Ortadoğu ve Asya'nın Yancıları

İslam’ın ve Müslümanların menfaatinin yanında olmak yerine Amerikan, İngiliz, Alman ve diğer derin devletlerin yanında olanların karakter ve mantık bozukluklarını iyi tanımak son derece önemlidir. Yancı kişiliğe sahip bu insanların en belirgin özellikleri aşağılık kompleksi içinde olmaları ve bunu züppelik felsefesiyle örtmeye çalışmalarıdır.  Asya ve Ortadoğu ülkelerinde sıkça rastlanan bu tipler kendilerince itibar edinmek için birçok tavizde bulunmakta, daha da kötüsü diğer insanlara da kendileri gibi taviz vermeyi telkin etmektedir. Allah’a iman eden, tüm gücün ve kudretin sahibinin Allah olduğunu bilen bir Müslümanın asla göstermeyeceği bu bozuk karakter, çoğu ülkede –bu kişilerin telkinleriyle- hızla yayılmaktadır. Bu durum, toplumsal bir hastalığa dönüşmeden gerekli tedbirlerin alınabilmesi için doğru teşhisin yapılması ve bu kişilerin ahlak ve mantık bozuklarının deşifre edilmesi son derece önemlidir.

CIA gibi istihbarat örgütlerinin ve bu örgütlerin uzantısı olan düşünce kuruluşlarının önemli faaliyetlerinden biri de Ortadoğu ve Asya toplumları içinde yönlendirebilecekleri kişileri tespit etmektir. Ancak çoğu zaman CIA ve diğer istihbarat örgütleri doğrudan bunlarla muhatap olmazlar, çeşitli düşünce kuruluşlarını veya diğer yazarları aracı olarak kullanırlar. Aşağılık kompleksi içindeki bu kişileri tespit ettikten sonra, kalıplaşmış çeşitli üslup ve mantıklarla bu kişileri etki altına alırlar. “Sen çok yeteneklisin, iyi ve ünlü bir yazar olabilirsin”, “çok zekisin, zekanla diğer insanlar arasında dikkat çekiyorsun”, “diğerlerinden çok farklısın” diyerek bu kişilere yaklaşmaya başlarlar. Yancı karakterli kişileri etki altına almak için sıkça kullandıkları mantıklardan biri de, “Sen zeki ve modernsin, Müslümanlar yanlış tanınıyor, insanlar seni görseler çok etkili olur” ‘kafalama’sıdır. Karşılarındaki kişinin aşağılık kompleksini iyi teşhis ettikleri ve bu tip kafalama cümleleriyle rahatça etki altına alacaklarını bildikleri için, bu ve benzeri mantıkları sık sık kullanırlar.  

Bundan sonraki aşama aşağılık kompleksi içindeki bu sözde yazarların yazılarını kontrol altına almaktır. Aslında bu kişilerin çoğunun yazı yeteneği olmaz, ancak bir şekilde bu kişiler yazar haline getirilir. Önce ülke içinde sonra uluslararası bazı site veya gazetelerde bu kişilerin yazması sağlanır. Bir süre sonra bu kişiler bir şekilde “ünlü” olur. Ve bu yazıların hepsi mutlaka kendisine bu imkanı sağlayanlar tarafından denetlenir, düzenlenir ve çoğu zaman baştan yazılır. İlk başlarda “şu cümle yerine bu olsa daha iyi olur, ne dersin?” diye başlayan tavsiyelerle bir süre sonra bu yazılar, tamamen derin odakların fikrinin savunulduğu hale dönüşür. Uluslararası arenada, Müslüman bir ülke veya Müslümanlar aleyhinde tek kaynaktan çıkmış olduğu her halinden belli olan onlarca yazının arkasındaki tezgah da budur.

Bu sistemin işleyişinin temelinde ise Ortadoğu ve Asya ülkelerindeki bazı yazarların yancı karakteri vardır. Bu yancı karakterin özelliklerini biraz daha detaylı inceleyelim:

Aşağılık Kompleksinden Kaynaklanan Eziklik

Aşağılık kompleksi özellikle Ortadoğu ve Asya’da yaygın olan bir psikolojik sorundur. Bu kompleks, kişinin başkasının karşısında, özellikle de kendisinden üstün olduğunu düşündüğü kişilerin karşısında, kendisini değersiz görmesinden kaynaklanır. Çoğu zaman kişi kendini o kadar aşağı görür ki adeta suçluluk duygusu yaşar. Psikiyatri kitaplarında aşağılık kompleksi şöyle anlatılır:

“Aşağılık kompleksi oluşan bireylerde düşük özsaygı, korku, utanç gibi duygular gelişmekte ve kişi toplumla ilişki kurmaktan kaçmaktadır. Çocuk başarısız olduğunda da cezalandırılmış, hakaret edilmiş, benliği incitilmiştir. Ve çocuk artık yeteneksiz, beceriksiz, başkalarından daha az zeki, daha az başarılı bir benlik aynası geliştirmiştir... Aşağılık duygusunun fiziksel özelliklerle de yakından ilgisi vardır. Özellikle ergenlik döneminde kişi, fiziksel özelliklerine çok yoğunlaşır ve sürekli kendisini başkalarıyla mukayese eder. Eğer birtakım özürleri varsa veya boyuyla, saçıyla, gözüyle ilgili kendisinin beğenmediği tarafları varsa ve bu, çevresi tarafından da kendisine yansıtılmışsa, aşağılık duygusu yaşaması söz konusu olur.” (http://www.psikolojik.gen.tr/asagilik-kompleksi.html)

Görüldüğü gibi aşağılık kompleksinin en belirgin yönü; içinde bulunduğu koşullar veya fiziki özellikleri sebebiyle kişinin kendisini aşağı görmesi ve kendisine saygısını kaybetmesidir. Ortadoğu ve Asya’nın yancı karakterli yazarlarının da en temel vasıfları budur. Teninin renginden, dilinin farklı olmasından, imkanlarının Batı’ya oranla sınırlı olmasından dolayı birçok Asyalı ve Ortadoğulu daha en baştan ezikliği kabul eder. Bu kişilerin hastalıklı zihniyetine göre bir Ortadoğu veya Asya ülkesinde doğmuş olmak, Arap, Pakistanlı, Hint, Türk veya Mısırlı olmak eziklik duymak için yeterlidir. Batı’da doğmuş olanlar her hâlükârda kendilerinden üstündür.

Kendilerine saygı duymadıkları için başkalarından da saygı görecek bir kişilik geliştiremezler. “Efendisi” olarak gördükleri karşısında duydukları eziklikten dolayı adeta azap çekerler ve bu azap duygusunu onları mutlu ve memnun etmek için çaba harcayarak örtbas etmeye çalışırlar. Sürekli olarak kendini yancılığını yaptıkları kişilere ispatlama gayreti içindedirler. Bu sebeple de kendilerine ait düşünceleri, yorumları, fikirleri değil kendilerine dikte edilen, savunduklarında takdir toplayacaklarını düşündükleri fikirleri savunurlar. Doğru olan hayatı değil, “böyle yaparsan takdir edilirsin” denilen hayatı yaşarlar.

AŞAĞILIK KOMPLEKSİ OLAN İNSANLARIN ÖZELLİKLERİ

Kendisini önemsiz bulan erkek ve kadın her şeyden önce değerlenmek arzusunu duyar.

Gösterişe fazla meraklı olur.

Başkalarına egemen olmaya çalışır.

Kendisini her bakımdan başarılı görmek, göstermek ister.

Övülmekten fazla zevk alır.

Herkes tarafından beğenilmek arzusunu duyar.

Başkaları tarafından beğenildiği ölçüde kendisini beğenir.

Sürekli olarak başkalarının yakınlığını arar.

Özellikle kendisinden olmayan, yabancı önemli kimseler tarafından sevilmekten aşırı derecede hoşlanır.

Kendisine ait olan şeyi beğenmez.

Kendisine ait olan her şeyi olumsuz varlığı değerliliği bilincine göre değerlendirir.

Kendisine ait olan her şeyi, beğenemediği varlığının bir parçası gibi düşünür.

Kendisinden olduğu kadar, kendisine ait olan şeylerden, varlıklardan da soğur. [1]

Yancılar, Efendileri Tarafından Adım Adım Özenle Yetiştirilir

Yancı karakterli kişiler istihbarat örgütleri ve bu örgütlerin uzantıları olan bazı düşünce kuruluşları açısında kullanışlı bir malzemedir. Söz konusu yapılar, çoğu zaman kendileri gündeme getirdiklerinde etkili olmayacak ya da ters etki yapabilecek konuları bu kişiler aracılığıyla gündeme taşırlar. Örneğin bir Amerikalı’nın Türkiye aleyhinde yorum yapması uluslararası kamuoyunda o kadar büyük bir anlam taşımaz. Türk kamuoyunda ise itici durur. Ama Türk bir yazar Türkiye aleyhinde tespitlerde bulunuyor ve yazıyorsa bu çok daha sansasyonel bir durumdur. İşte bu yüzden yancıların tespiti, eğitimi ve kullanılır hale getirilmesi önemli bir süreçtir.

Aşağılık kompleksine sahip yancı karakterli kişiler belirlendikten sonra, titiz  ve uzun bir süreç içinde bir tür eğitimden geçerler. Bu kişilere, “Sen aydınsın, diğerlerinden çok farklısın” diyerek yaklaştıktan sonra adım adım kişiyi kendi istedikleri kalıba sokarlar. Ve bu süreçte, yancıların tüm güçleriyle kendilerini beğendirme çabası “efendiler”in en çok işine yarayan husustur. “Zeka”sına ve “bilgi”sine övgüler yağdırarak etki altına almaya başladıkları kişiye bir yandan kendi felsefelerini enjekte ederken bir yandan da bu kişiyi yazar haline getirirler. “Şu konuda bu cümle o kadar iyi olmamış”, “istersen şöyle ifade et” diyerek yapılan yönlendirmeler, aslında eğitimin birer parçasıdır. Bu kişiler bu ince eğitimle hem yazar haline getirilir hem de belirli bir felsefe bunlara işlenmiş olur. Yazılardaki ufak tefek cümle düzeltmeleri bir süre sonra, “istersen o kısmı ben yazayım” şekline dönüşür. Yazıya paragraflar eklenir paragraflar çıkarılır. Bu esnada yancı da “ideal” yazının nasıl olması gerektiğini öğrenmeye başlamıştır. Böylece artık ortak bir aklın, belirli bir mantığın savunucusu olan seri üretim yazılar ortaya çıkar.  Özellikle yurt dışında okuduğunuz birçok yazı bu şekilde hazırlanmaktadır.

Yancıların eğitimi yazılarıyla da sınırlı kalmaz. Hangi ortamda nasıl davranacakları, nerede ne giyecekleri, hangi konularda ne şekilde espriler yapacakları, olaylar karşısında nasıl tepki gösterecekleri ince ince kendilerine öğretilir. Batı’da ünlü olmak için, malum çevrelerden takdir görmesi için, ülkesinde pohpohlanıp “ne önemli insanmış” denilmesi için çizilen bu modele uymaları gerektiği öğretilir. Bir süre sonra ortaya kendi inancı, yorumu, fikri olmayan, tamamen “efendisi”nin inancına, felsefesine, yaşam stiline bağlı tipler çıkar.

Bu arada kişi çok önemli bir çevre içerisinde arkadaşlar edindiği kanaatindedir. Böyle bir arkadaş çevresi edindiği düşüncesiyle de aşağılık kompleksini bir nebze de olsun hafifletmiş olur. Sistemi kuranlar da da özellikle bu hissi vermeye özen gösterirler. CIA için çalıştığını itiraf eden Alman Gazeteci Udo Ulfkotte, yakın zamanda yaptığı açıklamasında bu sistemin nasıl çalıştığını net bir şekilde özetlemiştir:

“Benim kabul etmemdeki sebep ise fakir bir aileden gelmemdi. Birden parasız bir çocuğun mükemmel şekerlerle dolu bir dükkana düşmesi gibi oldu ve her şey bedavaydı… Bana para yerine parayla alınamayacak hediyeler sundular. Mesela ABD Oklahoma Eyaleti’nde onursal vatandaşlık ödülü, altın saatler, 5 yıldızlı seyahatler ve hatta kadınlar. Ama en önemlisi 5 yıldızlı iş ağına dahil edilmekti. Herhangi bir durumla karşı karşıya kaldığımda yardım isteyebilirdim çünkü ağdaki en yüksek rütbeli insanları tanıyordum.  Şansölyelerle aynı diplomatik ortamlarda olmak üzere seçiliyorsunuz. Yabancı ülkelere seyahat ederken uçakta etkili kişilerin yanına oturtuluyorsunuz. Size güveniyorlar. Bu çok güzel bir duyguydu.”

Görüldüğü gibi, sistemin hayat damarı kendisine tabi kılmayı amaçladığı kişinin, “şöhret olmak”, “ünlülerle aynı çevrede bulunmak”, “takdir görmek” gibi duygularını tatmin etmektir. Bakanlarla, milletvekilleriyle, başbakanlarla aynı ortamda bulunmak, yani “sen önemlisin” imajı vermek söz konusu kişiler için paradan çok daha değerlidir.

Aferin Almak Arzusu, “Efendisi”ne Yaranma Mantığı

Aşağılık kompleksi içinde olan insanların en hassas noktaları “adam yerine konuldukları”nı görmektir. Bunu iyi bilenler küçük jestler ve hediyelerle bu kişileri kolaylıkla kendilerine bağlarlar.  

Yancı karakterli ezik kişilerin etki altına alınmaları için pahaca büyük hediyelere ihtiyaç yoktur. Çok hırslı gibi görünseler de, çok yüksek bir makam ya da ünvan beklentisi içinde de değildirler. Onları rahatlatacak en önemli şey, özendikleri çevrelerden aferin almaktır. Zira asıl eziklikleri bu kişilere karşıdır. Kendi ülkelerinde devlet yönetiminde dahi olsalar, çok büyük bir şirketin yöneticisi konumuna bile gelseler yancısı oldukları kişilere karşı bu ezikliği üzerlerinden bir türlü atamazlar. Dolayısıyla onlar tarafından beğenilmek ve takdir edilmek arzusundan da hiç kurtulamazlar.

 Beğenilmek, takdir edilmek, onore edilmek, itibar görmek amacında oldukları için “aferin çok iyi yazmışsın”, “aferin çok iyi konuşmuşsun” sözlerini duymak adeta ayaklarını yerden keser. Bu “aferin” sözünü duymak için, kendi çevrelerinin, sevdiklerinin, ülkelerinin aleyhinde yorum yapmaktan çekinmezler. Herkesi amansızca kötüler, sürekli tepeden bakarlar. Çoğunlukla yazılarının ana konusu da bu aleyhte yorumlar olur. Müslümanlar aleyhinde konuştukça, kendilerince Müslümanları eleştirdikçe, Müslümanlara tepeden baktıkça yüceleceklerini zannederler. Hatta çoğu zaman, “bakın kimse benim kadar Müslümanları eleştirmez, bunları en iyi ben tanırım en iyi de ben aşağılarım” modundadırlar. Ya da ülkelerinin ne kadar “anti demokratik”, “geri kalmış”, “baskıcı” olduğunu anlatırlarsa o kadar “müthiş” tespitlerde bulunduklarını düşünürler. Bu sebeple yazılarının büyük kısmı, kendi ülkelerini yabancılara kötülemek, kendi insanlarına tepeden bakan yorumlar yapmak, “ben onlardan farklıyım, ben de aslında sizin gibiyim” mesajı vermek üzerine kuruludur. Bu yazılarda ve yorumlarda akılcı samimi eleştiriler ve çözümler değil, baştan sona propaganda ve “aferin” alma gayreti vardır.

Müslümanların veya yaşadıkları ülkenin elbette eleştirilmesi gereken yanlış tutumları olabilir, bu eleştiriyi yapmak da gereklidir. Ancak bu yancı kişilerin amacı eleştiri yaparak hataların düzelmesine vesile olmak değil, yancısı oldukları çevrelerin takdirini kazanmaktır. Bu durumda yazıları, yorumları, açıklamaları da söz konusu çevrelerin propagandasının bir parçası olmaktan öteye gitmez.

Cinselliklerini de Yancılığını Yaptıkları Kişilere Sunarlar

Klan gibi yapılanması olan bu düzenin en korkunç yönlerinden biri ise, Ortadoğu ve Asya’nın yancılarının cinselliklerini de “efendi”lerine sunmalarıdır. Erkek veya kadın olsun yancı karakterli bu kişiler, kendilerini fiziki ve cinsellik açısından da, üstün gördükleri, efendi olarak kabul ettikleri tiplere beğendirmeye çalışırlar. Ortadoğu ve Asya’nın genç kızları, Batı’daki derin yapılanmaların orta yaşı geçmiş, maddi imkanları geniş bazı tiplerine adeta sunulur.

Nasıl ki zaman zaman sinema sektöründe ünlü olmak isteyen genç kızlar cinselliklerini kendilerini ünlü yapacağına inandıkları insana sunarlarsa, Ortadoğu ve Asya’nın ezik, özenti, aşağılık kompleksi olan bazı kadınları da tanınan bir gazetede yazısı yayınlansın, ünlü bir kanalda yorumlarına yer verilsin diye cinselliğini  sunar. Filistinli, Pakistanlı, Mısırlı birçok genç kadının bu tarz ilişkiler kurarak ve ilişkileri kullanarak belli çevrelere dahi olduğu bilinen bir durumdur.

Kabul görmek için cinselliğini sunan bu genç kadınlar, garip bir yapılanmanın içine dahil olmuş olur. Burada sadece bağlantı halinde olduğu efendisine değil, efendisinin yönlendirdiği kişilere de cinselliğini sunmaya mecburdur. Bu, çok aşağılayıcı ve küçük düşürücü bir durum olmasına rağmen söz konusu çevrelerde pek yadırganmaz. Filistinli güzel bir kızın, ünlü bir Musevi iş adamıyla birlikte olmaya başlaması, bu sayede hayatı boyunca imrendiği çevreye dahil olması, bu çevrede tutunabilmek için başka “efendilerle” de ilişki içine girmesi sıkça rastlanan bir durumdur. Derin Amerika ve derin İngiltere siyaseti içinde yer alan birçok politikacının da bu durumdan istifade ettiği bilinmektedir. Eski bakanlar, eski başbakanlar, eski milletvekillerinin de dahil olduğu bu klan tipi yapılanma içinde birçok Ortadoğulu ve Asyalı genç kız çok acı bir şekilde kullanılmaktadır.  

Halk gazeteleri okurken, televizyonda yorumları seyrederken bu acı gerçeğin farkında olmaz. Bu insanları kendi fikirlerini anlatıyor, üzerine düşünüp araştırma yaptığı bilgileri aktarıyor zanneder. Oysa cinsel açıdan dahi söz konusu çevrelerin kontrolü altına girmiş bu kişilerin kendilerine ait bir fikirleri veya yorumları olması mümkün değildir.  

Efendilerine Olan İnanç teslimiyeti

Ortadoğu ve Asya’nın yancılarının en dikkat çeken özelliklerinden biri de efendilerine olan inanç teslimiyetidir. Yani, bu kişiler Kuran’a, Peygamberimiz (sav)’e ve vicdanlarına Allah’ın ilham ettiği doğruya göre değil, kendileri için biçilen sisteme göre bir inanç geliştirirler. Yancılığını yaptıkları kişilerin dünyaya bakış açısını tamamen kabullendikleri gibi, inançları da onların yorumlarına göre şekillendirirler. Allah’ın dediğini önemli görmezler, ama haşa ilah gibi gördükleri derin Amerika’nın, derin İngiltere’nin ne dediğini çok önemli görürler. Kuran’da yazanı uygulamazlar ama adeta putlaştırdıkları efendilerinin her dediğini uygularlar. Müslümanların, İslam coğrafyasının menfaatini düşünmezler ama köle gibi bağlandıkları çevrelerin menfaatini en ince detayına kadar korurlar. Aslında bu tavırları, Müslümanlara karşı duydukları bilinçaltı kinin, İslam coğrafyasında doğdukları için duydukları bilinçaltı öfke ve ezikliğin dışa vurumudur.

Örneğin savundukları bir fikir yüzünden Müslümanların zarar görecek olması bu tipleri hiç rahatsız etmez. “Teröre karşı tavır koyuyorum”, “İslam’ın gerçekte bu olmadığını” anlatıyorum kılıfı altında mazlum, sivil Müslümanları büyük bir açmazın içine sokarlar. Başta Irak ve Suriye olmak üzere, Pakistan, Yemen, Afganistan gibi birçok ülkede gerçekleşen hava saldırılarını savunmak bunlardan biridir. Hava bombardımanı kadın, çocuk yaşlı, hasta ayırt etmeden hedef seçilen alandaki insanların hepsini birden yok eden, toptancı bir cezalandırma yöntemidir. Ve ne vicdana ne insan hakları ve hukuka uygundur.  Dünyanın hiçbir demokrat ülkesinde, ağır suç işlemiş insanı yakalamak için köyler, kasabalar yok edilmez. Hiçbir demokrat ülkede cani bir katil dahi yargılanmadan başına bomba yağdırılarak öldürülmez. Ama söz konusu olan İslam coğrafyası olduğunda derin çevreler hukuk ve demokrasi değerlerini rafa koyarlar. İşte bu aşamada bu insanlık ve vicdan dışı uygulamayı kamuoyuna “makul” gösterme sorumluluğu da Ortadoğu ve Asya’nın yancılarına düşer. Bu kişiler, “terörle mücadele” adı altında, İslam coğrafyasını yakıp yıkacak, yerle bir edecek, çok sayıda sivilin ölmesine sebep olacak yöntemleri dahi hararetle savunurlar. Efendileri “öldürelim” diyorsa onlar da “öldürelim” derler. Efendileri “bombalayalım” diyorlarsa onlar da hep birlikte “bombalayalım, hata daha da fazlasını yapalım” derler. Oysa terörle gerçekten mücadele etmek isteyen, terörün fikri zemininin ortadan kaldırılması gerektiğini bilir. Fikri hiçbir çalışma yapmadan silahla, bombayla çözüm oluşmayacağını bilir. Daha da önemlisi şiddetin her zaman daha çok şiddet doğuracağını da bilir. Ancak bu kişiler için önemli olan bu doğrular değil, yancılığını yaptıkları kişilerden “aferin” almaktır. Sırf bu “aferin” için, sırf daha çok takdir toplamak için Kuran’a uygun olmayan, vicdansızca uygulamaları var güçleriyle savunur, katillerin yanında saf tutmayı kabullenirler.

Bu yancıların inanç teslimiyetinin bir başka çarpıcı örneği de hiçbir şekilde İslam Birliği’ni gündeme getirmemeleri, hatta tam tersine birliğin kendilerince imkansız olduğunu anlatmalarıdır. Allah Müslümanlara bir olmalarını emretmişken, Kuran’ın çok sayıda ayetinde Müslümanların kardeş ve birlik olmaları gerektiği anlatılmışken, bu kişiler ısrarla birliğe karşıdırlar. Bu karşı tavırlarını da oldukça sinsi taktiklerle ortaya koyarlar. Mesela, açıkça “birlik olmayalım” demezler. Çünkü bunun tepki alacağını bilirler. Bu yüzden mevzu hadisleri kullanırlar. Peygamberimiz (sav)’e atfedilen, oysa doğru olmayan “Ümmetin ihtilafında rahmet vardır” hadisini kullanırlar. Böylelikle, “bakın Peygamber dahi birlik olmamak gerektiğini” söylüyor diyerek Müslümanları etki altına almaya çalışırlar. Oysa Peygamberimiz (sav) Kuran’a uygun olmayan bir sözü asla söylemez. Onlarca Kuran ayetiyle Müslümanların bir olması emredilmişken, "ihtilafta rahmet var" demez. Müslümanlar için rahmet birlik olmaktadır, çünkü bu Allah’ın emridir. Ne var ki, yancı karakterli tipler için Allah’ın emri değil, uydusu olarak yaşadıkları patronlarının menfaatleri önemlidir.

Türkiye’deki Yancılar

Dikkatlice bakıldığında, çeşitli Ortadoğu ve Asya ülkelerinde yaygın olan yancı karakterinin Türkiye’deki örneklerini görmek mümkündür. Kendi ülkesinin manevi değerlerinden uzak, kendi kültürüne yabancı –daha doğrusu yabancı taklidi yapan-, Türkiye’nin ortak değerlerini bilmiyormuş, halkın inançlarını ve değerlerini tanımıyormuş havasında davranan, halkı küçük gören, kendisini çok kıymetli zanneden, son derece dar bir açıdan olayları değerlendiren bu kişilerin en belirgin yönlerinden biri de, Türkiye’nin menfaatlerini hiç umursamamalarıdır.

Bu kişiler tıpkı diğer ülkelerdeki örnekleri gibi, sadece aferin almak için, uzun uzun Türkiye’yi kötüler, Türk halkını küçümseyen yorumlar yapar, daha da acısı ileride ülkemizin zararına olabilecek fikirlere aşkla destek verirler.  Özellikle son zamanlarda PKK’yı kendilerince kahraman özgürlük savaşçıları olarak göstermeye çalışan, Türkiye’yi PKK tehdidiyle terbiye etmeye yeltenen, ülkemize “ya PKK’ya destek verirsin, ya da sonuç çok farklı olur” tehditleri savuran, bölünmeye zemin hazırlayan mantıklar öne süren yazıların ve yorumların sayısının böyle artması da önemli bir göstergedir. Batı’daki bazı düşünce kuruluşları tarafından servis edilen fikirleri birebir savunan bu kişiler, ortaya koydukları mantığın nelere sebep olabileceğini düşünmezler. Takdir görme, ünlü olma, hatta sadece yabancı bir gazetecinin yazısında adının geçmesi umuduyla kendilerine telkin edileni savunurlar. Bu fikirleri savunduklarında ultra modern, halkın göremediklerini görebilen, müthiş teşhislerde bulunan bir kişi olarak algılanacaklarını sanırlar. Oysa derin yapıların kendisine söylediğini tekrar etmekten öteye gidemeyen, kendi kişiliğini ve öz saygısını yitirmiş, insanların büyük çoğunluğunun da acıyarak baktıkları insanlardır.

Yancılar arasında yancılık yarışı da vardır. Kimin daha çok aferin alacağı, kimin daha çok yancılık yapacağı yarışıdır bu. Yarışta üstün gelebilmek için kendi ülkesinin, kendi devletinin, kendi milletinin menfaatlerini tamamen bir kenara bırakıp, nasıl daha fazla yaranabileceklerini düşünürler. PKK’nın hain bir terör örgütü olduğunu; askerlerimizi, polisimizi şehit etmeye devam ettiğini bile bile, PKK’ya övgüler yağdırmanın, teröristlerin affedilmesini gündeme getirmenin, hatta utanmadan Türkiye’nin teröristlere silah yardımı yapması gerektiğini söylemenin ardında da bu yancılık yarışı vardır. Yabancı basında sık sık yayınlanan Türkiye aleyhtarı yazılar veya bu yazılarda yer alan bazı yorumlar da bir anlamda bu yarışın tezahürüdür. “Belki beni de aralarına alırlar, benim de adım onlarla birlikte anılır” umuduyla yapılan yancılık yarışı, bir süre sonra kişinin her türlü çirkinliği kabul etmesine sebep olacak bir tahribat meydana getirir. Çünkü bu kişilerde kendi davası, ideali, ailesi, milleti, vatanı, inancı gibi kutsal değerlerin yerini “efendileri”nin ne dediği ne düşündüğü endişesi alır.

Söz konusu kişilerin efendilerinden öğrendikleri ve küçük düşürücü bir şekilde uyguladıkları bir başka tavır bozukluğu da züppeliktir.

Ortak Felsefe: Züppelik

Züppelik Batı ülkelerinin çoğunda yaygın olan bir tavır ve ahlak bozukluğudur. Ukalalık ve bilmişlikle karışık bir üslup içinde olan bu insanların ses tonları, konuşma vurguları, oturuş tarzları, şakaları, kendilerini ön plana çıkarma stilleri ortaktır. Kendilerini diğer insanlardan farklı ve özel gören, bu “özel hali” her tavırlarıyla vurgulamak isteyen bir tavır içindedirler. Abartılı mimikler kullanmak, konuşmaların arasında yabancı dilde kelimeler sıkıştırmak, sakız çiğneyerek konuşmak, normalde hiç beğenmeyeceği şeylere hayranmış gibi anlatmak; belki de hiç gitmediği yerleri çok iyi biliyormuş gibi, bir kere yan yana geldiği  insanları çok yakından tanıyormuş gibi, hiç dinlemediği müziği çok seviyormuş, hiç izlemediği filmleri sanattan çok iyi anlıyormuş gibi yorumlayarak hava atan konuşmalar yapmak züppeliğin en bilinen özelliklerindendir. Züppe kişiler için, 5 yıldızlı bir otelin lobisinde oturabilmek, bu otelin hediye olarak verdiği puroyu içip dumanını insanlara doğru üflemek, elinde kadehle poz vermek, adı bilinen bir lokantanın kapısında görünmek son derece önemli icraatlardır.

Kaliteli ve asil bir insanın hayatında sıradan olan detaylar züppelerin hayatında abartılı öneme sahiptir. Çünkü bunlarla yüceldiklerine ve değer kazandıklarına inanırlar. Diğer insanlara da kendilerince sahip oldukları bu değeri göstermek gayretindedirler. Züppelik felsefesinin her bir uygulamasıyla kişi, gözünde büyüttüğü insanlara “ben de sizdenim” mesajını vermiş olur. Bu yüzden züppelik bir anlamda da basit insanlar arasında ortak bir dil, ortak bir felsefedir. Bir züppe diğerini gördüğünde hemen tanır, bir züppenin dilinden yine en iyi başka bir züppe anlar.

Züppelik çok küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir hal olmasına rağmen, birçok cahil insan züppelere içten içe büyük bir hayranlık duyar. Lise çağlarından itibaren züppe tavrı gösterenler insanlar arasında itibar görürken, mazlum ve efendi olan insanlar çoğu zaman değer görmezler. Liselerde aksi, şımarık, ukala gençlerin ilgi odağı olmasının sebebi de budur. Lise yıllarının ardından züppelik de gelişerek devam eder. Okul çağında dinlediği müzik grubu, gittiği konserler, yaptığı alışverişler züppeliğin malzemesiyken ilerleyen yıllarda içinde bulunduğu sosyal çevre, tatil için tercih edilen mekanlar, gezilen sergiler, makam-mevki, arabasının markası, oturulan semt gibi geçici değerler önem kazanır. Bunların her biri daha mazlum olanı psikolojik olarak ezmek için kullanılır.

Züppelik Ortadoğu ve Asya’nın yancılarıyla efendilerinin ortak bir felsefesidir. Ancak yancılar efendilerinden öğrendikleri züppeliği onların yanında asla yapmazlar. Kendilerinden aşağı gördükleri, gariban, sıradan insanları ezmek için onların yanında uygularlar. Efendilerinin yanında ise son derece eziktirler. Onlara züppelik yapmayı tahayyül dahi etmezler. Mısır’da, Bangladeş’te veya Filistin’de Avrupa görmüş bir insanın kullandığı üslubu, yerel halka tepeden bakarak yaptığı teşhisleri gözünüzde canladırmanız zor değildir. Avrupa’da veya Amerika’da büyük eziklik içinde, köle gibi her denileni yapan kişilik göstermeden yaşayan tipler, kendi ülkelerine döndüklerinde, sanki o ezilen kendisi değilmiş gibi, bambaşka bir karakter gösterir. İşte bu, züppeliğin bir uygulamasıdır. Durumun acı yönü ise, gariban halkın bu züppelik uygulamasına çoğu zaman hayran kalması, bu kişileri adam yerine koymasıdır.

Oysa hayran olunması gereken asıl ahlak, kaliteli asil mümin ahlakıdır. Dünyanın tüm nimetlerinin sahibinin Allah olduğunu bilen, gücün ve kuvvetin sadece Allah’a ait olduğuna iman etmiş, teslimiyetli müminin kişiliği kale gibidir, sağlam ve sarsılmazdır. Gölge varlıklarla karşı karşıya olduğunun bilincinde, her an Allah’ın kendisine şahit olduğunun şuurundadır. Basitliğe asla tenezzül etmez. Çağlar üstü modern, çağlar üstü kalitelidir. Kendisini şekillendirmek isteyenlere göre değil, Allah’ın istediği ahlaka göre yaşar. Yancıların çok önemli görüp kölesi haline geldikleri efendilerinin de aciz birer kul olduğunu, hepsinin ölümlü varlıklar olduğunu bilir. Bir insana gösterdiği saygı ve verdiği değer o kişinin takvasıyla doğru orantılıdır. Kimseye karşı nezaketsizlik yapmaz, ama acz içindeki insanların karşısında ezilmenin ne kadar küçük düşürücü olduğunu bilir. Müminin nefsini karşısında koşulsuz ezeceği, candan bir teslimiyetle teslim olacağı tek varlık Allah’tır.

Firavun Döneminden İbretlik Bir Örnek

Allah Kuran’da, Firavun kıssasında yancı karaktere dikkat çekmiştir. Firavun döneminin en ünlü ve güç sahibi, aynı zamanda en zalim lideridir. Hz. Musa Firavun’a bir olan Allah’a iman etmesini, Allah’ın dilediği gibi yaşaması gerektiğini tebliğ etmiştir. Firavun ise, Hz. Musa’yı kendi konum ve makamına karşı bir tehdit olarak algılamış, hem Hz. Musa’ya hem de beraberindeki müminlere çok büyük zulümler yapmıştır. Oysa Hz. Musa’nın dünyadan hiçbir beklentisi yoktur.

Firavun kıssası dikkatlice okunduğunda, Firavun’un yanında Allah’tan değil Firavun’un gücünden korkan yancı karakterli kimselerin olduğu dikkat çeker. Bu kişiler vicdanlarına göre değil, Firavun’un göstereceği tepkiye göre hareket ederler. Eğer Firavun kızacaksa iyiye kötü, kötüye iyi derler. Firavun’a hiçbir konuda itiraz etmez, hatta birçok olayda onu daha fazla şiddet ve baskı uygulaması için teşvik ederler.  

Hz. Musa’nın Allah’ın elçisi olduğuna iman etmeyen Firavun, büyük bir akılsızlıkla, onu büyü yapmakla itham eder. Dönemin en ünlü sihirbazlarını bir araya toplayarak Hz. Musa’ya karşı tüm hünerlerini göstermelerini ister. Daha en baştan mağlup olmuş bu plan, o devrin yancı karakterini göstermesi açısından da dikkat çekicidir. Firavun tanınan en ünlü sihirbazları topladığında, sihirbazlar Firavun’a ilk olarak şunu sorarlar:

"Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?" (Araf Suresi, 113)

Görüldüğü gibi Firavun’un yanında olmayı kabul eden sihirbazlar bu tavırlarının mutlaka ödüllendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Firavun’un bu kişilere teklif ettiği ödül ise çok manidardır:

"Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." (Araf Suresi, 114)

Dikkat edilirse Firavun bu kişilere “şu kadar para vereceğim”, “ev vereceğim”, “sizi zengin edeceğim” dememektedir. Tek teklifi vardır: bunları kendi çevresine dahil etmek. Bir yancı için olabilecek en kıymetli hediye de budur. Firavun devri yancılarını tıpkı bugünkülerde olduğu gibi en etkileyen hediye “efendisinin yakınlarından olmak”, “efendisinin çevresine dahil edilmek”tir. Çünkü yancı karakterli insanlar için müminlerin, güzel ahlaklı insanların, mazlumların yanında olmak değil güçlü görünen yanında olmak önemlidir. Müslümanlar içinde olmayı kendilerince onur kırıcı görünenler, zalim vicdansız bir sistemin içinde olmayı itibar olarak görmektedirler. Ezik ve aşağılık kompleksi içinde olduklarından, küfrü büyük ve güçlü görür, küfrün yanında olduklarında güçlü ve değerli olacaklarını zannederler.  Oysa onurun, gücün ve kudretin tek sahibi Allah’tır ve gerçek izzet ve şeref sahibi olanlar da yalnızca müminlerdir:

Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)

Sonuç:

Hayatlarını kendilerince üstün gördüklerine yaranmak, onlardan “aferin” almak için harcayanları hem dünya hayatında hem ahirette büyük bir hüsran bekler. Dünya hayatında hüsrana uğrarlar, çünkü kişiliksiz ve idealsiz insanlar hangi ortamda olursa olsun değer görmezler. Kendi düşüncesi, kendi yorumu, kendi değeri olmayan duruma göre şekil alanlar toplum içinde her zaman aşağı görülürler. Kendilerince züppelikle bu gerçeği örtbas etmeye çalışsalar dahi, insanların gözündeki değersizliklerini, hatta çoğu zaman birçok kişinin kendilerine acımayla karışık bir öfkeyle baktıklarının farkındadırlar.

Ahirette karşılaşacakları hüsran ise kuşkusuz çok daha büyük olacaktır. Allah’ın öğrettiği ahlaka uyup asil yaşamak yerine, kişiliksiz bir hayat sürmenin sebep olduğu bedel çok ağırdır. İslam’ın ve Müslümanların menfaatinin yanında olmak yerine, güçlü gördüğü derin Amerika’nın derin İngiltere’nin ve diğerlerinin yanında olup zulme destek olmak çok büyük bir sorumluluktur. Bu kişilerin unutmaması gereken çok önemli bir hakikat vardır. Kendileri de, ömürleri boyunca memnun etmeye çalıştıkları efendileri de aciz birer varlıktır ve ölümlüdür. Bir insan itibarlı olmayı arıyorsa, aradığı itibarı ölüp gidecek, bir avuç toprağın içine konulacak, bedeni çürüyüp korkunç bir hal alacak aciz insanların arasında değil, Allah Katında aramalıdır. Allah Katında itibarlı olan tüm insanlar nezdinde de itibarlıdır. Allah’a güvenip dayanan en sağlam dayanağa sahiptir, insanlar arasında en güçlü ve en şerefli olandır.


[1] http://ismailhakkialtuntas.com/2010/09/28/asagilik-kompleksi/

 

2014-11-23 15:03:33

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top