Es-Sünen’inde.

“Biz hadis yazarken Peygamber (sav) yanımıza geldi ve ‘yazdığınız şey nedir’ dedi. Senden işittiğimiz hadisler sözler Ya Resulullah dedik. Peygamber (sav) dedi ki; ‘Allah’ın Kitabı’ndan başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın Kitabı yanında başka kitap yazdıkları için yoldan çıktılar helak oldular” diyor. Hatip El-Bağdadi, Takyid, sayfa 33. Yine “Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik bize izin vermedi.” Nerede? Sünen-i Tirmizi, Es-Sünen, Kitab’ul İlim, sayfa 11.

Hz. Ömer (ra) diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istemiş. (İbn Abdilberr, Camiu Beyani'l-İlmi )

 

(“Grip olduğumuzda beyaz et mi kırmızı et mi yemeliyiz?” izleyici sorusu)

Şimdi bu günlerde benim gördüğüm, duyduğum yeni bir grip cinsi ki mevsimi açısından çok tehlikeli. Biz şimdi bahara ve yaza geçeceğimiz için vücut kış modundan bahar moduna geçiyor. Bu geçim safhasında virüs çok etkili olabiliyor. Her zaman olur bu biliyorsunuz mutattır. Kırmızı et, bol bol et yesinler. Kilo alacağız korkusuna falan da gerek yok. Et kilo aldırmaz. Tatlı yemesinler sadece hamur işi yemesinler. Et ve sebze, salata bolca yesinler. Et yani günde yarım kilo bile yiyebilirler. Ama et, tavuk eti değil. Kırmızı et, ya dana eti yahut koyun-kuzu ama koyun-kuzu daha iyi olur tabii. Aman aman aman. Bir de soğuğa dikkat etsinler üstlerini kalın. Bir de çok yormasınlar kendilerini. Mesela sabah çıkıyor uzun uzun yürüyüş yapıyor, çarşıya gidiyor oradan oraya gidiyor, oradan devlet dairesine gidiyor, oradan bilmem nereye facia kendini yoruyor, ondan sonra iş yapıyor. Vücut direnci feci şekilde kırılır. Aman ha. Dinlenerek hareket etsinler. Uykularına da dikkat etsinler en az yedi saat uyusunlar. İşte Hocamız üç saat uyuyor, dört saat uyuyor. Benimle kimse yarışmaya kalkmasın. Ben bana kalırsa ben üç saat spor yapıyorum daha iyi geliyor bana. Üç-dört saat uyku bana yetiyor. Ama her bünye bunu kaldırmaz. Bak sürekli kola, kahve sürekli içiyoruz ama her bünyeye gelmez bu, tansiyonu yükseltir. Onun için benimle kimse kendini kıyaslamasın. Zararlı diyorsam zararlıdır. Dikkatli olsunlar. Az uyumak iyi bir şey değil. Dört saat uyku olmaz. Bana tamam ama insanlar genellikle yedi saat uyursalar daha iyi olur. Herkes için bu daha iyi. Ve et illaki kırmızı et. Lokantada falan yemeye de gerek yok, evde.

 

Tevrat’tan Mehdi (as) İle İlgili Açıklamalar

“Moşiyah Mehdi” diyor Tevrat'ta “kendi görevi için dünyanın yaratılışı öncesinde özel olarak yaratılmış ve hazırlanmıştır” diyor. Daha kainat yokken Mehdi hazırlanmıştı diyor. Daha yani bu patlama, ilk patlama yokken, madde yokken, zaman yokken Mehdi hazırlanmıştı diyor.

“Moşiyah Mehdi insanlar tarafından seçilemez. Çünkü görevi için Allah onu seçmiştir. Moşiyah’ın ruhu seviyelerin en yükseğinden keter, atik seviyesinden gelir. Moşiyah’ın ruhu bizim tutunabileceğimiz bir umut ışığı, neşenin güzel kokusu ve her şeyin en iyisi ile sonuçlanacağı ümididir. (Likutey Halakhot, Birkat HaReiach, 4/21)

“Moşiyah hiç silah kullanmadan dünyayı fethedecektir.” (Siyah Sarfey Kodej 1/67)

“Yaratılıştan önce (yüce olan, kutsal olan Allah tarafından) yedi şey belirlenmişti. Tevrat, tövbe, cennet, cehennem, arş, kutsal mescit ve Mesih Moşiyah Mehdi’nin kimliği.” (Babil Talmudu, Pasahim 51:A)

“Dünyadan önce yedi şey yaratılmıştır. Bunlar; Tevrat, tövbe, cennet, cehennem, arş, mescit ve Mesih Mehdi’nin ismidir. Mesih Mehdi’nin ismi hakkında şöyle yazılmıştır: “Kralın Mehdi (as)’ın adı sonsuza dek yaşasın. Güneş durdukça adı var olsun.”” (Mezmurlar 72:17)

Kuran’da da Cenab-ı Allah Enbiya Suresi 105’te, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun, biz Tevrat’tan sonra Zebur'da da: 'Şüphesiz Arz'a (dünyaya) salih kullarım varisci olacaktır' diye yazdık.” (Enbiya Suresi, 105) Bu Kuran’ın ihbarı üzerine Zebur’a baktığımızda Moşiyah Mehdi'den bahsedildiğini görüyoruz. Yani bak Kuran'ın ihbar ettiği yere baktığımızda sadece onu görüyoruz.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275096/sayin-adnan-oktarin-9-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275096/sayin-adnan-oktarin-9-martSun, 17 Jun 2018 23:10:13 +0300
Sayın Adnan Oktar'ın 8 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklarA9 TV, 8 Mart 2018

 

(Adnan Bey, bugün Dünya Kadınlar Günü. Tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.)

Kadınlar günü her gün, sonsuza kadardır kadınlar günü, sonsuza kadar. Cennette her gün kadınlar günü vardır sonsuza kadar. Cennetin en güzel varlıklarıdır kadınlar. Kadınlar günü münasebetiyle hanımlar kendi aralarında bir toplantı yapmışlar Sait Halim Paşa Yalısı’nda. Beni de davet ettiler, yemekler, ortam, müzik, klasik müzik vardı muhteşem. Yani her şey çok güzeldi.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan kadının öneminden bahsederken sizin de daha önce defalarca üzerinde durduğunuz Hz. Hatice (ra)’ın Peygamberimiz (sav)’e olan desteği konusu üzerinden bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: “Peygamberimiz (sav)’e görev verildiğinde Hz. Hatice (ra) Validemiz onun tek dayanağıydı. Sevgili Peygamberimiz (sav) yetimdi, öksüzdü ve her şeyi Hz. Hatice (ra) Validemizdi. Validemize “beni ört beni ört” dediğinde Peygamberimiz (sav)’in bir ürpertisi vardı. O anda sevgili Peygamberimiz (sav)’e o gücü kuvveti Hz. Hatice (ra) Validemiz verdi biliyorsunuz. Ve o dayanışma ve bütünleşme gerçekten Hz. Hatice (ra) Validemizin şahsında bizim inancımızda kadını çok farklı bir yere doğru çıkartıyor” dedi.)

Tayyip Hocam ne konuşsa çok güzel konuşuyor. Bugün yolda da çocuklar telefonda dinlettiler bir konuşmasını Kuran’la ilgili, helal olsun. Bir de dedim “bütün gençleri tembihleyeyim de herkesi Tayyip Hoca’yı desteklesinler” dedim. Çünkü bak yobaz takımı da sardırdı, yobaz takımı kudurdular. Aslında biraz erken dürtükledim gibi oldu ama iyi yaptım. Çünkü bunlar daha ileride daha tehlikeli olurdu. Ama modern gençlik Tayyip Hoca’yı tam anlamadığı için onlardan yana gibi zannediyorlar bir kısmı. Avrupa da anlamadı. Halbuki adamları idare etmesi gerekiyor da onun için. Baş belası olmasınlar diye idare ediyor. Yoksa hiç hazzetmediği tipler. Tayyip Hocam modern delikanlıdır, aklı başında, aydın, Atatürkçü, milliyetçi, vatanını milletini seven, devletini seven hakiki Kuran Müslümanıdır ve hakiki mümindir yani saf mümindir tertemiz. Yani arı mümin saf derken arı mümindir. Gençlere onun için anlatmak istiyorum.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dinimizle bir konuyu değerlendirirken bırakın icmayı, sünneti asıl olan Kuran’dır. Kuran’a ters değilse mesele bitmiştir” dedi. Konuşmasının devamı şöyle: “Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla popüler olmak için söylenen sözleri biz asla kabul etmeyiz. Tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi dini hususların tartışılmasında da seviyeler vardır. Kuran’da, sünnete, icmaya, kıyasa vakıf olmayan insanlara misal kabilinden bile olsa istisnai bir takım uygulamaları anlatmaya kalktığımızda zücaciye dükkanına giren fil misali pek çok şeyi kırıp-dökersiniz. Bir bakıyorsun sünneti tartışıyor, diğeri icmayı tartışıyor. Ya bırak bu işleri. Asıl olan nedir? Bizim mukaddes kitabımız Kuran’dır. Kuran’a ters değilse mesele bitmiştir” dedi.)

Aslan aslan aslan aslan koçyiğit. Helal olsun sana kabadayı helal olsun. Sen bunu dedin ya bütün millet, bütün İslam alemi yanında maşaAllah. Bak gelenekçi Ortodoks hepsini göze alarak hakkı Allah rızası için söylemiş, helal olsun sana. Yedi ceddine rahmet olsun, maşaAllah. Sonuna kadar yanındayız sonuna. Tam bir Mehdi üslubu çok çok güzel.

 

(“Bir insan kendine yakışan rengi nasıl seçer?” izleyici sorusu)

Göz kararıyla. Aynaya baktığında hemen o hissedilir. Allah ona vahyeder. Yani hangi kıyafetin yakıştığını Allah ona vahyeder hemen içinde rahatsızlık duyar, uygun değilse hemen çıkartır. Uygun olan olduğunda da hemen Allah vahyeder o kalır üstünde. Eşyada da öyledir, ev eşyasında falan. Bakar, kaderinde olmayan eşyaysa almaz. Kaderinde olan eşya onu hemen çeker. O işi de kolaylaştırır, hemen alır götürür. Öyle, Allah’ın kanunu öyle.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemde tartışmalarla ilgili de Diyanet’i sert bir dille eleştirdi. “Diyanet’ten sorumlu yardımcıma söyledim, Din İşleri Kurulu’nda vasıflı hocalarımız var. Bu hocalarımız ne iş yapıyorlar acaba? Niye sessiz kalıyorlar? Sessiz kalıp bu alanı ne için bu adamlara kaptırıyorlar? FETÖ olayı da böyle oldu. Söyledik söyledik sonunda Diyanet’e bir şura yaptırdık. Asıl konuşması gereken konuşmayınca meydan kime kaldı? FETÖ’ye kaldı. FETÖ’nün arkasından gelen maalesef tiplere kaldı. Onların da zaten vasıfları ortada. FETÖ’nün kalitesi vasfı ortada. Arkasından gidenler de ona tabi olduklarına göre onlar ondan daha da geriler demektir” dedi.)

Doğru söylüyor. Ama bundan sonra FETÖ konusu mümkün değil. Çünkü eskiden FETÖ’yü devlet destekliyordu, bütün hükümetler destekliyordu, bütün kurumlar destekliyordu. Şimdi şeylerinin üstüne oturdular yani sırtlarının üstüne oturdular. Bundan sonra mümkün değil. Şu an artıkları da bin pişmanlar, onlar bir daha toparlanacak bir şey değil. Yani yaşayacak bir ideoloji kalmadı. Onlar öyle sükseyle, şamatayla işte Abant’ta yok İnegöl’de orada burada toplanıp köfte yiyip halledeceklerini zannediyorlardı. Milleti kafaladıklarını zannediyorlardı. Rezil-rüsva oldular ve konu kökünden bitti. Bundan sonra mümkünü yok. Tayyip Hocam da iyi niyetle Diyanet diyor ama Diyanet şimdi Osmanlı’dan beri hep Diyanet suskundur ve çekingendir. Şanlı kabadayı biz senden bekliyoruz açık açık söyle hiçbir şey olmaz. Hakikaten hiç çekinmesin, şu doğrudur bu yanlıştır desin hiçbir şey olmaz. O biraz hani olmaz diye düşünüyor ama onu da oldururuz Allah’ın izniyle. Hiç çekinme ne olacak yani? Allah’ın hükmü nihayetinde. “Bana göre şu doğru” dersin bu kadar basit. Millet peşinde hiç çekinme yani. Ama illaki hani riskli de görüyorsan hukuk kanun açısından, bilmiyorum o gerçi ayarlanabilir ama Diyanet’te birkaç kişi ona memurluğu müşahhas hale getirilebilir. Ama yakışan bence direkt Tayyip Hoca’nın açıklaması, hiçbir şey olmaz. O hale de getiririz Allah’ın izniyle. Kanunu hukuku bir planlarsak, ayarlarsak olur yani. Çünkü millet arasında bazen tartışma konusu oluyor. Bir kişiye bağlı olmak çok iyidir, bir kişinin hakemliği. İki oldu mu battın, üç oldu mu iyice battın demektir. Dörtte anarşi artık yani çok tehlikelidir. Bir baş olacak bir şey diyecek, bitti. Çünkü Allah ona vahyeder kalbine ilham eder doğruyu. Ululemr olduğu için, Allah diyor bak “güven veya korkuya dair haber olduğunda ululemre götürün yani içinizden emir sahiplerine götürün, o doğru veya yanlış karar verir” diyor. Şimdi vicdanlı bir insan Tayyip Hocam. Bak ne kadar güzel açıklama yaptı. Hiç gelenekçi adamları falan kafaya taktı mı adamları? Takmadı. Ne dedi? Tak “Kuran yeterlidir” dedi. Konu kökünden bitti. Ha şimdi guruldayanlar hırıldayanlar olur hiç önemli değil. Onları bize bıraksın o bizim işimiz, evvelAllah. Kanunla hukukla, ilimle irfanla tabii. Sen bunu dedin ya artık sırtın yere gelmez. Çünkü uğursuzluk buradan geliyordu, sen o uğursuzluğu yıktın. Bitti yani bundan sonra. Şirke darbeyi vurdun, şirkin kafasına balyozu vurdun konu bitti gönlün rahat olsun artık.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemlerde fetvalarıyla gündeme gelen sözde din hocaları hakkında şunları söyledi: “Dinimizin değerleriyle hesaplaşmaktan başka hiçbir hedefi olmayan marjinalleri dikkate almayız. İşte son günlerde bakıyorsunuz din adamı olarak ortaya çıkıp da ne yazık ki kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan konularda kendine göre içtihatta bulunan kişiler çıkıyor ortaya. İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam’ın uygulanması yer, zaman, koşullara göre değişir. İslam’ın güzelliği burada zaten, önemi burada. İstisnaları genelleştirerek tarihin belli bir döneminde toplumların kendi özel şartlarına uygun davranışları, geleneksel davranışları günümüze taşıyamazsınız. Şimdi birçok hoca efendi beni tefe koyacak ayrı mesele. Rabbim katındaki Rabbimin gözündeki durumum önemlidir benim için” dedi Sayın Cumhurbaşkanımız.)

İşte millet sahip çıksın Tayyip Hocam’a onun için diyorum. MHP doğru yolda Allah razı olsun, Büyük Birlik Allah razı olsun onlardan, gençlik, sol, solcu aydınlar bütün güçleriyle desteklesinler. Görüyorsunuz açık. Bağnaz kitleyle Cumhurbaşkanını karşı karşıya getirmek zulüm olur. Madem aydınsınız, madem aklı başındasınız Tayyip Hoca’nın yanında yer alın. Bütün Kuran Müslümanları, bütün Müslüman millet Cumhurbaşkanının yanında. Biz can-ı gönülden en başta yanındayız, inşaAllah.

 

(“Kuran’da insanın yaratılışı nasıl anlatılır?” izleyici sorusu)

Biz zer aleminde, en başta vardık bak sonsuz öncede vardık öyle anlayın. Zer aleminde vardık. Bizim olmadığımız hiçbir zaman yok, sonsuz öncede de vardık sonsuz sonrada da vardık. Allah’ın ruhunu taşıyoruz biz öyle anla artık. Ama cezbeye müsait konular soruyorsunuz ben de anlatamıyorum fazla. O kadarını anlatabilirim. Bak sonsuz öncede de vardık, sonsuz sonrada da vardık, zer aleminde de vardık. Cennetteysek cennette de varız halen ki inşaAllah cennetteyiz. Adam diyor ki “Allah’ın bir gün canı sıkıldı” bak münasebetsizliğe bak “hiçlik aynasına baktı” diyor “bayağı sıkıldı” diyor “insan yaratayım dedi” diyor. Kardeşim, sonsuz öncede de sonsuz sonrada da sen varsın. Bunu anlamayacak ne var? “Belirli bir zamanda yarattı” diyor. Senin aklına bir şey mi oldu? Zaman var mı Allah için? “Yok” diyorsun. Nasıl diyorsun “belli bir zamanda yarattı” diye? O zaman anla işte, sonsuz öncede de var sonsuz sonrada da var, her zaman. Allah hiçbir zaman için yalnız olmadı. Hiçbir zaman için yalnız olmadı hep sevdikleriyledir, hep beraberdir. Önce zer aleminde yaratıldık, sonra dünyaya sunulduk. Ama tabii işte anadan babadan doğuyormuş gibi gösteriliyor. Hz. Adem (as)’ı de Allah böyle bir taş gibi güzel bir model yaptı yani insan, kilden, pişmiş çamurdan porselen yani ama aynısı tıpkısı. Allah “İki Elimle yaptım” diyor. Kusursuz net aynısıydı yani görüntüsü. “Ya Adem gel” dedi “derhal Ya Rabbi” dedi o kadar indi aşağı geldi o kadar. Hz. Adem (as)’ın yaratılışı böyledir, porselendir ilk başlangıcı.

 

İnsanların Bir Kısmı Allah Büyük Der Ama Anlamını Düşünmez. Bir İşi Olur “Allah Büyük” Der Ama Allah’ın Büyüklüğü Hakkında Düşünmez

Allah’ın büyüklüğü çok fazla yani çok çok çok fazla. Düşün, bir atomun içi bile alem oluyor ona göre düşün. Çok büyük büyüklüğü. O zaman bizim bir avuç beynimizle “bunda hayırsızlık var” dememiz mümkün mü? Diyemeyiz. Müminse mutlaka hayır vardır. İmkansız. Bana mesela çok atak oluyor görüyorsunuz, umurumda bile değil. Çünkü hepsinde hayır var, hepsi de hayırlı. Bu kadar güç bir insanı kedin devirir. İngiliz derin devleti, gerici bağnaz sistem, münafıklar, komünistler, PKK, IŞİD, El-Kaide, Taliban, FETÖ hepsi bir araya geliyor bir kişiyi devirecek, çok kolaydır. Ama bak it gibi yılıyorlar hiçbir şey yapamıyorlar.

 

(Diyanet İşleri Başkanı Profesör Doktor Ali Erbaş, kadınlara yönelik fetvaları eleştiren bir açıklama yaptı. Erbaş “Tasvip edilir hiçbir yanı, yönü ve mazereti bulunmayan, kadına dönük şiddet merkezli eylem ve söylemin, rahmet ve esenlik dini olan İslam’dan referans bulması asla mümkün değildir. Zira şiddete meşruiyet sağlayan, merhameti öteleyen ve kadını rencide eden bütün gelenek, örf ve inanışlar reddedilmelidir” dedi.)

Bak Ali Erbaş, bu alkışlar doğru konuştuğun için. Doğru konuştuğunda, sana destek her zaman olur. Ama Tayyip Hocam’ın da tabii burada etkisi yüzde 99,99 onu da söyleyelim. Ama yine de iyi maşaAllah. Allah yolunu açık etsin. Birebir takip ederek bu sitilde gidersen çok güzel, bayağı güzel. İyi olmuş ama netleştir şimdi yani bununla bırakma. “Bu hadis uydurmadır” de, “bu hakarettir kadınlara” de. “Kadını dövüp deşarj olma bilmem ne bu zulümdür” de. “Münasebetsizliktir. Böyle bir şey olmaz” de. Yuvarlak konuşmalarla insanlar anlamaz. Ama iyi bir atılım yapmışsın. Güzel boş da durmamışsın çünkü Cumhurbaşkanı bunu açıklayamaz. Gereğini yapmışsın ama Tayyip Hocam’ın da yüzde 99,99 etkisinden dolayı onu tebrik ediyorum. Allah razı olsun.

 

(“Haksızlık yapılan kişi ne yapmalı?” izleyici sorusu)

Bir kere haksızlık ne derece olmuş, nasıl olmuş onu bir akılcı analiz etmek lazım. Bir de haksızlığı yapan kim? Haksızlığı yapan eğer dengesiz ve anormalse ayıp yani onunla uğraşılmaz. İnsanın asaletine yakışmaz. Yani o adam cins manyaksa, ‘sen bana haksızlık yaptın’ nasıl diyeceksin. Bir de karşı taraf onun haksızlık olduğunu biliyor mu acaba? Ona bakmak lazım. Bilmiyor da olabilir. Ona anlatabiliriz orada haksızlık yaptığını. Neden diye anlatabilirsin. O da özür diler. Ama cins ve anormal birisiyse zaten yapacak bir şey yok. Oradan uzaklaşmak lazım. Psikopata niye haksızlık yaptın denir mi? Manyak adam yani. Devamına imkan tanınır mı? Tanımazsın tabii. Kanunla hukukla gereğini yaparsın.  Duruma göre, suçun şekline göre, vasfına göre eğer basit alelade bir şeyse tabii geçmek lazım. Ama toplumu ilgilendiren, şahsın da manevi yapısını ilgilendiren ehemmiyetli bir şeyse hukuki önlem alınabilir tabii.

 

Bir İnsan Kendisini Yeterli Görüyorsa Dini Anlamamıştır, Hayatı Anlamamıştır, İç Gözü Kapalıdır

Bir insanın kendini yeterli görecek hali var mı? Bir kere bilgi zaten sürekli Allah tarafından veriliyor. Zavallının zavallısıdır insan. Bilgi sürekli akar insana. Akıl sürekli akar. Sabit oturmuş bir akıl yoktur. Kaderi sürekli akar görüntü olarak. Kendini yeterli görüyorsa, dini bilgisi yoktur, hayatı anlamamıştır. İç gözü kapalıdır, dünyayı görememiştir.

 

(Adnan Bey, dünyada kadınların durumu ile ilgili birkaç örnek vermek istiyoruz. Mısır’daki kadınların yüzde 99.3’ü cinsel tacize maruz kalıyor.)

Bu nasıl oluyor? Polis falan gücü yoktur. Adalet çalışmıyordur. Yani adamlar artık ferahlamış demek ki, bir adalet müessesesi kalmamış. Ama nasıl bir vicdan, nasıl bir Müslümanlık anlayışı? Hani siz takvaydınız, hani Sünni’ydiniz, hani Allah'tan korkuyordunuz, hani ilmin kalesiydi orası, hani sünnetin kalesiydi, hani Sünni alimlerin hepsi oradaydı en büyükleri oradaydı? Hani Sünni alimleri eğiten büyük kaleydi orası ne hale gelmişsiniz? Bu çok hayati bir ölçü.

 

(“Şeytan uyur mu?” izleyici sorusu)

Cinlerde, şeytanlarda uyku hissi olmuyor. Madde olmadıkları için sürekli uyanıktır. Uyku hissi gelmez. İnsan da vardır o his. Şeytan uyursa şeytanlık vasfını kaybeder zaten. İnsana yönelik mücadelesi olduğu için, kendince tabii zeka göstererek ataklar yapar ama hep Allah'ın kontrolündedir yani bağımsız bir şeytan gücü yoktur. O yanlış biliniyor. Bütün gücü kuvveti Allah’tan alır şeytan yani Allah'tan habersiz hiçbir şey yapamaz. Kaderinin dışında bir şey yapamaz şeytan, şeytanın kaderi odur, kaderini başından sonuna kadar yaşar. İnsanlar zannediyor ki Allah ayrı, şeytan ayrı öyle bir şey yok. Şeytan kaderle yaratılmıştır, cinler de kaderle yaratılmıştır, melekler ve insanlar da kaderle yaratılmıştır. Hiçbiri kaderin dışına çıkamaz. Hepsi Allah'ın daha önce ne dediyse, ne emrettiyse, onun içerisinde hareket eder. Ona göre hareket eder.

 

(“Meslek liselerinin sayısı artırılmalı mı?” izleyici sorusu)

Tabii yani çok iyi olur. Daha da ihtisaslaştırarak artırmak lazım. Mesela sırf tornayı ayrı, mesela tesviyeyi ayrı yapmak lazım. Sırf torna, torna üzerine lise. Sırf tesviye üzerine. Mesela sırf dikiş üzerine olabilir tekstil mesela, her şey olabilir. İnce detaya girerek yapmak lazım liseleri. Çünkü o ince detay çok daha büyük kolaylık olur. Yani çok daha keskin ustalık. Mesela ahşap ustalığında sadece sandalye, sandalye ustası yapacaksın, sırf o lise sandalyeye bakacak sadece. Dolap için ayrı, karıştırmamak lazım. Adam sandalye ustası olacak mükemmel sandalye yapabilir.

 

(“Milli birlik nasıl pekiştirilir?” izleyici sorusu)

Bizim millet kabadayı millet, milli birlik zaten hiç öyle bir dert olmaz bizde. Bir coştu mu of, demiri falan alır koparır yani öyle bir millet. Hakikaten “al bük” de büker yani. Bir cinnet getirirse bizim millet önüne kimse duramaz yani. Tankın borusunu falan da kırarlar, paletini de sökerler. Tankı havaya kaldırırlar. Tankı zaten itiyorlardı, altına yatmış kabadayılığa bak. Hakikaten bastırsalar tank geri gider. Sağlamdır bizim millet, maşaAllah. Karadeniz öyledir, Ege öyle her yer efe, her yer kabadayı. İç Anadolu alayı kabadayıdır. Güneydoğu her yer öyle, maşaAllah.

 

(“Tüm canlıların Allah’ı zikretmesi ne demektir?” izleyici sorusu)

Sen şimdi onu bana sorma ben de sana detaylı girmeyeyim en iyisi. Ama her yer canlı onu bil, canlı olmayan hiçbir yer yok. Her yerde Allah’ın ruhu var ve her yer canlı. Şimdi söylerim cezbeye gelirsin, onun için sorma ben de o kadarını söyleyeyim o kadarla bitirelim. Canlı olmayan hiçbir yer yok. Allah’ın ruhunun olmadığı hiçbir yer yok. Mesela bardak canlı olmasa içemezsin sen onu, öyle bir şey olmaz. Gelmez böyle yanına gelmez. Niye gelsin canlı olmasa? Elimle tutuyorum, elinle falan getirdiğin yok, ne elinle gelmesi? Nerenin eli? Eline nasıl hakim olacaksın sen? Nerede el var yani? Allah yaratır öyle bir şey olmaz. Elini de Allah yaratır getirmeyi de Allah yaratır. Hepsi canlı.

 

(Adnan Bey, Emine Erdoğan Hanımefendi de “Hiçbir felsefe ve düşünce kadına İslam kadar hakiki bir mevki vermemiştir. Kadını ve erkeği birbirinin velisi kılmıştır. Bugün ne yazık ki Müslüman toplumlar henüz Kuran’ın seviyesine yükselememiştir” demişti dünkü konuşmasında.)

Anne evliya anne, maşaAllah. Anne çok güzel anne, sahabe ruhlu anne çok güzel ahlaklı. İdeal bir anne, çok sözü geçerli bir insan. Bir konuda bir kanaat getirdiğinde bir şey söylediğinde sözü geçerli olur. Ehli vicdan yani maşaAllah. Allah uzun ömür versin.

]]>
http://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275095/sayin-adnan-oktarin-8-marthttp://yaratilisatlasi.com/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Basliklar/275095/sayin-adnan-oktarin-8-martSun, 17 Jun 2018 23:04:19 +0300