Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ağustos 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 24 Ağustos 2017

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuzey Irak bağımsızlık referandumu için de şunları söyledi: “Ben MİT Müsteşarımı gönderdim, hem Bağdat’a hem Erbil’e gitti görüşmeler yaptı. Öyle bir referandum Irak’ı bölmek demektir. Referandum yerine yerel yönetim olarak o bölgeyi başarılı şekilde yönetmeye odaklanmaları daha isabetli olur. Çünkü yalnız kalırlar. Kaldı ki, bu kararı Irak merkezi yönetimi onaylamazsa referandum işlevsiz olur.”)

Tabii ki canım, olmayacağı belli. Irak kabul etmeyecek, Irak savaş açacak herkes bombalar yani, ondan sonra bayağı iş çıkar devirirler. Orada yaşıyorlar işte kimsenin bir şey dediği yok. Zaten devlet gibiler adeta. Türkiye de her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor. Seviyoruz da destekliyoruz da ama ayrı bir devlet sakat iş. Irak devleti kabul etmez bunu, kabul etmeyince de olay büyür.

 

(“Ülkemizde eğitimli kadınlar hep yurtdışına gitmeyi tercih ediyorlar. Neden?” izleyici sorusu)

Türkiye’de kadınlara hürriyet verilirse, dekolte serbest olursa, dans etmeleri, eğlenmeleri, gülmeleri serbest olursa yurtdışına gitmez. Ama sen -arkadaş için demiyorum da genel olarak söylüyorum- sen kadınlara baskı yaparsan, makyajına karışırsan, saçının boyasına karışırsan, süslenmesine karışırsan, eğlencesine gülmesine karışırsan normal hayat yaşamak için normal hayat yaşayabileceğini düşündüğü yerlere gider. Sen burada ona normal hayat yaşatırsan niye gitsin? Biz Avrupa modunda, Avrupa ayarında bir ülke olmalıyız. Ve Avrupa normlarını da aşmamız gerekir, daha kaliteli olmamız gerekir. Gelenekçi Ortodoks sistem buna müsaade etmiyor görünüyor idi, şu an gereğini yapıyoruz. Bak, çaktırmadan çaktırmadan İngiliz ekolü de habire çırpınıyor.

 

(“Allah insanlara neden kıskançlık duygusunu vermiş?” izleyici sorusu)

Kıskançlık duygusu iyi bir şey. Koruma amaçlı yani o kişinin dinini imanını korursun, sağlığını sıhhatini korursun, haysiyetini şerefini, namusunu korursun, neşesini korursun, iç huzurunu korursun kıskanma budur yani bir insanı koruyup kollama. İkincisi de, bir kadını töhmet altında bırakmak yani sen potansiyel suç işlersin her şey senden umulur, o yüzden ben seni takip edeceğim. Telefonunu aç, telefonunla görüntüyü de sabit hale getir nerede olduğunu ne yaptığını göreyim. Şu anda da şöyle bir 360 derece telefonun kamerasını çevir nerede olduğunu göreyim diyorsa, “sana güvenmiyorum her şeyi yaparsın” anlamına geliyor. Bu kıskançlık değil de hakaret, aşağılama, güvensizliktir. Çok çirkin.

 

(“İnsanlar neden eşit yaratılmadı?” izleyici sorusu)

Eşit yaratılsaydı imtihan olmaz, eğitim olmaz, buraya gelmemizin bir gayesi olmaz. Cennetin de bir amacı olmaz her şey zayi olur. Cennetin bütün güzellikleri zayi olur, dünyaya verilen bütün emek zayi olur her şey zayi olur. Acılar, çileler, zorluklar, eşitsizlikler imtihanın şartıdır, bunun dışında imtihan olmaz. Bunun dışında eğitim de olmaz. Her şey dümdüzse her şey dümdüz olur ve imtihan diye bir şey olmaz hayat da dümdüz olur. Dümdüzlükte tümsek, yükseklik hiçbir şey olmaz hayat durur.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan İran’la ortak operasyon konusunda şunları söyledi: “Şu anda PJAK olayı İran’ı rahatsız ediyor. Bize ‘teröre karşı mücadeleyi beraber verelim’ diyorlar. Bu Kandil’de de olur, Sincar’da da olur. Sincar’da derken Haşdi Şabi’yi ima ediyorlar. Dışişleri istihbarat yetkililerimiz görüşürler. Gelişmeler doğrultusunda gerekli değerlendirmeleri yaparız” dedi.)

Tayyip Hocam’ın sonuna kadar yanındayız. Adalet konusunda biraz itirazlar oluyor, orada sadece hamile hanımlarla ilgili ve çocuklarla ilgili düzenleme gerekiyor hakikaten. Onu dilekçeyle Adalet Bakanlığı’na bildirelim. Onun dışında varsa bir şey bana söylesinler. Onu yaptık olur o, yani çocuklara cezaevi içinde geniş ferah kreş yaptırırız, bahçeye de çıkar çocuklar eğlenirler de. Suçlu olan değil çocuklar, kreşin ilgili hanım memurları olur onlar yardımcı olurlar. Hatta çocuklara şehir turu da yaptırılabilir o olur. Hamileyse hastanede de tutarız o da olur ama polis, asker bekler bunların hepsi mümkün. Ama suiistimal edilmemesi için de her türlü tedbiri alırız.

 

(“Türkiye neden gelişmiyor?” izleyici sorusu)

Çünkü gelenekçi Ortodoks sistem inanç olarak hakim. Gelenekçi Ortodoks sistemde bilim diye bir şey yoktur ilim vardır bilim yoktur. Bilime pek hoş gözle bakılmaz. Hastalıkta bile ilimle halledilir bilimle halledilmez hastalık. Her şeyin hemen hemen ilimle halledilmesini ister gelenekçi İslam. Bilim adamına hoş gözle baktıklarına dair en ufak bir ifade yoktur, hiçbir yerde rastlayamazsınız. Ve sanat yok gelenekçi İslam’da sanat. Resim yok, heykel yok, opera yok, bale yok hiçbir şey yok hepsi yasak. Sanat olmayınca, bilim olmayınca gelişme de olmaz niye gelişsin? Her şey zevksizliğe dönüşür kalite olmaz. Ve o yüzden hiçbir şekilde gelişemiyoruz. Gelişme sağlıyorsak taviz vererek sağlanmış oluyor yani dinden taviz veriyor adam o şekilde yapabiliyor. Mesela resim yapıyor dinden taviz verdiğini düşünüyorlar. Bilimle uğraşıyor dinden taviz verdiğini düşünüyorlar o şekilde. Önce gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının Müslümanların üstünden kalkması, onun yerine Kuran Müslümanlığının gelmesi lazım. Yani İngiliz tipi din anlayışı yani gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının mutlaka kalkması lazım. İngiliz tipi gelenekçi Ortodoks din anlayışını Hindistan’da, Pakistan’da, Türkiye’de her yerde hakim etmeye çalışıyor İngiliz derin devleti. Fas, Tunus, Cezayir. Zaten Irak ve Suriye’de tam hakim etti. El-Ezher kanalıyla da bunu yaptı İngiliz tipi İslam anlayışını, ondan sonra da çok kolaylıkla yıktı ve darmadağın etti İngiliz derin devleti. El-Ezher tipi ve İngiliz tipi. Afganistan’da da yaptılar, Afganistan’da da İngiliz tipi gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı hakim edildi ve yerle bir ettiler. Dolayısıyla Kuran’a dayalı İslam’ın dışında İslam alemi mahvolur. Mehdiyet’in dışında mahvolur, sırayla gider.

 

(“İnsan psikolojisi neden bozulur?” izleyici sorusu)

İşte Allah’a tevekkül etmeyip Allah’ı unuttuğunda şahıs, akıl kontrolsüz hale geliyor. Allah’ın kontrolünden çıktın mı şeytanın kontrolüne giriyor, şeytanla da baş edemeyince insan mahvoluyor. Dalgalanmaya başlıyor yalpalanıyor, bir o duvara çarpıyor bir bu duvara çarpıyor sırat-ı müstakim üstüne gidemiyor. Yani doğru yol üzerinde gidemiyor. Doğru yolda gitmesi için Kuran’ı elinden hiç bırakmaması lazım, Allah’a tam sarılması lazım. İşte Fatiha’da onun için Cenab-ı Allah’a yalvarılıyor “Beni doğru yoldan ayırma, deccalın yoluna beni götürme.” Doğru yol Mehdiyet yolu, Kuran’ın yolu.

 

(“Cennet ve cehennemde dereceler var mıdır?” izleyici sorusu)

Tabii ki, cehennemde de cennette de dereceler vardır. Mesela cehennemde öyle dereceler var ki neredeyse normal hayat gibi. Ama sadece cennetle kıyasladığı için sıkılıyor. Bakımsız evler, bakımsız sokaklar düz kıraç bir arazi. Ama ateş yok, soğuk yok öyle rahatsız edecek bir şey yok sakin. Mesela Abdülmuttalip, Peygamberimiz (sav)’in dedesinin öyle bir yere alınacağını söylüyor Bediüzzaman Said Nursi. Yani onun en iyi yerine “cehennemin en iyi olan yerine alınır” diyor. Çünkü Peygamberimiz (sav)’i desteklemişti ama iman etmedi biliyorsunuz. Peygamberimiz (sav)’e iman etmedi ama destekledi, o yüzden en iyi yere alınıyor cehennemin. Yan sakin düz ama alelade, yiyecekler alelade, hayat alelade düz. Ama cennetle kıyaslandığında tabii rahatsız edici. Anlaşıldı mı? Çok eziyet verici yerleri de vardır. Mesela münafıkların konduğu yerler öyle çok çok rahatsız edicidir. Cennette bu şekilde değil, cennette herkes eşit yerdedir, aldıkları zevkler farklıdır bilmezler. Mesela cennet hurilerinden imanı yüksek olanlar çok şiddetli zevk alıyor, ama orta olanlar daha az zevk alıyor fakat farkına varmıyor. Herkes aynı zevki aldığını zanneder cennette. Çünkü öbür türlü o onda rahatsızlık meydana getirebilir. Çünkü bomboş bir kafa olmuyor, insan öyle bir kıyastan rahatsız olabilir. Allah öyle bir şeyi ortadan kaldırmış hiç bilmiyorlar. Herkes çünkü cennet ırmaklarında, cennet yemeklerini herkes eşit yiyor, ama aldıkları zevk ayrı. Mesela yemekten aldığı zevk ayrıdır peygamberlerin, görüntüden aldıkları zevk ayrıdır herkes birbirine eşit değildir.

 

(“Münafıkları nasıl deşifre ettiniz?” izleyici sorusu)

Daha çok münafıklar gelir. Ama ben azılı münafıklar gördüm son zamanlarda. Bir de nitelikli münafıklar gördük. Oradan zaten, İngiliz derin devletini oradan çözdük, yani münafıkları takip ederek anladık. Baktık ki İngiliz derin devletiyle bağlantılılar. Mevlana Celaleddin Rumi’nin Rumilik olayını, İngiliz Rumiliğini ve deccaliyetin onu kullandığını münafıkları takip ederek gördük. Darwinizm’in münafıklarca desteklendiğini yine münafıkları takip ederek gördük. Ve münafık ahlaksızlığını da yine münafıkları takip ederek gördük. Yani ben detay detay inceleyerek hiç acele etmedim ben münafıklarda. Aman gitsinler demedim muhafaza etmeye çalıştım ama o arada da çok iyi inceledim. Oturmasını, kalkmasını, konuşmalarını, yüzlerindeki ifadelerini ve sonra kitabı yazdım. Kitap, benim görsel tespitlerimle yazılmış bir kitaptır o. Münafıklarda gördüğüm karakter ve kişiliği tespit ederek yazdığım bir kitap. Şimdi onun ikinci cildini hazırlıyorum. Yoksa onu tespit etmek mümkün değil. Biz nereden bilecektik? İngiliz derin devletini münafıkların takibiyle yakaladık. Aklımızın ucundan geçmezdi. Mesela Abdülhamit dönemini de o devirde İngiliz derin devletinin Abdülhamit’i adeta kıskıvrak sardığını münafıkları takip ederek tespit ettik. Çok önemlidir o, nitelikli münafık çok önemlidir. Ama orta nitelikli münafıklar oluyor, niteliksiz münafıklar oluyor onlardan çok fazla bir şey çıkmıyor. Elde ediyoruz bilgiler ama çok fazla çıkmaz.

 

(“PKK tam olarak ne zaman biter?” izleyici sorusu)

Hz. Mehdi (as) çıkmadan bitmez, ne yaparlarsa yapsınlar bitmez. Çünkü PKK’nın en az 3-5 milyon destekleyeni var yurtdışında ve yurtiçinde. Ve İngiliz derin devleti destekliyor en başta deccaliyet destekliyor. Almanya destekliyor, Yunanistan destekliyor, Hollanda destekliyor bütün Avrupa devletleri ve Amerika destekliyor. Böyle bir gücün bitmesi tükenmesi için bir sebep yok. Ama Mehdiyet kahredici bir güçtür. Bütün İslam alemini yanına almış Allah’ın desteklediği bir güç. Onun karşısında hiçbir güç duramaz. Dünyanın en büyük ordusu en büyük gücü oluyor. Dolayısıyla PKK’nın yapacağı hiçbir şey kalmaz. Ama şu an bitmesi diye bir konu olmaz mümkün değil. Gücün yapısı ortada, teknik olarak değerlendirdiğimizde imkansız görünüyor. Çünkü İngiliz derin devleti tam kadro destekliyor ve Amerika’yı, Almanya’yı bütün Avrupa’yı emrine amade kılmış ayrıca Çin de destekliyor. Olayın çapı çok büyük.

 

(Netanyahu Putin’le Soçi şehrinde gerçekleştirdiği görüşmede, İran’ın Suriye’deki varlığını artırmak için muazzam bir çaba içinde olduğunu vurguladı. “DEAŞ’a karşı kazanılan zafer iyi bir gelişme ama DEAŞ’tan açılan boşluğa İran’ın geçmesinden rahatsızız. İran’ın her gün İsrail’i yok etmekle tehdit ettiğini bir an bile unutmamalıyız” dedi.)

Ama sorun İran değil, İran’ın İsrail’i tehdit etmesi, o sorunu kaldırırız. İran dursun. Bu sorunun ortadan kalkması için İran’ın ortadan kalkmasına gerek yok. Sorun ortadan kalkarsa İran durur. Dolayısıyla sorunu ortadan kaldıralım. İran karşıtlığına gerek yok.

 

(“Amerika’daki evleri nasıl buluyorsunuz?” izleyici sorusu)

Amerika’daki evler gayet güzel. Bahçesi olmaz Türkiye’deki evlerin, betondan olur, iç içe olur, dikenli teller olur, yüksek duvarlar olur. Amerika’da ne olur? Dikenli tel göremezsin, yüksek duvar göremezsin. Geniş bahçeler olur herkes birbirini ziyarete gider. Amerika’da muazzam bir dostluk ve arkadaşlık anlayışı vardır. Herkes iyi niyetin, sevecenliğin peşindedir. Herkes birbirine kibar, saygılıdır Amerika’da. Komşuluk ilişkileri vardır, herkes birbirine selam verir kibar insanlardır. Amerikan rüyası diye onun için deniyor. Yani insan kalitesi yüksek. Bozmaya çalışmalarına rağmen onu bozamadılar. Mesela pazar günü kiliseye giderler. Çocukları birbirlerini severler, çocukları birbiriyle arkadaştırlar. Hemen hemen hiçbir evin duvarı yok dümdüzdür. Kapılar birinci katta istediğin gibi içeri açar girersin. Kapı kilitleme de yok onlarda birçoğunda. Timsah bile kafasını sokup giriyor evin içine. Bir dostluk ve güven sistemi var. Bunun Türkiye’de de böyle olması lazım. Türkiye’de gelenekçi Ortodoks sistem ve Darwinizm halkı iki yönden kıskaca aldı.

 

(Sayın Devlet Bahçeli az önce bir basın toplantısı düzenledi. Ve Kandil’in dümdüz edilmesi gerektiğini ve milletçe ayağa kalkmamız gerektiğini söyledi. “PKK’ya karşı İran’la operasyon hazırlığı bize göre olumludur. Kandil, Sincar yok edilmelidir. Kandil dümdüz edilmelidir. Medya yanlı, ihanet canlı, ilkesizlik kaslı, demokratik kurum ve kurallar paslıdır. Dağılmamızı istiyorlar, birbirimize küsmemizi umuyorlar. Tük milletinin seri katillere pabuç bırakacak acziyet ve zayıflık içinde olmadığı kısa sürede gösterilmeli, gereği neyse yapılmalıdır. Ya şimdi vatan diye haykıracağız ya da sonsuza kadar sinip kaçanlardan sayılacağız.”)

Çok güzel konuşmuş. Tarihi güzel konuşmalarından birisi daha Sayın Bahçeli’nin. Dümdüz yani ova haline getirilsin diyor, güzel. Bu benim ünlü sözümdür biliyorsunuz. Kandil dağlık bölge. Ben ne dedim? “Dağlık bölgeyi ova haline getirelim” dedim. Tabii Kandil’i dümdüz etsek bile PKK sorunu hallolmaz. Çünkü İngiliz derin devleti deccaliyet durduğu müddetçe deccalın orduları Türkiye’ye sürekli saldıracaktır. Deccalın tepelenmesi gerekiyor, deccalın tepelenmesi için de Hz. Mehdi (as)’ın zahir olması gerekiyor ve Hz. İsa Mesih (as)’ın zahir olması.

 

(“Atatürk klasik sol görüşlü müydü?” izleyici sorusu)

Atatürk klasik sol ve sağın karışımıdır. Atatürk aynı zamanda ülkücüdür biliyorsunuz. O zamanlar Türk parasının üstünde bozkurt vardı. Atatürk yaman ülkücüdür, Turan düşüncesini savunan bir insandır. İslam aleminin birleşmesini isteyen bir insandır. Ama sırf özel sektörle o dönemde olmayacağını bildiği için devletçiliğin de gerektiğine inanmıştır. Haklıydı. Ama genelde sağ ağırlıklıdır tabii Atatürk’ün görüşü.

 

İslam ile Hayatın Arasını O Kadar Açtılar ki Camideki İnşaAllah der Ama Plajdaki, Üniversitedeki, Eğlence Yerindeki Demez İmajı Oluşturdular

Müslümanlarla insanların yani hayatın arasını öyle bir açtılar ki, Müslüman “inşaAllah, amin” der ama gazinodaki demez, diskodaki demez, düğündeki demez, plajdaki demez, lüks semtlerdeki demez, yüksek okullarda olanlar demez. Neredeki der; bodrum katlarda namaz kılanlar der, bodrum katlarda yerde yemek yiyenler der. Din sadece onların yaşayabileceği gibi bir şeydir, halkın arasında böyle bir şey olmaz. Sokakta, Etiler’de, Ulus Mahallesi’nde, lüks pastanelerde, restoranlarda, kaliteli yerlerde Allah anılmaz diye düşünüyorlardı, biz bunu kırdık. Allah’ın dünyanın her yerinde anılacağını gösterdik sorun bu. Şu anki reaksiyonun nedeni de o başka bir şey değil.

 

(Dün NTV canlı yayına konuk olan Kılıçdaroğlu, 2019 yılında gösterecekleri cumhurbaşkanı adayının da Suriyelileri göndermekte kararlı bir kişi olacağını ifade etti. Şöyle söylüyor: “Cumhurbaşkanı adayı ‘ben Suriye’ye barışı getireceğim ve bütün Suriyelileri kendi ülkelerine göndereceğim’ diyecek.”)

Barışı getirecek. Önce barışı getirsin, Suriye’yi tamir etsin o zaman onlar zaten gider. Onların göndermesine gerek yok. Suriye’de savaşı durdursun barışı getirsin, Suriye’yi imar etsin, Suriyeliler zaten ona sormadan süratle giderler. Herkes evine gitmek ister, vatanına gitmek ister. Ama sırasıyla tabii her şey.

 

Derin Düşünen İnsan Sayısı Azdır. Bu Yüzden Bir Çok İnsanın Dini Yorumlaması da Derin Olmaz. Kendisi Dans Eder Ama Müslüman Edemez Der

Türkiye’de de İslam Alemi’nde de insanların düşünme ufku o kadar geniş olmuyor. Yani büyük düşünen, derin düşünen insan sayısı azdır. Avami düşünür insan, avam denir zaten, dini yorumlamalar da avami olur, insanları yorumlamalar da avami olur. Mesela dans eden adam dansı çirkin görüyor. Avami. “Niye?” diyorsun. “Sen Müslümansın çünkü senin dans etmemen lazım.” diyor. Dekolte giyen adam “ Ben” diyor “sizin tavrınızı hiç benimsemiyorum.”, “Niye?” Ama dekolte kendi. “Siz Müslümansınız olmaz.” diyor. “Sen Müslüman değil misin?” diyoruz. “Elhamdülillah ben de Müslümanım” diyor. Kardeşim bu nasıl bir mantıktır yani? Avami ve çok sıradan bakış açısından kaynaklanıyor bu yani yüzeysel bakmaktan kaynaklanıyor. İşin doğrusu çocuksu kıskançlıklardan başka bir şey değil.

 

Samimi Sevgiyi Ancak Yüksek Akla, Yüksek Karaktere, Samimiyete Sahip Olan Takdir Edebilir. Bu Yüzden Halkın Çoğu Güzel Yaşayanları Kıskanır

Kadın erkeği sever tamam ama teke tek. Sever ve şartlıdır yani onun kurallarına uyması şartıyladır. Efendim, işte maddi yönden desteklemesi gerekir, gönlünü yapması gerekir, onu gezdirmesi yedirmesi gerekir. Ona çok iyi davranması gerekir telefonla sık sık onu araması gerekir. O şartları dengede tutması gerekir. Buna rağmen zor gider bu işler bu çok zordur. Yani evliliklerde de kız erkek ilişkilerinde de çok zordur. Genel anlamda herkeste demiyorum ama bir kısmında böyledir. Bu acı bir gerçektir bunu herkes bilir. Ama burada çok ideal bir sevgi anlayışı olunca insanlar en çok sevgiyi kıskanırlar bu çok ağırlarına gidiyor. Yani bu kadar tutkuyla kadınların bir kişiyi bu kadar çok sevmesi dünyada rastlanan bir şey değil. Yani sarsıcı olan bu. Yoksa burada müzik olmuş, dekolte olmuş hiç fark etmez. Adamlar her yerde dini program yapılıyor arkasından şarkılı türkülü konuşuyorlar. Her dini programda kadınlar dekolte oluyor büyük bölümünde. Hoca efendilerle konuşuyor, hocalar sonra orada dururken şarkı söylemeye başlıyor müzik oluyor. Dolayısıyla öyle bir konu yok. Alışılmayan şey sevgidir. Yani insanların en kıskandığı şey sevgidir. Hatta çocuklar bile sevgiyi kıskanırlar. Küçük çocuklarda bile olur. Ve bu kadar kaliteli güzel insan. İnsanlar o kadar kaliteli pek olmazlar. Mesela evli oluyor ama karısı güzel olmuyor adamın. Adam da kadına güzel gelmiyor zaten biraz itici geliyor. Birçok insan evliliğini zoraki sürdürür. Sevgi de değildir de artık mecburi bir alışkanlık olarak sürdürür. Ama burada böyle kaliteli bir sevgiyi gördüğünde bu onun çok ağırına gider kızdırır. Yani nasıl desteklesin, ne desin? “Ne kadar güzel yaşıyorsunuz” mu desin? Yapacağı şey daha ilkel duygularla olması gerekir. Yani avami insanlardan yani orta sıradan demeyeyim de nasıl diyelim? Evet sıradan bir insanın yapacağı şey klasik kıskanmadır. Yani takdir nasıl etsin? Edemez. Ona gücü yetmez. Onun için yüksek bir kişilik gerekir. Yüksek bir ruh gerekir.

 

(Sayın Devlet Bahçeli konuşmasında Barzani’nin referandum yapmasının savaş sebebi olacağını şöyle ifade etti. “Referandum hazırlığının sonuna kadar karşısında yer alınmalıdır. Bu referandum Kürdistan provasıdır. Türkiye için gerekirse de savaş sebebi sayılmalıdır. Peşmerge yönetimi Türki milletinin sabrını daha fazla zorlamaktan vazgeçmelidir. Eğer ki milli bekamıza yönelmiş tehditler yok edilmezse savunma güçlükleri karşımıza çıkacaktır.”)

Sayın Bahçeli’yi severim çok saygı duyarım ama bu üsluptan ziyade ikna edilebilir bir insan karşımızda var görüntüsü versek daha iyi olur diye düşünüyorum. Yani sert bir üslup gereksiz yere o kişileri karşımıza almamıza sebep olur ve onlar da PKK’ya yanaşırlar bu sefer. Böyle değil de Türkiye dostu olduklarını onlara ısrarla vurgulayarak, şefkat göstererek sürekli kendi yanımızda tutmamız gerekiyor. Böyle bir sert üslupta PKK ile ittifak etmeleri an meselesi olur bu da çok riskli olur. Çünkü Türkiye bir atağa geçerse PKK ile işbirliği yapmaya mecbur hissederler kendilerini düşünebilirler bunu yani bunu rahatça ikna edilebilirler bu da akılcı olmaz. Sayın Bahçeli’nin basiretine, ferasetine, dirayetine inanıyorum güveniyorum ama bu yönde değerlendirmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum.

 

Atatürk Dindar Bir Delikanlıydı, Haklı Olarak Bağnazlığa Karşıydı. Kuran Müslümanlığını Savunan Bir İnsandı

Atatürk’ün ideal bulduğu gençlik biziz. Atatürk’ün idealindeki gençlik modeli biziz. Bunu Atatürk’ü en iyi bilen insanlar söyledi bize, Atatürk’ün yanında olan bizzat yaşayan insanlar söylediler. Dolayısıyla Atatürk’ü iyi tanıyan, bizi iyi tanıyan hemen meseleyi anlar. Çünkü Atatürk Kuran Müslümanlığını savunuyordu. Sanatı, estetiği, kültürü, dansı, eğlenceyi, huzuru, kaliteyi, güzelliği istiyordu. Atatürk ile tam örtüşen bir din anlayışına sahibiz. Ama Atatürk’ü bazıları dinsiz bilir o çok büyük bir hata. Atatürk çok dindar bir insandı. İmam hatip okullarını kurdu, ilahiyat fakültelerini kurdu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu, yüz binlerce Kuran dağıttı Anadolu’da. Bizim Atatürk’ün ideal gördüğü gençlik gelecekte beklediği gençlik olduğumuzu söyleyen kimdi? Cemal Kutay. Cemal Kutay Atatürk’ü en iyi bilen insandır.

 

(Star Yazarı Fadime Özkan şöyle bir yazı yazdı; “Cumhurbaşkanı Erdoğan adına etrafa ayar veren, onun sözcüsü gibi konuşan tiplerden dolayı AK Parti içinde büyük bir rahatsızlık vardı. Hatta Cumhurbaşkanı’na bu konuda şikâyetler iletiliyordu. Onun da bahsi geçen kişilerle ilgili; “Tanımıyorum, bir kez gördüm. Benim adıma konuşamaz” dediği biliniyordu. Bu nedenle Sayın Erdoğan'ın “Racon” açıklaması, parti içinde büyük bir rahatlamaya sebep oldu.”)

Tayyip Hoca aslında daha önce de söyledi. Ben böyle densizlik yapan birini söylemiştim. Sonra Tayyip Hoca dedi ki; “Benim adıma çıkıp” böyle, racon demedi ama, “Benim adıma konuşanlar geçersizdir” dedi, daha önce söylemişti. Artık mızrak çuvala sığmayacak hale gelince peş peşe ataklar yapmaya başladılar İngiliz yanlısı tipler. Gece gündüz bilmişlik yaparak millete tepeden bakıp konuşmaya başlayınca, Tayyip Hocam da gereken açıklamayı yaptı ve bunların işini bitirdi işin doğrusu, kökten bitirdi.

 

Kadın Hak Edilmesi Gereken Nazenin Bir Güzelliktir. Onu Hak Etmenin Yollarını Arayacaksın, Bir Sanat Eserine Yaklaşır Gibi Yaklaşacaksın

Bir kere kadın bir sanat eseridir. Allah’ın yarattığı muhteşem bir sanattır. Çok nazenin varlıklardır. Kendinle onu kıyaslama. Kadın hak edilmesi gereken muhteşem bir nimettir. Bunu bu şekilde göreceksin. Onu hak etmenin yolunu arayacaksın. Mesela kaşıkçı elması var. Neler çekmişler onu elde etmek için. Kadın da elmastan çok çok değerlidir. Empatiye gerek var diyorsun ama şimdi kadın sana göre dezavantajlı. Bir kere sen erkeksin gece çıkabiliyorsun o çıkamıyor. İstediğin işe girebiliyorsun o giremiyor.  Erkek cinsellik ile ilgili bir şey yaptı mıydı övünüyor. Kadın mahalleden, şehirden aforoz edilmesi gönderilmesi gereken bir varlık haline geliyor. Ve feci şekilde eziliyor yani her yerden dezavantajlı. Bir kere inanç ve felsefe olarak dezavantajlı. Gelenekçi İslam’ın karşısında çok zor durumda. Ne diyor adam? “Yarım” diyor. Yani “insanla (haşa) hayvan karışımı bir şey” diyor. Ve “her söylediğinin tersini yapın” diyor. “Döverek deşarj olun” diyor. “Dövün ferahlarsınız” diyor. “Dövdükçe açılırsınız” diyor. “Sinirleriniz varsa tepenizde gidin ağzını burnunu kırın dövün rahatlarsınız” diyor. Nerden baksan bela sarmış kadınları. Darwinist düşünceye bakıyoruz Darwin diyor ki: “köpekten daha iyidir” diyor ve “evrimini tamamlamamış (haşa) bir hayvandır kadın” diyor. “Evrimi yarım kalmıştır” diyor. “Erkeğin tamamlanmıştır ama o yarım kalmıştır” diyor. Şimdi bu kadar belanın içinde boğuşan bu muhteşem varlıklar, şeytanın oyununa getirilmek istenen ve ezilmek istenen dehşetli bir şeytani savaş açılmış bu sanat eseri olan bu yüce varlıklarla sen konuşurken onların o dezavantajını düşünerek çok koruyucu, merhametli, şefkatli ve onların yönünden olaya bakacaksın. Egoist bakmayacaksın. Egoistliği bir kenara bırakacaksın. Sadece onları o belanın içinden kurtarmaya çalışacaksın.

 

Evlilik Et Kemikle Maddiyat Yapılır Ruhla Yapılmazsa O Evlilikte Hiçbir Zaman Mutluluk Sevinç Olmaz

Bazı evliliklerde etle evleniyor, kemikle evleniyor. Bakıyor iki tane bacağı var, iki tane de kolu var. Onun için bir şey ifade etmiyor yani ruhuyla evlenmiyor. Tutkuyla, aşkla evlenmiyor, derinlikle evlenmiyor. Bakıyor, merak ediyor onu zaten, bir şey yok; iki tane göğüs, iki tane de bacak. “Ben hata yapmışım” diyor adam. Yine tekrarlıyor. “Yine hata yapmışım” diyor. Çünkü insan tutkuyla, aşkla, ruhla evlenir. Onlar tutkuyla, aşkla, ruhla evlenmiyor. Etle evleniyor. Etle evlendi mi etten soğuyor tabii ki. Hepsi için demiyorum ama büyük kısmı öyle.

2017-09-13 07:41:51

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top