Sayın Adnan Oktar'ın açıklamalarının ardından Türk İslam dünyasında dostluklar güçleniyor



Son dönemlerde Türk İslam Birliği'ne zemin oluşturacak dostluk ve kardeşliği güçlendiren önemli gelişmeler yaşanıyor. Yakın geçmişe kadar İslam dünyası içindeki mezhep farklılıkları bazı kimseler tarafından bir tür ayrılık olarak görülmüş, hatta bu durum tartışma ve çatışma malzemesi olarak kullanılmıştır. Oysa Müslümanların türlü görüşlere sahip olması hiçbir şekilde bir ayrılık konusu değil tam tersine, Müslümanların zenginliğidir. Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uyan her Müslüman, düşüncesi, mezhebi, görüşü ne olursa olsun tüm Müslümanların kardeşi olduğu bilinciyle hareket eder, birleştirici, bütünleştirici olur. Sayın Adnan Oktar da eserlerinde bu konunun önemle üzerinde durmuş, Müslümanların farklı mezhep ve düşüncelere sahip olmalarının asla bir ayrılık konusu olmadığını belirtmiştir.

Sayın Oktar çeşitli televizyon kanallarına ve gazetelere yaptığı açıklamalarında da, "Şii, Sünni, Caferi, Alevi tüm Müslümanların kardeş olduklarını", "Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlamaları gerektiğini", "Her Müslümanın bir diğerini coşkuyla sevmesi, düşüncelerine saygı duyması, değer vermesi, merhamet ve hoşgörüyle yaklaşması gerektiğini" söylemiş ve Müslümanların her türlü ayrılığı ortadan kaldırmalarını teşvik etmiştir. Sayın Adnan Oktar'ın bu yöndeki açıklamalarının hemen ardından, İslam dünyasında olumlu değişimler yaşanmaya başlanmış, farklı çevrelerden ve ülkelerden "Mezhep çatışmasının son bulması gerektiği, tüm Müslümanların kardeş olduğu" yönünde önemli açıklamalar basında yer almıştır.

SAYIN ADNAN OKTAR'IN İSLAM DÜNYASININ BİRLİK OLMASIYLA İLGİLİ BAZI AÇIKLAMALARI
 
Adnan Oktar: Mezhep ayrımları, hanefi, sünni, şafi hiçbir ayrım yapmadan MÜSLÜMANLAR BİRBİRLERİNİ ÇOK SEVSİNLER, KARDEŞ OLSUNLAR. Hepimiz Aynı Allah’a inanıyoruz, Aynı peygambere inanıyoruz, aynı kıbleye dönüyoruz, aynı peygamberleri seviyoruz aynı melekleri seviyoruz her şeyimiz aynı, bu tarz detaylarla bölünmeye kalkmak hatta düşman olmak, şeytanın oyununa gelmek olur. Sakın böyle bir şey olmasın. Hepimiz samimi candan inşaAllah müslümanlarız. Candan kardeşleriz. (SUUD 1 TV, 23 Nisan 2008)

Milli Gazete, 26 Haziran 2008


 

Türkmeneli TV: Hocam Irak’ta biliyorsunuz işgalden sonra Şii-Sünni meselesi, mezhep çatışması meydana çıktı, dolayısıyla da son haftalarda Sadr’a bağlı silahlı milisler hükümetle bir çatışma içerisine girmişler. Siz Şii-Sünni meselesini MOSSAD ve İsrail veya Amerika ajanları mı ortaya attı yoksa toplumun içinden hareket eden bir faktör mü?

Adnan Oktar: Bunu da yine ateist siyonistler yapıyorlar, masonlar yapıyorlar. Mesela Aleviler, Allah’ın aslanlarıdır yani çok yiğit, gerçek Müslümanlardır, halis Müslümanlardır, Sünni Müslümanlar zaten tavizsiz, halis Müslümanlardır. BU BÖLÜNME ÇOK ÇILGINCA BİR HAREKET, DÜŞMAN OLMAK BİRBİRİNE ÇOK ÇOK ÇILGINCA BİR HAREKET VE DOĞRUDAN BİR OYUNDUR. Aklı başında hiçbir Sünni, hiçbir Alevi, hiçbir Şii böyle bombalama olaylarına girsin, Müslümanları katletsin, camilere bomba atsın, olacak iş değil bu. (
Türkmeneli TV, 22 Nisan 2008)


Vakit Gazetesi: Böyle bir ayrılık görmüyorsunuz ama, yani görüyor musunuz öyle bir şey?

Adnan Oktar: Müslümanlar içerisinde? Yani az da olsa zayıf da olsa var. Onun da kalkması gerekiyor. Yani dünyada görüyoruz biz Sünni Şii ayrımı, yani gerçi tavanda öyle bir konu yok ama zeminde öyle bir konu varmış gibi oluyor, ama zamanla bunun üstüne üstüne gidilmesi bununla ilgili yazılar yazılması, konuşulması mesela Şii, Caferi kardeşlerimizle oturup sohbet edilmesi, biz kardeşiz birlikteyiz, beraberiz mesajının verilmesi, çok önemli.

Vakit Gazetesi: En azından şu anda fitnenin alıp götürdüğü bir zamanda ...

Adnan Oktar: Tabii tabii... Mesela bir yemek toplantı yapıp ehli sünnetin ileri gelenleri, Caferilerin ileri gelenleri, efendim Alevilerin ileri gelenleri hep beraber, gelip hatta böyle el ele tutuşup biz kardeşiz birbirimizi çok seviyoruz çok sayıyoruz bizim ayrımız gayrımız yok mesajının verilmesi çok hayati. Çok güzel etki yapar. (Vakit Gazetesi, 25 Mayıs 2008)


Adnan Oktar: Ben ehli sünnet mezhebine mensubum, Hanefiyim. Fakat Şii kardeşlerimi, çok takva, çok mükemmel buluyorum. Çok iyi insanlar olarak buluyorum. Halis müslümanlar olarak buluyorum. Aynı şekilde Vahabi olan kardeşlerimi de son derece takva, son derece dindar, dini çok güzel yaşayan insanlar olarak görüyorum. Yani sanki biz bir okulun talabeleri gibiyiz. Ama aynı okulun talebesiyiz. Yani aynı amaca hizmet ediyoruz. Çünkü Allah’ımız bir, kitabımız bir, kıblemiz bir. Aynı peygambere inanıyoruz, aynı peygamberlere inanıyoruz. Her şeyimiz aynı. Sadece bir takvada yarışma var. Takvada yarışıyoruz. ONUN İÇİN YANİ MEZHEP AYRIMINDAN KAYNAKLANAN MÜSLÜMANLARA KARŞI MESAFELİ OLMA TAM BIR FİTNEDİR. Samimi Müslümanın aslı yapmayacağı bir şeydir. Yani ben bakıyorum mesela Şii kardeşlerime son derece takvalar, Vahabi kardeşlerime bakıyorum son derece takvalar, ne demek mezhep ayrımı? Ne demek onları garipsemek? Çok çok acayip bir şey bu, ancak müslümanlar takvada yarışabilirler. Kuran’da belirtiyor Allah, takvada yarışma vardır. TAKVADA YARIŞIRIZ AMA HEPSİ CANDAN SEVDİĞİMİZ MÜKEMMEL MÜSLÜMAN OLAN KARDEŞLERİMİZDİR. (Al-Baghdadi TV, 29 Haziran 2008)


TIMETÜRK: Peki siz, sizce bugünkü Müslümanların, genel olarak Müslümanlar en büyük sorunu nedir?

ADNAN OKTAR: Bölünme, yani bölünme çok tehlikeli, birbirlerini sevmeleri gerekiyor Müslümanların ya nasıl sevilmez, ben mesela Şii’lere bakıyorum son derece takva dindar insanlar, yani bu insanlara nasıl cephe alınır? Alevilere bakıyorum son derece dindar efendi ve insan sevgisiyle dolu bir insan bunlar. Ya bu insanlara nasıl cephe alınıyor ben anlamıyorum vahabiler dersen yine dine çok titiz insanlar. ALLAH’IMIZ BİR, KİTABIMIZ BİR, KIBLEMİZ BİR, HER ŞEYİMİZ BİR, AYNI PEYGAMBERLERE İNANIYORUZ, AYNI MELEKLERİ SEVİYORUZ. YANİ TAMAMEN SUNİ BİR AYRICALIK VAR. HALBUKİ İNSANIN MEZHEBİ AYRI OLUR, AİLELERİMİZ DE AYRI AMA BİRBİRİMİZİ SEVİYORUZ. BİZ DOSTUZ, KARDEŞİZ, BUNUN ORTADAN KALKMASI LAZIM. Said Nursi buna çok dikkat çekmiş, ihtilaf diyor, ihtilaf bi de zaruretler, insanların maddi ihtiyaçlardan kaynaklanan bel bükmeleri, boyun bükmeleri. Halbuki Müslüman açlıktan ölmez, hiçbir şey de olmaz. Allah’a tevekkül edip, Allah’ın yolunda Allah’ın rızası için gayret etmesi gerekir. AMA EN ÖNEMLİ KONU SEVGİ, MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİNİ SEVMESİ Hatta Allah’ın yarattığı her şeye karşı şefkat duymak. Yani dinsiz de olsa ona şefkat duyup onu kurtarmaya, korumaya çalışmalı. (TIMETÜRK, 24 Temmuz 2008)


Al-Baghdadi TV: İslam aleminde birçok değişik organizasyonlar var. Mezhepler var, siz bu kişilere neler tavsiye edersiniz?

Adnan Oktar: Benim düşüncemi biliyorsunuz, ehl-i sünnet inancındayım. Fakat Müslümanların hedef olarak, Kuran’ın belirttiği, Kuran’da Allah’ın bizlere açıkladığı tek hedefe yönelmeleri gerekir; Allah’ın rızası… MEZHEP AYRILIKLARINI BİR KERE ORTADAN KALDIRMAK LAZIM, bu çok büyük vicdansızlık, Vahabilik, Şiilik, Sünnilik hepsi kardeş mezheplerdir. Hep içiçeyiz. Hep kardeşiz. SAKIN HA SAKIN MEZHEP AYRILIĞI VAR DİYE BİR DÜŞMANLIK MÜSLÜMANLAR BİRBİRLERİNE YAPMASINLAR. Hepsi takva mezheplerdir. Hepsi dine titiz olan mezheplerdir. Hiç ayrımız, gayrımız yok. Hepimiz aynı Allah’a inanıyoruz. Aynı peygambere inanıyoruz. Aynı kıbleye dönüyoruz. Aynı peygamberleri seviyoruz. Her şeyimiz aşağı yukarı aynı. Teferruattaki bu ayrılıklardan dolayı böyle bir muhalefet ruhu çok çok çirkin olur. Şeytanın oyununa gelmek olur. Buna şiddetle dikkat etmeleri lazım kardeşlerimizin. Birde birbirlerini çok sevmeleri, bütün Müslümanların birbirini sevmesi. Mesela bir Sünni Müslümanla bir Şii karşılaştığı zaman hemen sarılıp safa etmesi hal hatır sorması, mesela Vahabi kardeşlerimizle karşılaştığında onların evine gidip onlara sarılmaları, yemeklerini yemeleri, hatta namaz kılarken bazen duyuyorum namaz kılmıyorlar arkasında bu çok anormal birşey. Arkalarında gönül huzuruyla namaz kılmaları lazım. Şii de olur. Vahabi de olur Sünni de,hiç fark etmez hepimiz kardeşiz. Bu düşmana malzeme vermek olur. KÜFRE MALZEME VERMEK OLUR. MÜSLÜMANA BU YAKIŞMAZ. (Al-Baghdadi TV, 5 Ağustos 2008)


Radikal, 25 Eylül 2008




SAYIN ADNAN OKTAR'IN İSLAM BİRLİĞİ'NE ÇAĞRI İSİMLİ KİTABINDAN KONUYLA İLGİLİ BÖLÜM

Farklılıklara Hoşgörü Göstererek

 Birleşmek


Müslümanların birlik olmaları, sadece mevcut durumun sona ermesi için ihtiyaç duyulan siyasi bir gereklilik değildir. Bundan daha da önemlisi, birlik, zaten Müslüman olmanın gereklerinden biridir. Müslümanların hayatlarının her anında olduğu gibi, ulusal ve uluslararası siyasetlerinde de Kuran ahlakına göre davranmaları gerekir. Kuran ahlakı ise öncelikli olarak İslam dünyasının ittifak etmesini gerektirmektedir. Kuran ahlakının esas alınması, bu ittifakın kalıcı olmasını ve kendisinden beklenen aktif rolü üstlenmesini sağlayacaktır.

İslam ahlakı Müslümanların daima birleştirici davranmalarını, dayanışma ve kaynaşma içinde din kardeşleri olmalarını gerektirir. Allah Kuran'da müminlere "çekişip birbirlerine düşmemelerini" (Enfal Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum olduğunu bildirmektedir. Bir başka ayette de şu şekilde emredilir:
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)
Vicdan ve aklı selim ile hareket eden, kendi çıkarlarını değil adaleti gözeten bir müminin diğer iman edenlerle ile ittifak sağlayamaması, sürekli bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değildir. Bu, bireyler temelinde geçerli olduğu gibi toplumlar ve milletler temelinde de geçerlidir. Nitekim Allah Kuran'da bu gerçeğe de dikkat çekmiş, Müslüman toplulukların birbirlerine karşı adaletsizlik yapmalarını ve düşmanca davranmalarını yasaklamıştır. Kuran'da böyle davrananların durdurulması ve farklı Müslüman toplumların "aralarının bulunması" bildirilmiştir:
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever. (Hucurat Suresi, 9)
Elbette her Müslüman toplum arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir.  Farklı yorumlar, farklı görüşler, farklı mezhepler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman toplumun veya grubun diğerine cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.

Allah, Kuran'da Müslümanları bu hataya düşmemeleri için  uyarmış ve Kitap Ehli'nin bu konudaki hatalarını da ibret olarak göstermiştir. Kuran'da Kitap Ehli'nin (Hıristiyanlar ve Yahudilerin) hataları bildirilirken, bu toplulukların kendi aralarında parçalanıp, ayrılıklara düşmeleri de belirtilmektedir. Beyyine Suresi'nin 4. ayetinde Kitap Ehli'nin kendilerine apaçık belgeler gelmiş olmasına rağmen fırkalara ayrılmış oldukları haber verilir. Diğer ayetlerde ise bu ayrılmanın sebepleri arasında, "aralarındaki tecavüz ve haksızlık", "aralarındaki kıskançlık", "hakka başkaldırma" gibi kötü ahlak özellikleri bildirilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler... (Şura Suresi, 14)
Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 19)
Bu ayrılığa düşme nedeniyle Kitap Ehli'nin tarihinin büyük çatışmalarla dolu olduğu, bilinen bir gerçektir. Hıristiyanlığın ilk 1600 yıllık tarihi, birbirleri ile çatışan farklı Hıristiyan mezheplerinin tarihi sayılabilir. Ufak yorum farklılıkları bile Hıristiyanların birbirlerini inkarcılıkla suçmalarına neden olmuştur. Bu çekişme içinde Roma Katolik Kilisesi zamanla egemenlik sağlamış, ancak sonraki yüzyıllarda da bu kez bu Kilise "sapkın" (heretik) saydığı farklı dini mezheplere (bunlar arasında Docetism, Montanism, Adoptionism, Sabellianism, Arianism, Pelagianism ve Gnosticism sayılabilir) karşı büyük bir baskı uygulamıştır. Papalığın, 11. yüzyıldan itibaren Katharlar ve Bogomiller gibi farklı dini akımlara uyguladığı baskılar, ardından da Protestanlar ile Katolikler arasında patlak veren ve bir yüzyıldan fazla süren kanlı savaşlar, Avrupa tarihinin en karanlık çağlarına denk gelmektedir. İlginçtir ki, Avrupa medeniyetinin yükselişi, ancak söz konusu mezhep savaşlarının bitmesinden sonra başlamıştır. Siyasi tarihçilerin kabul ettiği gibi, modern Avrupa, farklı Hıristiyan mezheplerinin birbirlerine tolerans göstermesi gerektiği fikrinin egemen olduğu ünlü Westphalia Barışı'ndan (1648) sonra doğmuştur.

İnsanların dinde parçalanmalarının temelinde, Allah'ın emrettiği ahlakı gereği gibi yaşamıyor olmaları vardır. Bu ahlak tevazuyu esas alır. Tevazudan uzaklaşanlar, kendilerini ve kendi fikirlerini mutlak doğru olarak görür, kendilerinden farklı düşünenleri küçümser ve onlara düşmanlık beslerler. Kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğundan hiç kuşku duymadıkları için, kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz ve dolayısıyla daha iyiye, daha doğruya gidemezler. Sadece kendi yorumunu beğenip bununla övünenlerin durumuna Kuran'da, "... onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup,    kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir." (Müminun Suresi, 53) ayetinde dikkat çekilmiştir. 

Bu, Allah'tan korkup sakınanların ve ahiret gününde hesap vereceğine iman edenlerin şiddetle sakınıp korunmaları gereken bir durumdur. Bu konunun önemini fark edenlerin, diğer müminleri de parçalanmaktan, dağılmaktan, ayrılmaktan sakındırmaları, Müslümanların Kuran ahlakında ittifak etmelerini sağlamak için gayret etmeleri gerekmektedir.

Örnek Müslümanlar, insanlara –Rabbimiz'in tecellileri olduğunun bilinciyle- sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşırlar. Kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetine uyanları ise kardeşleri olarak görür ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmazlar. Yapılması gereken, farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak, bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine, Kuran ahlakını yaşamakta ittifakı desteklemektir. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı, anlayışlı davranmalıdırlar. Yukarıda da vurguladığımız gibi, özellikle bu konunun öneminin farkında olan samimi Müslümanlar ve İslam dünyasının önde gelen düşünür ve aydınları bu konuda yoğun girişimlerde bulunmalı, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Müslüman dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir dayanışma inşa edilmelidir.

Bir kez daha hatırlatmak gerekir ki, İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve ayrılıkları değil, inanç birliğini ve ortak değerleri temel alan bir anlayış vardır. Hz. Muhammed (sav), "Size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldıkça asla dalalete düşmeyecek ve sapıtmayacaksınız: Kuran ve benim sünnetim" sözleriyle Müslümanlara uymaları gereken yolu göstermiştir. Bizlere düşen bu yola uymaktır. Hak dine uymak ve ayrılığa düşmekten sakınmak, Rabbimiz'in tüm inananlara emridir. Allah, ayetinde şu şekilde buyurmuştur:
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
2008-10-05 17:50:35

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top